Shaimaa Tantawi’nin Mada Masr’da yayımlanan When Home is Another Cell: Women’s Accounts of Domestic Detention başlıklı yazısının çevirisidir.
“Liseden mezun olduğumda amcalarım beni evlendirmeye kararlıydılar. Üniversiteden mezun olmadan önce evlenmeyi reddettiğim için dövüldüm, ölüm tehditleri aldım ve namusum sorgulandı. İçlerinden biri beni eve hapsetti.”
Bir kadını boyunduruk altına almak, kaderini ve hayatını kontrol altında tutmak için dayak, ölüm tehditleri, evliliğe zorlamak ya da eğitimden mahrum etmek yetmediğinde ve ailenin erkekleri karar alırken genç bir kadının çıkarlarından başka her şeyi düşündükleri için, toplandıklarında, ev hapsi genellikle nihai ceza olur.
Böyle bir hikayenin yaşanması için bütün toplumun bu suça ortak olması gerek. Toplumun şiddete katılımı aktif bir şekilde olabilir veya “kadının akrabaları, onu terbiye etme hakkına sahiptir,” düşüncesiyle sessizlik biçiminde. Bu birçok beyanda okuduğumuz, tekrar tekrar karşımıza çıkan bir cümleydi.
“Kızları Ev İçi Şiddeten Koruma Yasası” inisiyatifinde “ev hapsi”ni, “özel alanda aile bireyleri tarafından kadına uygulanan bir şiddet biçimi” olarak tanımlıyoruz.
Bu hapsetme, kadınlara il ya da ülke dışına çıkmayı yasaklama şeklinde olabilir ya da onları evden çıkmaktan men etmeyi içerebilir. Bir kadın için eve kapatılmak, -bu ev kendi ya da aile üyelerinden birinin evi olsun- tecridin en uç şeklidir çünkü sosyal izolasyon gerektirir ve genellikle şiddetli depresyona yol açar. Bu kadarıyla da bitmez. Çoğu zaman ev hapsi, cinsel şiddetin yanı sıra tehdit ve ağır dayak, yemek, su ve ilaçtan yoksun bırakılmak da dahil olmak üzere diğer şiddet biçimleriyle birlikte uygulanır.
Bu yazıda eve hapsedilen Mısırlı kadınların beyanlarından kesitler var. Söz konusu hikayeler, 2017 yılının Kasım ayında, “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı Mücadelenin 16 Günü” kapsamındaki “Evde” Kampanyasından önce dağıttığımız anket formuyla elde edildi.
“Çoğu zaman okuldaki kızlar bir süre ortadan kaybolur sonra yüzlerinde çürüklerle yeniden ortaya çıkarlar ki bu, genellikle bir kızın bir oğlanla romantik ilişkisi olduğu için evde akrabaları tarafından dövüldüğü anlamına gelirdi.”
Tam olarak zorla kaybetme suçu bu: Genç kızlar ortadan kaybolur sonra görünmez duygusal yaralarından başka, yüzlerinde dayağın ve işkencenin bariz işaretleriyle ve muhtemelen vücutlarının örtülü kısımlarında saklanmış izlerle ortaya çıkarlar.
Bu psikolojik ve fiziksel yaraları taşırken onlardan normal bir şekilde gündelik hayatlarına devam etmeleri ve dersleriyle ilgilenmeleri beklenir.
“Burs almak için gece gündüz çalıştım, sonunda eve hapsedildim.”
İnsanlar, çocuklarını burslu öğrenim görmeleri için yurt dışına göndermek uğruna ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Bu durumda ise bir kadın, hayallerinin ülkesi Japonya’ya gidebilmek için burs kazanmak uğruna çok çalışıp sonunda emeğinin karşılığını aldı. Ne yazık ki seyahat etmesi yasaklanıp eve hapsedildiğinde bütün emekleri heba oldu.
Ne hissettiğini hayal etmeye çalışıyorum ama acısının kıyısından bile geçemediğimden eminim. Bütün çabası ziyan edilmiş ve uğruna çokça zaman harcadığı idealleri yıkılmıştı. Sonunda eve hapsedilmişti, bir daha yurt dışına gitme fırsatı olmaksızın seyahat etmekten men edilmesinin yanı sıra evden çıkması da yasaklanmıştı.
“Babam beni, telefonumdaki görüşmelere ulaşmak için zorladı ve böylece bir ilişkim olduğunu öğrendi- eve hapsedildim.”
Birçok beyanda, aile bireylerinin casusluk yapmasının, mahremiyet ihlalinin ve çoğunlukla bu olayların sonunda uygulanan ev hapsinin sebebi olarak aynı gerekçeden bahsediliyordu: Bir kadının ya ilişkisi vardı ya da olduğundan şüpheleniliyordu.
