İnanın şu an bu yazıyı yazmaktan hicap duyuyorum. Baştan söyleyeyim hem benim hem sizin vaktiniz bundan daha değerli. Amma velakin temel hassasiyetlere önem verilmedikçe ve kadın-erkek rolleri hala basmakalıp çerçevesine oturtuldukça yapacak başka bir şey yok. Hem dilimizde biten tüyleri yeniden çıkartmak hem de esas yazıp çizmemiz gereken meselelere odaklanmak durumundayız. Yani yine 2 kat mesai..
Neyse çok uzatmadan, 10 gün kadar önce piyasaya sürülmüş olan Enerji Hanım projesinden bahsetmek istiyorum biraz. Evde tutumlu davranışları benimseyerek hem aile hem ülke ekonomisine katkı sağlanmasını amaçlayan proje güzel bir noktadan çıkıyor. Kimse kendini doğal kaynakların hızla tükendiği evrenden bağımsız görüp öyle yaşamaya devam etmemeli. Ancak bu projenin hayata geçirilmesinde temelde hatalı olan bir durum var.
Hedefin kadınlar olması, ailede öğrenilenlerin ve evdeki tasarrufun kadından sorulması dönüp dolaşıp yine aynı noktada sektiğimizi gösteriyor. Kadın hala ev işlerinden, yani bulaşık, temizlik, çamaşır, ütü, yemek, vesaireden sorumlu kişi. Üstelik evdeki diğer bireylere bunları anlatmak da yükümlülüklerinden biri.
Enerji Hanım Filmi:
Bu videoda kadın rolünün sabitlenmesinin dışında ilginç olan bir başka şey de, örneğin kızına fişi çekmesini ya da oğluna buzdolabını açık tutmamasını söylemek yerine bütün bu eylemleri kendisinin gerçekleştiriyor olması. Videonun sonunda enerji hanım salona giriyor ve kocasını televizyon izlerken buluyor. 1 saniyelik bu karşılaşmada koca televizyonu kumandasıyla kapatarak koltuktan kalkıyor ve enerji hanım arkasından televizyonu düğmesinden kapatarak doğru olanı yapıyor. Kocasına da hafiften yaramaz çocuk bakışı atıyor. Yani, bak biz çocuklarımıza beraber örnek olacağız değil, kocasının bile arkasından koşturup evde tasarruf yapmaya çalışan bir kadınla karşı karşıyayız.
Diğer videolar ise ünitelere ayrılmış: Enerji Hanım-Ütü; Enerji Hanım-Bulaşık Makinesi; Enerji Hanım-Fırın, vs. Aslında hepsi toplamda şu: Enerji Hanım-Enerji Hanım ünitesi.
Bu videoların yanında kamu spotu diyarımızda tabii ki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da var. Videoda şöyle diyor: “Ailenize yılda bir çeyrek altın, ülke ekonomisine 4 milyar lira kazandıracağınızı biliyor musunuz?”
Taner Yıldız kamu spotu:
Yani evde oturarak, evi kollayarak hem ailenize hem ülkenize kazanç sağlıyorsunuz, oturunuz oturduğunuz yerde. Kocalarınız ülke ekonomisine katkıda bulunmak ve aileyi geçindirmek için dışarda çalışırken siz de bu sürekliliği ve sistemi en tasarruflu şekilde devam ettirmek için evinizde gerekli ortamı sağlamakla yükümlüsünüz.
Derken, Fatma Şahin’in enerji hanım fabrikatör yardımcısı olarak çıkan videosunda (arkada flu bir tayyip size göz kırpıyor), bakan söze şöyle başlıyor: ‘Kardeşlerim!’ Burada duralım. Bir çeşit sisterhood hissiyatı içerisinde bizi bu seferberliğe sokmaya çalışan Fatma tam da üstünde oturduğu koltuğun ait olduğu bakanlığa yaraşır, kadınları öteleyen aile ve ulus-devlet söylemine hizmet eden bir iş yapıyor, projeyi tanıtmak için yapılan basın toplantısında ettiği şu sözleriyle mum dikiyor: “Kadınlarımız böylece ev içindeki üstlendikleri rolle etkili bir tüketici olarak, hem ailesine, hem ülkesine hem de yaşadığı evrene katkı sağlayacaktır”
Kardeşliğimiz böyle bir şeyse, bi’ dakka bi’ dakka, öncelikle nerden kardeşin oluyorum ben senin? Ben böyle bir rol üstlenmedim. Hızla daha da kapitalistleşen ve tüketime dayalı bir üretimin mutlak olduğu bir toplumda, kadının ev içindeki rolünün pekişmesinin ülke kazansın diye gerekli olduğunu bildiren bu kamu spotu bildiğimiz bir teranenin yeniden çiğnenip suratımıza tükürülmüş hali.
