Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 20 Mart’ta Cenevre’de paylaştığı bir rapora göre, Molla rejimi yalnızca 2023’ün ilk üç ayında en az 140 insanı göstermelik mahkemelerde yargılayarak idam etti, 2022’deyse bu rakam en az 500’dü. Ayrıca protestoların başladığı tarih olan 2022 Eylül’ünden beri en az 527 kişi dövülerek ya da kurşunlanarak öldürüldü.

MEYDAN

İranlılar Onurla, Korkmadan Yaşamak İstiyor

 

Aralık ayında bir krizin ortasında, kaçarcasına, Antalya’ya geliyorum. Burada dikkatimi çeken en çarpıcı gerçek, dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan gelişmelere karşı kayıtsızlık. Ya da belki kayıtsızlık olmasa bile, sebebi ne olursa olsun, bu gelişmelerin Türkiye’de kısaca var olmaması, kendine yer bulamaması. Burnumuzun dibinde, İran’da yaşananlar bile Türkçe yayın yapan haber kuruluşlarında tek tük yer alıyor.

 

İran’daki gelişmelerle ilgili bilgiye erişmek, aslında hiç de kolay değil. Bunun belki de en önemli sebeplerinden biri, bilgi kirliliğinin Molla rejimi tarafından oluşturulan politik bir sorun olması, yani rejimle bağlantısı olan mecra ve kuruluşlardan gelen bilgilerin tekinsizliği. Sosyal medyada izleyeceğiniz ve cep telefonu ile çekilmiş titrek ve bulanık bir video, muhtemelen İran devlet kanallarından gelen haberlerden daha güvenilir bilgiler temin edecektir. İran’daki güncel gelişmelerle ilgili haber kıtlığının bir diğer sebebi de muhtemelen, Türkiye’nin gırtlağına kadar kendi derdine batmış, aynı esnada birden fazla kriz yaşıyor ve her gün hayatta kalma mücadelesi veriyor olması. Gündem dolu, gündem ayna,ve tabiri caizse Türkiye, kendi derdinden etrafımızı göremez hale gelmiş. Fakat İran’da olup bitenler bizi de ilgilendiriyor.

 

Jina Amini, 2022’nin Eylül ayında memleketi olan Sakızlı bölgesinden ailesiyle beraber Tahran’a yolculuk ettiği sırada, baş örtüsünün yeterince düzgün bağlanmamış olması gerekçesiyle ahlak polisi tarafından tutuklanarak işkence ile öldürüldü. Bu cinayetin gazeteci Nilüfer Hamedi tarafından haberleştirilmesinin ardından başlayan protestolar, ülkenin son yıllarda yaşadığı en büyük krize yol açtı. Nilüfer Hamedi ile Jina Amini’nin cenaze törenini haberleştiren bir diğer gazeteci Elahe Muhammedi, yalnızca gazeteci olarak mesleklerini ve görevlerini yerine getirdikleri için hapiste, her ikisi de idam cezası riskiyle yüz yüze.

 

Hem İran’da hem de diasporada yaşayan İranlılar, ilk günden beri protestoyu yaşamın her alanına taşımış durumda ve Molla rejimi yıkılıp demokrasi gelene dek mücadele edeceklerini söylüyorlar. Bunun içinse oldukça ağır bedeller ödeniyor; insanlar sokaklarda vurularak öldürülüyor ya da yaralanıyor, tutuklanarak işkence ediliyor ve hatta katlediliyorlar. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 20 Mart’ta Cenevre’de paylaştığı bir rapora göre, Molla rejimi yalnızca 2023’ün ilk üç ayında en az 140 insanı göstermelik mahkemelerde yargılayarak idam etti, 2022’deyse bu rakam en az 500’dü. Ayrıca protestoların başladığı tarih olan 2022 Eylül’ünden beri en az 527 kişi dövülerek ya da kurşunlanarak öldürüldü. BMÖ işkence, tecavüz ve cinayetten söz ediyor ve rejimin insanlığa karşı suç işlediğinin altını çiziyor. Bu ağır bedellere rağmen direniş durulacak gibi görünmüyor, çünkü öyle ya da böyle artık bıçak kemiğe dayanmış durumda. İranlılar gündelik tecrübelerinden biliyorlar ki, faşist diktatörlüklerde ölüm gelişigüzel ve her yerdedir. Diğer yandan, onurlu bir yaşam için verilen mücadele, en azından umudu hayatta tutma özelliğine sahip gibi görünüyor.

 

İran’daki protestoların belki de en umut verici tarafı, çocukların da katılım göstermesi. Fakat bu, elbette çocukların da rejimin hedefi haline gelmesine sebep oluyor. Farklı kaynaklara dayanan bilgilere göre, İran’ın kız okullarında Kasım ayından beri gerçekleştirilen ve sayısı binleri bulan kimyasal gaz saldırılarında şu ana dek birçok kız çocuğu zehirlenerek can verdi, felç geçirdi veya ağır yaralandı. Çocuğunun hakkını arayan anneler, rejimin güvenlik güçleri tarafından tartaklandı, dövüldü ve tutuklandı. Jina’nın ölümünden beri okullarında kendilerine has protesto metotları geliştiren kız çocukları bu şekilde vahşice cezalandırılıyor ve hayatta kalan çocuklara verilen mesaj, yanlış anlaşılmaya yer bırakmayacak nitelikte. Rejimin bakış açısına göre, yalnızca ideoloji ve propaganda yuvası olması gereken okulların bu şekilde direniş alanı haline gelmesi, rejim için elbette hayli korkutucu olsa gerek. “Iran Update” adlı Podcast’e konuşan uzman Neva İbrahimi’ye göre ise bu saldırıların en önemli amacı, okullarda güvenlik güçlerinin varlığını normalleştirmek.

