Görüntünün, hareketin, jestlerin, sesin ya da bir cümlenin çeşitlemeleri, yeniden üretim ihtimali ve üretim şekilleri bana ilham veriyor

SANAT

Durağan Hareketler, Tekrardan Doğan Farklar: Zeynep Kayan ile Söyleşi

Sevgili Zeynep, seni tanıyabilir miyiz? Sanatçı kimliğinden ve işlerinden bahseder misin?

 

Çalışmalarım çoğunlukla hareket, beden, benlik ve en basit şekliyle insanlık halleri üzerine görülebilir. Bunu yaparken performansla bağlantılı olarak fotoğraf, video ve ses mecralarını kullanıyorum. “Tekrar”ın kendisi benim için önemli bir unsur. Görüntünün, hareketin, jestlerin, sesin ya da bir cümlenin çeşitlemeleri, yeniden üretim ihtimali ve üretim şekilleri bana ilham veriyor. Son yıllarda daha çok dans ve tiyatro izleyerek besleniyorum.

 

22 Şubat Salı günü Zilberman Berlin’de, 23 Nisan’a dek görülebilen one one two one two three başlıklı sergin açıldı. Galerinin program direktörü Lotte Laub, kaleme aldığı sergi metninde sergi başlığından bahsederken, senin de sıklıkla konuşmalarında atıfta bulunduğun Trisha Brown’ın Accumulation performansına işaret ediyor. Birle başlamak, sonra ikiye varmak, bir ve ikiyi birleştirip organik hale getirene dek tekrar ettikten sonra üçe varmak, yani tekrar ve çeşitleme (varyasyon) sergideki işler bakımından ne anlama geliyor?

 

Sergideki bütün işler hem görüntüyü hem sesi tam da söylediğin gibi tekrar etmek ve çeşitlemek üzerine. Bunu yaparken bir ritim oluşturmak ve ritmin toplamından bir orkestra kurmaktı hayalim. Ses çıkaran bir sandalyeyle odanın sonuna gidip durmak, o sesi her duyduğunda yeniden geri gitmek, sesi ve beraberinde doğal olarak görüntüyü çoğaltmak. Örneğin, “Ben yapmak istediğim şeyi yapma fırsatını çoğunlukla böyle kaçırırım,” diyen bir sese, her “…çoğunlukla böyle kaçırırım” kısmında yeniden ama farklı bir şekilde eşlik etmek. Hem birbirine yaklaşan hem birbirinden kaçıp duran bedenler, kaçarken gıcırdayan, hoplayan başka sandalye sesleri. Sürekli aynı yerde aynı tempoda sürten eller. Sergideki fotoğraflar durağan ama her biri aslında video karesinden alındığı için yine bir çeşit hareketi temsil ediyorlar. Hareket edecekmiş gibi görünüyor ya da hareketten artakalanı gösteriyorlar.

 

 

Sergi açılışında sohbet ederken, Eda Gecikmez’in seninle 5harfliler için yaptığı söyleşide, şu anki sergi başlığın olan “bir bir iki bir iki üç” ifadesine yer verdiğini söyledin. Eda’nın “Bir Bir İki Bir İki Üç: Ses, Ritim ve Tekrarlanamayan Tekrar” başlıklı yazısı Eylül 2020’de çıktığında bu sergideki işlerin üretimine başlamış mıydın?

 

Evet, kısmen başlamıştı, çünkü sergi 2021 yılında gerçekleşmesi planlanan herhalde birçok sergi gibi birkaç kez ertelenmiş bulundu ve ancak 2022’de gerçekleşebildi. Ben de bu süreçte hep olacakmış gibi davranmayı tercih ettim. Ama “bir bir iki bir iki üç” salt bu sergi ile ilgili bir mesele değil. Benim yıllardır defterime not ettiğim, ilham aldığım, devam etmemi sağlayan ve Trisha Brown’un Accumulation koreografisini anlatırken kullandığım bir ifade. Eda Gecikmez ile sohbetimiz de zaten belirli bir iş ya da yeni işler üzerine değildi. Genel olarak eğildiğimiz konuları konuşurken o beni açtıkça açtı ve ben kendimi yine “bir bir iki bir iki üç” derken buldum. Eda ise kendi attığı başlık ile bunu bir başlık olarak görmeme vesile oldu. Çok da güzel oldu. Sağ olsun!