Erkeklerin bir kadının hayatının her anını hatta duygularını kontrol etme arzusu, “kendini ifade eden kadın” fikriyle toplumun nasıl tehdit edildiğini anlatmaktadır bize.
“Eve hapsedildim çünkü meslektaşlarımdan biri bana, geleneklere uygun şekilde evlenme teklifi etti fakat babam ondan hoşlanmadı ve onunla evlenmek için kaçabileceğimden korktu. Kadın arkadaşlarımı görmeme ya da hiçbir şekilde hiç kimseyle konuşmama izin verilmedi.”
Bu beyanı özellikle tuhaf buldum. Bu kız eve hapsedildi, bir adam onunla evlenmek istediğini genel kabul gören yollarla açıkladı diye.
“Sık sık ve keyfi olarak hapsedildim, dövüldüm ve işkenceye maruz kaldım. Karşı geldiğimde ise beni öldürmeye kalktılar.”
“Yüksek sesle konuşmak muhtemelen ölümüme sebep olur.”
“On dört yıldan fazla oluyor, bir akrabam üst kattan düşerek öldü. O zamanlar anlattıkları hikayeye göre kızın başı dönmüş ve düşmüştü. Geçenlerde ise rızası dışında eve hapsedildiğini öğrendim.”
İşkence ve ölüm tehditleri nadir değildir; bazı kadınlar öldürülür ya da zorla intihar ettirilir ve ölüm nedenleri, sır olarak saklanır.
“Siyasi aktivist kimliğimden dolayı polis tarafından tutuklandım. Serbest bırakıldığımda günlerce eve hapsedildim.”
Polis tarafından göz altına alındığımız zaman, döndüğümüzde evlerimiz, olması gerektiği gibi güvenli bir alan olmaktan ziyade bir başka nezarethaneye döner.
“İki kere başıma geldi. İlki benim yaptığım bir şey için cezaydı ve ikincisi, ben saldırıya uğrayıp telefonum, cüzdanım ve sahip olduğum her şey çalındıktan sonraydı.”
Kamusal alandaki şiddetten kurtulmak, evde daha fazla şiddet görmemize sebep olabilir, şiddete maruz kaldığımız için bir ceza olarak.
“Hangi birini anlatayım?” Bir kadının bütün cevabı buydu. Hikayesini anlatmamıştı ama sonsuz ihtimaller silsilesini akla düşüren basit bir soru sormuştu.
Koşullar, özel alanda en kötü halini alır. Kolluk kuvvetlerinin bu alana müdahale etmeden seyirci kalması bir yana, 18 yaşın altındaki kızları, ailelerinden korumaya yönelik bir yasa da ilk sırada gelmemektedir. Genç kızların durumu, ailedeki erkeklerin inisiyatifine kalmıştır. Yasanın yetki alanı altında değillerdir.
Yasa, özel alanda kadınları korumaz. Hareket etme özgürlüğünü kısıtlamanın yasa dışı olduğunu belirten hükümler vardır fakat bu hükümler, bu yazıda bahsedilenlere benzer durumlarda, faile suçun yanına kalmasına olanak veren yasal boşluklarla ihlal edilmektedir.
“Bir keresinde polise gidip şikayetçi olmak istedim -görevli memur, durumu aileme anlatmakla tehdit etti. Bana anne babamın şerefini iki paralık ettiğimi söyledi. Köyde yaşıyoruz; herkes birbirini tanıyor. Şimdi yirmi yedi yaşımı geçtim ve hala yediğim dayakların izini taşıyorum.”
“Karakolda şikayetçi olmama engel oldular; deli olduğumu düşündüler.”
Tek sorun yasaların yetersizliği değil. Kolluk kuvvetleri, ankette verilmiş bu iki yanıtın da gösterdiği gibi, 21 yaşın üstündeki kadınlara yardım etmemektedir.
Hayatta kalanların* birçoğu, “Anayasa uyarınca bütün Mısırlıların seyahat etme özgürlüğü olduğunun farkında mısınız?” sorusunu olumsuz yanıtladı. Gene de hikayeleri, yaşadıkları şeylerin bitmesi gereken bir adaletsizlik olduğunun aslında farkında olduklarını gösteriyor.
“Polise şikayetçi oldunuz mu?” sorusuna hayatta kalanların birçoğu olumsuz yanıt verdi. Bazıları ayrıntıya girmezken, bazıları da böyle bir eylemin faydasızlığı hakkında yazdı. Bir yanıt, bilhassa dondurdu beni ve eğer Mısır Kişisel Haklar Girişimi’nde (EIPR) çalışan bir arkadaşın desteği ve teşviki olmasaydı hikayeleri derlemeye devam etmeyebilirdim. Bu katılımcı, neden rapor almadığını açıklarken şöyle yazmıştı: “Ağabeyim (şerefimi korumak için) örtmek istediği bir kusurumu görmüş olmalıydı.”
