Türkiye'de evler neden bu kadar temiz?

KÜLTÜR

Havada Toz Zerreciklerini Yakalamaya Çalışan, Parmakları Çamaşır Suyu Kokan Kadınlar

Başka hangi ülkelerde acaba ev temizliğine bu kadar zaman harcanıyor? Yapılacak onlarca güzel şey varken nasıl ve neden bu kadar çekici hale geldi temizlik yapmak ya da temizlik yaptırtmak? Yaşam alanını konforlu tutmak için mecburi olarak ya da asgari yapılan temizlikten bahsetmediğimi anlamışsınızdır. En bir temiz, tertemiz, zerresine kadar temiz olsunculuktan bahsediyorum. Mesela deterjan markaları, yüzey temizleyecileri, banyosu tuvaleti ayrı ayrı, ahşabı fayansı ayrı ayrı nasıl bu kadar çeşitlendi ve arttı? Düpedüz zehir kokusu (çamaşır suyunu al, tuz ruhuna çarp) nasıl bütün kokuların yerine geçebildi bir sürü kadın için? Ülkemizde bir tane toz zerreciğine dahi tahammülü olmayan çok kadın var.

 

Mesela anneciğim çocukluğumdan beri her kahvaltıdan sonra alelacele etrafı temizler. Oysa biz 4 kız kardeş sofra başında keyif yapmak isteriz. Annemin kafasında ise sanki hep biri var, o biri çatkapı evimize gelecek, bizi sofrada görecek ve evi pis bulacak, bizi ayıplayacak! Bu nereden çıkıyor diye çok düşünüyorum. Çaylar yudumlanırken, kahkalar atılacak, keyif çatılatacak ve elem keder akıtalacakken neden temizliğe girişilir? Bazıları “en hamarat” olmak için, bazıları ayıplanmamak için belki ama çok daha fazla kadın içselleştirmiş bir temizlik anlayışıyla, evleri pırıl pırıl yapmak için didine duruyor. Anne öğüdü bir yandan, komşular öbür taraftan, bir de koskoca medya  telkin ediyor titizliğimizin derecesini.

 

Teknolojinin hızla gelişimi pek çok alanda olduğu gibi hijyen alanında da yeniliklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Ancak Bay Çok Bilmiş Bay’ların artık tek tuşla evin temizlendiğini iddia etmesi kadar da komik az şey var. Teknolojinin gelişmesi ev işleri açısından iş yükünü azaltacağına arttırdı bence. Zira görünenin üstüne bir de göremediğimiz toz zerrecikleri ve bakterilere karşı bir savaşa giriştik. Bizi hep daha fazla temizliğe, daha fazla yorulmaya ve daha fazla takıntılı olmaya itiyor ev temizliği teknolojileri. Sulu temizleme, indirme, kaldırma, asma, kurutma hâlâ devam ettiği gibi temizlik suyunu arındırma, havadaki bakterileri avlama, meyve sebzeleri suyun tam 23.5’uncu derecesinde haşlama gibi işler gün geçtikçe yaygınlık kazanıyor.

 

Temizliğin hâlâ kadın işi olarak görülmesi değil bu yazının konusu. Kadınlar olarak biz bu temizlik işini nasıl bu kadar üstleniyor, sahipleniyoruz da günbegün heba oluyoruz diye merak ediyorum. Etrafımızdan, annemizden, komşulardan öğrendiklerimiz cepte, tamam. Ama bir de medyada her geçen gün büyüyen bir temizlik vurgusu yok mu? Film ve dizilerde acılı kadınlar yaşadıkları olumsuz travmayı  ya da kötü bir günü temizlik yaparak atlatmaya çalışır. Bu bir klişedir. Kadın ne kadar üzgün olursa olsun eline temizlik kovası ve bezi alınca dertlerini bir anda unutur, hayatının yegane sorunu ovalanacak fayanslarmışçasına adeta kendinden geçer. Kimi zaman bu sahneler güldürü unsurudur, kimi zaman kadın cinsinin tuhaflıklarına bir bakış. Son zamanlarda ise patolojik temsilleriyle bir dram konusu (Bakınız Masumlar Apartmanı).

 

Medyada temizlikle haşır neşir olduğumuz bir başka alan da reklam filmleri şüphesiz. İnatçı lekelerle başı dertte olan, defalarca tezgahı ovaladığı halde bir salça artığının direnciyle karşılaşan kadınlar, çocuğunun kirli tişörtünü görünce ömründen ömür giden anneler temizlik ürünleri reklamlarında en sıkça kullanılan motifler. Stresli yüz ifadesi sayesinde lekelerle baş edemediğini anladığımız kadının yardımına üst perdeden erkek sesi yetişir. Tok sesli, otoriter ya da tam bir pazarlamacı tonunda hangi deterjanın ya da temizlik ürünün söz konusu derde çare olduğunu açıklar.

