Oynadığı roller ve feminist kimliğiyle tanıdığımız oyuncu Elit İşcan, Ekim 2018’de “Yaşamayanlar” dizisinde birlikte rol aldığı Efecan Şenolsun tarafından cinsel saldırıya uğradığına, hakaret ve küfürlere maruz kaldığına dair bir açıklama yaptı. Ardından saldırıyı hukuki çerçeveye taşıyan İşcan, savcılığa şikâyette bulundu. Şenolsun’a 17 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Sürecin buraya varacağını muhtemelen tahmin etmeyen Efecan Şenolsun, savunmasına çok iyi bildiğimiz, çok yakından tanıdığımız şu cümlelerle başladı: “Bana ilgisi vardı”, “Benim zaten bir kız arkadaşım var”, “Başarımı kıskanıyor o yüzden de iftira atıyor”…
Şenolsun’a eşlik eden avukatı da aynı yerden söz aldı ve mahkemeye “delil” olarak dizi ekibiyle toplu çekilen fotoğrafları sundu. Elbette Elit İşcan’ı suçlayan bir tavırla ve cinsiyetçi, mahkeme heyetinin de geleneksel kodlarına oynayabileceğini düşündüğü sorular yöneltmeyi ihmal etmeyerek. Elit İşcan’ın avukatı Meriç Eyüboğlu, bu soruların sorulmasına itiraz etse de hakim sorulmasını onayladı. Keza, aynı şekilde Efecan Şenolsun’un Elit İşcan’a yönelik saldırısını gördüğünü anlatan tanığa, yine karşı taraf “Gördüysen neden müdahale etmedin, bir erkek bir kadına bu davranışı yapıyor ve sen müdahale etmedin öyle mi?” diye sordu. Davayla ilgisi olmayan onlarca soru, onlarca insan ve konunun içinde Elit İşcan kendine bir yol çizmeye çalışıyor. Bu yolda da en büyük destekçisinin kadın dayanışması ve feministler olduğunu söylüyor.
Davanın beşinci duruşması 4 Şubat 2021’de gerçekleşecek. Dava sürecini, yapılan savunmaların ve Elit İşcan’ı suçlar ifadelerin ne anlama geldiğini; Elit İşcan’ın yaşadıklarının ana akım medya tarafından sadece sanığın gözünden aktarılmasının tüm bu süreç içerisinde nerede konumlandığını kendisiyle ve avukatı Meriç Eyüboğlu ile konuştuk.
Davanın gidişatıyla ilgili bizi bilgilendirebilir misiniz? 12 Kasım 2020’de görülen duruşma sonrası basında yer alan haberlerle süreci sadece sanık gözünden okumak zorunda kaldık çünkü.
Meriç Eyüboğlu: 12 Kasım’a hakim değişikliği ile başladık. Dahası Asliye Ceza Mahkemelerindeki duruşmalarda savcıların da yer alacağına ilişkin düzenleme yürürlüğe girdiği için, bir de savcı vardı. O ana kadar neler olduğunu hiç bilmeyen hakim ve savcıya, küçücük bir salonda, ağzımızda maskelerle, üç buçuk saati aşkın bir süre dert anlatmaya çalıştık. Tabii büyük bir eziyete dönüştü. Erkek şiddetinin tartışıldığı davalarda yaşanan zorlukların hepsini, bu davada da yaşıyoruz. Duruşmanın bu kadar uzun sürmesi bu zorluklardan bir tanesi olarak görülmeli. Malum yargılananın değil, şikayet edenin sorgulandığı, yargılandığı bir seyir gerçekleşiyor. Davalarda yer yer hakim ve savcı, yer yer karşı taraf, yani yargılanan kişi ve onun avukatı buna yol açıyor. Bizim davamızda da, örneğin hemen hemen her celse karşı tarafın dosyaya sunduğu, sette dizinin reklam ve duyurularında kullanılmak üzere birlikte çektirilen toplu fotoğraflar gündeme getiriliyor. Herkesin çok mutlu göründüğü bu toplu fotoğrafları sunup önce Elit ve sanığın aslında yakın arkadaş olduğu, dolayısıyla o geceki sarılmanın, dokunmanın çok normal olduğu tartışması