"İnsanlar eşit ve adil bir şekilde eğlensin istiyorum."

KÜLTÜR

Üzüm Derin Solak Anlatıyor: Kuir Şahika ve Gece Hayatında Eşitlik İlkesi

Üzüm Derin Solak’ı tanıyanlarımız vardır muhakkak. Kendisi yeni bir mekânla, kadınlar ve Lgbti+’lar için güvenli bir eğlence alanı yarattı: Şahika. Aslında Şahika 15 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren bir mekân. Üzüm ile birlikte ise 8 aydır yeni bir ruh kazanmış durumda. Şimdi, akşam saatlerinde başlayan ve sabahın ilk saatlerine dek devam eden müziğiyle, gökyüzünü gören terasıyla, kadın ve Lgbti+ dj’leriyle Beyoğlu’nun alternatif eğlence mekânlarından birisi. Ne zaman giderseniz gidin tıklım tıklım da dolu. Üzüm’le, Şahika’ya varana dek katettiği yolu, yolda karşılaştığı güçlükleri, kadın bir işletmeci olarak sektörde ve gece hayatında yaşadığı sorunları, kadınların ve Lgbti+’ların gece hayatındaki yerini, uzun uzun da Beyoğlu’nu konuştuk.

 

Öncelikle, bilmeyenler için Üzüm kimdir? Mekân işletmeciliğine başlamaya nasıl karar vermiştir?

 

Ben hareketin içinden geliyorum, yıllardır Taksim odaklı yaşadığım için sosyalleşme alanım da hep Taksim oldu. Yaklaşık 10 yıl önce garsonlukla işe başladım. Aslında temel derdim güvende hissetmediğim alanlardan, geleneksel yaşam tarzlarından uzakta oluşturduğum alternatif Taksim hayatında sosyalleşmemi sağlamak ve küçük de olsa bir gelir kazanmaktı. Bu çabayla 2010 yılında, Sugar adlı Türkiye’nin ilk gay kafesi diyebileceğimiz yerde çalışmaya başladım. Kafe-pub tarzı bir yerdi Sugar. Yaklaşık dört, dört buçuk yıl kadar orada çalıştım. Bu süreçte hem işi öğrenmeye hem de aslında gün geçtikçe sevmeye başladım. Alaylı bir şekilde garsonluk yaparak başladığım işte sırayla barmaidlik gibi işler yaparak diğer alternatif mekânlarda çalışarak devam ettim. Mekân olarak ise hep Taksim’deydim. Sonra bir baktım, -aslında biraz da doğalında gelişen bir şey tabii- bu iş benim mesleğim olmuş.

 

Sugar’la başlayan süreç nasıl devam etti?

 

Leyla Teras’ın alt katında tasarlanan Leyla Alt Bar ile ilerledi süreç. Özellikle Leyla Alt çok konuşulan bir yer oldu. Çünkü daha karma bir kitle vardı orada ve çok küçük bir mekân olmasına karşılık insanlar çok güzel zamanlar geçirdi orada. Biraz daha queer odaklı bir yer hâline dönüştü. Ve ben bu süreçte dj’lik yapmaya başladım! Kendi müzik beğenimi sunmaya başladım insanlara. Bu da eğlenceli ve güzel bir şeye dönüştü. Çünkü queer dediğimiz kesmin eğlence anlayışı aslında baktığınızda “alaturka”. Bunu bilince yerli ve yabancı kendi müzik arşivimi kullanmaya başladım ve kitlenin çok hoşuna gitti. Ekstra böyle bir işim de olmuş oldu. Tabii ülke koşulları ve alaylı olma dediğimiz hâl hüküm sürerken, kendi emek gücünüzle var olabiliyorsunuz sadece.

 

Üzüm bar kendi emek gücünle kurduğun bir mekan mıydı?