 

Rejim elbette yalnızca kız çocuklarını hedef almıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün 16 Mart tarihinde yayınladığı İran raporuna göre, protestolara katılan çocuklar sokaklarda yakalandıkları yerde kaçırılıyor veya kimlikleri tespit edilerek evlerinden alınıyorlar. Güvenlik güçleri tarafından izbe depolara götürülen çocuklara işkence ediliyor; çocuklar kırbaçlanıyor, kafaları su altında tutuluyor, vücutlarının, genital bölge dahil çeşitli yerlerine elektroşok veriliyor. Çocuklar tecavüz ve cinsel istismarla “itirafa” veya “pişmanlık bildirgesi” imzalamaya zorlanıyorlar. Bu işkenceden sağ kalan çocuklarsa, en azından evlerine götürülüp ailelerime teslim edilmek veya hastaneye götürülmek yerine, yerleşim yerlerine uzak alanlara bırakılıp kaderlerine terk ediliyorlar.

 

Tüm bunlar yaşanırken İran’ın ekonomisi de elbette büyük bir krizin içerisinde. Riyal geçtiğimiz Ağustos ayından beri yüzde ellinin üzerinde değer kaybetti. İnsanlar gıda, su, barınma veya sağlık sistemine erişim gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmekte dahi zorlanıyorlar. Ekonomi habercisi Said Leylaz’a göre İran’da bugün 30 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor, bu da nüfusun neredeyse yüzde 35’i demek oluyor. Protestolar başladığından beri milyarlarca doların usulsüzce ülkeden çıkarıldığı ve Kanada ve diğer batı ülkelerine transfer edildiği düşünülüyor. Yüzde bir, serveti oradan oraya taşırken, orta ölçekli işletmeler de aynı Türkiye’de olduğu gibi İran’da da gırtlağına kadar hayatta kalma mücadelesine batmış halde. Rejimse, kırık bir kemiği yara bandı ile tedavi etmeye çalışırcasına, alev alev yanan ekonomisini halkın sırtından, halkın cebinde kalan son kuruşlarla kurtarma derdinde. Bu yöndeki uygulamalardan biri de “mezar parası”: 21 Mart’tan beri İranlılar artık yakınlarının yatacağı mezarlar için belediyelere kira ödüyorlar. Yani rejim, kelimenin tam anlamıyla bulduğu boş mezara yatıyor.

 

İran rejimi, bu esnada içine yatabileceği yeni mezarlar üretme peşinde: Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı, adeta bitmek bilmeyen bir terör saldırısı niteliğindeki Ukrayna savaşında kullandığı dronların azımsanmayacak bir kısmı İran’da üretiliyor. İran, Rusya’ya silah vererek, Ukraynalıların mezarlarına da çökmüş oluyor. İç politikası kandan beslenen bir rejimin dış politikası elbette bundan farklı olamazdı. Aynı zamanda bu denklemi tersyüz ederek, dış politikada kandan beslenen ve suç işlemekten çekinmeyen rejimlerin, iç politikada insan hakları odaklı çalışmasını bekleyemeyiz. Bu yüzden aslında, kendi devletinin sınır ötesinde döktüğü kana karşı sessiz kalmak, halkların kendi kalelerine attığı bir golden ya da kendi oturdukları dalı kesmesinden farklı değil.

 

İranlılar onurla, korkmadan ve özgürce yaşamak istiyor. Ve dünya tarafından unutulmamayı. Bizim de bugün buradan İranlılara verebileceğimiz en minimum destek, belki de onları unutmamak.

 

 

 

Ana görsel kaynak: Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği (CŞMD), csgorselarsiv.org

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YŞanslı iktidar
Şanslı iktidar

İnsanların seks işçiliği yapmaya karar vermelerine neden olan politik sorunları düşünmemek ve konuşmamak, onun yerine bu işin yapıldığı bir platformu kapatmanın bu politik sorunları ortadan kaldırmasını beklemek de keza, yalnızca kadınlara karşı derin ve gizli bir nefrete işaret edebilir.

MEYDAN

YBamya
Bamya

Göç ederken yalnızca bir bölge ve orada yaşayan insanlar değil, aslında bir zaman terk ediliyor ve o zamana dair her şey, o anda yok oluyor.

MEYDAN

Yİstenmeyen gebelik yüzünden ölümden dönmek
İstenmeyen gebelik yüzünden ölümden dönmek

Annemiz. Anne. Benden bahsediyor. Fakat üçüncü tekil şahıs kullanarak. Üçüncü tekil anne.

Bir de bunlar var

Yüksel İnsan Hakları Anıtı Dün
Av. Tuba Torun: “Sözleşme’den çekilmeyi tartışmak dahi şiddet faillerine güç veriyor”
Cinayetlere Karşı! Trans/Feminizmler ve Ortak Yaşam Mücadelesi

Pin It on Pinterest