Her hafta beş dakikalığına içinizdeki sosyopatı uyandırın... (Ne?)

KÜLTÜR

Amerikan Sapıklığına Giriş: Yüz bakımı

“Son kertede durum şu: Harika görünüyorum ama kendimi bok gibi hissediyorum”

Patrick Bateman

 

Bu yazının fikri bir Japon markasının yüz temizleme jeli reklamını izlerken, futbolcu Lionel Messi’nin o hayatında yüzüne hiç düşünce değmemiş gibi tatlı ve gamsız gülümseyişine bakarken çıktı. Kıkır kıkır gülerek yazmaya başladım ama on dakika geçmedi ki önümdeki görev karşımda berrak, göründü: Feminist öncelikleri olan bir siteye, azılı bir kadın katilinden esinlenerek cilt bakımı rehberi hazırlıyordum, yazının bir köşesi de bi zahmet roman değerlendirmesi olacaktı. Vay babam. Oturduğum yerden kendi hayatımı zorlaştırmayı gene başarmıştım. Kolumu dolandırıp kendi sırtıma pat pat yapmaya, kendimi tebrik etmeye çalıştım. Elim tam ulaşmadı.

 

Brett Easton Ellis’in doksanlara platin rengi, kanlı bir mühür vuran romanı Amerikan Sapığı’nı biliyorsunuzdur. Ellis’in bütün yazarlık kariyerini ya Amerikan Sapığı’na bir hazırlık, ya da hazin bi tekrarı olarak ayıracak bu roman (Bunu duysa saççççlarımı yolar) zengin aile çocuğu, Harvard mezunu sosyopat Patrick Bateman’ın yünlü tüvit, sıkıntılı tatiller ve gerçekliği kuşkulu walkman’li cinayetlerle dolu dünyasını anlatırken, içi boşalmış bir neslin hikayesine de göz kırpar. Ellis’in babasından ilham alarak yazdığını söylediği, (Annecim) zihnini vahşetten sakınanlara okuması zor olabilecek, bayağı iyi bir romandır gerçekten. Bütün krallığını da içi boş, bomboş, psikopat Bateman’ın kaportasını cilalarken kullandığı ürünlerle, para döktüğü şeylerle kurar: Adlarını okurken çokluğu ve manasızlığıyla insanın başını döndüren pahalı saatler, kıymeti kendinden menkul ve asla bilinemeyecek bir sürü lüks eşya, yenmeyen yemekler, sonsuz, sonsuz kozmetik ürünleri… Hiç aksamayan, makinemsi bir dış yüzey parlatma süreci. Mükemmel görünmeye yeminli ve kalpsiz bir kendine bakım. Peki ben neden bahsediyorum? Yeni kozmetik yazımıza hoşgeldiniz, bir psikopattan esinle yüz bakımını konuşacağız!

 

Bildiğim kadarıyla kişinin empati kurma becerisinden tamamen yoksun olduğu, insan ilişkilerini tamamen bir güç alışverişi olarak algıladığı sosyopati, tıbben bir hastalık olarak sayılmıyor, çünkü bilinen bir tedavisi yok. Gizemleri tam olarak çözülememiş, düğümlü bir insan durumu yani. Sosyopatlar, toplumun içine “normal” kıyafetiyle ustalıkla sızmış bukalemunlar. Sevgi, şefkat gibi duyguları hayatta kalma ve güçlü olma dürtüleriyle bir robot gibi, madde madde taklit ederek öğreniyorlar, fonksiyon gören bir insan olmak onlar için bir ev ödevi. Seçkin ve güçlü olmak da hayatta kalma dürtülerinden biriyse, elbet önde ve geleneksel başarı standartlarına göre başarılı olacaklar.

