Tricontinental’da yayınlanan 7 Mart 2021 tarihli “Uncovering the Crisis: Care Work in the Time of Coronavirus” başlıklı çalışmanın çevirisidir. Salgının bakım emeğini ve yeniden üretim faaliyetlerini nasıl dönüştürdüğünü taban örgütlenmelerinde yer alan kadınların ve transların deneyimlerine kulak vererek 4 ana başlıkta inceleyen bu araştırmanın ilk bölümünün çevirsini burada bulabilirsiniz. Tricontinental’in salgının sınıfsal ve toplumsal cinsiyet eksenindeki etkilerine yoğunlaşan araştırmalarına 5Harfliler’de yer vermeye devam edeceğiz. Bundan önceki Korona Şoku ve Patriyarka araştırmasının çevirisine buradan ulaşabilirsiniz.
2. Bölüm: Mücadele Alanı Olarak Ev
Her Ev Politiktir
Tarih boyunca feminizm, alışılagelen olguları politikleştirmeyi amaçladı ve ev ile ev içindeki ilişkilerin düzenini değiştirdi. 1970’lerden beri feministler ‘kişisel olan politiktir’ söylemine dayanarak özel alana ait olduğu iddia edilen her şeyi sorguluyorlar.
Hane halkı her zaman ekonomik bir birim olmuştur: hane içinde üretim ve alışveriş gerçekleşir. Bu üretimi gerçekleştirenler ve bu emeğin ürünlerini takas edenler, kamusal alan ve özel alanla ilgili görüşlerle birlikte tarih boyunca değişe değişe hanenin günümüzdeki tanımını oluşturmuştur. Arjantin Ulusal Bilimsel ve Teknik Araştırma Konseyi’nden (CONICET) Paula Aguilar’ın sözleriyle:
İdeal aileden oluşan hanenin, evin geçimini sağlayan erkek ile çocuklara bakmaya ve ev işlerini üstlenmeye razı olan ev kadınından oluşması bekleniyor. Buna göre ev hayatı, sosyal hayatın bir ütopyasıdır. Ancak bu hanenin sınırları çokça eleştiri, direniş, zorluk ve gerilimle karşı karşıya. Hayatın devamlılığını düzenleyecek tek yol bu mu?
Reklamlarda resmedilen klişe imaja rağmen hane, her alanda kendine özgü kamu politikaları olan bir dünya olarak tasarlanmıştır. Aguilar bunu şöyle açıklıyor:
Tarih boyunca ev, modern aile hayatının sembolik ve somut bir çekirdeği olarak tasarlanmıştır. Ev, aile ile aynı şey değildir. Evde gerçekleşen örgütlenmenin niteliği ve yöntemleri akrabalık bağlarının ötesine geçer. Ev bir veya birden fazla aileden meydana gelebilir. Bu da sosyal sınıfa, bölgeye ve kültüre göre değişebilir.
Bakım emeği ve ev işlerinin sorumluluğu her evde büyük farklılıklar gösterir. Karantina süreci, çoğu aileye düşen bakım sorumluluğunun artmasına ve ailevi bağların güçlenmesine sebep oldu. Karantina önlemleri nedeniyle başka insanlarla temasın minimuma inmesi, eve dışarıdan alınan bakım yardımlarını sınırladı ve bazı ilişkilerin diğerlerine göre daha öncelikli hale gelmesine neden oldu.
Salgın birbirimize olan bağlılığımızın önemini gösterdi ve evimizin bir parçası olan kişileri yeniden tanımladı. Aile dediğimiz kavramın birçok farklı hali var. Bu hallerin bir örneğinde, seks işçisi Pamela Cutipa karantinanın ilk haftalarında işe gidemedi ve evinden atıldı. Pamela’ya evini açan, ev işçisi olarak çalışan Margarita oldu.
Binlerce kadın ve LGBTQ+, ekonomik bağımlılık ve konut güvencesizliği gibi gerçeklik ve zorluklarla hayatı boyunca defalarca karşı karşıya kalıyor. Böyle zamanlarda güvenli bir yuva evin duvarlarının ötesinde yaratılıyor. Hayatı devam ettiren, destek olan ve dönüştüren ağlar kuruluyor. Ancak evler tehlikeli yerler haline geldiğinde karantina önlemleri nedeniyle dışarıdan destek alma imkanları kısıtlanıyor. Bu yüzden, ihtiyacı olanlara feminist konut ve alanlar, gıda ve destek sağlama amacıyla kurulan sosyal örgüt Casa Anfibia (‘Amfibik Ev’), salgın sürecinde meydana gelen şiddet olayları karşısında harekete geçmekte tereddüt etmedi. Örgütün üyelerinden Ileana Fusco, nasıl bir yaklaşım izlediklerini şöyle açıklıyor:
Bu tür olaylarda şiddete maruz kalanlara başlarını sokacak bir yer sağlamazsak, evi, ev halkını bir araya getiren unsurları, bize bu evde yaşama imkanını kimin verdiğini dikkate almazsak cinsiyete dayalı şiddetten kurtulmanın bir yolunu da bulamayız. İşte o an, kendi içimizde ve mahalledeki diğer yoldaşlarla örgütlenerek sahip olduğumuz teknik becerileri bir araya getirdik ve bir ev inşa etmeye karar verdik.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı İş Bölümü
Temel bakım emeği evde de dışarıda da kadın ve LGBTQ+’ların omzuna yükleniyor. Silvia Federici’nin Patriarchy of the Wage‘de (2018) (Ücret Patriyarkası) altını çizdiği üzere, ev içi emek temizlik yapmaktan çok daha fazlası demek. Ev içi emek, evin geçimini sağlayan kişiye fiziksel, duygusal ve cinsel açıdan hizmet etmek anlamına geliyor.
