Birlikte yol alan kadınların hikayesi...

ECİNNİLİK

“Keyif Törpüsü”: Killjoy İçin Yeni Bir Çeviri Önerisi

Bu, oldukça gecikmiş bir metin. Birçok kere kendini yazdırmaya çalışmış olsa da, türlü sebepler ve bazen de bahanelerle nicedir beklettiğim bir iç dökmesi…

 

2018’in Mart ayında tam vaktinde gelmiş olan bir kitaptan yola çıkarak önce zihnime sızıp kısa sürede dilime dolanan bir kelimenin hikayesi. Ne tesadüftür, yine tam vaktinde hayatıma giren bir kadınla yollara koyuluşumuzun hikayesi.

 

Sarah Ahmed’in Feminist Bir Yaşam Sürmek adlı kitabından söz ediyorum. Çıktığı gibi alıp tüm sene elimde dolaştırdığım feministler için yazılmış bir hayatta kalma kitabı. Kitap bir “oyunbozan manifestosu” (a killjoy manisfesto) olarak yazılmış. Bu yazıyı, kitap üzerine bir inceleme yazısı olarak kurgulamadım. Beyza Sümer Aydaş’ın değerli çevirisini eleştirmek de değil niyetim. Aydaş’ın “oyunbozan” olarak çevirdiği killjoy kavramına alternatif bir çeviri önerisi olarak başlayacak olan yazım, bir dostluğun hikayesi olarak yoluna devam edip bir çağrıyla sona erecek.

 

Neden Oyunbozan değil?

 

Killjoy ile karşılaştığım andan beri oyunbozan kelimesi ağzıma yerleşemedi benim. Bunun bir nedeni, iktidarın diline pelesenk olmuş “Bu oyunu bozacağız” söylemini çağrıştırdığı için olabilir. Aynı zamanda, ortada kuralları ve içindeki rollerin çok belirli olduğu bir oyun olduğuna ilişkin çekincemin de bunda bir etkisi var muhakkak. Cinsiyetçiliğin bir çalışma mekanizması olduğunu inkar etmiyorum, ancak bunun işleyiş biçiminin gayet keyfi olabildiğini de düşünüyorum. Keyif, bir konfor alanını tanımlıyor. Bilinçli ya da bilinçsiz, herkesin öncelediği, bazen alışkanlıktan, tembellikten, bazen korkudan ya da işimize öyle geldiği için çıkmak istemeyeceğimiz bir hal. Yalnızca erkeklerin değil, daha ayrıcalıklı kadınların da düştüğü bir gaflet bazen. Bu sebepten killjoy deyince keyif kaçıran olarak keyif törpüsü tabirine doğru çekiliyorum. Ancak o keyif alanına müdahale edildiğinde düşünmeye, harekete geçmeye zorlanıyoruz. Birilerinin keyfini kaçırmak-bozmak zemini hareket ettirmek demek. Keyif törpüsü tabiri de, oyunbozan’dan daha bedensel ve duyumsal çağrışımlarla yüklü gibi geliyor bana. Ayrıca, daha çok normatif cinsiyet rollerini sıkıntısızca kuşananların hakkı gibi olan bir başka tabiri“keyif pezevenkliği”ni de yanına çağırıyor. Keyif pezevenkliğine karşı “keyif törpüsü kadınlar” olma fikri ısıtıyor içimi.

 

Peki neden törpü?

 

Şüphesiz, herkesin hemen aklına gelmiş olan ömür törpüsü deyiminden doğdu keyif törpüsü. Ömrümüzden ömür, keyfimizden keyif çalanlara karşı bir araç. Ahmed, feminist bir hayatta kalma kitinin içine koymamız gereken şeyleri listelediği bölümde, araçların ve aletlerin önemine dikkat çekiyor. Feminist eşyalar, mutlu nesneler, bağlantıların, ortak mücadelelerin ve ortak yaşamların hatırlatıcıları…”Feminist bir alet keskindir” diyor.

 

Törpü kadın olmakla özdeşleştirilen, her kadının çantasında varmış gibi düşünülen bir nesneyken, bu kelimeyi ve imgeyi başka türlü dolaşımımıza sokma fikri S.Ahmed’in feminizmi “şeyler için tuhaf kullanımlar bulmak” olarak tarif etmesiyle de uyumlu tınlıyor. Ayrıca teorinin tene temas ettiği ölçüde daha fazla şey yapabileceğini hatırlatan Ahmed’in de dediği gibi teori gündeliğe yakın durarak daha erişilebilir bir hal alıyor.

 

Nasıl Bir Törpü?

 

Hani tırnak makaslarının altında farklı formlarda törpüler olur ya, gözümün önünde öyle çok biçimli bir törpü imajı var. Farklı cinsel kimliklerin yanı sıra farklı feminizm biçimlerinin birarada olabildiği… Nasıl bir başkasının feminizm tanımı ve yöntemi hepimiz için şifa olamıyorsa, herkesin törpüsü de kendisine özel olmalı ki bedenimiz hastalanmasın!

 

Manikür pedikür yaptırsın yaptırmasın, ister kendisinin, ister kedisinin tırnağını kesip törpüleyen herkesin bildiği gibi o tırnaklar hep uzar, hep bir kesim-törpü ister. İster düz kesin ister yuvarlak, ister düzenli törpüleyin ister bir yerlerinize takılan tırnaklara odaklanıntam da Sarah Ahmed’in dediği gibi, feminizm hiç bitmeyen bir ev ödevi gibi, yaşam boyu pratik edeceğimiz, bazen kendi keyfimizi de kaçırmak pahasına, sürdürmemiz gereken bir uğraş, ucu bucağı olmayan… İşte bu yüzden de törpü bana kullanışlı bir imge gibi görünüyor.