 

Yine de son dönem En Hamarat Benim türü yarışmalarla temizliğin takıntı derecesini öven, ödüllendiren ve arzu edilir hale getiren yeni bir seyir hali girdi hayatımıza. En Hamarat Benim temizlik ve yemek olmak üzere iki konuda yarışmacıları sınayan bir gündüz kuşağı programı. Program 5 yarışmacıdan oluşuyor ve her gün bir yarışmacının evine gidiliyor. Diğer 4 yarışmacı gittikleri evde dört bir köşeye dağılıp toz, kir yani kısacası “kusur” arıyor. Yarışmacılar evin içinde en olmadık yerlere bakıp kir çıkarmaya çalışıyor. Örneğin, rakipler buzdolabının arkasını çekip bakıyorlar ya da duvardan tabloyu çekip tablonun arka tarafında toz var mı diye inceliyorlar. Haftanın sonunda en yüksek puanı alan yarışmacı ödülün sahibi oluyor.

 

 

Yarışmacıların evlerinin tamamı sanki içerisinde hiç yaşanılmamış hissi veriyor. Gerçek olmayacak denli “hijyenik” bu evlerde kadınların temizliğe ayırdığı vakti görmek çok korkutucu. Yarışmacılardan ev dışı bir işte çalışmayanlar neredeyse bütün gün temizlikle uğraşıyorlar. İşlerin bitimsizliği yüzünden şikayetçi olmak yerine, en titiz ve en hamarat olduklarını ispat eden ev içi mesaileri konusunda büyük bir gurur duyuyorlar. Evdeki mobilya ve eşyalardan bahsederken buzdolabım, mobilyam, halım ya da perdem diye bahsediyor, eşyayla ve özel alanla bu inanılmaz özdeşleşimden sonra  temizlik işlerini ne kadar mutlu, keyifle yaptıklarını gösteriyorlar. Kadın yarışmacıların eşleri  temizlikle ilgili konularda hiçbir zaman söz konusu olmuyor. Temiz bulunmayan yerlerin tek sorumlusu tabi ki kadın. Erkek bireyi çoğu kez yalnızca yarışmacının bize gösterdiği düğün fotoğrafı çerçevesinde görüyoruz.

 

Yarışmanın sunucusu aşırı derecede temizlik takıntılı, bir o kadar da sempatik olan Kadir Ezildi. Kadınlarla hoş sohbet eden, ağzı gerçek anlamda laf yapan, “Hanımlar” diye sürekli olarak kadın izleyiciye seslenen ve sizi 2 saat ekrana kilitleyen biri. Hal böyle olunca program boyunca kadın izleyiciye priz içlerinin ıslak kulak çöpüyle temizlenmesi, yeni alınan halının yere serilmeden önce yıkanması, parmakların dahi girmediği sandalye aralarının pırıl pırıl olması gerektiği öğütleniyor. Daha fazla zehirle daha iyi sonuç alma sözü veriliyor programda sık sık. Kadınların temizlik esnasında sakatlanmaları, uzun süreli bel ve boyun fıtığı problemleri, kimyasalları bu denli solumanın yarattığı tahribatın hiçbir şekilde konuşulmadığını tahmin edersiniz.

 

Programda kadın yarışmacılar tabi ki rekabetin ötesinde hakaret ve küçük düşürmeye varacak denli birbirlerine saldırıyorlar. Yarışmacılar tecrübe ya da yaş üzerinden birbirlerine üstünlük kurmaya çalışıyor. Orta yaşlı bir yarışmacı deneyimli olduğu için yeni evli yarışmacı ise genç ve dinamik olduğu için daha titiz olduğunu düşünüyor. Birbirlerinin evinde toz bulduklarında mutluluktan havaya uçuyorlar. Program da bize hayatta her şeyi bırakıp bu gözle görülmeyen elle tutulmayan toz zerreciklerinin peşinden koşmamızı salık verip duruyor.

 

 

Son zamanlarda bu tür yarışmalarla yeni tür bir “ev kadınlığı” tam gaz pazarlanıyor olsa da, temizlik konusu bu TV programıyla sınırlı olamayacak şekilde yaygın bir takıntı ülkemizde. Çevremizde, hatta hanemizde duymaz mıyız “temizlik takıntım var”, “çok titiz kadınım ben” ya da bazen “temizlik hastasıyım” diyen kadınları. Takıntı ve hastalık başka konularda olumsuz şeyler çağrıştırırken temizlik konusunda aslında bir tür mertebe; ve pek çok kadın bu sıfatları ve temizlik hastası olmayı seve seve üstleniyor. Peki ama neden? Kirli ya da dağınık olan evlerden dolayı neden ayıplanırız? Çektiği zigon sehpanın tozlu olmasından niçin yüzü kızarır bir insanın? Gün yapan Neriman Hanım niye mutfak dolaplarının üstünü köşe bucak siler? Biz ev biraz dağınık ve toparlamaya halimiz yok diye neden erteleriz ziyaretimize gelmek isteyen arkadaşları görmeyi? Çamaşır suyu kokusuyla bu manyakça ilişkimiz nasıl açıklanabilir? Ne dersiniz?

 

Yorumlarda buluşalım.

 

 

Ana görsel: Clean Slate, Sage Barnes. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Dava Adamıyla Sanal Flört: Varla Yok Arası bir Öykü
Lohusa ya da Apolitik bir Ayrıcalıklılar Filmi
Bir Hayatım Daha Olsa, Yine Başka Bir Hayatı…

Pin It on Pinterest