 

Fotoğraf çekmek yerine videodan elde ettiğin durağan görüntüleri kullanıyorsun. “Kesik uzamsallık” olarak Türkçeleştirdiğim “reduced spatiality” kavramını pratiğe bu teknik üzerinden döktüğünü görüyorum. Mekânı indirgemek veya tabiri caizse mekânı keserek azaltmak gibi işlemlerle meşgulsün. Bu teknik senin için ne ifade ediyor? Bunun sanatçı olarak sana verdiği ve izleyiciye geçmesini de arzu ettiğin histen bahseder misin? Bunu bilhassa evlere kapandığımız, mekân poetikasının ve politikasının dramatik biçimde dönüştüğü son iki senenin getirdiği deneyimi akılda tutarak soruyorum.

 

Bu teknik bir şekilde yine fotoğrafı tekrar tekrar çekmeme dayanıyor. Bunu yaparken çoğunlukla aynı görüntüyle elde edebileceğim sonsuz ihtimaller beni heyecanlandırıyordu. Fotoğrafı yırtmak yeniden çekmek, ekranın tozunu eklemek, kötü bir yazıcıda basmak, sonra yeniden taramak gibi yüzey üzerinde denemeler yapıyordum. Video görüntüleri ise daha çok harekete, hareket etmeye yöneldiğim zaman başladı. Özellikle son iki sergide, “geçici aynılık” ve “bir bir iki bir iki üç”te belirginlik kazandı. Böylelikle fotoğraf makinasını kullanmayı bıraktım, diyebilirim. Bir önceki sergide, fotoğraflar (yani yine videodan alınan görüntüler) ile videoları yan yana görmeyi dert edinmiştim. Aynı “an”dan ya da birbirini izleyen “an”lardan oluşan, durağan ile hareket edenin bir aradalığı söz konusuydu. Bu sergide ise işler daha farklı gelişti. Hepsi ilk başta video olarak var oldu. Bazıları hareketli halleriyle hayalimdeki hisse ulaşmadığı için durağan hallerine de bakmak istedim. Bu açıdan bakınca fotoğraf diyemiyorum onlara, durağanlar ve önceden de belirttiğim gibi, daha ziyade artakalmış gibiler. Ve yine, bana bir çeşit hareket halini çağrıştırıyorlar.

 

 

Videolarda basma, tıklama, kavrama gibi gündelik hareketlerin yine tekrar üzerinden üretildiğini görüyoruz. Bu hareket envanterini oluşturma sürecini merak ediyorum. Videoların kayıt süreci ve performatif boyutu üzerine neler söylersin?

 

Aslında bu sergideki önceliğim ses çıkarmaktı. Uzun zamandır sesi, müziği, metni nasıl zorlamadan işlere nasıl dahil edebilirim diye düşünüyorum. Daha önceki sergilerde de mekânda hep bir ses oluyordu ama bu kez daha baskın olsun, bize yol göstersin istedim ve bu sesi nasıl, ne şekillerde çıkarabileceğime odaklandım. Bunlar çoğunlukla, dediğin gibi, gündelik, basit hareketler üzerinden gerçekleşti. Hepimizin çıkarabileceği sesler. Tekrar üzerinden çoğalan, anlamını değiştiren ya da anlamını bulan hareketler. Bazıları gerçekten o an elimin altındaki objelerle, bazıları ise daha çok hayalini kurduğum birtakım sahneleri deneyerek oldu. Örneğin her dokunduğumda sandalyesiyle sıçrayan arkadaşım gibi, sadece minicik bir dokunuşla çok da uzağa gitmeyen ama yine de sürekli uzağa doğru hareket eden bir figür gözümde canlanmıştı. En nihayetinde köşeye sıkıştığında ne yapacağını arkadaşımla konuşmamıştık ve bu sanırım işin performatif boyutunun en görünür olduğu işlerden biri bu nedenle de. Köşeye sıkışmış olsa da, o anın enerjisi ile kaçmaya çalışmaya devam etti, ben de ona dokunmayı sürdürdüm.

