Geçtiğimiz haftalarda Covid-19 krizinde kadın liderliğinin başarısı üzerine pek çok yazıya denk geldim. Tabii kadınlar bu süreçte bakıcılar ve hemşirelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturduğu için büyük risk altındalar. Ancak bu süreçte, kadınların karşılaştığı tek risk bu değil. Korona zamanında, ev içi şiddetin dünya çapında artışta olduğu biliniyor. Bazı ülkelerde sayılar iki katına çıkmış durumda. Türkiye’de de bu durum çok farklı gözükmüyor.[1]
Bu süreçte pek ilgi görmemiş bir kadın grubu var, mülteciler. Dünya çapında mülteci kadınlar en fazla risk altında olan gruplardan bir tanesi. Karantina önlemleri çerçevesinde mültecilerin hijyen, sağlık, güvenlik, psikososyal destek gibi servislere olan erişimleri azalmakla birlikte, cinsiyete dayalı şiddete eğilimin artması bu kadınların karşılaştığı riski iyice arttırıyor.
“Mülteci kadınlar hayatta kalmak için seks (survival sex*) veya çocuk evliliklerine maruz bırakılabilir.”
Korona sebebiyle alınan karantina önlemlerinin en önemli negatif etkilerinden bir tanesi pek çok kişinin işsiz kalması oldu. Mülteciler dünya çapında en güvencesiz iş koşullarında çalışıyorlar ve düzenli gelire sahip değiller. Dolayısıyla işlerini kaybetmeleri de çok yüksek bir ihtimal. Birçoğu hayatta kalmak için insani yardıma bağımlı halde yaşıyor.
Karantina kısıtlamaları da çoğunun geçim kaynaklarını etkiledi ve etkileyecek. Güvenlik ve sağlık yardımları, erişimin kısıtlanmasıyla beraber azalmış durumda. Maalesef ki taciz durumunda yardım isteyebilecekleri ve rapor edebilecekleri bir mekanizma bulunmuyor.
Kadınlar bu koşullarda tacizcileri ile birlikte dışarı çıkma yasağı altında yaşıyor ve hizmetlere ulaşım imkanları çok düşük. Bu durum, cinsiyete dayalı şiddet içinde başka bir katman risk ve zafiyet yaratıyor.
20 Nisan’da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yaptığı bir açıklamada dünyada koronavirüs sebebiyle alınan kısıtlamalar çerçevesinde mülteci ve vatansız kadınların ve kız çocuklarının survival sex veya çocuk evliliklerine maruz kalabileceği üzerine uyarıda bulundu.[2] Bu durum halihazırda mülteci kamplarında var olan trendi maalesef kötüleştiriyor.[3]
Geçim kaynakları etkilendiği için zaten düşük olan sosyo-ekonomik durumları daha da bozulan ailelerin, beslenecek boğazları düşürmenin yollarını aramaları kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple, kadınlar ve kız çocukları zorla seks işçiliğine maruz bırakılabilir ve daha iyi koşullardaki erkeklerle evlendirilebilir. Ailelerin bu kararı verirken içinde bulundukları durum daha ciddi düşünülmeye muhtaç. Bunun yanı sıra ailelerinden göç sebebiyle koparılmış olan çocuklar başka şansları olmadığını düşünebilir.
Hükümetler, Covid-19 ile mücadelelerinde mültecilerin durumunu göz önünde bulundurmalılar
Yüksek sayıda mültecinin bulunduğu pek çok ülke (Lübnan, Irak ve Yunanistan gibi) bu süreçte gerekli politikaları gerçekleştirmek için yeterli ekonomik kapasiteye sahip olmayabilir. Ancak, mültecileri göz önünde bulundurmadan alınan tedbirler durumu iyileştirmek yerine daha da kötü hale getiriyor.
Elbette bu süreçte olumlu örnekler görmek mümkün. Örneğin Portekiz, resmi başvuru talebi olan mülteciler için kriz dönemi boyunca geçici olarak vatandaşlık hakkı tanımaya karar verdi.[4] Bu demektir ki bu mültecilerin sorun atlatılana kadar var olan servisleri vatandaşlar gibi kullanma hakları olacak. Türkiye’de bazı kampların kapatılmış olması ve geçici koruma altındaki mültecilerin sağlık hizmetlerinden faydalanabilmeleri de durumu iyileştiriyor. Ancak, Türkiye’nin mültecilere Avrupa sınırlarını açmasının ardından Yunanistan sınırında sıkışan mülteciler için durum pek iç açıcı değil.
