Bu yazıya başlarken niyetim, Korona günlerinde evde uzun zaman geçiren kadınların “sütyen” takma alışkanlıklarından vazgeçmemelerini salık veren uzmanlara laf yetiştirmekti. Lâkin, Word sayfasını açıp da “sütyen” yazınca altında beliren dalgalı kırmızı işaret, beni sütyen kelimesinin nereden geldiğini araştırmaya yöneltti.
Eskilerin “memelik” dediği bu kelime, Fransızcadan dilimize ilk girdiği zamanlarda “sutyen” olarak kullanılagelmiş. İnsan bebesinin temel gıdası sütü çağrıştırdığı için olsa gerek “sütyen”e dönüşmüş. Feminist yayınlarda olsun, gündelik kullanımda olsun, edebiyatta ya da TDK’da bir sütyendir almış gitmiş. Birçoğumuzun her gün dışarı çıkarken taktığı, eve girdiğinde hemen çıkarttığı, bazen evin içinde dahi çıkartamadığı, beyaz bluzun altına bir de atlet giymek zorunda bırakan memeliklerimiz… Tashih konusunda bir mutabakata varılmamış. Ben seçimimi “sutyen”den yana kullanıyorum, Word’le aynı fikirdeyim.
Peki, altı dalgalı kırmızıyla çizili “balenli” kelimesine ne demeli? Balen, yay şeklindeki çubuklara verilen isim, ekseriyetle beyaz demirden yapılıyor. Eğer ki sutyenin alt kısımlarında balen bulunuyorsa bunlara “balenli sutyen” diyoruz. “Balen”i kabul eden, lâkin “balenli”ye lügatinde yer vermeyen Word’le zıt düşüyorum… Uzmanlar, bir sutyende iki balen bulunur, diyorlar. Bu, yanlış bir önermedir; zira bir kadının kaç memesi olduğu, olacağı ya da memesinin olup olmayacağı o her bir kadına bakar.
Balenlerin omuzlara fazla yük binmesini önlediği bilhassa vurgulanır, kıyafetlerin daha düzgün görünmesini sağladığı da… Soru: memelerimiz bize yük müdür? Soru: memelerimiz kıyafetlerimizin çirkin durmasına mı sebep olur? Kaç sutyenim varsa hepsinin alt kısımlarındaki dikişleri söküyorum; balenler, bir kuşun pikesindeki ivedilikle çıkıyorlar haznelerinden. Koyu renkli, düz bir zeminin üstüne yerleştiriyorum onları. Hepsi birbirine benziyor. Hiçbiri diğerine benzemiyor. Bir ağızdan konuşuyorlar. Armonileri benimkileri de teşvik ediyor. Bir ağızdan konuşuyoruz. Anlatsana, diyorlar, sutyen anılarını anlatsana…
Benimkilerin ele avuca gelmeye başladığı yıllar. Kendimi öne doğru eğiyorum, annem de “dik dur” diyor, memelerinden utanma. Ben utanmaya devam ediyorum, bir yaz günü merdivenlerde Semra Abla’ya rastlayana kadar. Dalgalı sarı saçları omuzlarına düşüyordu; saçlarından süzülen su, beyaz gömleğini ıslatmış, siyah sutyenini öne çıkarmıştı. O güne kadar sadece beyaz ve ten renkli sutyen görmüştüm, askılı ya da straplez (kadınların omuzları açık kıyafetler giyebilmeye başlamasının straplez sutyenler sayesinde olduğunu henüz bilmiyordum). Sutyen, memeleri saklıyordu, biz de sutyenleri. Semra Abla ise askılı siyah sutyenini dış dünyanın gözüne gözüne sokuyordu. Dik durmaya o günden sonra başladım.
