Üniversite özerkliği Türkiye’de her ne kadar anayasa ile güvence altına alınmış olsa da, üniversiteler 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ülke çapında boyunduruk altına alındı.

MEYDAN

Boğaziçi Direnişi Kolektif Eylemin Gücünün Kanıtıdır

 

Zeynep Gambetti, Mine Eder, Ahmet Ersoy ve Esra Mungan’ın 3 Şubat 2023 tarihinde The Wire gazetesinde yayınlanan Turkey: Boğaziçi University Is Testimony to the Power of Collective Action adlı yazısı Burcu Karael tarafından çevrildi.

 

 

 

Tüm dünyada akademik kurumlar otoriter liderler tarafından düşmanlaştırılırken, Türkiye’de bir üniversite özerkliği savunuyor ve yüksek öğrenim için daha iyi bir gelecek hayal ediyor.

 

Boğaziçi Üniversitesi direnişi, üniversite özerkliği ve akademik özgürlük adına verilen en uzun kesintisiz mücadelelerden biri olarak tarihte çok özel bir yere sahip olmaya namzet. Yüzlerce Boğaziçili akademisyen iki yılı aşkın süredir hükümetin üniversiteyi ele geçirmesine karşı direniyor. ABD dahil tüm dünyada akademik kurumlar otoriter liderler tarafından düşman bellenir veya piyasa baskısıyla zaafa uğratılırken Boğaziçi örneği, üniversitelerin özerkliğini savunmak ve yüksek öğrenim için daha iyi bir gelecek hayal etmek konusunda kolektif eylemin gücünün bir kanıtı olarak karşımızda duruyor.

 

Üniversite özerkliği Türkiye’de her ne kadar anayasa ile güvence altına alınmış olsa da, üniversiteler 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ülke çapında boyunduruk altına alındı. Boğaziçi Üniversitesi 2021’e kadar, üniversiteleri etkisi altına alan bu dalgadan kısmen korunabilmişti. Boğaziçi, 1863’te İstanbul’da açılan Amerikan yükseköğrenim kurumu Robert Kolej’den miras aldığı şekilde İngilizce eğitim veren ve üniversite sıralamasında en üst düzeyde bulunan, prestijli bir kamu üniversitesi. Gelgelelim ülkede olağanüstü hal devam ederken üniversitelerde rektörlük seçimlerini yasaklayıp, rektör atama yetkisini elde eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Ocak 2021’de Melih Bulu’yu Boğaziçi’ne rektör olarak atadı. Boğaziçi’nde öğretim üyesi olmayan Bulu, Türkiye’deki onlarca atanmış rektör gibi Adalet ve Kalkınma Partisi’yle (AKP) yakın ilişki içindeydi. Boğaziçi’nin akademisyen, öğrenci ve mezunları, üniversitenin süregelen demokratik yönetişim pratikleriyle bağdaşan bir biçimde ilk günden itibaren bu atamaya karşı çıktı. 2021 Ocak ayının ilk haftasında, polisin öğrencilere müdahale edip üniversitenin kapılarına kelepçe vurmasıyla, üniversite yurtiçi ve yurtdışı basında ana haber gündemi haline geldi. Protestolar o günden bu yana aralıksız devam ediyor.

 

Boğaziçi’nin maruz kaldığı muamele, ülkede çok sayıda köklü kurumun da altını oymak için kullanılan otoriter yöntemleri gün yüzüne çıkarır cinsten. Üniversitede topyekûn bir muhalefetle karşılaşan hükümetin direnişin ilk yılındaki stratejisi kampüse çevik kuvvet doldurmak ve öğrencileri terör örgütü üyeliği gibi asılsız suçlamalarla göz altına almak oldu. Hükümet direnişi gayrimeşru kılmak ve muhafazakâr kesimin desteğini almak için dini argümanlara başvurmaktan da çekinmedi. Boğaziçi hükümet sözcüleri tarafından yeterince “yerli ve milli” olmayan, Türkiye toplumundan kopuk, yabancı, Amerikan yanlısı ve elitist bir üniversite olarak lanse edildi. Direnişin ilk haftalarında, “dini hassasiyetler”in LGBTQ öğrenci topluluğunu yasaklamak ve gökkuşağı bayrağını kriminalize etmek için mazeret olarak kullanılmasıyla LGBTQ karşıtı söylem giderek toksik ve kötü niyetli bir hal aldı. Tüm üst düzey idari pozisyonların Boğaziçi’nin eşitlikçi geleneğine aykırı biçimde (çoğu üniversite dışından atanan) erkek öğretim üyeleriyle doldurulması da hükümetin cinsiyet eşitliğine karşıt duruşunu gözler önüne seriyordu. Üniversitenin Cinsel Tacizi Engelleme Koordinasyon Ofisi de benzer şekilde, koordinatörünün “radikal feminist” olduğu iddiasıyla kapatıldı.

 

Fakat polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalar gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında dikkatleri fazlasıyla Boğaziçi’ne çekmişti. Üniversite çapındaki direniş karşısında Erdoğan 2021 Temmuz ayında Bulu’yu görevden aldı. Ancak, geri adım atmak yerine rektör yardımcısı Naci İnci’yi, öğretim üyeleri arasında yapılan güven oylamasında %95 gibi ezici bir güvensizlik oyu almasına rağmen rektör olarak atadı. Boğaziçi akademisyenlerinden iktidarla işbirliği yapmaya yanaşan sadece üç kişi vardı ve Fizik Bölümü profesörlerinden İnci de onlardan biriydi.