Özellikle kamplarda yaşayan mülteciler için risk yüksek. Örneğin, Yunan adalarındaki mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimi, yüksek mülteci sayılarından dolayı krizden önce de büyük bir problem teşkil ediyordu. Midilli adasındaki Avrupa’nın en büyük mülteci kampı olan Moria’da, geçtiğimiz aylarda mülteci sayılarının oldukça artmasıyla birlikte 3 bin kişiye göre ayarlanmış kampta 19 bin kişi kalıyor.[5] Bu aşırı kalabalık çadırlarda, önerilen herhangi bir sosyal mesafe kurallarına uyma imkanı olmadan yaşıyorlar ve tuvaletlere erişim imkanları oldukça sınırlı.[6] Gerekli hijyen kurallarına harfiyen uymalarını beklemek de pek mümkün gözükmüyor. Bu koşullar altında, Yunanistan tüm iltica başvurularını durdurdu ve insani yardım kuruluşlarının kampa girişini yasakladı. Neyse ki Moria kampından henüz kaydedilmiş bir vaka bulunmuyor ancak Sınır Tanımayan Doktorlar durumu patlamayı bekleyen bir zaman bombası olarak nitelendirdi.[7] Tek bir vakanın kampta görülmesi durumunda vaka sayılarının hızla yükselmesi öngörülebilir.
Bu durumun bir başka örneğini Almanya’nın Ellwagen Merkezi’nde görmemiz mümkün. Merkezde kaydedilen ilk vakanın tespitinden sadece günler sonra merkezde kalanların yarısından fazlasının hastalandığı tespit edildi. Ortak kullanılan tuvaletler ve diğer ortak alanlar hasta olmayan kişilerin hastalarla temasını ve hastalığı kapma riskini arttırıyor. Yine Almanya’da Saxony Anhalt merkezinde kalan mülteciler de merkezde yeterli dezenfektan bulunmadığı için Nisan ayında açlık grevine girdiler.[8]
Tabii ki tek problem bu değil. Kamplara giriş çıkışların engellenmesi, mevcut insani yardım aktivitelerinin kısıtlanmasına sebep oluyor. Örneğin, Bangladeş’te Rohingya kampında insani yardım için çalışanların sayısı %80 oranında düştü ve dolayısıyla kamplarda kalan mültecilere gıda ve su yardımı imkanları oldukça azaldı.[9] Bunun yanı sıra, yardım kuruluşları kamplarda şiddet ve istismara uğrayan kişilere yardım ulaştırma sıkıntısı yaşıyor. Kişilerin bu servislere ulaşma imkanları kısıtlanmış durumda.
Gerekli sağlık tedbirlerinin dahi zor olduğu bu koşullarda yaşayan kadınlar ve kız çocukları, insani yardım imkanlarına erişimin de kısıtlanmasıyla birlikte artan bir risk içindeler. Dünya çapında ev içi şiddet ve istismar vakalarının da yükselmesiyle birlikte hizmetlere erişimi olmayan pek çok mülteci kadın durumlarını yüksek olasılıkla raporlayamıyor ve yardım alamıyorlar. Hükümetler, Covid-19 ile politikalarında mülteci kadınların ve kız çocuklarının bu durumlarını göz önünde bulundurmalı ve sağlık ve güvenlik hizmetlerinin yanı sıra psikososyal desteğe erişimlerini de öncelikler arasına almalılar.
*Survival sex ekonomik ihtiyaçtan dolayı bir kişinin hayatta kalabilmek için yemek, kalacak yer gibi temel ihtiyaçlar karşılığında seks yapması olarak tanımlanıyor.
[1] Bkz. https://www.nytimes.com/2020/04/06/world/coronavirus-domestic-violence.html
[2]Bkz.https://www.unhcr.org/news/press/2020/4/5e998aca4/displaced-stateless-women-girls-heightened-risk-gender-based-violence-coronavirus.html
[3]Bkz. https://www.dailymail.co.uk/news/article-3637872/Child-slavery-prostitution-survival-sex-rages- Syrian-refugees-Lebanon-no-jobs-adults-policy-denial.html
[4]Bkz.https://www.euronews.com/2020/03/29/coronavirus-portugal-grants-temporary-citizenship-rights-to-migrants
[5]Bkz.https://www.theguardian.com/global-development/2020/jan/17/moria-is-a-hell-new-arrivals-describe-life-in-a-greek-refugee-camp
[6]Bkz. https://www.thenewfederalist.eu/covid-19-what-about-the-refugees-at-europe-s-borders?lang=fr
[7]Bkz.https://greece.greekreporter.com/2020/04/03/msf-says-greeces-moria-migrant-camp-is-a-coronavirus-time-bomb/
[8]Bkz.https://www.theguardian.com/world/2020/apr/15/refugees-in-german-centre-fear-lack-of-protection-as-covid-19-cases-soar
[9]Bkz. https://www.hrw.org/news/2020/04/28/bangladesh-covid-19-aid-limits-imperil-rohingya
Ana görsel: Bahram Hajou