O sırada balenlerden biri, sanıyor musun ki, diyor, biz memelere bir konteynır vazifesi görmekten memnunuz? Önceleri memeleri büyük gösterecek şekilde tasarlanıyorduk, “korse” denilen mengenenin üst kısmında yer alırdık, kıyafetlerin daralmasıyla birlikte yaygınlaştık. Korse üreticileri, memeleri küçültmeye yarayan sutyenlere öncelik tanıdı; memelerin üst kısımlarını taşıyan çanaklardık artık. Memeleri sıkılaştıran yassı sutyenler bir süreliğine unutuldu. Aslına bakarsan o yıllarda biz de ne olduğunu tam anlayamıyorduk. Kimi büyülemezdi ki pamuk, kauçuk ve ipek, pembe kurdeleler, aynalar, aynaların etrafında kadınlar… Ardından dolgular, sentetik kumaşlar ve likra geldi. En güzellerimiz Paris’in seks işçilerini onurlandırırdı… Geçen bunca yılın ardından biz de memelerin dilinden konuşmaya başladık. Kendimizi memelerin özgürlüğüne adadık.
Lafı başka bir balen alıyor, bazı memelere sorarsanız dört bin beş yüzyıllık bir zindandan bahsederler, diyor. Öyle bir zindan düşünün ki “meme” demek yasak, memeler sanki hem varlar hem yoklar. Fransızcada soutien-gorge, “göğüs desteği, göğüslük” demek. Soutien, “alttan tutmak, desteklemek” anlamındaki soutenir kelimesinden türetilmiş. İngilizcedeki “to hold, support” gibi; yük tutan, destekleyen. Gorge ise “boğaz” anlamına geliyor. Memelerin arasındaki boğazın güzelliği su götürmez bir gerçek, lâkin memelere “boğaz” demek?! Türkçedeki “göğüs” gibi. Mesafeli mesafeli ifadeler… Kürtçede memeye “memik” deniyor. Biji azadi memik! İngilizcedeki “bra” ise Fransızca kökenli “brassiere” kelimesinin kısaltması. Brassiere, Fransızca “bebek zıbını” demek…
Lafa diğer bir balen giriyor. Korseden ayrı, daha hafif üstlüklere dönüşmemiz I. Dünya Savaşı yıllarına denk geliyor, diyor. Avrupa’daki kadınların işgücüne katılımı ile günlük korse kullanımları arasında ters orantı vardı. 1917’de ABD Savaş Sanayisi Kurulu, kadınların metal tüketiminin azaltılmasını talep edince, bazı kaynaklarda 28 bin tonluk metal tasarrufu yapıldığı yazar. Korselerden iki savaş gemisi yapmaya yetecek kadar metal çıkmış… Fransa’da korsenin ikiye parçalanmasını, Amerika’nın ilk patentli sutyeni izliyor, yeni sutyenlerde memeler omuzlardan destekleniyor. II. Dünya Savaşı yıllarında sutyen modasının içine askeri terminoloji giriyor; kadınlar, Marilyn Monroe ve Lana Turna’dan esinlenerek “kurşun perçin” sutyenleri tercih ediyorlar.
Başka bir balen, memelerin asimetrik hikâyelerini anlatıyor. Diğeri, alacakaranlıktan bahsediyor, ötekisi, Miss America Güzellik Yarışması’nı protesto eden feministlerden laf açıyor. Onlar için sutyenin yeri çöp kutusuydu, diyor. Yüksek topuklu ayakkabıların, kemerlerin, bigudilerin cımbızların ve ev eşyalarının… Destekli sutyenler tasarlanalı henüz dört yıl olmuş. Siyah dantelli sutyen ise yeni katılmıştı aramıza. 1977’de ilk spor sutyenler çıktı, ardından Prenses Leila’nın altın sutyeni. Madonna’nın külah sutyenlerine gelene dek epey bir yol kat ettik yani…
Lafı başka bir balen alıyor, Türkiye’ye Avrupa’dan dönen kadın işçilerle geldik, diyor. İthalatımız kaçaktı. Önceleri Amerikan pazarlarında satılıyorduk. Almanya menşeli ürünlerden sonra, Amerikan patentli üretim 1970’lerde başladı, 1980’lerde ithalatımız yasallaştı, 1989’da kadın iç giyiminde gümrük oranları yüzde 20’den yüzde 10’a düşürüldü. Yıllar yılları izledi, 2001’in temmuz ayında feministler Elit Model Look Güzellik Yarışması’nı bastı.
Balenleri dinledikçe yirmi beş yılını onlardan nefret ederek geçiren bir kadın olarak nasıl mahcup olduğumu tahmin edebilirsiniz, gene de onları haznelerine yerleştirmedim; gün gelir o meşum uzmanların gözlerine sokmak için gerekebilir…