"Partide de örgütlenilir."

KÜLTÜR

QUEERWAVES : Geceleri Geri Alıyoruz!

Çekirdek kadrosu Şevval Kılıç, Deepinoza, Melis Nots ve Samy Wine House’dan oluşan Queerwaves, dört senedir İstanbul’un çeşitli mekanlarında ‘partilemenin’ anlamını esnettikleri geceler düzenliyor. Hetero dünyanın ‘teknik beceri’, ‘poker suratlılık’ ‘mesafe’, ‘erkek gibi çalabilme’ şeklinde uzayıp giden görünmez ama son derece etkili kurallarının hükmü altındaki İstanbul gece hayatı içinde müthiş bir alternatif olarak yeşeren bu partilerde, doyasıya içmek, hunharca eğlenmek, varsayılan adab-ı muaşeretlere çomak sokmak, hatta hetero girip kuir çıkmak serbest. Partilemeyi bir varoluş biçimi, dolayısıyla politik bir eylem olarak gören ekiple, İstanbul gece hayatı üzerinden eğlenmenin politikasını konuştuk.

 

Queerwaves’i kurma ihtiyacı nereden çıktı?

 

Şevval: Biz zaten birlikte eğlenip partileyen bir arkadaş grubuyduk. Daha rahat içelim ve eğlenelim, kendi partilerimizi kendimiz organize edelim diye düşünürken amatör bir şekilde çıktı bu fikir. Kuir politik etkinlikler Onur Haftası ya da başka örgütlü kurumların himayesinde zaten düzenleniyor ama biz öyle kuralları olan bir şey olmasın istedik. Derin politik şeyler söylemeye gerek yok aslında, Queerwaves beraber eğlenelim, partileyelim diye kuruldu, bu kadar.

 

Tanıtım metininizde “bizim için parti yapmak bir varoluş biçimi” diyorsunuz.

 

Melis: Evet, partiler bizim birbirimizin farkına yeniden vardığımız, eğlendiğimiz güzel bir alan yaratıyor. Özellikle 2013-2014 tarihlerinden beri bu ülkede var olmak, bir şeyler yapıyor olmak benim için partilerle özdeşleşmiş bir şey. Bir parti verip aylardır görmediğim insanların birlikte eğlendiğini görmek, buna yer açmak özellikle keyif verici oluyor.

 

Queerwaves öncesi ne yapıyordunuz?

 

Melis: Queerwaves öncesi de partiliyorduk, ortak partilere gidiyorduk

 

Salih: Ben ve Sema 10 sene önce Lambda’nın partilerinde bir şekilde çalıyorduk ama hiçbir profesyonelliğimiz yoktu, bilgisayarımız ortaya koyup çalıyorduk. Melis Şarlo adında bir kulüp işletiyordu. Şevval zaten bir yerlerde çalıyordu. Şevval’in dediği gibi altını politik şeylerle doldurmak, metinler manifestolar yazmaktan öte, bazı şeyler insanı buna mecbur bırakıyor. Mekanlarla anlaşamıyorsunuz, güvenlik sorunu oluyor, şu bu. Kendi müziğinizi yapamıyorsunuz. O noktada bu proje de kendiliğinden oluştu aslında.

 

Partileriniz heterolara da açık, değil mi?

 

Sema: Hetero-friendlyiz* biz (gülüşmeler).

 

Melis: Şarlo’yu da böyle tanımlıyorduk. Gay-friendly mekanlar gibi, bizim partilerimiz de hetero-friendly. Şimdiye kadar “ay biz heteroyuz, gelemeyiz” diyen de olmadı.