 

Direnişin ikinci yılına gelindiğinde, akademisyenleri yıldırma amaçlı iktidar baskısı yerini üniversite yönetiminin bürokratik manevralarına ve hukukdışı taktiklerine bıraktı. İdari birimler (dekanlar, bölüm başkanları ve enstitü direktörleri) için yapılan dahili seçimler hiçe sayılırken, resmi prosedürler ve demokratik karar alma ilkeleri sistematik şekilde ihlal edildi. Üç tam zamanlı ve birçok yarı zamanlı akademisyen keyfi biçimde görevden alınırken, iki profesör uydurma disiplin suçlamalarıyla açığa alındı ve kampüse girişleri yasaklandı. Yirmiden fazla emekli ve emeritus profesörün dersleri iptal edildi. Bizans Çalışmaları, Avrupa Çalışmaları ile Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi de dahil olmak üzere birçok birim ofislerinden sürüldü. Çok sayıda akademisyen rektöre muhalefet ettikleri gerekçesiyle halen disiplin soruşturması altında. Üniversitedeki bölümlerin iradesini ve liyakate dayalı istihdam süreçlerini alenen hiçe sayan rektör, tamamı hükümetle bağlantılı olan niteliksiz personel ve öğretim görevlilerini işe almaya başladı. Yüksek Öğrenim Kurulu’nun 2022 Ocak ayında hiçbir meşru gerekçe göstermeden üç dekanı görevden almasıyla, rektör Senato ve Üniversite Yönetim Kurulu üzerinde tam kontrol sağlamış oldu.

 

Tüm bunlara rağmen akademisyenler yılmadılar, “Kabul etmiyoruz! Vazgeçmiyoruz!” şiarıyla güç birliği oluşturdular. Ülkedeki baskının vardığı muazzam boyut düşünüldüğünde, ana repertuvarı itibariyle çatışmacı olmaktan ziyade sembolik bir eylem onlarınki. Kararlılıklarının göstergesi olarak iki yıldır her mesai günü inatla ana kampüs meydanındaki rektörlük binasının önünde bir araya gelen akademisyenler, üzerlerinde cübbeleriyle binaya sırtlarını dönerek nöbet tutuyorlar. Üniversitedeki 29 bölümün tamamı ve 3 enstitü rektörün hukuka aykırı girişimlerini durdurmaya veya püskürtmeye yönelik yasal veya idari önlemler alma konusunda dayanışma içinde hareket ediyor. Akademisyenler ayrıca kalabalık bir grup avukatın desteğiyle hukuk mücadelesi veriyor. Akademisyenler, tepeden inme rektör, dekan ve öğretim üyesi atamalarının yanı sıra, yeni merkez ve fakültelerin kurulmasını da içeren birçok hususta 50’den fazla dava açmış durumda.

 

Akademik özgürlük ve üniversite özerkliğini savunmanın bir kampüsü savunmaktan çok daha fazlasını gerektirdiğinin bilincinde olan Boğaziçi öğretim üyeleri aynı zamanda yükseköğretim sisteminin kapsamlı bir şekilde dönüştürülmesini de önermekte. Akademisyenler, 2003 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri vesilesiyle muhalefet partileriyle temasa geçerek üniversiteleri hükümet vesayetinden kurtaracak radikal reformları programa alma çağrısında bulundu.**

 

Boğaziçi mücadelesi bugüne kadar Türkiye’deki diğer üniversitelerde benzer direniş biçimleri harekete geçirememiş olsa da muazzam bir kamuoyu desteğini arkasına almayı başardı. Yakın zamanda yapılan bir ankete göre, Boğaziçi Direnişi hakkında bilgi sahibi olanların %80’i protestoların haklı olduğu görüşünde. Bu destek büyük ölçüde Türkiye toplumundaki genel memnuniyetsizlikten kaynaklanıyor. AKP’nin popülaritesi düşüyor ve ekonomi derin bir kriz içerisinde.

 

Tüm protestoların engellendiği ya da zor kullanılarak bastırıldığı bir zamanda, otoriterliğe inatla meydan okumayı sürdüren bir üniversite, daha kapsamlı toplumsal ve politik değişimler için bir umut simgesi haline geliyor.

 

 

Zeynep Gambetti Boğaziçi Üniversitesi’nden emekli bir öğretim üyesidir (Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü); Mine Eder, Ahmet Ersoy ve Esra Mungan ise üniversitede (sırasıyla Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Tarih ve Psikoloji bölümlerinde) tam zamanlı öğretim üyeleridir.

 

 

** Önerilen dönüşüm konusunda bkz. https://univ-forum.org/index.php

 

 

Ana görsel: Can Candan, Boğaziçi Direnişi 500. gün.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Korona Günlerinde Dört Duvar Arasında
Terimin Siyasallaşması ve Eşcinsel Retorik Arasında: Kuir’in Araplaştırılması
Kent Mitingi’ne Çağrıdır: 22 Aralık’ta Kadıköy’de buluşuyoruz!

Pin It on Pinterest