Devletin gerekli kurumları ve mekanizmaları işletmeyerek ağır bir felakete dönüştürdüğü depremin üzerinden neredeyse iki ay geçti. Bu süreçte on binlerce insan ölüme terk edildi; yüz binlerce insan evsiz, işsiz, güvencesiz kaldı; tahmini 2 milyon insan göç etmek zorunda bırakıldı. Geçen bunca zamana rağmen devlet ve kurumları depremden etkilenenlerin barınma, temiz su, hijyen ve diğer temel ihtiyaçlara ilişkin sorunlarını çözebilmiş değil. Deprem bölgelerinde hâlâ çadıra bile ulaşamayanlar var, fakat uzun dönemli barınma ihtiyacını karşılamaya uygun fiziki koşullara sahip olmayan çadırlar, geçici bir çözüm olarak bile işlevini yitirmekte. Mart ortasındaki sel, çadırlarda yaşayanlar için hem can kayıpları hem barınma alanlarının kullanılamaz hale gelmesiyle ikinci bir yıkım oldu. Şimdiyse yükselen hava sıcaklıklarıyla beraber hijyen sorunları büyüyor ve bölgede salgın hastalıklar artıyor.
Deprem bölgesinde hayatı yeniden kurma yükünü yine en fazla kadınlar taşıyor. Çadırlarda ve konteynerlerde temiz su, temel ihtiyaçlar, hijyen ve sağlığa erişimin çok kısıtlı olduğu ya da hiç olmadığı, hiçbir kamusal mekanizmanın devreye girmediği koşullarda kadınların ev işi ve bakım yükleri olağanüstü artmış durumda. Bölgede gıda, temiz su, hijyen malzemeleri, temel ihtiyaçlara erişim, toplumsal dayanışmanın sağladığı desteklerle çözülemeyecek ölçüde büyük bir sorun. Kamu kurumlarının bu temel ihtiyaçları sağlama konusundaki yetersizliği hatta yokluğu nedeniyle kadınlar üzerindeki bakım yükü katlanıyor. Dahası bu koşullarda kadınlara yönelik erkek şiddeti artıyor fakat hiçbir başvuru, koruma ve destek mekanizması işletilmiyor.
Artık bölgedeki barınma ve diğer temel ihtiyaçların giderilmesi, kadınların üzerindeki yükün hafifletilmesi için adımların atılması gerekiyor. Bu bağlamda bir an önce geçici barınma/yaşam alanlarının, güvenli konteyner/prefabrik kentlerin devletin sorumluluğunda kamusal hizmet olarak sağlanması zorunlu. Barınma haktır, bölgede kamu kaynaklarının aktarıldığı iktidar yanlısı STK’lara ve şirketlere de devredilemez.
Geçici barınma / yaşam alanlarına ilişkin taleplerimiz
– İnsanların sadece başını sokacakları yerler olarak değil, sağlıklı koşullarda yaşayabilecekleri, tüm sosyal donatıları, ortak alanları olan mini kentler olarak kurgulanmalı. Bu alanların yönetiminde yaşayanların da söz ve karar sahibi olacağı mekanizmalar kurulmalı. Bu mekanizmalarda kadınlar eşit biçimde yer almalı;
– Isınma, su, elektrik, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçlar ücretsiz olmalı.Yoksullaşan, mülksüzleşen, işsiz kalan insanlara destek mekanizmaları oluşturulmalı. Destekler aile üzerinden değil, kadınları ve LGBTİ+’ları gözeten bir perspektifle kurgulanmalı;
– Yalnız yaşayan yahut yalnız kalan engelli, yaşlı kadın ve LGBTİ+’ların ihtiyaçları gözetilmeli ve bu yönde dayanışma sağlanmalı;
– Konteynerlerin birbirine mesafesi ayarlanmalı; kentin etrafı güvenliği sağlayacak şekilde çevrelenmeli ve yeterli aydınlatma/ışıklandırma ile güvenli bir ortam yaratılmalı, konteyner alan dışı ulaşım için ücretsiz toplu taşıma sağlanmalı;