 

Sema: Genelde gey barlara kadınlar, lezbiyen barlara erkekler giremiyor. Böyle sosyalliklerin içinde kategoriler üzerinden bir ayrışma var. Buna tepki olarak herkes için ve herkesin kendisini farklı haliyle ifade edebildiği bir alan yaratmak için böyle bir ihtiyaç oluştu gibi hissediyorum ben. Biz halihazırda zaten bir yerlerinden tutuyorduk bu partileme işinin. Bir yandan da bu tabii ki politik bir şey. Özellikle LGBTİ hareketi içinde insanların en büyük ihtiyacı sosyalleşmek ve birbiriyle tanışmak. Ben bunun örgütlenmenin de temelinde olduğunu düşünüyorum. Birbirimizi daha iyi tanıyoruz ve o alanlar gündelik hayatta performe edemediğimiz hallerimizi performe edebilmemiz için fırsat sunuyor. Sadece parti yapalım eğlenelim gülelim gibi değil, konsept de belirliyoruz bütün partilere, bunların bir esprisi oluyor ve insanları o espri üzerinden bir araya getirmeye çalışıyoruz.

 

 

Peki partilere gelen heterolardan bir maraz geldi mi şu ana kadar?

 

Salih: Cesaret edemezler. (gülüşmeler)

 

Sema: Engelleyebileceğimiz bir şey değil ki onların gelmesi, kapıda durup bir insana “sen LGBTİ değilsin, gelme” diyemeyiz.

 

Kolektif olma hali size güvenli bir zırh sağladı mı?

 

Şevval: Evet. Biz hetero-friendly bir tavrımız var diyoruz ama gelen herkes bir kuir
dominasyonunun olduğunu bilerek, bunu kabul ederek ve bunu tabii görerek giriyor o partilere. Dört yıl oldu, şimdiye kadar daha bir tane sorun yaşadığımızı hatırlamıyorum. En fazla biz sarhoş olup düşüp bayılırız, olacak şey budur. 70’li 80’li yıllardaki politik örgütlenme biçimlerinin, derneklere, örgütlere, siyasi merkezlere indirgenmiş yapısının dışına çıkıyor lubunyalar bu şekilde. Yani partide de örgütlenilir, partide de bir araya gelinir, birbirine güç verirsin, birbirini desteklersin. Bunun da altını çizmek istiyorum.

 

Salih: Biz bir manifesto oluşturmadık ama durumun kendisi zaten bir metin. LGBTİ’lerin,
kuirlerin birbirlerini bulma alanlarıdır eğlence alanları. Her yerde böyledir bu, bütün dünyada,
İzmir’de de, Ankara’da da. Ben zamanında Tekyön’e giderdim. Evet, eğlenceli büyük bir yer falan ama -küçümsemek için söylemiyorum- ben Türkçe pop dinlemek istemiyorum. Ayrıca mekan transları, kadınları içeri almıyor. Ben iki sene önce yedi kişiyle gittigim başka bir mekana alınmadım mesela, hiçbir açıklama yapılmadı ama sebep tabii ki Kürt olmamdı. Biliyorum çünkü onlara göre ben daha kriminal bir “aidiyete” mensubum. Biri trans olduğu için alınmaz, öbürü yanında bir kadınla geldiği ve içerde öpüşme ihtimali olduğu için alınmaz vs. Sonunda kendi partimizi kendimiz yapalım dedik.

 

 

Kuir partilerin güvenli alanlar olduğunu biliyoruz ama güvenli bir mekan ne demek, onu konuşalım mı?

 

Şevval: Tabii ki kendimizi güvende hissedeceğimiz yerler. Yani etkinliklerimiz güvenli olsun, fakat bunların ezici bir kurallar silsilesi şeklinde olmasını istemeyiz. Partilerimize girişte bir kural yazmaz bizim, kimseye gidip “şunları şunları yapma” demeyiz, partinin açıklamasına “şunlar şunlar yasaktır” yazmayız. “Bunlar giremez” asla yapmayız. Partinin genel aura’sı, partiyi organize edenlerin genel enerjisi bu ortamı yaratıyor zaten. Hatırlıyorum, ilk Safahathane’deki partilere tanımadığımız yarma yarma adamlar gelirdi. Yine de dedim ya orada bir lubunya dominasyonu var, bu elle tutulacak kadar fiziki, görünür bir şey. Dolayısıyla kimse böyle bir şeye yeltenemez. Kadına, LGBTİ’ye yönelik homofobik, transfobik taciz ve tecavüz ihtimali bile olamaz. Bunun mücadelesini zaten hem biz hem de mekanlar sonuna kadar veriyoruz.