 

Kendiniz için bir şeyler yapmanız gerekiyor, biliyorsunuz; ama doğru yatırımcı bulamıyorsunuz ya da sermayeniz olmuyor. Ben o ara, hasbelkader Üzüm Bar’ı açtım, kendi barımı. Orada çok güzel 1 yıl geçirdik ve özellikle queerler adına, yerli-yabancı birçok insanın uğrak yeri hâline gelmeye başladı. Dönem itibariyle, Taksim dediğimiz yerin özgürlükçü kanadının son demlerini yaşarcasına, son kalanlarla da dayanıştığımız bir yer de oldu bu açıdan. Orası bana ait bir yerdi ve daha önce çalıştığım mekânlarda yapamadığım pek çok şeyi burada yapabilmeye başladım. Zaten en büyük hayalimdi bu. “Böyle bir yerim olacak, bunları yapacağım,” diyordum hep. Ve geriye dönüp baktığımda, ne mutlu ki bana, bunların hepsini yaptığımı görüyorum. Çünkü baktığınızda o küçücük Üzüm Bar’dan yüzlerce hatta binlerce insan geçti. Çok eğlenceli, tatlı ve özgür bir mekâna dönüştü orası. Hem müziğiyle hem kitlesiyle hem diğer politik çevrelerin, Lgbti+’ların, queer-feminist toplulukların ve çalıştığım diğer mekânlardan biriktirdiğim aslında geleneksel çevrelerin buluşma mekânı oldu Üzüm Bar.

 

Hâl böyle olunca, zamanla Üzüm Bar’a sığmamaya başladık. Kitle giderek genişledi çünkü. Nihayetinde de Şahika doğdu. Ama tabii yeni bir mekân için almam gereken sağlıklı kararlar vardı. Kapıdaki ekonomik kriz, politik süreçteki sancılar, Taksim’in durumu derken her şey içinden çıkılmaz bir hâl aldı aslında. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumda zorlanacağımı biliyordum. Hem seçenek, hem konfor hem de kitlemi ağırlayabilecek daha geniş bir yer adına hikâyenin bu noktasında bir şeyler yapmam gerekiyordu. Kariyerim için, kitlem için biraz daha genişletmeliydim hikâyeyi. O yüzden Şahika’yla çalışmaya başladık. Şu an işletmecisiyim mekânın. Yaklaşık 8 aydır biz birlikte çalışıyoruz Şahika’da. Açıldığı günden itibaren de yenileniyor Şahika. Katmer gibi bir şey bu, çünkü alternatif eğlenme tarzına bir açlık var aslında Taksim’de. Tekdüze mekânlardan sıkılmış durumda insanlar, bu yüzden de mekân çok tuttu. Ama tabii tutsa da tutmasa da ben her şekilde, elimden gelebildiğince tatlı bir alternatif eğlence mekânı, bir konfor alanı sağlamaya çabalıyorum.

 

Kadın ve Lgbti+ dostu mekânlar olarak öncelikli amacınız nedir? Çok önemli evet, ama sadece güvenli alanlar yaratmak mı?

 

Hem kadınları hem Lgbti+’ları göz önünde bulundurduğumuzda ben kitle olarak genç bir jenerasyonla çalışıyorum. 20-30 yaş arası kitle benim en çok temas ettiğim kitle. Ve dünya kültürüne son derece hâkim, çok umut vaat eden bir kitle bu. Yaşadıkları çağın eğlence ve müzik alanında nasıl değişip-dönüştüğünün çok farkındalar. İyi aşamalar kaydetmiş ülkelerde bunlar pek konuşulmuyordur tabii; ama ben bu coğrafyada bunları konuşmanın önemini, o insanların ne kadar kıymetli olduğunu hep vurgulamak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi Türkiye’deki eğlence algısının çok geleneksel tarafları var. Ben bu geleneksel anlayışa bir alternatif geliştirmek amacıyla yola çıktım ve aslında küresel dünyadaki eğlence anlayışına ayak sağlamaya çalışıyorum. Irkçılık, homofobi, transfobi gibi aşılması gerekilen hiçbir şeyi kabul etmiyorum örneğin mekânda. Benim mekânıma herkes gelebilir, kimse öteki konumuna düşürülemez, birini öteki konumuna düşüren de mekândan gider zaten. Bu konuda çok katı tutumumuz. Politik olarak hassasiyet gösterdiğimiz şeyler, kırmızı hatlarımız var çünkü. Ben eğlenirken insanları gözlemlemeyi seviyorum, bu arada tüm bunları da gözlemliyorum aslında. Biri birini rahatsız ediyor mu, herhangi bir kargaşa var mı, hepsini takip ediyorum gece boyu. Çalışan arkadaşlarımız keza, son derece dikkatli hepsi. Homofobik, transfobik söylemlere, davranışlara, cinsiyetçi söyleme ve tabii ki tacize kapalı Şahika.

