Charis Hill’in, CreakyJoints’te yayınlanan 6 Mart 2020 tarihli “The Cripples Will Save You’: A Critical Coronavirus Message from a Disability Activist” başlıklı makalesinin çevirisidir.
“Sizi bir avuç sakat mı kurtarsın istiyorsunuz cidden? Yine mi?”
Arkadaşım Dawn Gibson, geçenlerde Facebook’ta paylaştığı bir gönderide kurmuştu bu cümleyi. Koronavirüs ya da COVID-19 salgını sırasında kronik hastalığı olan engelli bir aktivist olmanın ne demek olduğundan bahsediyordu gönderisinde. Twitter’da topluma destek amaçlı #CreakyChats sohbetlerini başlatmaya hazırlanırken bir yandan da domuz gribini atlattıktan sonra devam eden komplikasyonlarla ilgili bir makale yazmakla meşguldü. O cümlesi aklımdan çıkmıyor. Çıkaramıyorum. Resmen içime oturdu, peşimi bırakmıyor.
Devam etmeden önce şunu söyleyeyim. “Sakat” kelimesi ableist bir hakarettir. Engelli aktivistler olarak çoğumuz, toplumun önümüze koyduğu engelleri sırf şu dünyada var olabilelim diye aşmak için verdiğimiz emekleri anlatırken bu kelimeyi zaman zaman sahipleniyoruz. Engelli değilseniz bu kelimeyi kullanmanızı önermiyorum.
Engelli Hakları Aktivizmi Kıymet Görmüyor
Engelli hakları için yapılan aktivizm çalışmaları şu dünyada getirisi en az olan, takdir görmeyen en zor işlerdendir herhalde. Hayatta kalmak için, mekanlara ve alanlara ulaşabilmek için mücadele etmemiz yetmiyormuş gibi çaresizlikten ve zorunluluktan yaptığımız bu işin karşılığında cebimize para bile girmiyor. Harcadığımız duygusal emek ve bize yapılan haksızlıklara karşı duyduğumuz haklı öfke de cabası. Bütün bunlara rağmen yaptığımız iş, erişilebilirliğin evrenselliği için temel taşlardan biri. Toplum işleyişinin esası yaptığımız işe dayanıyor.
- Kaldırım rampası etkisi diye bir şey duymuş muydunuz?
- Gözlüğün bir erişilebilirlik aracı olduğunun farkında mısınız?
- Gürültülü bir barda haberleri izlerken altyazı ya da açıklamalı altyazı sayesinde söylenilenleri ne kadar kolay anlayabildiğinize şaşırdınız mı hiç?
Engelliler için ve/veya engelliler tarafından üretilen araç ve tasarımlardan HEPİMİZ yararlanıyoruz. Peki niye biz ‘sakatlar’ hala göz ardı ediliyoruz? Neden halk, kriz zamanlarında yapılan ve kimin canının daha değerli olduğuna karar veren uyarıların daha adil hale getirilmesi için engellilerin çaba sarf etmesini bekliyor hala?
“Sizi bir avuç sakat mı kurtarsın istiyorsunuz cidden? Yine mi?”
Koronavirüs Salgınında Engelliler
COVID-19’a geri dönelim. Yani, yazının asıl konusu bu sonuçta.
Engelli aktivistler olarak, bugünlerde halk sağlığını tehdit etmekte olan salgınla ilgili yapılacak uyarılara, yine, diğer herkesle eşit bir şekilde dahil edilmeyeceğimizi biliyoruz. Tarih boyunca hep dışarıda bırakılmışız zaten, neden bugün dahil edileceğimizi düşünelim ki?
Ne demek istediğimi anlamadınız mı?
Salgın başlayalı birkaç ay oldu. Haberlerde ve duyurularda sürekli geçen bazı benzer cümleleri siz de duymuşsunuzdur ya da görmüşsünüzdür: “Merak etmeyin, COVID-19’dan en kötü etkilenecek olanlar, 65 yaş üstü veya halihazırda sağlık sorunları olan kişiler.”
Twitter’dan tanıdığım Alexandra Brodsky (@azbrodsky) şöyle bir tweet atmıştı: “Dostane bir hatırlatma: Siz salgında ölecek olanların sadece yüksek risk grubundaki kişiler olduğunu söyleyip içinizi rahatlatırken o bahsettiğiniz insanlar da sizi duyuyor.”