 

Melis: Amacımız zaten para kazanmak değil, girişi 5 lira olan etkinlikler yaptık. O yüzden daha fazla insan gelsin diye çok alakasız kitlelere tanıtım yapmak gibi çabalarda bulunmuyoruz. Ulaştığımız kitle zaten bizi tanıyan, anlayarak oraya gelen insanlar oluyor, etkinliklere gelen giden kişilerle ilgili bir sıkıntı yaşamıyoruz.

 

Sema: Seçtiğimiz mekanlar da önemli bu açıdan. Mekanlar zaten kendi politikaları gereği, ayrımcılık, taciz vs. konularında güvendiğimiz arkadaşlarımızın yerleri oluyor. Güvenli alan diyoruz ama her yerde her an beklenmedik bir şey olabilir. Böyle şeylerin olması durumunda parti sırasında bizi destekleyecek insanlar ve mekanlar seçiyoruz.

 

Salih: Kapıda bekleyen, etkinliği tanıtan kişiler arkadaşlarımız. Mekanları seçerken zaten genel olarak ince eleyip sık dokuyoruz. 2012 yılıydı, bir mekan vardı, şimdi kapalı, orada bir Onur Haftası partisi yaptık. 1000 kişi falan gelmişti ama orada iki kadın öpüştü diye olay çıkmıştı. En son ben artık dedim ki “bakın içeride bir sürü insan var ve bu bir Onur Haftası partisi. Burada iki kadın öpüştü diye sorun çıktığını söylediğim anda burayı yıkarlar. Dolayısıyla bunu çözmemiz ve eğlenceyi bozmamamız lazım.” Queerwaves’le bu tür sorunlar yaşamıyoruz. Hem mekanlar öğrendi, hem biz öğrendik. Öyle bir riskin olacağı mekanda zaten parti yapmayız.

 

Peki her hetero potansiyel bir cinsiyetçi değil mi? Bu güvenli alanlara nasıl uyum sağlıyorlar?

 

Şevval: Ben de aynen öyle düşünüyorum ama partilerde öyle değilmiş gibi davranmaya çalışıyoruz ki onlar da öyle değilmiş gibi davransınlar (gülüyor). Yoksa tabii ki böyle bir gerçeklik var.

 

Salih: Bir de Sema’nın dediği gibi, kimin hetero olduğunu bilmiyoruz.

 

Sema: Biz öyle bir ayrım yapmıyoruz. LGBTİ’ler de cinsiyetçi olabilir, heterolar da olabilir. Onun çizgisini nerede çizeceğiz ki?

 

Şevval: Her lubunya cinsiyetçi adayı değildir ama her heteo cinsiyetçi adayıdır. Ama o
cinsiyetçilerin alnını karışlarım ben, doğru ortam ve koşul oluşturulduğunda da herkes dönüşebilir. Biz ne cinsiyetçiler gördük.

 

Salih: Partinin isminde “kuir” var, mekan belli, çalanlar belli. Bizim partilerimize el ele, yumuş yumuş bütün geceyi beraber geçiren heterolar çok görmüyorum. Gelenlerin yüzde 50’si böyle olsa o zaman “aa noluyo derim”, ama insanlar nerede ne bulacaklarını biliyorlar. Yani tesadüfen geldiyse ve cinsiyetçi, homofobik biriyse ikinci defa gelmez.

 

Şevval: Ben kuir olmayan bir sürü mekanda çalıyorum ve oralarda kendimi güvensiz
hissettiğimi söyleyemem ama Queerwaves partilerinde kendimi ekstra güvende hissediyorum. En çok içtiğim, en çok rahatladığım, hiçbir şeyle ilgilenmediğim, güvenlikte ne oluyor kim geldi gitti düşünmediğim, sadece çalmaya odaklandığım ve ipleri bıraktığım partilerdir Queerwaves partileri.

 

Kuir olmayan mekanlarda çaldığınız zaman sorun yaşıyor musunuz?

 

Şevval: Ben kına gecesinde çaldım ayol. “Yüksek yüksek tepelere” çaldı bu eller (gülüyor). Queerwaves’le başka etkinlikleri kıyaslamamak lazım. Bu bir arkadaş kolektifi, kolektife evrilmiş bir arkadaş grubuyuz biz. Benim 16-17 yıllık aktivizm geçmişim var, diğer arkadaşlarımın da öyle. Hasbelkader sivil toplumla işim bitti, bir şekilde istifa ettim falan. Bu arada Onur Haftası partilerinde gönüllü dayanışma adına çalmaya başlamıştım, Melis de o sıra Şarlo’yu işletiyordu, “sen burada çalsana” dedi, benim için profesyonel DJ’lik böyle başladı. Biz zaten yıllardır beraberdik, birbirimizi seçmiştik, Sema benim kankalarımdan biri, Salih de öyle. Beraber örgütlendiğim, politika ürettiğim insanlar bu insanlar. Sadece müzik ve partileme konusunda değil anlaşmamız. Bizi besleyen çok fazla şey var aynı anda.

 

İstanbul gece hayatında yavaş yavaş kuir oluşumların görünür olduğuna tanık oluyoruz ve heteroluk biraz kırılıyor gibi. Sizce bu doğru bir saptama mı, yoksa kendi küçük balonumuz içindeki bir yanılsama mı? Ne dersiniz?

 

Salih: Çünkü herkes Taksim’den kaçtı ama lubunyalar kaçmadı (gülüşmeler). Açıklaması bu, başka bir şey değil. “Taksim bitti, Araplar bastı, bilmem ne oldu” diye diye herkes dağıldı ama lubunyalar hala burada. Dolayısıyla Taksim biraz o yöne gitti, benim yorumum bu.

 

Melis: Ben bu durumu şuna bağlıyorum. Ana akım etkinliklere ben de gidiyorum, ama hiçbiri benim için Queerwaves kadar keyifli değil. O seviyeye çıkmış olmak da beni çok mutlu ediyor. Gerçekten iyi müzik dinleyip, başka anaakım bir etkinlikte görebileceğim bir konsepti burada da yapabiliyor olmak iyi geliyor. Görünürlüğü arttı dediğin bence bu, insanlar bunu yapmaya başladı. Mekanlar ve büyük etkinlikler de Taksim’den çıkınca, daha görünür olmaya başladık.

 

Şevval: LGBTİ sloganlarından biri de şeydir ya: Gecelere sıkıştırılmayı değil, gündüzleri istiyoruz. Bu trans politikadan gelen bir slogan, onların haykırışıydı bu. Geçen bir akşam
şöyle bir şey hesapladık, aynı gece İstanbul’un dört tane ünlü mekanında dört tane trans kadın çalıyordu. Bu çok güzel bir şey. Bu gecelere sıkıştırılmış olmanın getirdiği bir şey; şimdi meyvelerini topluyoruz. Lubunyalar müziğin iyisini biliyorlar, mekanları biliyorlar. Geceyle aramız iyi bizim. Geceyi geri alıyoruz aslında şu anda. En kalın kafalı heterolar bile mekanlarında bir lubunya dokunuşu, bir lubunya tavrı olsun istiyorlar artık.

 

Salih: Bir yandan da anahtar sözcük para. Bizi ana akımdan ayıran şey de o, biz hiçbir
zaman fazla giriş ücreti koymadık, zaten bir bira en az 20 TL, insanlar 50 TL’ye taksiyle dönecekler, bir de bize 50 TL vermek zorunda kalırlarsa ne olacak? Bizim girişimiz en fazla 15 TL olmuştur, onun da yanında bir shot içki vermişizdir. Bu da önemli bence, çünkü ana akım çok pahalı. En dümdüz, bir özelliği olmayan kulübe giriş bile 50 TL, içerde 30 TL’den aşağı bir şey içemezsin, bunlar yüksek rakamlar.

 

Şevval: İstanbul gece hayatında heteronormatiflik kadar korkunç olan bir şey daha var. O kadar korkunç, sıkıcı ve beni iten bir şey ki: Züppelik. 50 TL verdiğim bir mekanda karşılaşacağın şey iyi müzik olabilir ama o müziği sattığı için korkunç züppeleşen bir sürü mekan var. Lubunya etkinliklerinde bu züppeliği asla göremezsin, buna garanti verebilirim. Bizim elimizde olmayan bazı ufak tefek aksamalar, kırık dökükler olabiliyor ama züppeliği asla göremezsin.

 

Melis: Mesela bir hafta sonu bir sezon finali yaptık, iki yıldır düzenli yapıyoruz. Belirli bir konseptte hazırlanıyoruz ve bir hediye çekilişi yapıyoruz bu partide. Bir hafta öncesinden
sex shop’a gidiyor ve insanlara bir takım güzel hediyeler alıyoruz.

 

Şevval: Bir takım güzel hediyeler dediği de double dildo (gülüşmeler).

 

Melis: Bizim partinin girişi 10 TL’ydi, aynı gece bir yerde Solomon çalıyordu ve giriş 375 TL falandı. Ben de ‘Solomon neden pahalı?’ diye bir Facebook postu yazan arkadaşın postu altına bizim etkinliği paylaştım. Solomun kadar iyi müzik ve üstelik 10 TL diye. Bunun alternatif olmak hoşuma gidiyor.

 

Salih: Şevval’in züppelik diye tanımladığı şeye dönecek olursak, o yerlerde sana sunulan, süper ses sistemi ve inanılmaz ışıklarsa ben evde çok iyi bir kulaklıkla da o sound’u alırım zaten. Hafta sonu dışarı çıktığımda mekan olarak aklıma Şahika’nın gelmesinin sebebi orada kendimi rahat hissedeceğimi ve eğleneceğimi bilmem. Yani ben mevzunun sadece ses sistemi, ışık, hatta sadece müzik olduğunu düşünmüyorum. Mesele biraz da ruh ve aidiyet.

 

Züppelik demişken, azınlık seslere yer açma gailesiyle başlayan oluşum ve mekanların cemaatleşmesi, züppeleşmesi diye bir şey sizin dikkatinizi çekiyor mu?

 

Şevval: İşin içine mekan girince doğal olarak cemaatleşme olabiliyor. Bizim de bir
mekanımız olsa biz de bu arkadaşa grubuyla sürekli orada çalacaktık belki de. Çünkü bu cemaatler genelde arkadaş grupları olarak başlıyor ve olaylar öyle gelişiyor.

 

Salih: Birilerini sonradan o gruba dahil ediyor musun etmiyor musun, o önemli. Biz çok çeşitli insanlarla çalmaya çalışıyoruz, yeni yeni çalan insanlar da oldu aramızda. Onlara güvenli
alan da sağladık, bence temel fark burada. İstanbul’da bir sürü grup, oluşum var. Bu tür gruplarda özellikle gözlemlediğim şey şu: Aslında farklı bir sürü DJ’e çaldırabilirler, bir dolu insan çalmak istiyor. Zaten 10 tane mekanın var, bir tanesinde de farklı birileri çalsın. Ayşe, Fatma, Mehmet, Ahmet dönüp duruyor. 20 milyonluk şehirde 10 tane DJ var ve bütün mekanlara onlar domine ediyor.