 

Sosyopatlar bir suç işleyip yakalanana, bunu takiben kendilerine tıbbi teşhis konana kadar durumları genelde pek bilinmiyor, çünkü taklitte de yirmi Levent Kırca gücündeler. Hepsi de illa kanlı cinayet peşinde değiller, ama bir türlü yakalanmayan katillerin genelde psikopat çıkması da tesadüf değil: İnsanı duyguların yoksa, ihtiraslarına yenilip hata da yapmıyorsun, heyecanlanıp “Arkadaşlar ben üç kişiyi yüzdüm ama gece de uyuyamadım, teslim oluyorum” demiyorsun. Hayat senin için grafikleri yanıp sönen bir ayfon oyunu. Tamam, şimdi insanlık partisine illa da gelmek isteyen bu robotu düşünün… Bu robot ne yapacak? Sosyal etkileşimlerde öğrendiği işaretleri asla kaçırmayacak, çok iyi giyinecek, kendine çok iyi bakacak. Saçları bir başka dökülecek, duyguların ağırlığından azade o yüz, bir başka parlayacak. O zaman haftada beş dakika kadar bir psikopatı taklit etmek o kadar kötü bir fikir olmayabilir! (Kalabalıktan çığlıklar) (“Amirim biz cilt bakımı açısından, cilt bakımı sürecinde olarak demiştik…”)

 

Christian Bale’in rolünü Tom Cruise’un deli bakışları üzerinden modellediğini bir röportajda ağzından kaçırdığı American Psycho filminin girişini, o soğuk dünyaya hazırlanış sürecini hatırlayalım:

Gördüğünüz gibi adam işini biliyor. İşe makyaj çıkarıcısıyla başlayalım. (Makyaj sevmiyorsanız bu aşamayı atlayın)

 

Bioderma Crealine H2O:

 

Endüstri devlerinin kudretine  yeminler ettiği bu makyaj temizleme suyu, yüzde yüz çalışıyor. Cilt tipiniz ne olursa olsun (özellikle hassas ciltler için bulunmaz nimet) kiri, pası, yağı, yaşanmışlıkları örselemeden, tatlı tatlı söküp atıyor. Göz makyajı için de kullanabileceğiniz bu ürün miktar açısından o kadar bereketli ki, büyük boyu haftada 5-6 kullanımla 6 ay kadar gidiyor. Durulama gerektirmiyor, tamamen yağsız bir dostumuz.  Eczanelerde de bulunuyor, ben büyük boyunu ekstra bir hediyesiyle 47 liraya daha önce alışveriş yapmadığım şurada buldum.

 

Altı ayda kaç gün var? Yüz seksen. Elli lirayı yüz seksene böl, kaç eder? Sıfır nokta iki lira. Hesap ortada. Bioderma ortada.

 

 

İnatçı göz makyajı için ise yılların eskitemediği sanatçı Bebak Badem Sütü, 1933’ten beri aramızda, uygun fiyatıyla göz kırpıyor.

 

“Bebak Badem Sütü? Bayılırım.”

 

Patrick Bateman’ın eşsiz Savaşa Hazırlık rutininde makyaj silme falan yok, saf ve komik ama, biraz da insani bir “Ölmek istemiyorum / O zaman dışım iyi olsun” düsturu var. Bateman dünyaya duyduğu tiksintinin hırsını kadın, yaşlı, evsiz, fakir gibi mensup olduğu Amerikan üst tabakasının görmeyi inatla reddettiği ayrıcalıksız gruplardan çıkardığından, güne hazırlanış biçimi de bunların tamamen reddinden oluşuyor aslında. Yaşlılığa, fakirliğe, güçsüz ve histerik bir kadınlık haline karşı suratını fare zehiriyle yıkamak gibi, hastalıklı bir şey. İşe temizleyici, gözenek açıcı, sima parlatıcı bir yüz maskesiyle devam edelim.

 

 

Kiehl’s markasının Rare Earth bilmemne maskesi adlı ürünü yağlı ve karmaya dönük ciltler için çok iyi. Gözenek temizleyici, püripak etki yaratıcı güzel bir fonksiyonu var. Aşırı hassas ciltler için biraz tuz ruhu etkisi yaratabilir. Yaratmaya da bilir, sonuç olarak ben doktor değilim ve bu gizemli bir süreç. Lafın kısası, bu maske karmaya dönük cilt yapıları için.