 

 

Bu kendimize özgü hassasiyetlerin yanında ben aslında gece hayatında esas olanın şu olduğuna kanaat getirdim: Eşitlik. Her alanda eşitlikçi olmak ve herkese eşit bakmak zorundayız. Aslında bu en temelde bir hak olgusu olmalı çünkü. Ayrımcılığa karşı zaten çok net bir şekilde karşı durmalıyız evet; ama eşitlik yekten kaldırıyor zaten bu ayrımları. Cinsiyet temelli demiyorum sadece bunu, o yüzden bu kadar sık vurguluyorum. Sınıfsal bir eşitlik kavrayışı da bu. Hikâyeye biraz daha geniş bakmak gerekiyor. Kimsenin kimseyi hâkir görmemesini çok önemsiyorum. Az evvel söylediğim gibi, başka mekânlarda da insanları gözlemlediğimde o alanlarda bile insanların birbirlerini hâkir gördüğünü görebiliyorum. Hassasiyetlerimiz öncelikli ve bunlar bâki; kadın düşmanlığı olamaz bu mekânda, homofobik söylem üretilemez, transfobik davranışta bulunulamaz ama en temel: kimse kimseyi kendinden aşağıda göremez Şahika’da. Şahika’da evet kemik bir kitle var, popüler de bir kitle bu; ama öte yandan gelen insanların da ne kadar dönüştüğünü görebiliyorum. Şahika’yı bilmeyen birini gözlemlemek çok ilginç bir deneyim aslında. Geliyor önce, bakıyor, muhtemelen “Türkiye’de böyle yerler de mi var?” diyor; ama sonra dönüşmek zorunda kalıyor. Aslında baktığınızda başka çaresi de yok. Baktığı zaman eğleniyor ve normal olanı görüyor; herkesin kendi hâlinde eğlendiğini. Kimsenin kimseye zarar vermediği bir yer burası. Cımbızla çekip alabileceği bir şey yok. Önyargısı olsa bile, homofobik olsa bile öpüşen bir gay çift gördüğünde “Evet, normal, sadece eğleniliyor burada,” diyecektir. Çünkü herkes eğlenmek için orada zaten. Keza politik alanın haricinde, mesleki bir gözle baktığımda da insanlar eşit ve adil bir şekilde eğlensin istiyorum. O yüzden müzik seçimlerime, orada çalan insanlara kadar özenle seçiyorum. Çok sert müzikler çalmıyoruz mesela, buna dikkat ediyorum. Kitlenin bireysel olarak dans etmesiyle kitlesel olarak dans etmesi arasında fark var. Ve ben insanların kitlesel olarak dans etmesini istiyorum, o yüzden müzik politikama varana değin son derece özenle seçiyorum.

 

Mekânınıza Lgbti+ olmayanlar da gelebiliyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kitlenin Lgbti+’lar ile kaynaştıklarında gece hayatı kültürüne dair farklı deneyimler yaşadıklarını ve farklı ilişkilenme çeşitleriyle temas ettiklerini düşünüyor musunuz? Bir tanışma, temas etme mekânı olarak size nasıl görünüyor Şahika?

