Amy Winehouse’u en son dinleyişimin üzerinden epey zaman geçmişti. Geçen gün aklıma düştü, açtım Spotify’dan. Bütün gün hatta neredeyse bütün hafta bol bol dinledim. Bu sırada bir şeyi fark ettim, Amy Winehouse şarkılarını aslında hiçbir zaman sözlerine dikkat ederek dinlememişim. Bir tek nakaratları biliyorum, onları da şarkının içinde herhangi bir bağlama yerleştirmemişim kafamda. Bu durumu özellikle Amy Winehouse’un ilk albümünden Stronger Than Me şarkısını dinlerken, feminist süzgecimin bir anda durup “lan bi dakika” dediği noktada fark ettim. İnternetten açtım sözlerini okudum, klibini izledim ve Amy’nin geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine hem hicviye, hem methiye düzdüğü bu şarkısını biraz şaşkınlıkla hatırladım. Bilmeyenler veya hatırlamayanlar için hemen şöyle bir özet geçelim:
Amy Winehouse, bir barda oturmakta olan erkek arkadaşının yanına gidiyor. Adam zil zurna sarhoş olmuş, doğru düzgün ayakta bile duramıyor. Amy bir şekilde sevgilisini bardan çıkarıyor, taksiye biniyorlar, adam taksiye kusuyor ve nihayetinde eve vardıklarında, adam taksiden indiği gibi yere düşüp sızıyor. Amy de binanın girişinde merdivenlere oturup, ben bu adamı n’apam diye dizlerini dövdüğü sırada şöyle söylüyor:
You should be stronger than me
But instead you’re longer than frozen turkey
Why’d you always put me in control
All I need is for my man to live up to his role
You always want to talk it through, I’m okay
I always have to comfort you every day
But that’s what I need you to do, are you gay?
‘Cause I’ve forgotten all of young love’s joy
Feel like a lady, and you my lady boy
Benden daha güçlü olmalısın
Ama donmuş hindiden bile uzun sürüyor çözülmen
Niçin hep benim kontrol etmemi bekliyorsun?
Erkeğimden istediğim şey rolüne uygun yaşaması
Hep konuşmak istiyorsun, kalsın
Her gün seni avutmak zorundayım
Ama bu senin yapman gereken bir şey, gay misin?
Gençlik aşklarının zevkini unuttum
Bir hanım gibi hissettiriyor ve sen de benim hanım oğlanımsın.
Amy’nin bu şarkıyı eski erkek arkadaşı Chris Taylor’a ithafen yazdığı söyleniyor. Şarkıda ona karşı bir sitem mi, yoksa genel anlamda erkeklere yönelik bir isyan mı bilmiyorum ama bir bıkkınlık seziliyor her haliyle. Amy, sarhoş sevgilisini barlardan toplayan, ona annelik yapan ve ilişkinin sorumluluğunu alan taraf olmaktan yorulmuş artık. biraz büyü diyor sevgilisine, arkanda annen yok. Her canın sıkıldığında seni teselli edecek, şımartıp pohpohlayacak birini arıyorsun, peki ama ben n’olucam? Ne güzel diyor Amy, kadınlar olarak ilişkilerde üstlenmek zorunda bırakıldığımız bu duygusal emeği çok güzel ifşa ediyor. Öte yandan bunu söylerken geleneksel erkeklik klişesine yaptığı göndermeyi birazcık fazla kaçırıyor sanki? “Erkeksen, rolüne uygun yaşa ve benden güçlü ol” sözünün devamında, bu standartın gerisinde kalan erkekleri “gay misin”, “hanım oğlanım benim” tarzında cinsiyetçi serzenişlerle anıyor. Yani biraz “adam dediğin” tarzı bir erkeklik beklentisi de var.