yapılmaya çalışıldı. Set ortamı dışında kişisel bir ilişkilerinin, hiçbir yakınlıklarının olmadığının anlaşılması sonrasında bu kez de sanık avukatı Elit’e “Siz arkadaş olmadığınız kişilerle bu kadar samimi fotoğraf çektirir misiniz?” diye sordu. Tıpkı tecavüze maruz kaldım diyen kadına “Gecenin o saatinde orada ne işin vardı?”, “Neden mini etek giymiştin (hem de kırmızı)?”, “Neden kahve içmeye evine davet etmiştin?” diye sorulması gibi tipik bir erkek sorusu. Soruya itiraz ettim ama hakim sorunun sorulmasına karar verdi. Bu da tipik hakim tutumu. Elit elbette gerekli cevabı verdi ama mesele bizim ne cevap verdiğimiz ya da verilecek cevabımızın olup olmaması değil, mesele bu davalarda kadınlara böyle soru sorulabilmesini sağlayan cüretin kaynağı. Bu nedenle “erkek yargı”dan söz ediyoruz zaten. Evet herkesle “samimi” fotoğraf çektiririm veya çektirmem, bunun bir hafta sonra meydana gelen cinsel saldırıyla ilgisi nedir? İlgisi olmadığını herkes gibi soruyu soran kişi de biliyor ama amaç cevap almak değil ki. Amaç şikayet eden kadını mahkeme önünde itibarsızlaştırmak, kadını rahatsız, huzursuz edip şikayetinden vazgeçirmek, davada psikolojik üstünlük elde etmek… Bu tür davalara gelmeyenler anlayamıyor ve/veya gözünde canlandıramıyor belki ama “şikayet eden yargılanıyor, sorgulanıyor” derken bu ve benzeri tutumları kastediyoruz. Konu erkek şiddetiyse, sanığın değil şikayetçinin yargılanmasına hazır olmak gerek. Sadece Elit’e değil, tanıklara yöneltilen sorular da aynı yargılama pratiğinin yansımaları. Hem geçen duruşmada hem bu duruşmada hakime, tanıkların mı yoksa Efecan Şenolsun’un mu yargılandığını sordum; çünkü tanıklara da aynı yargılayıcı, sorgulayıcı, suçlayıcı sorular yöneltildi. Örneğin Efecan Şenolsun’un Elit İşcan’a yönelik saldırısını gördüğünü anlatan tanığa, yine karşı taraf “Gördüysen neden müdahale etmedin, bir erkek bir kadına bu davranışı yapıyor ve sen müdahale etmedin öyle mi?” diye sordu. “Tanığın ne yapıp ne yapmadığının bu davayla ne ilgisi var?” dediğinizi duyar gibiyim. Biz de aynı itirazı yaptık zaten. Karşı tarafın performansı yönünden, her celse kötü bir müsamere izliyor gibiyiz.
Elit, siz tanınan bir oyuncu olmanız açısından inandırıcılığınızın daha fazla sorgulandığını düşünüyor musunuz?
Elit İşcan: Kadına karşı şiddete sessiz kalmayan ve susmayan tüm kadınlarla deneyimimizin benzer olduğunu düşünüyorum. Ben de sosyal medyada, haberlerde, kadınların deneyim aktarımlarından duyduğum şeyleri yaşıyorum aslında. Tanınan bir oyuncu olmamın bana bu durumda sadece şikayetimin daha görünür olmasında avantaj sağladığını düşünüyorum. Benimle benzer deneyimleri yaşayan hatta daha fazlasını da yaşayıp şikayet eden birçok kadının maalesef sesleri ne toplum tarafından ne de güvenliğimizi sağlamak, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamakla yükümlü organlar tarafından duyuluyor. Bu durumda tanınır olmam, sesimin duyulmasını ve toplumun birçok kesiminden destek görmemi sağladı. Bu desteğin de yargı merciilerinin şikayetimi ciddiye almasını sağladığını düşünüyorum. Talat Bulut’un cinsel tacizine maruz kalan kadın arkadaşımın deneyiminde olmadığı gibi mesela.
