Transların umumi tuvaletlerden dışlanması, translığı öteki olarak işaretlemenin bir başka yoludur.

MEYDAN

Pislik: Siyasi Birer Savaş Alanı Olarak Umumi Tuvaletler

Eleanor Penny’nin 8 Nisan 2020 tarihinde Novara Media’da yayımlanan “Filth: Trans Bathroom Panics May Be New, but Public Toilets Have Always Been a Political Battleground” başlıklı yazısının çevirisidir.

 

 

LGBTQ + çocuklara yardım kuruluşu Mermaids’e yönelik bir uydurma skandalın ortasında, bir kadın bakanı, “erkek vücuduna sahip trans kadınların” kadın tuvaletlerine ve soyunma odalarına erişiminin yasaklanması gerektiğini beyan etti.

 

Umumi tuvaletleri kadın haysiyetini temsil eden ve cinsiyet hainleri (gender-traitor) ile yandaşlarının şüpheli emellerine karşı savunulması gereken bir sınır olarak gördüğünü ifade eden kadın bakanı, cumhuriyetçi senatörler ve Mumsnet’in trans-dışlayıcı “feministler” ordusuna katılıyor. Gayya kuyusunda ne kadar debelenirsek debelenelim, kuirlerin başına musallat olanlar inatla toplumu umumi tuvalet kullanan insanların habis musibetinden korumaya çalışıyorlar.

 

Trans tuvalete yönelik panik ilk bakışta önemsiz görülebilir; kötü niyetli bir medya sirki yahut yabancı insanların bedenlerindeki atıkları nereye boşalttıklarına dair ürkütücü bir saplantı gibi. Ancak umumi tuvaletler uzun zamandır siyasi bir savaş alanı. Kimlerin bedenlerinin itibar edilmeye layık olduğu, kimlerin yaşamlarının korunması gerektiği, kimlerin varoluşunun genel ahlak yargıçlarınca hoşgörüyle karşılanabileceği üzerine süregelen bir savaşın sadece son salvosu.

 

Havacılık için iyi bir lehim aleti ne ise şehir planlaması için de umumi tuvaletler odur – o olmadan her şey çöker. Birkaç yüz yıl geriye dönelim. Avrupa’nın yapraklarla donanmış aydınlık şehirlerinin sokaklarını kelimenin tam anlamıyla bok götürüyordu. Sanayileşme hızlandıkça “günün belirli zamanlarında pencereden bir kova sidik atmak” gibi önceki hijyen geleneklerinden bunalan daha fazla insan, iş bulmak için şehir merkezlerine doluştu. Kolera ve tüberkülozun her yıl binlerce kişiyi öldürmesiyle beraber temas yoluyla bulaşan hastalıklar yaygınlaştı. Hareket halindeki nüfuslar için bir çözüme ihtiyaç olduğu açıktı ve sokaklarda fermuarı açmanın uzun vadeli bir çözüm olmadığı da bir gerçekti.

 

Viktorya döneminin “kamu hijyeni” konusundaki çabaları, bir sağlık krizini durdurmak ve pislikle hastalığın getirdiği ekonomik bataklığa saplanıp kalmayan modern bir sanayi merkezinin altyapısını kurmak adına banyoların inşa edilmesine öncü oldu.

 

Şimdi olduğu gibi, o zamanlar da kentsel tasarım, atık yönetimi ve ağırlık taşıyıcıların tarafsız bir hesabından oluşmuyordu,  şehrin kimin ve ne için olduğuna dair bir kamu hesabıydı da. Yeni “hijyen” etiği, biyolojik olanla toplumsal dışlanmanın çarklarını yağlayan bağnazlar arasındaki güvenilmez bir mübadeleydi. “Temizlik” saygınlıkla eşitti ve orta sınıflar, kentteki işçi sınıfının yıkama tesislerine olan seyrek erişimini ahlaki gevşekliklerinin bir kanıtı gibi görüyordu. Hatta, seks işçileri hastalığın bariz taşıyıcıları olarak halka açık yerlerden kovuluyordu.