 

Soruyu çok sevdim, çünkü ben temasa çok inanıyorum. Ben hayatım boyunca çok yüksek tavanlı, şaşaalı binalarda iş yapmadım. Benim mekânlarım hınca hınç dolu küçük mekânlar oldu hep. Bu ayrı bir sıcaklık ve yakınlık demek bir açıdan. Gelen insanların queer mekân ve queer yaşam algısı da böyle zaten. Ben de kendimi yıllardır queer-feminist olarak tanımlıyorum ve hareketin içinden geliyorum. Bir sürü gözlemim oluyor hayata ve insanlara dair. Hayata queer bir perspektiften bakıyorum ve birçok manevram queer. Ama Lgbti+’ların mekâna geliyor oluşu mekânı salt Lgbti+ mekân yapmıyor. Gay bar mı mesela Şahika? Hayır, değil. Bir mekânda iki gay öpüşünce orası gay bar olmuyor. Sadece Lgbti+ olmayanlar da yapmıyor bunu, insanlar merak ediyor yazıyor mesela “Gay bar mı, lezbiyen bar mı, straight mekân mı?” Hayır, hiçbiri değil. Herkesin geldiği, en azından benim herkesin gelmesini istediğim, bir arada eğlenilebilecek bir mekân Şahika. Queer bir yer ve queer bir yer olmak zorunda da zaten. Tüm dünya geneli için konuşacak olursak da, özel ve kamusal ayrımı yapmaksızın sıkışmış pek çok alanın, sektörün, politikanın dahil olduğu her yer queer olmak zorunda artık. Geldiğimiz nokta artık burası çünkü. Bunun farkına varmak zorundayız. Öteki türlü gerçekten sıkıcı, geleneksel, önyargılı, baskıcı, insanların nefes almasını zorlaştıran her şeyi bünyesinde muhafaza eden saçmasapan bir yere evriliyor hikâye. Kendi çağımızı yaşıyoruz ve bu çağı yaşarken de özgürlüklerimizi elimizden gelebildiğince kullanabilmeliyiz.

 

Şahika bu anlamda öncü mü oldu? Kaç tane queer mekân biliyoruz ki?

 

Öncü oldu mu bilmiyorum ama bahsettiğin gibi sadece gaylerin, sadece lezbiyenlerin eğlenebildiği tekil mekânlarda giriş ücretleri var. Biraz daha özgürlüklerin de satın alındığı, daha sınıfsal merkezli de alanlardı buralar. Bu bakımdan evet, biraz alternatif oldu Şahika özellikle bu ekonomik kriz günleri ve sıkışan Taksim eğlence anlayışı açısından. Bana göre eğlence algısı sadece parayla ve ekonomiyle şekillenmiyor zaten, bugün Şahika’da olan şey de biraz bu oldu. Bu benim hayalimdi ve daha önceki mekânda da kritiğini yapıyordum sürekli. Eşitlikçi ve adil yaklaştığınızda her şey kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten. Herkes bir arada eğleniyor ve insanlar bunu kendileri yapıyor aslında. Ben sadece bunu sağlamak için bazı kolaylaştırıcıları sağlamakla yükümlüyüm. Örneğin buna hizmet etmesi açısından fiyatları uygun tutmaya çalışıyorum. Zaten daha önce de vurguladığım gibi, Şahika’ya gelen kitle genç bir kitle ve çoğu öğrenci. Özellikle fiyatları yüksek tutma gibi bir politikam yok, insanları elemek gibi bir kaygı gütmüyorum çünkü. Bu yüzden giriş ücreti de almıyorum. Ama tabii mekânın dinamiğini korumak için dikkat ettiğimiz başka şeyler var. Örneğin mekâna ilk kez gelmiş bir erkek güruhunu alamam. Üzgünüm ama alamam, o riske giremem. Ortalama karma bir gruba bile bakıyorum girişte. Sorun yaşanır mı? Sonrasında da devam ediyor bu süreç çünkü eğlenen kitle transfobiye, homofobiye maruz kalır mı, bunların hepsini gözetmek zorundayım. Önlem her zaman olmak zorunda bu açıdan bakıldığında. Ve dediğim gibi sadece ilk defa gördüklerimi değil, gece bitene kadar tanıdığım-tanımadığımı herkesi gözlemliyorum zaten ben.