Sizin ifadelerinize ve savunmanıza toplumsal cinsiyet odaklı mecralar dışında yer verilmemesinin nedenini neye bağlıyorsunuz?
Meriç: Bir nedeni Elit’in tutumu. Cinsel saldırının gerçekleştiği yer dizi seti, tarafları da tanınmış oyuncular olduğu için, ilk andan itibaren tüm hukuki sürecin her düzeyde “haber” değeri olduğunu biliyorduk. Elit de pekala öyle bir hukuk bürosuyla çalışabilir, daha ilk andan itibaren büyük bir gazeteci ordusu ile adliyeye şikayette bulunmaya gider, savcılık ifadesi, duruşmalar vs. gibi tüm süreçleri böyle yürütebilirdi. Kim bilir o halde, meselenin bu denli kamusallaşmasının yarattığı kimi kolaylıklar da olabilirdi. Örneğin ifadeye gittiğimiz zaman Elit’in yaşadıkları ve şikayetlerinden ziyade oynadığı dizilerle ilgilenen savcı, dizi sevdası nedeniyle, o gece orada olmadıkları açık olduğu halde, sırf görmek, muhtemelen tanışıp bir çay içmek için Kerem Bursin, Birkan Sokullu, Selma Ergeç’i ifadeye çağırmazdı. Nitekim bu isimler “görmedim bilmiyorum” dışında bir şey söylememiş. Elit’in haber olmak, sansasyon yaratmak gibi bir motivasyonunun ve tercihinin olmaması, bu davayla ilgili şimdiye kadar röportaj bile vermemesi, bu davanın ıncık cıncık irdeleneceği magazin programlarına telefonla bile bağlanmaması ana akımın davaya ilgisini de belirliyor.
Diğer nedeni cinsiyet körü, yer yer kadın düşmanı medya dili. Özellikle geçen duruşma, sanığın ifadelerini ve “suçsuzluğunu” içeren çok sayıda haber yapıldı. Mahkemeler COVID-19 gerekçesiyle gazeteciler dahil hiç kimseyi salona almıyorlar, o gün gelen herkes de salonun kapısında ayakta, üst üste izlemeye/takip etmeye çalıştı. İlk haberi yapan Hürriyet’in Adliye muhabiri. O mu haberi o şekilde aktardı, Hürriyet’in editörleri mi o şekilde haberleştirdi bilinmez ama sonuçta aynı haber onlarca yerde aynen, kelimesi kelimesine tekrarlandı. Haberler, dinlenen üç tanıktan birinin ifadesinden bir bölümün aktarımına dayanıyor. Tanık, Efecan Şenolsun’un oyuncular sendikasına gelip sette yaşananları nasıl anlattığını aktarmıştı. Yani Efecan Şenolsun’un kendi anlatımını aktarmıştı. Evet, Efecan Şenolsun cinsel saldırıda bulunduğunu kabul etmiyor. Kabul etmesi de herhalde beklenecek bir şey değil. Ben “Evet, cinsel saldırıda bulundum”, “Cinsel tacizde bulundum” diyen bir erkek hiç görmedim şimdiye kadar. O gece sette yaşananların doğrudan görgü tanıkları var. Bir kısmı dinlendi, bir kısmı dinlenecek. Ne yaşandığını görmüşler. Aslında çok daha fazla kişi görmüş ama malum bu tür durumlarda insanların çoğu kör, sağır, dilsizi oynuyor. Mesele tanıklardan sadece birinin ifadesinin bir bölümünün/sanığın suçsuzluğunu anlattığı bölümün haber yapılması değil. Seçilen haber başlıkları ve manşetler de birbirinden kötüydü. Erkek şiddetinin nasıl haberleştirilmemesi gerektiğine ilişkin her gün o kadar çok örnek görüyoruz ki, korkarım birçoğumuz şaşırma duygumuzu yitirdik. Ana akım haber kanalları bu haberleri ya hiç görmüyor ya da bu şekilde görüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı, patriyarkal bir sistemde yaşarken medyanın payına da bu düşüyor işte.