 

Şevval: Bizim o kadar güçlü dürtülerimiz yok işte, o yüzden açığız. Hiçbir zaman ticari
olmadık, taksi paramız çıksın, insanlar eğlensin, biz de çok eğlenelim. Geri kalan her şey ikinci planda. İlk açıldıklarında güç toplayabilmek için kuir tavır içinde olup, kuir sanatçı ve DJ’lere yer verip yükünü aldıktan sonra, ne lubunyaları ne bu politikayı tanımayan, tamamen çirkin bir ticarethaneye dönüşen yerler ve oluşumlar çok. Yani bir yer aynı zamanda ticari ve çok tatlı da olabilir elbette ama tam tersi, tamamen ticari bir açlık ve homofobik, transfobik tavırlara bürünüp eril yerlere dönüşen de çok mekan var.

 

Sema: LGBTİ’ler zaten eğleniyor, gel Şevval çal, mekana renk gelir diye davrananlar da
oluyor.

 

 

Müzik dışardan farklılıkları aşan, aşkın bir ifade aracı gibi görülüyor. Sanki bir şarkı herkese kimliğini unutturup etrafında birleştirebilir ve küskünleri barıştırabilir gibi bir değer biçiliyor müziğe. Bir yandan da en büyük ayrımcılıklar müzik adına, müzik içinde yapılıyor.

 

Şevval: Bu masadakilerin hepsi aktivizmden gelen insanlar, biz başka meseleleri de
kendimize dert edinmişiz. Bizim züppe, ayrımcı, ırkçı olmamız mümkün değil. Eşyanın tabiatına aykırı. Başka gerekçelerle bir araya gelmiş insanlardan farkımız var.

 

Bu tip mikro agresyonlara şahit oluyor musunuz siz de?

 

Salih: Olmaz mıyız? Mesela bu teknik beceri üzerinden yükselen hiyerarşi. Bir tane
bilgisayara programını yüklediğinde çalabiliyorsun aslında. İşte set up kullanma, bilmem ne, asla sorunsuz geçiş yapma, eğleniyoruz ya. Tabii ki gecede beş kere sıçmayalım, tabii ki iyi bir şey sunalım çağırdığımız insanlara, ama ben mesela Queerwaves’te yanlış geçtim gerginliğini yaşamıyorum. Birimiz bir şey öğrenince, diğerine öğretiyor hala, şarkılar paylaşılıyor. Bu da bizi geliştiriyor, birbirimizi eleştirip değiştiriyoruz. Böyle bir ortamda bunları paylaşmak benim için önemli.

 

Şevval: Ben defalarca tek mememle müziği kapattım. Teknik züppeliği de bir tür güç ilişkisi kurma biçimi. Toplumdaki belirli kaynaklara rahat ulaşabilen insanların kurduğu bir hiyerarşi. Üç yaşından itibaren müzik aletlerine çok rahat ulaşabilmiş çocuklarla, bunlara 20 yaşından sonra ulaşmış çocuğun gelişimi ve bunları kullanma pratikleri tabii ki farklı ama olay bu değil. Birazcık çabayla hepsini öğrenirsin.

 

Sema: Teknik o kadar önemli de değil ayrıca. Amaç bir araya gelmek, ortamı kurmak ve
eğlenmek olduğu için bunu önceliyoruz. Biz neden eğleniyoruz, hangi şartlardan hangi müzikten keyif alıyoruz, gelen insanlar ne bekliyor, bunun ortasını bulup, ona göre setler hazırlayıp insanları orada tutmak için çalıyoruz.

 

Şevval: Bazıları bu alanı kendi ellerinde tutmak istiyorlar. Bu da güç ve iktidarla alakalı, tekelleşme ve alan işgali etmekle alakalı bir durum. Bizim tayfa en iyisini yapar, şu kadar
çalar, şu kadar alır, hep bu mevzuya bağlanıyor.