Gördüğüm kadarıyla yayınlandığı 2003 yılında bu şarkı hakkında herhangi bir feminist yorum yapılmamış. 2004 yılında da Amy Winehouse’a en iyi çağdaş şarkı sözü ve müziği dalında Ivor Norvello ödülünü kazandırmış. Bu durum, hafızama gerek sesi gerek duruşuyla güçlü bir kadın olarak yerleşmiş Amy Winehouse’u aslında çok da iyi tanımadığımı fark ettirdi. Ve açıkçası, bir hayranı olan bendenizi de birazcık şaşırttı. Ama sonra biraz araştırmaya karar verdim. Müzik tutkusu ve güçlü sesi bir yana, özel hayatıyla da birçok kez magazin medyasını meşgul etmiş Amy Winehouse. Şüphesiz ki güçlü ve yetenekli bir sanatçıydı. Fakat, aynı zamanda, bahsettiğim şarkı sözlerinde isyankar bir çaresizlikle andığı ataerkil düzenin ve erkek hegemonyasının mağduru olmuş yüzbinlerce kadından biriydi de.
Hayatındaki erkeklerden çok çekiyor Amy. Kendisinin deyimiyle bütün çocukluğu ve ergenlik yılları boyunca asla yanında olmamış bir baba var öncelikle. Belki de bu yoksunluk açıklayabilir Amy’nin babasına olan zaafını (“babasının kızı” dövmesi vardır hatta sol kolunda). Fakat, Amy’nin ün ve para kazanmasıyla birlikte bir anda baba, yanından bir daha ayrılmamak üzere bitiveriyor. Kendini adeta kızının menajeri pozisyonuna getiriyor ve hayatında aldığı önemli kararlarda rol oynuyor. Kızının daha fazla para kazanması, kariyerinin bölünmemesi için rehabilitasyona gitmesini bile gereksiz görüyor ayrıca kendisi.
Amy, Rehab şarkısında şöyle söylüyor bunu:
I ain’t got the time
And if my daddy thinks I’m fine
He’s tried to make me go to rehab
I won’t go, go, go
Zamanım yok
Ve babam da iyi olduğumu düşünüyorsa
Beni rehabilitasyona zorlasa da
Gitmeyeceğim, gitmeyeceğim
Sonrasında tabii, önce sevgilisi sonra da kocası olan Blake Fielder-Civil ile yaşadığı sorunlu ilişkisi var. Kimilerine göre masumca “tutkulu aşk” olarak tanımlanan bu birliktelik, aslında toksik bir ilişki sinyalleri veriyor. Amy ve Blake, aşk ve tutkuyla çıktıkları yola, birçok darbe ve yarayla devam ediyorlar. Öyle ki, Back to Black şarkısını yazıyor Amy ilişkilerinin ilk yılında, kendisini bırakıp eski sevgilisine dönen Blake için.
We only said goodbye with words
I died a hundred times
You go back to her
And I go back to
Black
Yalnızca kelimelerle veda ettik
Yüzlerce kez öldüm
Sen ona döndün
Bense
Siyaha
Ne var ki, Blake, gömüldüğü karanlıktan tekrar çıkıp geliyor Amy’nin hayatına. Fakat bu kez, Amy’yi uyuşturucular ile tanıştıran ve hatta bırakmasına çeşitli şekillerde mani olan, maddi anlamda -ölümünden sonra dahi- Amy’yi sömürmeye çalışan, aldatan, şiddete başvuran ve manipüle eden bir adam olarak çıkıyor karşımıza. Ölümünden sonra, sırf para koparmak için Amy’nin “görülmemiş” pornografik imajlarını medyaya satmaya çalışıyor hatta. Buna rağmen, bu toksik erkekliğin henüz ayyuka çıkmadığı zamanlarda Amy “tutkuyla bağlandığı” bu adamın ismini göğsüne dövme olarak yaptırıyor: “Blake’e aittir” yazısıyla. Fakat kalbini emanet ettiği, zor zamanlarında sırtını yaslamak istediği bu adam, tıpkı şarkıdaki gibi, Amy’ye fiziksel ve duygusal bir yük olmaya başlıyor. Nitekim, ilişkinin de iyice sarpa sarmasıyla Amy, Blake’ten boşanıyor ve hatta bu dövmeyi yaptırdığı arkadaşına da dövmeyi sildirmek istediğini söylüyor. Buna bir türlü fırsat olmuyor gerçi.