 

Kiehl’s maskeyi suratınıza sürüp o yeşil gri renkle biraz Marslı taklidi, biraz Ayşen Grudavari “Bana abla deme” sinir krizi eşliğinde bir üç-dört dakika bekletiyorsunuz. Şaka şaka, siz psikopatsınız, kimse size abla filan diyemez. “Ben yalnızca zalimliğin, ezanın ablasıyım” diye çakarsınız yumruğu.

 

Kiehl’s temizleyici maskenin daha cep dostu olanı ise, St Ives şeftali çekirdeği parçalı peeling ürünü.

 

 

St. Ives pahalı peeling ürünlerine pabuç bırakmayacak kadar iyi. Yukardaki tüm cilt tipleri için, ama bildiğim kadarıyla hassas ciltler için küçük parçacıklı bir ürünü de var. Bunu da eczanelerde ve kozmetikçilerde bulabilirsiniz. Aynı ürünün Yunan kozmetik markası Korres’teki karşılığında, zeytin çekirdeği parçaları var:

 

 

Korres Olive Stones Exfoliator Sephora’larda bulunuyor ama tüpü küçücük, fiyatı ayı gibi. Hoş, zeytinimsi bir kokusu ve içinde St. Ives’dan daha çok besleyici içerik var ama, yatırım bankacısı değilseniz pekala kalabilir. Aşağıda ise Messi’yi daha mutlu edecek bir peeling ürünü var, çünkü köpük formunda:

 

 

İçinde pürüz dahi olmayan Allah’ın köpüğü neyi arındırıyormuş diyebilirsiniz, ama Garancia Pschitt Magique micropeel hakikaten de acayip bir şey. Aynı işlemi hafif kimyasal bazlı bir formülle gerçekleştiriyor ve hakikaten de işe yarıyor. Üstelik bekleme süresi sadece kırkbeş saniye. Bu Fransız markası arkadaşa ise Amazon’dan ulaşabilirsiniz.

 

“Beni ürün peşinde koşturma / Metres gibi para harcatıyorsun” derseniz has üzüm sirkesinin asidik yapısı sebebiyle etkisi yukarıdakilere benzer, harika bir arındırıcı olduğunu bir dermatologdan duymuştum. Banyodan sonra yüzde beş-on dakika bekletilen sirkeyi düz suyla yıkıyormuşsunuz, çok iyi geliyormuş. Hayatımda hiç sirke satın almadığımdan denemek bir türlü nasip olmadı, hala merak ediyorum hakikaten o kadar iyi mi diye.

 

Suç tarihinin belki de en ünlü seri katillerinden Ted Bundy, alanında devleşmiş bir psikopattı. İdam edildiği güne kadar itiraflarını bir tür pazarlık biçiminde kullanmaya çalışan Bundy’nin kurban sayısı hala tam bilinmiyor. Yakalanmasını zorlaştıran en büyük faktörlerden birinin yakışıklı hukuk öğrencisi profili olduğu söylenir.

 

Bu arada not düşeyim, Amerikan Sapığı içerdiği uzun kadına şiddet tasvirleri yüzünden yayınlandığı dönemde herkesi dehşete sürüklemiş, çeşitli feminist gruplar tarafından da benim yersiz bulduğum biçimde protesto edilmişti. Burada hem edebiyatın sınırlarına uzanan, hem kadın düşmanlığının nasıl ve ne biçimde görünür kılınacağına dair uzun bir tartışma var: İçinde bir kadının şiddet gördüğü her sanat eseri, özendirici ve kutlayıcı mıdır? Özendirici ve kutlayıcı olsa bile bu onun yayınlanamayacak olduğu anlamına mı gelir? O zaman sanat eseri nedir? Ellis’in romanından bu bölümleri çıkarmamız mümkün olsaydı, geriye ne kalırdı? Son kertede romandaki şiddet, dediğim gibi ayrıcalıklı Amerikan sınıfının yüzünde kendini görmeye dayanamadığı her gruba dalga dalga yayılıyor. Evsizi, dilencisi, seks işçisi, kadını… İçinde tabii ki kadın düşmanlığının da okunduğu, başka türlü bir tükeniş ve nefret. Oyuncaklı olduğu için ve yazarı devamlı ünlülere sataşan bir deli olduğundan American Psycho’nun hakkı yenir, hakikaten iyi yazılmış bir romandır. Bir şans vermeye değer.