Basın toplantısında Emine Erdoğan da enerji hanımla ilgili bir iki laf etti: “Bizler, ışıl ışıl aydınlanmış şehirlerde, parlak vitrinlerin önünden geçerken, evlerimizde her türlü elektrikli aracı kullanırken, hayatında hiç elektrik düğmesine basmamış insanlar var. Bizler böyle bir manzaraya sırtını dönerek, hayatını devam ettirenlerden asla olamayız. Dünya üzerindeki bu eşitsizliğe, bu adaletsizliğe karşı yürütülecek en önemli mücadele; tasarruftur…Unutmayalım ki, üretimde süreklilik, enerjide tutumla sağlanabilir”
Bizler derken kimleri, üretim derken ne tür bir üretimi kastediyoruz? Bahsettiği eşitsizlik ve adaletsizliğin oluşturulmasında kadınsızlık ve aynı zamanda kapitalist üretimin ve enerji kullanımının kendisi başrolde değil mi zaten? Kimse yanılmasın, bu bakanlıkların üretmeye çalıştıkları bilinç ve politikalar bizim hepimizin eşitsiziliğinin bizzat kaynağıdır. Emine Erdoğan’ın altını çizdiği gibi ailede annenin rolü (dikkat kadın değil) olarak görülen tasarruf aslında şunu vurguluyor, erkek gidip çalışacak, kadın da adamın oluşturduğu zenginliğe evde tasarruf ederek katkıda bulunurken, bu zenginliğin devredileceği çocuklar doğuracak (mümkünse 3 tane olsun) ve en nihayetinde mutlu çekirdek aileler ülkelerine hizmet edecekler ve ülkeler yarışında en birinci olacaklar.
31 Aralık Taraf’ta Cihan Aktaş’ın “Hangi ‘hanım’ın enerjisi…” başlıklı yazısı bazı açılardan eksik olsa da başlığı dahil sorunu farklı boyutlarıyla kavrıyor ve harika bir şekilde ifade ediyor:
“Adeta, kaşık düşmanı der gibi, kadını öncelikle ve ister istemez tüketici bir konuma sabitlemek için elinden geleni yaptıktan sonra, ardından günah keçisine dönüştürmek de ciddi problem. Erkekler kamusal bağlantı ve sorumlulukları nedeniyle değişirken, kadınlar yine de değişmekte olan cemaat yapısı içinde sonsuzca aynı kalabilir mi… ” Geleneksel olduğu iddia edilen toplumsal roller çerçevesine oturtuluveriyor kadın ve bu yeşil politika, yeşil girişim süsüyle kundaklanıveriyor.
Cihan Aktaş yazmaya devam ediyor:
Her türlü enerji, geliştirilip dönüştürüldüğü, özellikle ihtiyaç sahipleriyle paylaşıldığı oranda yapıcı bir güç, bir imkân. Bencilce arzuları kışkırtan bir tüketim düzeneği, sahiplenmecilik, açgözlülük, sömürü, savaş ve çevrenin tahribi gibi yönelimlerin sebebi değil midir? Kim Suriye’de yaşananları her türlü önemli açıklamayla birlikte, Batılı tarzda tüketimi temsil eden bir oligarşik düzenin sonsuz sahiplik ihtiraslarından bağımsız okuyabilir ki…
Kişisel tutku ve alışkanlıkları disiplin altına almanın değeri yadsınamaz. Ancak gerek toplumsal gerekse de derin ekolojiler, enerjiye bağlı sorunları tutarlı bir hayat tarzı telakkisiyle birlikte çözümlemeyi başarabilir. Tabiata ve topluma tahripkâr bir şekilde “kalkınmacı” arzu ve tekniklerle yaklaşmaktan vazgeçmediğimiz sürece herhangi bir enerji tutumuna dönük projeler mucize doğuramayacak, en başından retoriksel bir girişim olmakla sınırlı kalacaktır, kanaatimce…
Ormanları hızla katleden, nükleer ve termik santral yapılması için birçok yasayı çiğneyen, onun kadar önemli olan kamu hakkını ve görüşünü yok sayan politikalar zincirine prangalı Taner Yıldız’ın tasarrufla ilgili ikiyüzlü laflarını ciddiye alacak değilim. Kadına şiddete karşı hazırlanan kamu spotlarında şiddetin kaynağı gözükmezken, burada da enerji sarfiyatımız, doğal kaynakları kayıtsızca harcayışımıza hiç değinilmiyor. Üstelik bunların ana sebeplerinden biri senelerdir süregiden yanlış tarım, sulama ve enerji üretimi yasaları ve faaliyetleriyken… Sürekli daha da çok üreten, daha da ileri giden bir Türkiye tablosunda biz hanımların tasarrufuyla bu tablo sadece daha da güzelleşecekmiş gibi gösteriliyor. Hepimizin evlerinde ihtiyacımız olan elektronik aletler, faturaları ödeyen bir baba ve şiddetten uzak güzel güzel yetişen çocuklar var zaten…
Ben bu kamu spotlarını babaannemlerin, annemlerin nesillerine bir hakaret olarak alıyorum. Onların kazanmak için yırtındıkları hakları, kırmak için her gün uğraştıkları toplumsal rolleri ve eşit haklarla eşit maaşla çalışma gücüne katılmak için sürdürdükleri mücadelenin karşısında, bakanlıklar el ele bitmek bilmeyen bir kabusu sürekli döndürüyorlar. Bu, hem materyal gerçeklikten uzak, hem sınıfçı, hem cinsiyetçi hem de toplumunun tümüne ihanet eden bir durumdur. Çocuklarımızı tasarruf konusunda eğitirken cinsiyet eşitliğini gözetmek hiç de zor değil halbuki, hatta bu bir fırsat. Ama tabii niyet ve görüş meselesi…
Minik not: Logosunun da ayrıca şüpheli olduğunu söylemeliyim: