Markete gideceğim. Sadece dışarıda giydiğim kıyafetler, eldivenler, maske; hepsi tamam, hazırım. Nefes alamıyorum. Maskenin içinde nefes almak çok zor.
Annem tam yirmi senedir bu beyaz maskenin arkasında.
Annem tam yirmi senedir nefes alamıyor.
Annem güzelliğiyle bilinen bir kadındı. Eğer bir kadınsanız ve toplumun güzellik standartlarını karşılıyorsanız genelde en ön plana çıkarılan özelliğiniz bu olur. Annem güzel olmaktan çok memnundu, çoğu zaman can sıkıcı davranışlara hedef olsa da günün sonunda güzeldi. Dişlisine takılıp da dönüp durduğu çark ona bunun yeterli ve iyi olduğunu fısıldayıp duruyordu, o da ikna olmuştu. Güzelliğiniz elden gidince toplum size karşı acımasız bir yumruk olur, dört bir yandan vurur, kendinizi küçücük, değersiz hissedersiniz, başınıza gelen her kötü şeyi hak etmişsiniz gibi. Güzellik sizi bunlardan korumaz aslında. Haliniz tavrınız, kararlarınız, doğduğunuzda size sunulan koşullara ne kadar uyum sağladığınız ölçüsünde bir nebze güvendesinizdir. Annem altın zerreciği kadar önemli güzellik biletini kaybetti. Hayat ondan önce de kolay olmamıştı, ondan sonra da olmadı.
Annemin neden ikinci kez evlendiğini çok iyi hatırlıyorum. Toplum onu üç şeye dönüştürmüştü: başarısız bir kadın, bir tehdit, bir arzu nesnesi. Çalışmaya başladığında kısa bir süreliğine de olsa daha mutlu bir insandı, istemediler. Parasını kazanıp bağımsız olmak istedi, izin vermediler. Kaçtı, bulup geri getirdiler. Bunların hiçbirinde fiziksel şiddete maruz kalmadı. Kendi içindeki toplum virüsüyle dışarıdaki arasında bir mıknatıs ilişkisi vardı. “Dul ve güzel kadın” diye ağızlarının suyunu akıttılar, kalçasını avuçladılar. Bunların bir kısmını 5 yaşındaki kız çocuğunun gözleri önünde yaptılar. Hatta annemin kalçasını avuçladıktan sonra dönüp bir de benim yanağımdan makas aldılar. Yani güzelken de o kadar güvende değildi annem, ben de o kadar güvende olmayacağımı öğreniyordum.
İntihar girişiminde bulunduğunda ikinci evliliğinin altıncı ayındaydı. Yaşadı annem ama güzelliğini kaybedince yaşıyor sayılıyor muydu sahiden? Annem uzun süre aksini hissetti, güzellik yoksa hayat da yoktu. İntihar girişiminden önce de onu aylarca görmemiştim. Sonra bir gün eve geldiğinde, “kim bu kadın?” diye sordum. Yüzündeki deformasyon onu tanınmaz hale getirmişti. Annem ağladı, ağlayınca sesinden tanıdım onu.
Berfin’in yüzüne asit atan saldırgan Casim Ozan’ı affettiği haberini gördüğümde kendimi yeniden çocukluğumda, annemi kapıda beklediğim anda buldum. Berfin ne yaşadı, ne hissetti, nasıl bir sürecin içinden geçti, hangi baskı mekanizmalarına yenik düştü, bilmiyorum ama iyi bir tahminim var. Çünkü annemin maskesini çok iyi tanıyorum.
Sokağa her çıktığında maskesini takar annem, bir hastalığı olduğu, kimseye virüs bulaştırmaması gerektiği için değil, kimse yüzünü görmesin diye. Nasıl ki bugün maske bizi Covid-19’dan koruyorsa aslında annemin maskesi de onu topyekûn bir virüs gibi her yanı saran eril düzenden korur. Yoksa eril düzeni mi annemin deformasyonundan korur? Bakışlar üzerine çevrilir annemin, dik dik bakışlar. Aç bir bakayım, derler. Doktor tavsiyesi verirler. Acırlar, acırlar, acırlar, hallerine şükrederler. Annem hep açıklama yapmak zorunda hisseder, annem kendini hep kötü hisseder, annem virüsün kendisi olduğuna ikna olur. Her günü böyle geçer. Maske takması aile içinde normal, kanıksanmış bir durum artık. Ben o maskeyi ucundan tutup kaldıracak bilince eriştiğimde içimdeki öfkenin sebeplerinden birini daha anlamış oldum. Bana o maskenin yırtılıp atılmasına gerek olmadığını söyleyen her ne varsa öfkemi büyüttü, besledi, keskinleştirdi.
Ben bunların pek azını birebir yaşadım, çünkü o maske her şeyden önce annemle beni ayırdı. Annem psikolojik şiddetine maruz kaldığı kocasından ayrılamadı: çünkü ona bakıyordu, onu bu saatten sonra kim alsındı, bu halde iş bulamazdı, para kazanamazdı. Bunları başkalarının ağzından işitiyordum, bir de annemin. Ben de kaniydim; evet, doğru söylüyorlardı, ne yapsındı kadın?
Benim rızam, özgür iradem, kararlarım da doğduğumdan beri zehirleniyordu. Dolayısıyla ikinci kocası annemin çocuğunu istemiyorsa onu bırakmaya mecburdu; kocası, yeni çocuk istiyorsa annem onu doğurmaya mecburdu. Annemin maskesi evin içinde çıktığında toplumun saçtığı virüs çoktan ona bulaşmış oluyordu, onu koruyamıyordu, toplumu “bu çirkinlikten”, “bu ah vah, zavallıcıktan” koruyordu. Böylece virüs hayatını doyasıya sürdürüyor, evrim geçirerek, yeni formlara bürünerek çoğaldıkça çoğalıyordu. Maske annemle benim arama giriyordu, maskeyi mecburiyet gibi sunan eril düzen beni de annemi de birbirimizden ayrı, yapayalnız bırakıyordu.
Annemin intihar girişimi herkese “talihsiz bir kaza” olarak aktarıldı ve öyle kabul edildi. Başına bu “kaza” geldiğinde ne dedi biliyor musunuz insanlar: “Hak etmiştir, gidip ikinci kez evlenmeseydi.” “Hala bu adamla duruyorsa ne hali varsa görsün!” Tanıdık geldi mi? Hiçbirimiz korunamadık ki bu virüsten: bazılarımız öldük, bazılarımız iyileştik, bazılarımız yoğun bakımdayız. Annemin yolunu o maskeye çıkaran intihar girişiminin nedeni de en başında buydu. Annem boşanmak, geri dönmek istediğinde, “ikinci kocadan da geri döneceğine kendini öldür daha iyi” demişlerdi. Annem de doğru yanıtın bu olduğunu düşünüp, denemişti. Ete kemiğe bürünen, dahil olduğu her bedende evrimleşip dönüşen bu eril virüsün bir kadın için kuracağı tüm cümleler zehirlidir. Bir insanı intihar kararına götüren yol çok uzun bir yoldur, sizi bu yolun bir sonu olmadığına, bir çıkış olmadığına ikna eder.
Bugün Berfin’le ilgili kurduğumuz cümleler bize eril virüsün bünyemizi nasıl da sardığını gösteriyor. Benim annem maskesiyle yapayalnız bırakıldı. Maskesi, toplumla onun arasına bir set çekti. Kendisiyle sevdikleri arasına bir set çekti. Toplumsal kimliğiyle öz kimliğini birbirinden kopardı. Her defasında da yapayalnız kaldı. Büyüdüğümde ona ulaşmaya çalışan ısrarlı sesim uzun süre maskeye çarpıp geri döndü. Yıllar boyunca o kadar çaresiz, zavallı, kusurlu hissettirilmişti ki artık başka türlüsüne inanmıyordu. Ben de yıllar boyunca o kadar çaresiz, zavallı ve kusurlu hissettirilmiştim ki silkinip kendime gelmem, beni saran şeytanlarla mücadele etmem ve sonunda yüzeye çıkıp annemle el ele tutuşacak gücü bulmam uzun vakit aldı.