 

Hangi Kadınların Öyküsü?

 

Yazının başında hayatıma tam vaktinde giren bir kadından bahsetmiştim. Aslında bahsi geçen kadının hayatıma girişi 2018’den çok daha öncesi, 2016 belki… Fakat o sıralar ben aman keyifler kaçmasın, düzenler bozulmasın derdinde, önce ayağıma sonra boynuma dolanıp beni nefessiz bırakan bağları koparamamakla meşgulmüşüm. “Müşüm” diyorum, çünkü o bağların benim hayatımdan çaldığını, yeni bağlar kurmaya başladığımda ancak fark edebildim. Kopmak önemli olabilir çünkü bir bağ bir hayatı yaşamayı, feminist bir yaşam sürmeyi engelleyen şey olabilir. Bazı bağlara ise feminist bir yaşam sürmek için ihtiyacımız olabilir, diyor S. Ahmed. Ben kendi bağlarımla cebelleşirken, başka bir hikayedeki bir başka kadın da kendi bağlarına ayar çekmekle meşgulmüş. İşte biz birbirimizi bu bağlar bizi bir yerlere savurduğunda bulabildik.

 

“Feminizm birbirimizi nasıl bulduğumuzdur”.

 

Birbirimizi bulmakla kalmayıp, bence aynı zamanda nasıl yola koyulduğumuzdur feminizm. Uzun yıllar farklı yollarda farklı tempolarda yürümüş kadınlar olarak aynı yolda birlikte nasıl yürüyeceğimizi keşfetmekle geçen bir arkadaşlık öyküsü bizimkisi. Ben hep sola çeken, yanımdakini yolun soluna soluna itip yoldan çıkaran; o, elinde telefonu, adeta bir uzvuymuşçasına, hemen her şeyi arşivleme sevdasıyla benim ritmimi değiştiren.

 

Yine öyle bir yolculuk anında, o denizde uçarken ben kıyıda Sarah Ahmed okurken, onun uzvunu kendime takıp bir çekim yapmışım. Kamera bir onda, bir okuduğum kitapta. Tutmuş bir de instagramda paylaşmışım: “Derinlere dalalım kız kardeşim” diyerek. İki beden birlikte bir süper güce kavuşmuşçasına, nasıl da hafifleyip havalara yükseldiğimizi düşünerek… O sıralar kendisi keyif törpüsünden, bense keyif törpüsünün, onunla birlikte kurgulayacağımız bir “hayatta kalma projesi” olacağından habersiz.

 

Keyif törpüsü, önceleri birkaç yakınım dışında çok da dillendirmediğim, ama dillendirdikçe hayatıma daha da yerleşen bir tabir halini alırken, o da kendi hayatta kalma sığınağını inşa etmeye koyulmuştu: O, ikili ve çoklu delilikler şiarıyla yola çıkan, farklı becerileri ve estetik yaklaşımları bir araya getirmek üzere Meh adlı bir mecra kuran dostum Merve Mehmet.

 

Hayatta kalmak başkaları için başkalarıyla yaptığımız şeydir diyen S. Ahmed’den ilhamla, biz birbirimizin hayatta kalışının birer parçası olduk. Arkadaşlığımız ve yolculuğumuz ortak bir feminist proje olarak kendisini çoktandır yazıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Merve ile hayatta kalma kitlerimizde farklı şeyler biriktiriyoruz ne zamandır: Yoldaş kitaplarımız, dans eden bedenlerimiz, bazen kocaman karmaşalara neden olan çok yoğun hislerimiz, Merve’de bolca olup bende pek olmayan ama onunkinden nasiplenmeye çalıştığım, ağır tarihlerimizle uğraşırken bir hafifletme faaliyetimiz olan mizah anlayışımız ve tabii ki aletlerimiz. Benim aletlerim kelimeler ve defterlerken, onunkiler renkler ve çizimler. Ve tabii hayatta kalma kitimizin olmazsa olmazı diğer “keyif törpüleri” (killjoy’lar, oyunbozan’lar, kim ne demek isterse).

 

Yazının çağrı kısmına varmış bulunuyoruz. Biz, Merve ile Meh’te “keyif törpüsü” ile biraz oynamak istiyoruz. Aklımızda halihazırda bazı oyun fikirleri var. Bir logo tasarımından tutun, bir tacizsavar oyuncağa kadar türlü türlü fikirler…

 

İşte bu metin, keyif törpüsü fikri ile iştahlarını gıdıklayabildiğimiz bedenlere çağrımızdır. Feminist bir kişisel bakım biçimi olarak keyif törpülerimizi tasarlama sürecimize ortak olmak isterseniz mehworkmeh@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz.

 

Kim bilir bu süreçte, belki bir zamanların mor iğnesi gibi, yürüyüşlerimizde, eylemlerimizde yoldaşımız, süsümüz veya feminist bir uzvumuz olabilecek bir şeyler tasarlayıveririz birlikte…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YKim(ler)in Zamanı?
Kim(ler)in Zamanı?

Sordukları sorularla, yaptıkları yorumlarla öğrencilerin yaşam enerjisini ve bir şeyleri dönüştürebilme kudretlerini azımsadığımı fark edip utandım ve bu utanç duygusunu çok sevdim.

Bir de bunlar var

Julia Kristeva: “Çiçekler için teşekkürler ama nedir anne dediğimiz?”
Regle Çare Bulundu
Benim Beynim, Benim Kararım

Pin It on Pinterest