 

Umumi tuvaletler, başlangıçta sadece erkekler için tasarlanmıştı. Gerekli olsalar da, ideal tipteki kadının hassas, halsiz duyarlılıklarına uygun bir yer olarak değil de ahlaksızlık ve tehdit mekânları olarak görülüyorlardı. “Üriner tasma” kadınları evlerine bağlayarak yalnızca arkadaşlarının ve akrabalarının evlerine kadar uzanmalarını sağlıyordu. Asıl mesele buydu; “evin meleği” denen şeyin kanatlarını kesmek ve böylece kendisi için belirlenen mutfak ve ocaktan çok uzağa gitmesini engellemek.

 

Tuvaletler sağlık, hareketlilik, güvenlik demekti. Bir tuvalete güvenilir bir şekilde erişemezseniz, seyahat edebileceğiniz ve sosyalleşebileceğiniz, çalışan biriyseniz çalışabileceğiniz yerlere ilişkin seçenekleriniz de sınırlanırdı.

 

Trans tuvaletlerine karşı pek çok kişi, transların varlığına kavramsal olarak destek verecektir – onları sadece umumi tuvaletlerde istemezler, hepsi bu. Standart homofobinizin boyutlarını herkes tanıyabilir: “Siz sapıkların kapalı kapılar ardında ne yaptığına aldırış etmiyorum, sadece önümde yapmayın.” Sorun, insanların çeperlerden merkeze geçmeleri, özel alandan çıkıp kamusal alanda haklarını talep etmeleridir. Bu hiçbir koşulda tolere edilemez.

 

İşçi sınıfından kadınlar, doğal olarak, üriner tasmalarının ulaşamayacağı yerlere gitmek durumundaydı; ücretli iş, ev işleri ve sosyalleşmek için bu gerekliydi. Bu amaç doğrultusunda özel olarak tasarlanmış iç çamaşırlarındaki bir yarıktan sokağa işemek için eteklerini kaldırmak zorundalardı. Kınanabileceğiniz ya da saldırıya uğrayabileceğiniz kirli, tehlikeli bir işti bu. Sınıfımız, saygınlığımız, haysiyetimiz pislikle olan ilişkimizce belirlenir; hem kendi pisliğimiz hem de diğer insanlarınkiyle. 

 

Antropolog Mary Douglas, Saflık ve Tehlike kitabında kirin (dirt) “yanlış yere konumlanmış madde” (matter out of place) olduğunu yazmıştı. Uygunsuz insanlar kirli ve gözden çıkarılabilir olarak yaftalanır. Kamusal alandan dışlananlar, onun himayesinden yararlanma hakkına sahip değildirler. Trans kadınlar bir “salgın”ın yol açacağı oranda öldürülüyor. Amerika’daki 42 eyalette, trans katilleri “trans panik” savunması yapabilirler; böylece trans olduğu ortaya çıkan mağdur yasa çerçevesinde korunma hakkını kaybeder.

 

Kadınlar umumi tuvaletlere ancak, uzun süren kampanyaların sonucunda, özellikle de Kuzey Amerika’daki sanayi kentlerinde daha fazla kadının resmi işyerlerine akın etmesi sayesinde erişebildiler. Kadınlar kamusal alan haklarını talep ederken üriner tasma kopma noktasına geldi.

 

Kuir erkekler için umumi tuvaletler uzun zamandır önemli bir sığınak alanıydı. Polisler bunun farkına varınca gizli baskınlar da yaygınlaştı. Çevik ve yakışıklı polis memurları kamusal ahlaksızlık suçlaması ile yakalamak istedikleri erkeklere tuzak kuruyordu. Seksle kafayı bozmuş, acımasız bir devlet şiddeti ve utancı mahrem anları istila ettiğinde herkes birer şüpheliye ve polise dönüşür.

 

Umumi tuvaletler ritüel yaralanabilirliğin tapınaklarıdır. İstesek de istemesek de, açık bir şekilde ağlayan, uyuşturucu kullanan, bağırsaklarını boşaltan, yabancılarla seks yapan yabancıları duyarız, koklarız ve seyrederiz. Başka insanların kazara kurulan bir samimiyetle birbirlerine yaklaşan, yan yana bir kolektiflik oluşturan bedenlerinin karmakarışık gerçekliğiyle bir araya geliriz. Translar umumi tuvaletlerden dışlandığında bu translığı öteki olarak işaretlemenin bir başka yoludur, onu kolektif biz olmanın deneyiminden dışlamanın.