Aramızda tıbbi açıdan yüksek risk grubunda olan insanlar için bilgi edinme, hazırlama ve onlara ulaştırma görevini biz engelli aktivistler üstleniyoruz. Bunu canımız öyle istediği için ya da keyfimizden yapmıyoruz. Bu işten para da kazanmıyoruz. Bunu ölmek istemediğimiz için yapıyoruz.
Yetkililer yerine getirmeleri gereken görevi reddediyorlar. Bizi insan yerine koymuyorlar. Onların vermesi gereken duygusal emekleri biz verirken, onların üstlenmesi gereken bu travmatik görevi biz üstlenirken hemen hemen hiç para almıyoruz.
PG&E şirketinin 2019 yılında San Francisco Körfez Bölgesi’nde, benim de oturduğum yerin civarında yaptığı elektrik kesintileri sırasında, engelliler arasında ihtiyaçtan ötürü müşterek dayanışma zinciri başlamıştı. Bizi bizden başka koruyup kollayacak kimse olmadığını bildiğimiz için birbirimize göz kulak olmaya mecburduk. Zar zor fon bulan kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, hayatta kalabilmek için medikal oksijene ya da elektrikli yatağa muhtaç olan kişilere jeneratör alabilmek için bağış topladı. Yoksulluk içinde yaşayan insanlar elektrik olmadan birlikte hayatta kalabilmenin yollarını aradılar.
İnsanların bu şekilde kendi imkanlarıyla birbirlerine yardım eli uzatmaya çalışmaları sıradan bir şey haline gelmemeli. Bu yaşananlar aslında daha büyük bir sorun olduğunu gösteriyor. Felaketler ya da halk sağlığını tehdit eden durumlara karşı planlar yapılırken engelli insanlar (buna kronik hastalığı veya bağışıklık sistemini etkileyen hastalıkları olan kişiler de dahil) bu planlara dahil edilmiyor. Onlar için canımızın değeri yok. Halka açıklanan planlar ve yapılan uyarılar sadece sağlıklı insanlar dikkate alınarak hazırlanıyor. Sanki dinleyenler arasında “sağlığı kötü olanlar” yokmuş gibi. “Varsa da ne yapalım canım? Birileri onların çaresine bakar. Hem ölseler de sorun olmaz,” diye düşünüyorlar.
Ableism’in Kazara Silah Haline Gelmesi
Bizi en çok yaralayan şey yapılan uyarılara insani bir şekilde dahil edilmemek değil aslında. Bizi asıl yaralayan, yapılan uyarılar sonucunda iyi niyetli sıradan insanların ableism’i silah olarak kullanmaları. Mesela halka yapılan uyarıda onlara bir şey olmayacağı söyleniyorsa, örneğin “Panik yapmayın, ellerinizi yıkayın yeter, sadece hasta olanlar ölecek zaten,” deniyorsa engelli olmayan, sağlıklı insanlar bu uyarıya dört elle sarılacak ve hasta olan bizlere panik yapmamamızı ve ellerimizi yıkamamızı hatırlatacaklar. Ha bir de muhtemelen öleceğimizi!
Ama endişelenmeyi bırakın!
Kronik hastalığı olan bir çoğumuz, COVID-19’un yayılmasını önlemek için halkın yeterli bilgiye sahip olmadığına ve gerekli hassasiyeti göstermediğine dair haklı endişelerimizi dile getirirken, ‘sağlıklı’ insanlar bizi manipüle ederek kendimizden şüphe duymamıza neden oluyorlar, engellilik ile ilgili hiçbir fikirleri olmamasına rağmen bize bilmişlik taslıyorlar.
Bunlarla uğraşmak ne kadar yorucu size anlatamam. Ama uğraşmak zorunda olanlarımız başka bir seçeneğimiz yokmuş gibi hissediyoruz. Bizimle aynı kaderi paylaşan engelli veya kronik hastalığı olan insanlar için gerekli bilgileri toplayıp onlara ulaştırmazsak bu işi bizden başka kim yapacak?
Hastalık dünyaya yayıldıkça pandemi halini alırken (ben bu makaleyi yazarken resmi kaynaklar henüz pandemi olarak nitelendirmiyordu) en çok bizim sağlığımız, bizim hayatımız tehlikede. Yine de hala görünmeziz. Yeni bilgiler edindikçe üzerinizde baskı oluşuyor. Çünkü biliyorsunuz ki topladığınız bilgileri ihtiyacı olanlarla siz paylaşmazsanız kimse paylaşmayacak.