 

Kadınların ve Lgbti+’ların gece hayatıyla ilişkisini nasıl yorumlarsınız? Ve tüm bunların mücadeleye katkısını?

 

Bütün azınlıklar üzerinden baktığımız zaman, kabul edelim ki “azınlık hayatı” diye bir şey var. Bu bağlam psikolojik olabilir, ekonomik olabilir, sosyal olabilir. “Neden daha çok kadın yok mekânda?” gibi sorular çok soruluyor bana. Evet her yerde daha çok kadın olmalı, Şahika’da da. Ama ben bunu şöyle izah ediyorum. Kadınların, yönelimsel bazda da eşcinsel kadınların baktığımızda gece hayatında daha az görünür olmalarının nedeni tamamen kadın olmalarıyla ilgili. Çünkü bir kadının gece, güvenlikli bir alan yaratıp dışarı çıkması erkeklere oranla daha zor. Hangi saatte mekâna gideceğini ve hangi saatte evine döneceğini hesaplıyor çoğu ve hemen hemen hepsi grup hâlinde hareket ediyorlar. Daha erken saatlerde gelip daha erken saatlerde mekândan çıkıyorlar mesela. Eşcinsel kadın ve eşcinsel erkek arasında da var tabii ki bu ayrım. Pozisyon farkı var, ekonomik eşitsizlik ve sınıfsal fark var. Hikâyeye bir de toplumsal cinsiyet faktörü eklendiğinde aslında neden gittiğimiz mekânların hepsinde daha az kadın var sorusunun yanıtını bulabiliriz. Yoksa ben çok önemsiyorum, diğer alanlarda da olması gerektiği gibi, benim mekânımda da kadın popülasyonunun yüksek olmasını; kadınların daha çok eğlenmesini. Erkek eşcinsellere baktığınızda gece sokağa çıktığında, Taksim gibi bir yere gelmek onlar için daha kolay -eşcinsel erkeklerin yaşadığı handikapları dışarıda tutarak söylüyorum bunu-; ama eşcinsel bir kadın için durum aynı değil. Kadınlar sarhoş olmamak için bile özen gösteriyor örneğin. Tüm bunlar eğlence hayatına da katılımı etkiliyor hâliyle.

 

Beyoğlu’nda çoğu işletmeci işlerinin kötü ivmesinden bahsediyor, sizin için durum nasıl? Kadın bir işletmeci olarak manevi, maddi hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

 

Bu biraz Beyoğlu’nun ve sistemin tarihiyle ilgili. Ekonominin ve sistemin tamamen erkeğin olduğu bir yerde kadınlar olarak zaten fırsat eşitliğinden mahrum bırakılmış durumdayız. Ve muazzam bir dengesizlik var bu alanda. Daha eğlence odaklı baktığınızda, İstanbul eğlence algısı, Beyoğlu eğlence anlayışı dediğimizde görüyoruz ki çoğu mekân erkeklerin elinde ve erkekler için organize edilmiş durumda. Kadın işletmeci sayısı keza bir elin parmaklarını geçmez sayımız. İç bir yarış da hâkim kadın ve erkek işletmeciler arasında. Şu kötü oluyor, istediğiniz kadar kabiliyetli olun, istediğiniz kadar deneyiminiz olsun sırf kadın olduğunuz için bir güvensizlik hâkim size karşı. Bu rencide edici bir durum. Sadece kadın olduğunuz için size güvenilmemesi motivasyon da kırıcı.