 

Bundan sonra seni neler bekliyor, Rijks’a gideceğini biliyorum, yeni işlerine dair ipuçları vermek ister misin?

 

Eylül ayında Rijksakademie başlıyor ve bunun için son derece heyecanlıyım. İki senelik bir program ve işlerimin tam da değişip dönüşmeye başladığı zamana denk düşmesi benim için çok kıymetli. Şimdiden aklımda bazı hayaller dolaşıyor ama sanırım Eylül’e kadar sadece bunları not etmeye ve kendimi dinlendirmeye çalışacağım. Sergi süreci, pandemi yüzünden olsa gerek, bir hayli yoğun ve duygusaldı, bir kısmını hâlâ üzerimde taşıyorum. Bunun dışında yine Eylül ayında çıkacak olan Norgunk Yayınlarının Aç Yazı dergisinin kapağını tasarlıyorum ve bu da beni çok heyecanlandırıyor.

 

 

Ana görsel: Zeynep Kayan

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBedenin Çoğunlukla Sonralığı: Teyel, Uzuv, İlizarov Sergisi vesilesiyle Çınar Eslek ve Ceren Erdem ile Söyleşi
Bedenin Çoğunlukla Sonralığı: Teyel, Uzuv, İlizarov Sergisi vesilesiyle Çınar Eslek ve Ceren Erdem ile Söyleşi

“Hem bir tek elmadan hem süpürülen topraktan/hem zindandan dönen insan ruhundan” söz eden Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi 4 Kasım’a kadar Tütün Deposu’nda görülebilir. Sanatçı Çınar Eslek ve küratör Ceren Erdem'le sergi üzerine söyleştik.

KÜLTÜR

YÇok Renkli Şiirsel Queer bir Bahçe, Kadın+ Açık Mikrofon: Arzu Bulut ve İlke İmer ile Söyleşi
Çok Renkli Şiirsel Queer bir Bahçe, Kadın+ Açık Mikrofon: Arzu Bulut ve İlke İmer ile Söyleşi

Şiir buluşmalarımıza devam edip poetik bir zemin kazandırmak istiyoruz bu adaletin olmadığı, umudun yaralandığı, neşenin kaybedildiği zamana ve bu coğrafyaya.

SANAT

Y“Resimlerimin Deşifresi Meşakkatli, Bazen de Gereksiz:”  Müveddet Nisan Yıldırım ile Söyleşi
“Resimlerimin Deşifresi Meşakkatli, Bazen de Gereksiz:” Müveddet Nisan Yıldırım ile Söyleşi

Müveddet Nisan Yıldırım’ın işleri için seçtiği “Gidişini çizdim” ve “Çocukken nasılsa şimdi de öyle” gibi poetik isimler edebi bir hissiyat yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda güçlü bir dayanışma hissi veriyor. Kâğıt üzerinde pastel bir yara açar gibi, diye düşünerek galeriden ayrıldım, ama yara neden iyi hissettiriyor?

SANAT

YDaireler Çizerek Sürekli Uçuyorlardı: Çağla Köseoğulları ve Kevser Güler ile Söyleşi
Daireler Çizerek Sürekli Uçuyorlardı: Çağla Köseoğulları ve Kevser Güler ile Söyleşi

Daireler Çizerek Sürekli Uçuyorlardı sergisi dilsiz bir harita: Kelimelerde radikal bir tasarrufa gidildiği için meramını hemen anlatmıyor ancak hatları net çizilmiş. Sanatçı ve küratör sezisel veya rasyonel düzlemde yolu az çok bilenlere eşlik ediyor ve yine görmeye talip gözler için örtük bir manzara sunuyor.

Bir de bunlar var

Çalıkuşu Parfümü Nasıl Olmalıydı?
Siz Bizsiniz, Biz de Siz: Trans X İstanbul
Masumiyet Müzesi Üzerine Bir Tartışma

Pin It on Pinterest