Eğer ben annemi maskeyle baş başa bıraksaydım bugün içindeki eril virüs beynini ele geçirmişken dahi yeni bir hayatın hayalini kurabileceğini, gidip bir iş bulabileceğini, yalnız yaşamanın da mümkün olduğunu daha uzun bir süre göremezdi belki de. Eğer düştüğünde de kalktığında da tutunabileceği bir el olduğunu bilmeseydi düşmekten korkarak veya kalkmaya dermanı olmadan yaşardı. Sanırım. Bilemem. Birebir şahit olduğum anlarda bile onun içinde kopan fırtına neydi, bilemem, sadece uğultusunu işitebilirim. Berfin’in uğultusunu da işitiyorum. Bugün annem yıllar sonra başkaldırabileceğini, içindeki şeytanlarla mücadele edebileceğini bir nebze olsun hissedebiliyorsa hayatında belki de ilk kez yalnız olmadığı için. Ben bugün bir kadının yüzündeki deformasyonun ondan hiçbir şey eksiltmediğini, sadece içime işlemiş bu eril virüs yüzünden zamanında buna inandığımı görüyorum. Bir kadının hiçbir koşulda yalnız bırakılmaması gerektiğini biliyorsam önce elime uzanan annem ve dayanışma içinde olduğum kadınlar sayesinde.
Bugün Berfin’in neden kendisine saldıran kişiye döndüğünü illa tartışmak istiyorsanız bunu Berfin üzerinden yapmayın, Berfin bir istisna değil. Bir genç kadına bu toplum ne yapmış, onu ne hale getirmiş, nasıl yalnız bırakmış da Berfin bu kararı vermiş, bunu sorun. Bu toplum kadına hangi çıkış yollarını sunmuyor, hangi kapıları üstüne kapatıyor, bunları sorun. Evin içinde ve dışında ete kemiğe bürünmüş eril virüs kulağına doğduğundan beri neler fısıldıyor, bunu sorun. Bir erkek nasıl ve neden bir kadına zarar verme hakkını kendinde bulabiliyor, bunu sorun.
Pandemi gerekçesiyle Casim Ozan ve pek çok başka kadın katili, saldırgan sokağa salınacak. Bunları konuşmadan, kurumsallaşmış baskı mekanizmalarına başkaldırmadan Berfin’e laf etmek, sizi hayal kırıklığına uğrattığını, artık onunla yürümeyeceğinizi söylemek eril düzenin nasıl da içinize sinmiş olduğunu gösterir sadece. Berfin’i, annemi, başka pek çok kadını maskeleri altında nefessiz kalmaya terk etmiş olursunuz. Bir kadın en çok yapayalnız bırakılmaya aşinadır, en ihtiyacı olduğu zamanda terk edilmeye. Feminizm tam da bu yüzden hayati bir ihtiyaçtır, kadın dayanışması tam da bu yüzden bir mecburiyettir. Eğer elinizi koşullu uzatıyorsanız, bilin ki sadece başka bir maske uzatıyorsunuz. Oysa biz tüm maskeleri yırtıp atmak zorundayız ciğerlerimiz genişliğinde nefes almak için. Yaşamak için.
Yanındayız Berfin. Yanındayız anne. Düşseniz de kalksanız da yanınızdayız. Koşulsuz, şartsız yanınızdayız.
Ana görsel: Golnaz Fathi, İsimsiz, 2016.