Mahkemenin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin de söylediğiniz gibi hakim değişikliği oldu. Bu davanın gidişatına nasıl yansıdı?
Meriç: Beşinci duruşma 4 Şubat Perşembe görülecek ve hâlâ tanıklar dinleniyor. Hakim değişikliği nedeniyle bir anda dosyayı bilmeyen, Elit’in de, sanığın da, tanıkların ifadelerini de doğrudan dinlemeyen, tutanağa geçirilen kısa özetlerden sonuç çıkarması beklenen bir hakim ve bir savcımız oldu. Artık ikna etmemiz gereken bir değil iki (hakim ve savcı) erkek var! Ancak bu hâl, yargı pratiğinin her zamanki hali ahvali. Erkek şiddeti dosyalarında mağdur suçlayıcılık, cinsiyet körü hâl ve tutumlar da, malum, yine yakından bildiğimiz hâl ve ahvaller. Ancak çok tartışmalı geçen son celse dahil, mahkeme doğrudan/açıktan cinsiyetçi bir tutum almadı. Lakin biraz önce paylaştığım örnekte olduğu gibi, karşı tarafın Elit’e yönelik türlü türlü suçlayıcı, yargılayıcı, hukuken hiçbir manası olmadığı halde Elit’i ve anlattıklarını itibarsızlaştırmaya dönük soru ve sorgularına sessiz kalarak, bunu dolaylı olarak yaptı, yapıyor. Asıl olarak, verdiği karar, ama bu da yetmez bunu nasıl ifade ettiğini (yazdığını) görünce daha iyi anlayacağız. Ancak biz kadınlar bu erkek düzenin bize “adalet” getirmeyeceğini uzun zamandır biliyoruz, yargıdan umutlu olmak için fazla nedenimiz yok. Bunu Elit’le de sık sık konuşuyoruz. Sonuç her ne olursa olsun bir yandan tüm hukuki süreçleri işleteceğiz ama diğer yandan Elit’in set ortamında neredeyse “olağanlaşmış” bu cinsel şiddete yüksek sesle hayır demesi ve aksi yöndeki tüm tutumlara, telkinlere, ikna çabalarına ve dizi çevresince yalnızlaştırılmasına rağmen vazgeçmeyip ifşa etmesi, savcılığa taşıması, kararlılıkla davayı takip etmesi… Tüm bunlar ve bu süreçte hep birlikte verilen mücadelenin kendisi asıl kıymetli olan. Hiçbir olumsuz karar bunu değiştiremez, gölgeleyemez. Olumlu karar da, uzun ve kararlı bir mücadelenin sonucunda bu noktaya ulaşıldığını görünmez kılamaz.
Bu süreçte karşı taraf ve mahkemenin tutumu dışında, çalıştığınız sektörde nasıl bir tutumla karşı karşıya kaldınız? İşleriniz etkilendi mi?