 

Laverne Cox’un dediği gibi: “Biz translar umumi tuvaletlere erişemediğimizde okulda öğrenemez, iş yerinde rahatça çalışamaz oluruz, sağlık tesislerine erişemeyiz. Mesele kamusal alanda var olmamızla ilgili.” Temel altyapıdan yoksun bırakılmanın, toplu taşımayı kullanamamanın ötesinde bu durum, kanunsuz bir şekilde, kafalarına göre yasa koyup onu uygulayanlar tarafından kötücül tahayyüllerinde adalet addettikleri şey için hedef gösterilmenin meşrulaştırılması anlamına gelir.

 

Bathroom Bill / Tuvalet Mevzuatı “kadınları erkek şiddetinden korumak” gerekçesiyle meşrulaştırılyor; cinsiyetsiz veya transların da girebildiği tuvaletlerin savunmasız anlarda kadınlara saldırmak için bekleyen gizlenmiş avcılara önemli bir fırsat sunacağı düşünülüyor. Örtüşen paranoyalar çoğaldıkça, erkeklerin bir günlüğüne bir trans kadın gibi davranacakları (ve beyana dayalı kimliklerden hangisi onlara aksini söyleyebilir?) düşünülüyor, trans kadınlarınsa dişil tapınağa sızmanın sapkın şatafatından haz alan gizli avcılar olduğu.

 

Tüm bunların istatistiksel safsata veya gözü dönmüşlerin kurduğu birer komplo olarak defalarca çürütülmesi insanlara pek önemli görünmüyor. Bunlar doğru veya yanlış olduğu kanıtlanacak önermeler değil, tiksintiyi yansıtma yöntemleridirler. Normatif toplumsal cinsiyet kavramlarının dışında olanlara: “Sen buraya ait değilsin” işareti veriyorlar. Burası mesanelerimizi boşalttığımız yer olabilir ama asıl pislik sensin.

 

Erkeklerin cinsel saldırıda bulunmak için trans kadınlar gibi davrandığı vaka sayısı sıfır. Bu yalnızca, yeniden ısıtıp önümüze koydukları kendi önyargılarına göstermelik bir hikâye uydurmaya kararlı muhafazakar kültür savaşı stratejistlerinin ve  sosyal medyayı aşırı kullanan obsesiflerin ateşli bir rüyası. Bununla birlikte, kadın tuvaletlerinde böyle bir bahane uydurmadan insanlara saldıran birçok cis erkek vakası var. Gazeteci Paris Lees’in belirttiği gibi, toplumsal cinsiyete uymayan cis kadınların trans olarak orada bulundukları şüphesiyle umumi tuvaletlerde durdurulduğuna dair de pek çok vaka mevcut.

 

Eğer tuvalet mevzuatını dener ve gerçekten uygularsak yeterince kadınsı görünmeyen insanları hedef alan yarım yamalak bir denetleme sistemiyle, bedenlerimizin toplum tarafından onaylanıp onaylanmadığını görmek için iç çamaşırlarımızın arandığı bir buyrukla karşı karşıya kalırız. Eğer yapmazsak da bu, devletin icat ettiği cinsiyet normlarını dayatmaya gönüllü bir sivil polis gücü için açık çek olur. Herkes birer şüpheliye ve polise dönüşür.

 

Erkek saldırısını engellemeye dair bir umut yok – bu, tedavi umudu olmayan yanlış bir teşhis. Buna karşılık, tuvalet mevzuatı biyolojik olarak ayrılıkçı bir mantık sunar; buna göre “erkek bedenli” insanlar düzeltilemez canavarlardır ve kurtuluş için tek umudumuz onları – bu aşırı derecede spesifik bağlamda – kısa bir süre uzakta tutmaktır. Bu durum, ne mağdur destek sistemleri ne de erkekler üzerinde değişim için herhangi bir baskı uygulamadığı ölçüde uygundur.

 

Na-binary kişilerin genellikle transları kapsayan binary tuvaletlerle bile bir sıkıntıları olması bazen na-binary varoluşun, kadınların oraya ve erkeklerin buraya işediği gibi değiştirilmez biyolojik gerçekler karşısında kolayca yok olabilen anlamsız bir iddiadan ibaret olduğunun kanıtı kabul edilir. Tam tersi olması gerekirken insanlar keyfi altyapı önünde kendilerini savunmak zorunda kalırlar.