 

Mekân işletmeciliğine başlamadan önce de çok kötü deneyimlere maruz kaldım. Emek sömürüsünden tutun da çeşitli tekliflere kadar. Ama hep dikkatimi de çekmiştir, neden kadın işletmeci bu kadar az. Genelde hikâye şöyle işliyor, ortak bile olsanız bir mekâna erkek konumlanıyor; kadın konumlandırılıyor. Söz hakkımız olmuyor pek. Benim şöyle güzel, tatlı bir avantajım oldu bu açıdan. Beni koruyan ve kollayan, benimle sürekli dayanışan bir kitlem oldu zamanla. Bu bana güven verdi. Yani şimdi baktığınızda ben kitlemin iliklerine kadar biliyorum onları, aynı şekilde onlar da beni biliyor. Kaşım düşse soruyorlar, “Üzüm neyin var?” diye. Ben de aynı şekilde onları soruyorum. Ve inanılmaz bir şekilde sahipleniyorum, elimden geldiğince onların eleştirilerini alıyorum ve dinlemeye, dönüşmeye çalışıyorum. Kitlemin de beni getirdiği bir yer oldu bu eleştirilerle mesela, bu muazzam bir his. Aslında ben sıradan bir iş yapıyorum; ama bu güven bağı bu işi ve beni bu kadar geliştirdi. Şahika da hepimizin sayesinde bu hâle geldi.

 

Kadıköy’de yeni bir altkültür şekillenirken siz Beyoğlu’nda kalmayı tercih ettiniz. Neden Beyoğlu ve şimdi “keşke” diyor musunuz?

 

Demiyorum. Ben yaşamsal deneyimimi, hayatta kalmakla ilgili, kendimi var etmekle ilgili serüvenimi Beyoğlu’nda tamamladım. Beyoğluluyum. Yaklaşık 22-23 yıllık İstanbul hikâyemin büyük bir bölümü Beyoğlu’nda geçti. Burada çok mücadele verdim ve çok hâkimim. Evim gibi Beyoğlu benim. Kadıköy ve Beyoğlu kıyaslaması hep yapılıyor ve ben Kadıköy’ü biraz İstiklâl’in 90’ları gibi görüyorum. Dediğin gibi, orası kendi gettosunu yaratacak. Bazı durumlar sadece sistemsel değil, popülasyon açısından baktığımızda da kitle kendini dayatıyor bir şekilde. Ve bu kitle sınıfsal olarak dönüşerek kendi altkültürünü yaratacak.

 