Yayımlamak için beyanları hazır hale getirmek, sonra anonim olarak yazan kadınlarla temasa geçmek için umutsuzca onları ararken çaresizlik hissine kapıldım. Projeyi birçok kez rafa kaldırdım. Beyanlar, okumak için fazla acı ve bazıları benim için fazla içtendi. Bir keresinde geniş ailemden birinin savurduğu tehdidi hatırladım: “Eğer ağabeyleri onu kontrol etmezse, benim yanıma taşınacak ve ben onun işlerini bizzat devralacağım.”
“Ağabeyim (şerefimi korumak için) örtmek istediği bir kusurumu görmüş olmalı.” Bu cümleyi saatlerce düşündüm. Basit ve görünüşte sıradan bir cümle fakat şaşırtıcı. Dikkatimi çekme nedeni, geçmişte benim de kendi kendime bu cümleye benzer bir şeyler düşünmüş ya da söylemiş olma ihtimalim olabilir. Bu kız, şiddete maruz kaldığının farkında bile değil belki. Belki farkında ama bu çok üzücü gerçekle yüzleşmek için isteksiz. Belki de ağabeyini o kadar çok seviyor ki kendisini istismar ettiğini inkar ediyor. Ya da belki bunu bir kural olarak kabul etmek, kendi davranışlarına dikkat etmek ama ağabeyinden asla şüphe etmemek üzere yetiştirildi.
Aldığımız beyanların sayısı, çevrimiçi takipçilerimizin sayısını düşününce, beklenmedik oranda yüksekti. Belgelemeyi başardığımız şeyin, ulaşılması hiç de kolay olmayan özel alanın sınırları içinde yaşananların çok küçük bir kısmından ibaret olduğunun farkındayız.
Bu kız çocuklarının ve kadınların anlattıkları, sadece özel alanda nasıl muamele gördüklerine değil, aynı zamanda kamusal alandaki mevcudiyetlerinin özel alanı nasıl etkilediğine dair de bir resim çiziyor.
Özel alandaki şiddet üzerine çalışmak istedik çünkü bu politik bir mesele. Böylesi şiddet, adaletsizlik ve zulümden sonra hayatta kalanlardan yeniden dünyaya dönmelerini, çalışmalarını ve işlerine yeniden başlamalarını ve bizatihi birçok mücadele gerektiren topluma faydalı bireyler olmalarını beklemek adil değil.
Aile içi şiddet, evde, sokakta veya başka bir yerde aile üyesi tarafından uygulanan şiddettir. Çoğunlukla erkekler tarafından uygulanır fakat kadınlar tarafından uygulanıp desteklenebilir de. Ailenin bazı üyelerine, özellikle kadınlar üzerinde kullanılmak üzere sınırsız güç verildiği suretle aile içi şiddet, toplum ve hukuk tarafından tolere edilmiş olur. Şiddet, baba, anne, ağabey, amca veya dedenin yanı sıra koca, nişanlı, erkek arkadaş veya eski koca da dahil olmak üzere bir partner tarafından da ilişki boyunca / ilişki bittikten sonra uygulanabilir. Fiziksel istismarı, evlilik içi tecavüzü, duygusal istismarı ve bir insanın güven duygusunu yok eden bütün davranışları içerebilir.
“Muhtemelen affedemem,” beyanlardan birinde geçen bu ifade, aileleri tarafından şiddete maruz kalan binlerce kadının acısına tercüman oldu.
Bu kadına sesleniyorum: Faili affetmek zorunda değilsiniz. Bir başka sosyal ve yasal bağlamda, adil cezalandırmanın uygulandığı bir yerde affedebilir ve unutabilirsiniz belki.
Bunun gerçekleşeceği zamana kadar, Mısır’da kapalı kapılar ardında vuku bulanlar, işitilmeye devam eder fakat asla komşular, yoldan geçenler, toplum ya da milletvekilleri arasında konuşulmaz; üç maymunu oynayan kim varsa suskun kalır.
Bu makale, özel alanda kız çocuklarına ve kadına karşı şiddet odaklı çevrimiçi kampanya olan “Evde”’nin bir ürünüdür. Kız Çocuklarını Ev İçi Şiddetten Koruma Yasası inisiyatifi, “Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı Mücadelenin 16 Günü” kapsamında “Evde” Kampanyasına dahil olan birçok feminist inisiyatiften biriydi.
*Çeviri notu: İngilizcesi “survivor” olan ifade, Türkçe’de genellikle “mağdur” olarak kullanılır, şiddet mağduru, tecavüz mağduru gibi. Öte yandan bu yazıda Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği yayınlarında tavsiye edildiği üzere “hayatta kalan” ifadesi tercih edilmiştir.
Ana görsel: Frederic Lezmi