Ben de hayatımı koruyabilmek için kendimi karantinaya aldım. Ama gece başımı yastığa koyduğum zaman çevremdeki insanlar için endişelenmekten, gelecek için endişelenmekten gözüme uyku girmiyor.
Yardım Etmek Bize Düşüyor
O zaman şu konuya geçelim. Aktivistlerin stresli durumlarda iyi iş çıkardıkları düşünülür. Bu konu kafamda dönüp duruyor. “Vay be, çevremde bağışıklık sistemi savunmasız olan kişilere faydam olsun diye kaliteli bilgi toplamaya uğraştığım için kendime vakit ayıramıyorum,” diye düşünüyorum. Ben bu bilgileri paylaşmak zorundayım, bu bir seçim değil benim için. Bu işte iyi olduğumu biliyorum, yapmam gerektiğini biliyorum. Kontrolümün dışında olan bir olayla ilgili bir şeyler yapabilmek bana biraz da olsa kontrolüm olduğunu hissettiriyor ve bu hoşuma gidiyor. Ama bu işi yapmayı sevmiyorum. Bu işi yapmak zorunda olduğum için haklı olarak kızgınım. Çünkü hayatta kalmak istiyorsak eğer başka bir seçeneğimiz yokmuş gibi geliyor.
Felaket durumlarında kimseden destek görmeyen, kimse tarafından onaylanmayan, göz ardı edilen, önlem olarak ne yapması gerektiği bile söylenmeyen benim gibilere yardımım dokunsun diye geçen hafta şunları yaptım:
- Sayısız medya yetkilisine mail atarak bağışıklık sistemi baskılanmış/zayıf olan insanların özel ihtiyaçlarını da dikkate almalarını istedim
- COVID-19’un yayılmasını önlemek için yapılan uyarılarla ilgili dil kullanımı önerisinde bulundum (belediye başkanlığı önerimi dikkate aldı!)
- Desteklediğim kongre üyesine daha kapsayıcı uyarılar yapılması hakkında mail attım
- Yapılan uyarıların herkese uygun hale getirilmesi için yaşadığım eyaletteki eczacılık kuruluna ve halk sağlığı daire başkanlığına ulaştım
- Twitter’da CreakyJoints’in yürüttüğü sohbete katılarak kronik hastalığı olan insanların ortak endişelerini paylaştım
- Birden fazla sosyal medya kanalı aracılığıyla araştırma yaptım, güvenilir bilgiler topladım ve bulduklarımı paylaştım (bunu yapmaya halen devam ediyorum)
- Korkuları hakkında konuşmak isteyen ama birileri onlara endişelenmemesi gerektiğini söyleyecek diye çekinen insanlara özgürce konuşabilecekleri bir alan yarattım
Engelli insanlar hep göz ardı ediliyor, pandemi uyarılarında yer bulamıyorlar. Hatta bizi bilerek uyarıların dışında tutuyorlar ve bizi kullanarak sağlığı yerinde olan insanlara korkmamalarını söylüyorlar.
Başka bir deyişle, kronik hastalığı olan insanlar pandemi sırasında kimsenin yerinde olmak istemeyeceği birileri olarak yansıtılıyor.
Neden mi? Çünkü bizim hayatımız halk nezdinde korunmaya değer görülmüyor. “Her koyun kendi bacağından asılıyor.” (Bu türcü deyimden de oldum olası nefret etmişimdir.)
Pandemi sırasında kimsenin yerinde olmak istemeyeceği kişiler üzerine kurulan halk sağlığı uyarıları, sağlıklı olan ve hastalıktan daha az etkilenecek olan insanlara bahane oluyor. Onlar zaten kötü etkilenmeyecekleri için bilinçli davranmıyorlar, umurlarında olmuyor.
Artık siz de öğrendiğinize göre bizleri umursamaya başlayacak mısınız?
Koronavirüsü griple karşılaştıran düşüncesiz gönderiler paylaşmadan önce bir daha düşünün. Hayatınızda sağlık durumu hassas olan insanlara, onlara nasıl yardım edebileceğinizi sorun. Mesela markete gitmek sizin için ufak bir iş olabilir ama onların işini çok kolaylaştırırsınız. Ellerinizi sık sık ve güzelce yıkayın. Liste daha uzar gider ama ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bizi görün. Bize destek olun. Çünkü aynı durumda biz de size destek olurduk.