Beyoğlu’na tekrar dönecek olursak, eğlence anlayışının bu kadar heterojen olmasının tarihsel bir nedeni var. Azınlıkların var ettiği bir mekân oldu hep burası, tarihsel süreçte de böyle bu. Etnik anlamda, politik anlamda, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim bazında birçok havzadan insanların bir şekilde kendini var edebildiği tek yer Beyoğlu. Çünkü zaten yıllar öncesinde de onların, yani azınlıkların mekânıydı Beyoğlu. Buranın değiştiğini, ruhunu kaybettiğini söyleyen ve bunun için üzülen insanlar olsa da buna katılmıyorum ben. Çünkü hayata biraz da şöyle bakıyorum: Koşullar ve zaman her mekânı bir şekilde zaten dönüştürecek. Taksim de bu özelliğiyle bilinen bir yer; 70’li yıllara bakalım, 80’lere darbe sonrasına bakalım, kendi yolunu her seferinde bir şekilde çizmiş bir yer. Lgbti+’ların, transların kendini var ettiği, yaşayabildiği bir yer olduğu için her sokağında bir iz var Beyoğlu’nun. Ruhu bu yönde yani, akışı bu yönde. Bugün hikâyesi bizim istediğimiz gibi şekillenmiyor olabilir; ama kimsenin tahmin ettiği gibi de şekillenmiyor. Çünkü kimseye ait değil, garip bir şekilde kimsesizliği de var Beyoğlu’nun. Kadıköy’e baktığımızda, Cumhuriyet tarihi ve sonrası derken daha beyazlaştırılmış, sınıfsal olarak da daha üst bir yerde. Olagelen eğlence sektörü algısı da hâliyle bu yönde şekilleniyor. Flört edebileceğiniz bir yer yok mesela Kadıköy’de. Çok prototip, masa sistemlerinin olduğu, alışverişin birebir ve resmiyetle yapıldığı bir yer Kadıköy. Tabii ki müdavimi olunan, tatlı aurası olan mekânları vardır, çok hâkim değilim; ama ne zaman gitsem biraz garip hissediyorum. Vapura biniyorum, ha başka bir şeye bindim, ne güzel temiz hava diyorum. Sonra iniyorum vapurdan, bir süre sonra afallıyorum; bakıyorum sıkıcı bir hâl almış her şey. Çeşitliliğin bir arada olduğu bir yeri yok. Mekânlar var, zincirler var; ama biraradalık yok. Karmalığın birbirini beslediğini görmüyorum ben Kadıköy’de. Çok has bir yerden, has diyorum çünkü, az evvel konuştuğumuz temas meselesini ben orada göremiyorum. Temas yok. Kadıköy’e baktığımda sınıfsal kategoriler ve ona göre dizayn edilmiş mekânlar görüyorum ben. O sınıfsallığın tersyüz edilmesi gerekiyor ki kendine has bir yer olsun Kadıköy. Her şey gösterişli mekân ve para da değil çünkü, ben şu an maddi anlamda bir şey kazanmıyorum örneğin; ama insan kazanıyorum.

 

Şu an Lgbti+ komünite için birleştirici bir etkiniz var, Love veya Tek Yön’de eğlenen kitle de Şahika’ya yönelmiş durumda. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şahika’nın bu kadar popüler olacağını düşünüyor muydunuz?

 

Açıkçası düşünüyordum. Benim kendime has özelliklerim var, herhangi bir eşyayı, nesneyi satın almadan önce alacağım şeye dokunuyorum. Onu hissetmeye çalışıyorum, batıl gelebilir; ama benim için durum böyle. Mekânı görmem gerekiyordu, gördüm. Her yerine dokundum sonra ellerimle. Sonra evet dedim, burası istediğim, kurguladığım şeyi yapabileceğim bir yer olabilir. Oldu da. Şahika küçük bir yer olsa da terası var, direkt gökyüzünü görüyorsunuz. Havuz barı var, ışıklandırması var; çok retro bir yer aslında ve bu özellikleri çok hoşuma gidiyor. Yerli ve yabancı basında da daha önceki mekânlarımda yer aldım, tanınıyordum bu açıdan bakıldığında da. Ve Şahika alternatif eğlence arayanların buluşma mekânı oldu zamanla. Çünkü baktığınızda o tekdüzelik, parayla eğlence satın alınan, giriş ücretlerinin olduğu mekânlardan sıkılmış durumdalar. Özellikle Lgbti+’lar üzerinden baktığımızda, normalini yaşamak istiyor insanlar. “Çok iyi hissettik, çok iyi eğlendik” dedikleri zaman ise benden mutlusu olmuyor. Ve sonra o diğerine söylüyor, öteki bir diğerine ve böyle böyle yayılıyor mekânın ismi.

 

Sektör için konuşacak olursak da işletmecilerin birtakım önyargılardan kurtulmaları gerekiyor. Benim Şahika’da empoze etmek istediğim de bu bir açıdan bakıldığında. Diğer türlü hikâye bir ileri iki geri sürüyor ve yenilgiden öteye gitmiyor maalesef. İnsanlara hizmet sunmak zorundasınız işletmeciyseniz. İnsanları sırf yönelimlerinden, cinsiyet ve etnik kimliklerinden, sınıfsal varoluşlarından dolayı geri çeviremeyiz. Karşılıklı olarak birbirimizi anlamak zorundayız.