Arjantin’de çalışan 1.4 milyon ev işçisinden biri olan Rita’nın örneğinde de bu durum açıkça görülüyor. Yetmiş yaşındaki Rita, ev sağlık çalışanı olarak 40 yıldır yaşlıların bakımını sağlıyor. Salgının başından beri yaptığı iş elzem. Ailesine COVID-19 bulaştırmaktan korktuğu için salgının ilk iki ayı eve hiç gitmemiş. Kocası gibi hayatı boyunca çalışmasına rağmen, ev işlerini ayarlama ve halletme görevi hep Rita’nın sorumluluğunda olmuş:
Salgından önce hayatım çok farklıydı. … Çarşamba öğleden sonra işe gider, pazartesi öğleden sonraya kadar orada kalırdım. Sonraki çarşamba yine işe giderdim. Pazartesi eve döndüğümde ev darmadağınık olurdu çünkü kocam çalışıyordu. İşe sabaha karşı dörtte gidip akşam sekizde çıktığı için evde pek bir şey yapamazdı.
Bazen biyolojik aile duruma el atsa bile başka zorluklar ortaya çıkıyor. Sağlık çalışanı Mariana Rojas için de durum böyle olmuş. Salgın başlayınca Mariana daha uzun saatler çalışmaya başlamış. Aylar boyunca çocuklarını sadece eve dönerken pencereden görebilmiş. Çalışma saatlerini arttırmaya karar verdiğinde eski kocası, “Tamam, sorun değil. Ben işe gitmem,” demiş. Ancak böyle anlaşmalarına rağmen bir sürü zorluk çıkmış:
Eski kocam sorun etmemişti, her şeyi ayarlamıştık. Ama iş çocukların okulu, ders programları ve diğer şeylere geldiğinde kocam hepsini nasıl halledeceğini bilemedi. O zamana kadar sadece kendi işiyle uğraşmıştı ve çocuklarla sadece boş zamanlarında vakit geçirmişti… Bir anda ne yapacağını şaşırdı. “Ders programlarını ne yapacağım? Ödevler ne olacak? Bana niye okulun annesi diyorlar?” diye sormaya başladı. Bir yerden sonra işler sarpa sardı. Annemin müdahale etmesi gerekti. Okulla, ders programlarıyla, çocukların sağlığıyla, ödevlerle ve toplantılarla ilgili her şeyle artık annem ilgileniyor.
Ev içinde rollerin değişmesi, Mariana ve ailesini alışılagelen şeyleri sorgulamaya ve bunlar hakkında konuşmaya itmiş. “Aile bağlarımız daha farklı olmalıydı,” diyor Mariana, “Ben bunu yapayım sen şunu yap gibi değil.” Sorumluluklar nasıl paylaşılırsa öyle kalıyor, günden güne değişmiyor. İşler sarpa sardığında yardıma koşan komşular, teyzeler, büyükanneler oluyor.
Feministler olarak hayatın devamlılığını sağlayan bağları sorgularken bir yandan da “Hangi hayatların devamı?” diye soruyoruz. Lezbiyen, gazeteci ve feminist aktivist Marta Dillon şöyle diyor:
Benim için aile, kurduğumuz bakım bağlarıyla ve eylemlerimizin birbirimizi nasıl etkilediğiyle ilgili. Durağan bir şey değil, sürekli değişen bir şey. Bir aileyi aile yapan şey sadece sevgi değil, sevgi ve müşterek bakımın bir arada olması, sorumlulukları paylaşmaktır. Aile olmak, sorumlulukların paylaşıldığı şefkat dolu bir birlik olabilmektir. … Ebeveynlik ve bakım emeği çok farklı şekillerde yapılabilir. İnsanların bakımını sağlarken daha kolektif bir şekilde hareket etmeliyiz.
Her gün karşılaştığımız asıl zorluk, başkalarının hayatının devamlılığını sağlayan sosyal ve duygusal ilişkileri, iş gücü piyasasının ya da belli bir zümrenin kâr ihtiyaçlarından bağımsız şekilde kurabilmek. Bu mücadele, “sokakta, meydanlarda, yatakta” her şeyin değişmesini istediğimiz sloganda hayat buluyor.
Görsel: ‘Onur tahliye edilemez’, Evsizler Yürüyüşünde bir eylemden, 15 Ocak 2017, Mar del Plata, Arjantin. Colectivo Wacha