Bir de yeme bozukluğu meselesi var. Annesine göre Amy, 14-15 yaşlarında harika bir diyet keşfettiğini, istediği her şeyi yiyip ardından kustuğunu ve böylece kilo almadığını, söylüyor. Annesi bunun geçici bir ergenlik hevesi olduğunu düşünüyor, aynı şekilde babası da hiç aldırış etmiyor. Bulimia ismiyle bilinen bu yeme bozukluğu, ölümüne değin her geçen gün Amy’yi zayıflatmaya devam ediyor. Öyle ki, kimilerine göre Amy’nin esas ölüm sebebi alkol zehirlenmesi ve doz aşımı değil, bulimianın bedeninde yol açtığı hasar. Genç yaşında kazandığı uluslararası ün, bir an olsun rahat vermeyen magazin basını ve aralıksız sürdürdüğü konserler, Amy’nin bedenini toplumun zayıflık standartlarına göre şekillendirmesini zorunlu kılıyor. Her ne kadar Amy’nin böyle bir derdi olmasa da, toplum için bu denli göz önünde olan bir kadın bedeni arzulanabilir olmak ve kalmak zorunda… Ne yediği, ne giydiği, nasıl makyaj yaptığı, nasıl konuştuğu her an gözlenen, değerlendirilen ve eleştirilen bir kadın olarak Amy, bu bağımlılığıyla ne yazık ki başa çıkamıyor. Yakın çevresi tarafından da bilinen bu durum, yıllarca karanlık bir gizem ve dokunulamayan bir tabu olarak kalmaya devam ediyor.
Amy’nin hayatı ve ölümü üzerinden yapılan haberlerde sık sık, “nihayetinde böyle bir hayat sürdürmek kendi kararıydı, kimse zorla uyuşturucu vermedi, Blake’le zorla görüştürmedi” gibi bir ima ve hatta bir nevi suçlama var. Medyanın özellikle alkol ve uyuşturucu kullanımı üzerinden “kendini dağıtmış”, “yoldan sapmış” kadın olarak yansıttığı imajları, bir nevi “su testisi su yolunda kırılır” kapısına çıkarıyor meseleyi. İlişkilerine, bedenine ve çevresine dair aldığı kararlar, hiçbir toplumsal olgunun etkisi olmayan, özgür bir iradenin aldığı seçimler olarak değerlendiriliyor. Fakat bu iradeyi ve tercih mekanizmasını şekillendiren toplumsal cinsiyet normları ve patriyarka göz ardı ediliyor.
Neoliberalizm, herkesin kendi kararlarından sorumlu olduğu, seçimlerini özgürce aldığı bir yaşam tarzı ve otonom bir kimlik söylemi yayıyor. Bu çerçevede, “Amy kendi aldığı yanlış kararlarının kurbanı oldu,” gibi bir söylemi kabullenmemiz bekleniyor.
Tekrar Stronger Than Me şarkısına dönecek olursak, bana öyle geliyor ki Amy, en çok desteğe ihtiyacı olduğu zamanlarda kendinden çok, etrafındaki erkeklerin şımarıklıklarıyla ve bencillikleriyle uğraşmak zorunda kalıyor “Benden daha güçlü olmalısın,” dediği, ve bu vesileyle ataerkil erkeklik rolüne davet ettiği bu adam/lar, aynı ataerkil arzu ve hırslarla “karanlığa” çekiyor onu.
Hayat Amy’ye bu toksik ilişkilerden sıyrılabilmek için yeterince zaman tanımadı. Halbuki biraz daha sabredebilseydi, Tony Bennett’ın da dediği gibi “Hayat nasıl yaşaması gerektiğini öğretecek(ti)”.
KAYNAKLAR
Amy (Asif Kapadia, Britanya, 2015)