 

Salih: Biz hep gülüyoruz onlara, açıyoruz metinlerini okuyoruz. “Karanlık melodilerden gelen bilmem neler” falan. Müzik yapıyorsun ya. Ne o Deleuze metni gibi, ağdalı ağdalı yazılar.

 

Melis: Biz de bazen onları tiye alan metinler yazıyoruz, işte “Anahit sahneyi Unesco mirasına sokacak bir performans”, “Şevval’in bir saatte üç kilo verdirecek enerjik tempolu seti” falan gibi. Dört beş yıldır bu ülkede sürekli kötü bir şey oluyor ve bana partilemekten daha iyi gelen başka bir şey yok. O yüzden benim için Queerwaves’in belki bir aktivist bir hareket olarak durduğu yer burası. Bir direniş biçimi. Biz burdayız ve partiye devam ediyoruz.

 

Salih: Kuir diyorsak, eğlence bunun bir parçası ama bu eğlenmek demek değil sadece.
Biraraya gelmek, bir arada olmak da demek. Yıllarca Cumartesi akşamları Tekyön’e gidip sabah 5’te pişmanlıkla eve döndüm. Orada eğlenirdim de ama bir an bir ses bana: Burada ne arıyorsun? derdi. Sadece gey olduğum için burdayım, başka hiçbir şey için değil, ne müzik, ne başka bir şey. Şu anda Queerwaves olarak biraradalığımız bana bir zafer duygusu da yaşatıyor açıkçası. Bir yerlere mahkum değilim artık, kendi eğlence kültürümüzü yaratmış durumdayız.

 

* Hetero-friendly: Hetero-dostu, kapısı heterolara da açık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YBir Saat 16 Dakika Uzunluğunda Bir Hakaret: Kedicik Belgeseli
Bir Saat 16 Dakika Uzunluğunda Bir Hakaret: Kedicik Belgeseli

Devletin ve sermayenin izni ve teşvikiyle yıllarca TV’den canlı yayınlanan, bu iznin çizdiği çerçeve ile toplumun basitçe “salak salak işler” diye küçümsemesi sağlanan, ünlülerin ve siyasi figürlerin desteğiyle rahat rahat istediği yerde top koşturabilen bir örgütün yaptıklarını iktidarsız bir gizli geyin kan donduran intikam hikâyesine indirmeye yelteniyor.

MEYDAN

Y“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?
“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?

Afet programlarında çalışan kişilerin toplumsal cinsiyet ve cinsel çeşitlilik hakkında bilgilendirilmesi, farkındalık düzeyinin artırılması elzem.

MEYDAN

YDepremin LGBTİ+sı: Antep Queer ile depremden sonra dayanışma ağları üzerine söyleşi
Depremin LGBTİ+sı: Antep Queer ile depremden sonra dayanışma ağları üzerine söyleşi

22 Şubat 2022 tarihinde Antep'te yaşayan LGBTİ+ öznelerin biraraya gelerek oluşturduğu bir topluluk olan Antep Queer LGBTİ+ Dayanışması ve Topluluğu'ndan Yusuf Gülsevgi ile söyleşi.

MEYDAN

YSamandağ’ın Kadınları
Samandağ’ın Kadınları

Kadınların çoğu zaten üstlenmiş oldukları ev içi bakımına bir de bu bakımı olağanüstü koşullarda, çadırlarda, su ve yeterli temizlik malzemesinin yokluğunda devam etmek durumunda.

Bir de bunlar var

Edebi İşkencenin Elli Türü
Efes’te Kleopatra’nın Gelişi Şerefine Göbek Dansı ve Gladyatörler
“Bundan Sonra Ne Olacak, Hiçbir Fikrim Yok:” Jeanette Winterson’la Röportaj

Pin It on Pinterest