 

Peki siz hala beş dakikalığına psikopatsınız. Yüzünüz tertemiz. Vicdanın dünyasına dönmek için de iki dakikanız kaldı. Ne yapacaksınız? Göz bakımı iyi bir fikir. Çünkü geceleri pek düzenli uyumuyor olabilirsiniz. Aşk acısından değil, sinsi sinsi devamlı plan yaptığınızdan. Göz çevresini nemlendirmek şişlik ve morluklara bir nebze olsun çare olabilir:

 

Clinique Even Better Dark Circle Corrector:

 

Bu ürünün tanıtım fotoğrafında niye yumurta var bilmiyorum ama hoşuma da gitti. Clinique size “Daha doğmadınız. Siz, daha doğmadınız” diyor herhalde.

 

Clinique’in gözaltı morluk düzeltcisinin hafif ten renkli ve jelimsi bir yapısı var. Bir de ucundaki metal aplikatör, o yargılayıcı göze benzeyen şey soğuk olduğundan şişlikler de biraz iniyor. Uzun süreli kullanımda o “En son Fransız devriminde uyumuştum, o da yarım saat” görüntüsüne gerçekten de yardımcı oluyor. Ürünün büyük vaatleri var, bir kısmını başarıyla yerine getiriyor. Bu da kozmetik endüstrisi için mini bir mucize sayılır. Çalışanların size ürün satmak amacıyla kendinizi rezil ve sönük hissettirmek için özel çaba sarfettiği çeşitli parfümerilerde bulabilirsiniz. Unutmayın, sorun siz değilsiniz, sorun aldıkları tarikatvari satış eğitimi.

 

Bunun dışında kozmetik yazısını bir psikopattan, hem de kadın biçip cesedini yiyen bir psikopattan esinlenmem insanın kendisiyle ilgilenmesini hastalıklı bir dürtüyle eşleştirdiğimden filan değil tabii ki. Bir, fikir dünyanın en saçma fikri olduğundan insan cazibesine kapılıyor. İki, kozmetik hakkında yazı yazmak son kertede neredeyse insan biçmek kadar manyakça bir şey olduğundan. Üç, kitap ve film eleştirisine gecekondusal yaklaşımlar. Dört, ölmeyi ve yok olmayı hamamböceği gibi reddetme, varolmayı dünyadaki bütün her şeyin önüne koyma eyleminde korkunç ve hayranlık, hatta ilham verici bir şeyler bulduğumdan. Hülya Avşar da bu yüzden ilginç, Semra Özal da. Madonna da. Doğayı ve çalışma biçimini korkunç bir iradeyle reddetmenin insanda uyandırdığı o donma hissi var ya… İşte o. Kozmetik endüstrisinin arkasında yatan bütün prensip de bu aslında. Bu prensiple şakalaşma ve belki elden gelirse hafifletme isteği. İçindeki korkunçluğu görüp, gene de gülme niyeti. Her yazıda dediğim gibi, bu ürünler olmadan daha az güzel olduğunuz için değil. Bu ürünlere ihtiyacınız olduğundan değil. Kimseyi öldüreceğinizden de değil.

 

Eh, beş dakikamız bitti. Şimdi yavaş yavaş ölümlülerin dünyasına iniyorsunuz. Hayat düşük bütçeli İbrahim Tatlıses klibi rüyası gibi, etrafınızda zarf zarf açılıyor. Yüzünüz tertemiz, hatta belki Messi gibi, başınıza milyon dolarlık transfer parası inmiş gibi, gülümsüyorsunuz. Ben daha imkansız ve saçma bir yazı konusu bulana kadar, temiz ve vicdanlı kalın.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

On the Verge: Bağdat’tan Bile Dönemeyen Yanlış Hesap
Senkronize Yüzmenin ve Birlikte Film Yapmanın Uyumu: Düet (2022)
“Sizi de bir savaşçı olarak kabul ediyorum”

Pin It on Pinterest