Elit: Cinsel saldırı olayı yaşandığında beni oyunculuk işlerimde ICON isimli menajerlik ajansı temsil ediyordu. Bana cinsel saldırıda bulunan Efecan Şenolsun’u da temsil ediyorlar. Olaydan sonra sette yaşadıklarımı ve şikayetimi dile getirdim ve haklarımı hukuki yollar ile arayacağımı ICON menajerlik ajansına beyan ettim. Kendileri “kol kırılsın yen içinde kalsın” sözüne uygun şekilde davranmayı tercih ettiler. Yani susarak failin yanında durmuş oldular ve benim gözümde de suça ortak oldular. Bu sebeple kendileriyle tüm ilişkilerimi kestim. Sonraki süreçte yeni ajanslar veya yeni projeler ile ilgili görüşmeler yaptığımda, girdiğim her toplantıda önce bu konu konuşulmaya başlandı. Olay henüz yargıya yansımamıştı ama tüm sektör içinde duyulmuştu. Herkes olayın detaylarını öğrenmek istedi, herkes kendini yargı mercii konumuna koydu. Neden böyle bir olay yaşandığı, nasıl yaşandığı, ayrıntıları defalarca bana soruldu. Şikayette bulunan ben olmama rağmen, sorgulanan yine ben oldum. Ve yine süreç içerisinde, insanların benimle çalışmaktan çekindiği, problem çıkardığıma yönelik şeyler konuşulduğu kulağıma geldi. Çoğu yapımcı ve menajerlik ajansı, yaşadığım haksızlık karşısında sessiz kalmadığım için beni bir “tehlike, arıza” olarak görmeye başladılar. Türkiye’de dizi ve film setlerinde maalesef çok ağır şartlarda çalışıyoruz, can güvenliğimiz ve haklarımız yapımcıların menfaatlerinden sonra geliyor. Bunlar olduğu için şaşkın değilim açıkçası, yaklaşık 15 senedir profesyonel olarak oyunculuk yapıyorum ama tüm bu haksızlıkların normalleştirilmesini de kabul etmiyorum, etmeyeceğim. Bu üzücü şeylerin yanında hem meslektaşlarımdan hem de tanımadığım birçok kişiden sosyal medya üzerinden ve özel olarak çok fazla destek aldım. Dayanışma için duruşmalara gelenler var, set ekibinden görgü tanıkları var ve onlar da işlerini kaybetmek pahasına gözleriyle şahit oldukları olayı anlatmaktan ve benimle dayanışma göstermekten çekinmediler. İfşamın hemen ardından Mor Yapımcılar’ın çağrısı ile setlerde yaşanan kadına karşı şiddet ve ayrımcılığa “Artık Yeter” demek için bir araya geldik. Bu toplantıya sinema, televizyon, tiyatro sektöründe farklı alanlarda çalışan 100’den fazla kadın katıldı ve birlikte “Susma Bitsin” platformunu kurduk.
Size bu süreçte güç veren kaynaklar nelerdi? Susma Bitsin platformu ve tüm bu dayanışma ağları, sizin için ne anlam ifade ediyor?
Elit: Bana güç veren kaynakların başında kadın dayanışması ve feminist hareket geliyor. Avukatlarım yani feminist avukatlar, bana inanan ve benim yanımda duran ailem. 8 Mart’ta sokakta, gece yürüyüşündeki kalabalık. Talat Bulut’un kostüm asistanına cinsel tacizde bulunmasının ardından kadın arkadaşımın buna sessiz kalmaması. Bunlar bana cesaret veriyor. “Susma Bitsin” kurulurken de öncelikli amacımız birbirimizi dinlemek, belki senelerdir içimizde tuttuğumuz, kimseyle paylaşmadığımız ve toplum tarafından da kendimizi suçlamayı öğrenerek baş etmeye çalıştığımız şiddet olaylarını sesli söylemek, artık bunlarla tek başımıza mücadele etmemek, yan yana durmak, kız kardeşliğin verdiği umudu, gücü hissetmekti. Buna o kadar çok ihtiyacımız varmış ki, şu an platformun 300’e yakın üyesi var. Hepimiz