 

Bu durum, cinsiyet yaratmanın asırlık motorunu yeniden doldurmaktadır; kısıtlayıcı bir normdan herhangi bir şekilde sapmanın kamusal yaşamın bütünlüğünü tehdit ettiği gerekçesiyle sıkı bir devlet denetimini gerektirir. Polis copu nereye gidebileceğimize ve gidemeyeceğimize hükmeder, doktorun neşteri organlarımızda dolaşmak için deriyi geriye doğru iter. Hayatımızın hiçbir yönü, asıl kadınlığın neye benzediğine ilişkin daralan bir vizyonun bekçileri tarafından incelenmeden bırakılmaz. Cinsel organlarımız doğru bir şekilde düzenlendi mi? Gözetim ile tahsis edilen alanlarda mı hareket ediyoruz? Bir hanımefendinin davranması gerektiği gibi mi davranıyoruz?

 

Pisliğimizi nasıl temizleriz, nereye işeriz, nereye sıçarız, bu eylemleri kimlerle yan yana yaparız… Bunların tümü, cinsiyetin bir dizi doğal cinsel kategoriden oluşma iddiasını yeniden icat etme çabasıdır. İkiz biyolojik kader, tuvalet duvarlarının sahte rahatlığı ve onların savunucularının köpüren nevrozlarınca kontrol altında tutulmaktadır. Ben bazı çevrelerde bunun feminizmle karıştırıldığına inanıyorum.

 

 

Bu makale, atık, çöp, hurda veya pislik olduğunu düşündüğümüz şeylerin ekonomi politiği üzerine yeni bir dizinin ilk bölümüdür.

 

Kapak görseli: “Umursamıyoruz” yazılı bir levhanın yer aldığı bir umumi tuvalet girişi. Fotoğraf: AP

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YTerfler, trans kadınlar ve feminizm
Terfler, trans kadınlar ve feminizm

Kadınların deneyimlerini cinsiyetlendirilmiş bir dili benimseyerek konuşma hakkı için mücadele ederken, aynı zamanda trans kadınları insanlıktan çıkarmayı, aşağılamayı veya saygısızlık etmeyi reddedebilir, feminist analizin geri dönüşü için mücadele edebiliriz.

MEYDAN

YTecavüzü Silah Olarak Kullanmak
Tecavüzü Silah Olarak Kullanmak

Gazze'ye yönelik soykırım saldırısının 7 Ekim'den bu yana hız kazandığını ama bundan önce de onlarca yıldır devam ettiğini göz önüne alırsak, Filistin halkına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin onlarca yıldır devam ettiğini ve buna rağmen tamamen yok sayıldığını söyleyebiliriz. Filistinli feministler bunun sayısız kanıtını sunuyor.

SANAT

YKatalin Ladik’in Beden Sanatı, Doğu Avrupalı Kadınların İtaatkâr Maskesini Yırtıp Attı
Katalin Ladik’in Beden Sanatı, Doğu Avrupalı Kadınların İtaatkâr Maskesini Yırtıp Attı

Katalin Ladik onlarca yıllık kariyeri boyunca kolaj, deneysel müzik, performanslar, fotoğrafçılık, beden sanatı, posta sanatı ve ses oyunlarını kapsayan yoğun ama odaklı bir disiplinlerarası pratik geliştirdi. Kâğıtla, sesle ve kendi bedeniyle çalışan Ladik, üretimlerinin çeşitliliğine rağmen her şeyden önce bir şair olmaya devam ediyor.

SANAT

YGürcü Sinema Hanedanlığının Merkezindeki Feminist Yönetmen: Lana Gogoberidze
Gürcü Sinema Hanedanlığının Merkezindeki Feminist Yönetmen: Lana Gogoberidze

Gogoberidze çoğu filminde kendi hayatından ve Stalinizmin gadrine uğramış, kendisi gibi bir film yönetmeni olan annesinin yaşam deneyimlerini yeniden kurar. Şimdilerde 93 yaşında olan Gogoberidze, bayrağı kendi kızının da içinde bulunduğu yeni nesil Gürcü yönetmenlere devretmiş bulunuyor.

Bir de bunlar var

Meclis’te Cinsiyetçiliğe Geçit Yok
Kızlı Erkekli Yaşıyoruz da Orgazm mı Oluyoruz Sanki Sayın Başkanım?
Dikilen ve Yıkılan Heykeller Toplum Tahayyülümüze Dair Ne Söylüyor?

Pin It on Pinterest