 

Bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz? Hem kendiniz, hem mekânınız hem de Lgbti+ hareket için; nasıl bir gelecek tahayyülünüz var? Ya da bu koşullarda ne kadarını düşleyebiliyorsunuz?

 

Bugüne dek kendi açımdan elimden gelen her şeyi yaptım. Yapmak istediğim şeyler de var elbette, o zaman da devreye başka kısıtlar giriyor. Sermaye, ekonomik kriz vs. Şahika evet şu an çok iyi gidiyor, umarım öyle de gider; ama mesleki anlamda da daha çok tatmin olabileceğim neler yapabilirim diye hayal kuruyorum tabii ki. Türkiye’de neler yapabilirim? Çok şey yapabilirim. Yıllarca çetrefilli Taksim iş dünyasında tutunabilmiş isimler var, çok güzel işler yapılmış, mekânlar işletilmiş. O örneklerden feyz alarak ben de yapabilirim diyorum. Daha sükseli, daha konforlu alanlar yaratmak benim de hayalim. Ama daha çok başındayım ve benim için çok yeni bir süreç. Arkasında 15 yıllık bir süreven olsa da Şahika henüz sekiz aydır var. Şahika’nın bu hâlini korumayı çok istiyorum. İyi dj’lerle çalışmak, iyi müziklerle insanları dans ettirmek; ama bir yandan da o klasikleşmiş hâlini de korumak istiyorum. Lgbti+ harekete gelince, onlardan umutlu olduğum kadar çok az topluluk var zaten bu ülkede. Çünkü kendisini sürekli yeniden doğuran bir hareket bu hareket. Her seferinde…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YDersim Yenigün Kadın Dayanışma Derneği ile söyleşi: Gerçekleşebilecek bir düş kuruyoruz
Dersim Yenigün Kadın Dayanışma Derneği ile söyleşi: Gerçekleşebilecek bir düş kuruyoruz

“Kendi yerelimizde yaşayan kadınların sorunları başta olmak üzere, cinsiyet eşitsizliğinin gündelik yaşamdaki tüm görünüşleriyle bir biçimde kavga halindeyiz.”

SANAT

Y“Kırılganlık güçtür, filmin kahramanlarından bunu öğrendim”
“Kırılganlık güçtür, filmin kahramanlarından bunu öğrendim”

"The Last Year of Darkness" (Karanlığın Son Yılı) belgeselinin yönetmeni Benjamin Mullinkosson ile belgeselin ortaya çıkışını, “Funkytown”ın ve müdavimi arkadaşlarının onun için önemini konuştuk.

MEYDAN

Y“Çocuğa yönelik cinsel istismar davalarının çoğu cezasızlık politikası ile örülüyor”
“Çocuğa yönelik cinsel istismar davalarının çoğu cezasızlık politikası ile örülüyor”

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin avukatı Burcu Uçuran, “G.U. vs TÜRKİYE” davasını ve derneğin bu dava üzerinden AİHM’e yaptığı başvuruyu anlattı.

MEYDAN

Y“Bayram Sokak, trans kadınların barınma ve hafıza mekânıdır, tarihimizdir.”
“Bayram Sokak, trans kadınların barınma ve hafıza mekânıdır, tarihimizdir.”

Bayram Sokak 12 Platformu, İstanbul Bayram Sokak’ta trans kadınların evlerinin mühürlenmesiyle ilgili İHD’de düzenledikleri basın açıklamasında, uygulamanın hukuksuzluğuna ve keyfiliğine dikkat çekti.

Bir de bunlar var

Toplumun en temel biriminden çatışmanın ilk merkezine: Aile
Azınlık okulları, Caretta Carettalar ve topa bir türlü giremeyen Hagop
“Yediler Sonunda Dayağı”

Pin It on Pinterest