gönüllülük esası ile iş ortamlarımızdaki şiddet ve ayrımcılığı bitirmek için çalışıyoruz. Artık erkeklerin tacizci “şakalarını” yaparken bir kez daha düşünüyor olduklarını bilmek; iş telefonlarından teklifsiz, izinsiz mesajlar atarken, bizim toplantı fotoğraflarımızı görüp acaba ben de ifşa edildim mi diye korktuklarını bilmek bana çok iyi geliyor. Uykularının kaçtığını bilmek; artık kafalarına estiğini yapıp, sonra da bundan kolayca sıyrılamayacaklarını; apaçık bir şekilde taciz edip ve cinsel saldırıda bulunup, “Şakaydı, bilerek yapmadım, aman sen de çok hassassın canım”ların arkasına saklanamayacaklarını bilmek bana gerçekten çok iyi geliyor, İnanılmaz bir güç, cesaret ve umut ile doluyorum bunu hissettikçe. Ve elbette hayatlarına sahip çıkan kadınlar, onların hikâyeleri güç veriyor. Nevin Yıldırım, Yasemin Çakal, Hülya Halaçkay… İfşaların yarattığı domino etkisi, Talat Bulut’un kendisini de taciz ettiğini açıklayan Hande Ataizi, Ahmet Kural’ın şiddetine sessiz kalmayan Sıla Gençoğlu, akademideki tacizleri ortaya çıkaran kadınlar, edebiyat dünyasından gelen ifşalar. Bunların hepsi bana yalnız olmadığımı, olmadığımızı hatırlatıyor. 8 Mart’taki pankartlar yine aynı şekilde, örneğin “Gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz” ve “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla” pankartı. Kulağa biraz romantik gelecek belki ama, evet duruşmalar yorucu geçiyor, savcının ve hakimin fail ile empati yaptığını görmek, erkek dayanışmasını izlemek, sorgulanan olmak, sindirilmeye çalışılmak bunlar çok yorucu ve üzücü. Ancak yalnız olmadığımı biliyorum ve bunu da kadın dayanışmasına borçluyum. Kadın dayanışması tüm bu olumsuzluklar ve yıldırma çabaları karşısında o kadar güçlü duruyor ki, bu mücadeleden vazgeçmeyi bir an bile düşünmüyorum.
Son olarak sizi, yaşadıklarınızı ve davayı takip edenlere iletmek istediğiniz bir şey var mıdır?
Elit: Maalesef ülkemizde erkek adalet, erkekleri koruyor. Kadınların maruz kaldığı erkek şiddetine, öldürülmelerine göz yumuyor, hayatlarını savunmalarını ise cezalandırıyor. Biz bu ataerkil düzende yaşayan kadınlar olarak çok genç yaşlarımızdan itibaren otobüste, sokakta, okulda, iş yerinde, televizyonda, evlerimizde sistematik olarak erkek şiddetine maruz kalıyoruz. Tüm bunlar karşısında birbirimizi bulmak, duymak ve yalnız olmadığımızı görmek, yan yana durmak erkek şiddetine karşı birlikte mücadele etmek güç veriyor.
Meriç: Feminist örgütler ve kadın örgütleri Elit’le ve dava süreciyle dayanışma içindeler. Zaten bu zorlu yolu hiçbir kadın tek başına yürümemeli. Kadın dayanışmasını örmek zorundayız. Bunu kadınlar olarak birbirimize borçluyuz. Zira birbirimizden başka kimsemiz yok. Her duruşma öncesinde ve sonrasında, setlerde ve/veya yaşamın başka yerlerinde bunlara maruz kaldıktan sonra kadınların, Lgbti+’ların neden şikayetçi olma konusunda tereddüt ettikleri üzerine konuşuyoruz. Elit, çok kararlı, çok güçlü, çok dirençli. Ancak benzer davaları çokça gören bir feminist kadın olarak söylüyorum, cinsel şiddete maruz kalan ne kadar kararlı olursa olsun, tüm bunlar kadın dayanışması olmadan dayanılacak, çekilecek gibi değil. Daha çok, daha çok dayanışma, her daim dayanışma şart.