– Kadınların ev işi ve bakım yükünü azaltacak çamaşırhane, aşevi, çocuklar için oyun ve etkinlik alanları gibi alanlar geliştirilmeli;
– Kadınların şiddetten ve cinsel tacizden korunmak için gerekli mekanizmalara ve bilgiye erişimini güçlendirecek, şiddet durumunda başvurabileceği, şikayet edebileceği yerleri öğrenmesini, ulaşmasını sağlayacak, konuşabileceği danışma birimleri kurulmalı;
– Eğitimine devam edemeyen, aileye mecbur bırakılan ve gelecek endişesi içinde olan genç kadınların desteklenmesi sağlanmalı. Eğitime devam etmesini sağlayacak fiziki, teknik, altyapısal her türlü olanak sunulmalı;
– Konteyner kentlerde temel hijyen sağlanmalı. Atıklar çevreyi ve canlıların sağlığını tehlikeye atmayacak biçimde bertaraf edilmeli; kanalizasyon ve su şebeke sistemleri kurulmalı.Tuvalet ve duşlar ortak kullanılacaksa kadınların rahat ve güvenli bir şekilde ulaşabilecekleri mesafede ve alanlarda, yeterli ışıklandırmaya sahip olmalı;
– Kent içerisinde oluşturulacak sağlık birimleri yeterli donanımda kadın ve LGBTİ+’ların güven duyacağı, kendini rahatça ifade edebileceği şekilde erişebileceği yerler olmalı. Dil farklılığı gözetilerek tercüman desteği sağlanmalı;
– Kadın ve LGBTİ+’ların psikososyal desteğe ulaşmasına olanak verecek, uzmanların yer aldığı birimler oluşturulmalı;
– Kadınları bulundukları konteynerlere hapsetmeyen, sosyal hayata dahil olabilecekleri, kamusal alan kurgulanmalı; örneğin kadın çadırı/konteyneri açılmalı; sinema, film izlemek vb. kadınların dahil olabileceği etkinlikler organize edilmeli.
AKP iktidarı mayıs ayına kadar 200 bin konteyner kuracağını ilan etti.
Konteynerlerin kurulacağı alanlar OHAL’e dayanarak zaten depremden etkilenmiş olan insanların tarım, mera, bağ, bahçe gibi arazilerine habersiz, bedelsiz biçimde el konarak belirlenemez. Konteyner alanları hazine arazileri ve enkazların doğaya ve canlılara zarar vermeden kaldırılarak boşaltıldığı alanlar olmalı. İsteyenlere kendi bahçelerinde kurabileceği konteyner temin edilmeli. Bölgeden göç etmiş, ağırlıkla komşu kentlerde KYK yurtlarında ya da yüksek kiralar ödeyerek ve kötü koşullarda barınmak zorunda kalanlar için de kamu tesisleri ve boş toplu konutlar tahsis edilmeli.
Daha depremin birinci ayı dolmadan kalıcı konutlar için inşaatlara başlayacağını açıklayan AKP iktidarı, OHAL kanunu ile de bütün itiraz, denetim ve planlama süreçlerini devre dışı bıraktı. Halkın yoksullaşması ve mülksüzleşmesine rağmen kamu kaynaklarını hukuksuz ihaleler ve sözleşmelerle inşaat şirketlerine ve sermayeye aktarmaya devam ediyor. İlgili meslek odaları ve uzmanların deprem bölgesinde en az bir yıl geçmeden inşaata başlanmasının ciddi riskler taşıdığını belirtmesine rağmen inşaatlar başlamış durumda. Depremin yıktığı kentlerde hayat, zemine uygun temellendirme, taşıyıcı sistemlerin tasarımı ve planlama ile yeniden kurulabilecekken insanlar yaşadıkları yerlerden uzak uydu kentlere sürülmek isteniyor.
Hukuka ve bilime aykırı inşaatları derhal durdurun, ihaleleri ve sözleşmeleri iptal edin. Yeni kentler/kalıcı konutlar/yaşam alanları meslek odaları, bilim insanları ve bölgede yaşayanlar ile birlikte katılımcı ve demokratik biçimde planlanmalı.