Sokakta, markette, okulda, ofiste, işyerinde sözünüz kesildiğinde, önünüze engeller dikildiğinde, ‘erkekliğin’ tuğlalardan örülmüş bir duvar misali her yerden pörtlediği anlarda bazen sadece düşünme/hatırlama yoluyla yardımınıza koşan, size güven ve mücadeleye devam etmeniz için gereken motivasyonu veren, bu dünyada yalnız olmadığınızı hissettiren şeyler neler?
Sara Ahmed, 2017’de basılan ‘Living a Feminist Life’ (Türkçeye Sel Yayıncılık ‘Feminist Bir Yaşam Sürmek’ adıyla bu sene çevirdi) kitabının son bölümlerine doğru, ünlü kavramı ‘Feminist Killjoy’un (oyunbozan feminist*) kendisini dışlayan bir dünyada hayatta kalmak için kullandığı yolları 10 maddelik bir listede bir araya getirir. Bir nevi kutudur bahsettiği, ecza dolabıdır, feminist çığlığımıza yastık, yaralarımıza pansuman, derdimize derman, gözyaşımıza omuz olan nesnelerle, alışkanlıklarla, kişilerle ve yol/yordamlarla doludur.
Bir hayatta kalma kitine neden ihtiyacımız olsun peki? Sadece belirli bedenlerin rahat edeceği şekilde, bu bedenlerin ölçüsüne göre kesilip biçilmiş ve düzenlenmiş bu dünyada, dünyayı bu hâliyle sorgulamadan kabul ettiğimiz takdirde bazı alanlara, o da sadece bir miktar, yaklaşabiliriz. Ve bu bir miktarcık yaklaşabilme izni, ancak direnmezsek, biraz daha çalışırsak, dünyanın bu hâlini olumlayarak onun kalıplaşmasına katkıda bulunursak o alanlara daha fazla yaklaşabileceğimizin sözünü verir gibidir. Ahmed bu durumu ‘dışlanmalardan bahsetmeyi bıraktığınız takdirde (dışlandığınız yere) dahil edilebilirsiniz’ diye özetliyor. Yani olduğunuz kişi olmayı bırakarak, olduğunuz kişinin dünyanın ima ettiği gibi olmadığını, uygun olmadığını kabul ederek, olmanız beklenen kişiye ulaşmak için daha çok çalışmayı kabul ederek, olmanız beklenen kişilerin bedensel ve duygusal hâllerine göre ölçülüp biçilmiş ‘bu’ dünyaya yakın durabilirsiniz ve onun avantajlarından yararlanabilirsiniz. Ne cefa, ne yük. Ahmed’in mükemmel tespitiyle: “Daha fazla çaba sarf etmeliydin” denir gibidir her dışlanışımızda. “Ah bu cümlenin, bu hükmün şiddeti ve ukalalığı”.
Ahmed, bu ‘düzgün muamele istiyorsanız, yapılması gerekenler bunlar’ dayatması altından gösterilen sopaları, siyahi feminist şair/aktivist Audrey Lorde’nin ‘efendinin aletleri’* kavramı üzerinden düşünür. Dünya denilen binayı bu şekliyle inşa etmiş bir erkeklik tarihi okuması yapar. Efendinin, yani dünyanın şu düzenini döndüren erkekliğin koyduğu ‘dahil edilme’ şartlarını kabul etmeyerek, efendinin aleti olmayı reddedebiliriz. Efendinin aleti olmayı reddetmemiz ise bu aletlerin, bazen aba altından gösterilen, bazen de göğsünü gere gere kamusal alanda sergilenen sopalarının şiddetini, efendinin hâlihazırda mesken edindiği evini inşa etmiş şiddetlerin tarihini ifşa etmenin de bir yolu hâline gelir.
Efendinin aletlerini öngörülen ve varsayılan şekiller dışında kullanmak, onları kendimize mal ederek, ters yüz ederek dünyanın şu halini ifşa etmek, ifşa ederken öğrenmek, öğrenirken yan yana gelmek ve hayatta kalmaktır olayımız. Ancak bu hiç kolay değildir. Erkeklik tarih boyunca tuğla tuğla ördüğü duvarları ile karşımıza çıkar durur.
Tacize uğradığımızda, ofis toplantılarında, muhabbet ortamlarında sözümüz kesildiğinde, fikrimiz çalındığında, karşı çıktığımız, itiraz ettiğimizde, bazen de sadece fikrimizi söylediğimiz zaman mızmızlıkla, oyunbozanlıkla, geçimsizlikle suçlandığımızda, kıyafetlerimiz, kilomuz, rengimiz mesele edilerek vücudumuza kastedildiğinde, arkamızdan evi, odamızı, ofisimizi toplayan kimse olmadığında, her şeye kendimiz koşturmak zorunda olduğumuz hâlde koşturmak zorunda olmayanlarla aynı ligde oynamamız ve bu şekilde kazanmamız gerektiği varsayıldığında, cinsiyetçilik türlü türlü şekillerde karşımızda cisimleştiği anlarda, ‘mutlu ve iyi’ olmak şartlara bağlandığında nasıl pes etmeyiz peki? Nasıl olur da pes etmeyiz? Bazen ederiz. Bazen de bu duvarlar arasında yarıklar buluruz, ışık biraz da olsa içeri sızıyordur. O ışık, umut ve ilerleme kudreti verir. O ışık nerelerden sızıyordur da, bize direnç veriyordur? Ahmed kendi ‘oyunbozan feminist’ kitinde işte, imdadına koşan bu destek kuvvetlerini sıralıyor.
‘Böyle bir dünyada var olmaya çalışmak başlı başına politik bir eylemdir,’ diyor Audrey Lorde’den alıntılayarak Ahmed: ‘Olduğunuz gibi, bulunduğunuz yerde ve birlikte olduğunuz kişiyle yaşamanız doğru varsayılmadığında hayatta kalmak radikal bir eylemdir.’ Ahmed’in ‘var olmayı zorlaştıran bir dünyada var olmanın yollarını bulmaya’ destek olan hayatta kalma kitinde sırasıyla şunlar bulunuyor:
1- Kitaplar
‘Sorunu, ele almamıza yardımcı olacak şekilde adlandıran çoğunlukla kitaplardır’ diyor Ahmed. ‘Düştüğünüzde kelimeler sizi kaldırabilir’. Gerçekten de, bazen bu dünya sizi bizzat, derinden yaraladığında, durumun sıcaklığı, uğradığınız haksızlığın akıl almazlığı, size acı, keder, kızgınlık verdiği yetmiyormuş gibi, bunları ifade etmenize yardım edecek kelimeleri de elinizden alabilir. Neticede bu dünya efendinin diliyle, efendinin anlatım teknikleriyle inşa edilmemiş midir? Kitapların yardımımıza koşmasına izin veririz, bazen bir paragrafı, bir cümleyi tekrar tekrar okuruz. O cümle koca bir varoluş mücadelesinin hikayesini saklar. Bol bol alıntılarız, alıntıladıklarımızı başucumuza asarız, t-shirt’ümüze, duvarlara yazarız. Feminist kitaplar (ve metinler) dilimiz olur.
2- Eşyalar
‘Anı yapıcı olarak feminizm’. Size iyi gelen eşyalar, bazen bir Rihanna posteri, bazen katıldığınız bir yürüyüşten kalan düdük, çok etkilendiğiniz bir filmin koçanı, annenizin ördüğü kazak, rahat bir koltuk hatta büyük bir sıcak su torbası, bize feminist destek çıkan her nesne. Evinizde feminist eşyalarla donattığınız, sizi güvende hissettiren bir köşe mutlaka olsun diyor Ahmed.
3- Aletler
İçinizi döktüğünüz bir blog mu yazacaksınız, öfkeli bir tweet mi atacaksınız, Instagram’a gururlu bir selfie mi, bir kitap sayfasından alıntı mı yükleyeceksiniz, resim mi yapacaksınız? Ahmed’e göre ‘Hayatta kalma kiti aynı zamanda bir alet çantası olabilir’, kendinizi ortaya koymanızda size destek çıkan aletlerle dolu bir çanta. Efendinin aletlerini öngörülen ve varsayılan şekiller dışında kullanmayı seçerek, kendimize mal ederek, dünyanın şiddetini ifşa etmek için kullanırız. Bazen bir kalem, bazen defter, bazen bir akıllı telefondur bu aletler. Ahmed’in tabiriyle ‘feminist marangozlarız’ her birimiz.
4- Zaman
Ahmed, hareket etmeden önce nefes almanın, kendinize zaman vermenin, uzun uzun somurtmanın, kızgınlığın tadını enine boyuna çıkarmanın her ne yapmaya karar verirseniz verin iyi geleceğini öne sürüyor. Bazen oyunbozanlığa ara vermek iyi gelebilir diyor. Ara vermenin, mola almanın oyunbozan olmaya devam edebilmek için elzem olduğundan bahsediyor. Enerjinizin ve istencinizin bu dünya tarafından emilmesine izin vermeyin. Uyuyun, dinlenin, eğlenin ve daha iyi bir oyunbozan olun.
5- Hayat
İçinde var olmak için mücadele ettiğimiz şey olarak hayat, bazen bizi 7/24 meşgul eden oyunbozanlığımızla hemhal olur, tek vücut haline gelir. Bazen de oyubozanlığımız hayat içerisinde gelip giden kırılgan şeylere daha çok vakit ayırmamızı engelleyen şeyin ta kendisi de olabilir. Bizi oyunbozan olarak mimleyen dünyaya karşı, bu olumsuz atamayı güle oynaya yüklenerek aslında ‘hayatı olumlarız’ ve bu olumlama, hayatın ihtimallerine de açık olmak demektir Ahmed’e göre. Yani uğruna mücadele ettiğimiz şey olarak hayatı, bize dayatılan şekillerde yaşamamakta ısrar ederken hayatın kendisine, kırılganlıklarına, tesadüfiliğine de- Ahmed buna ‘şansa açık olmak diyor’- açık ve istekli olmayız.
6- İzin kağıtları
Oyunbozansınız diye tüm dünyanın yükünü elbette siz taşımayacaksınız. İnsan içine çıkarak, bürokrasiye, iş hayatına karışarak, toplantılara girerek, bakkala giderek, otobüse binerek yani sırf gündelik hayatınızı sürdürmek için harcamak zorunda kaldığınız enerji, ‘normal’ bir insanın harcadığını kim bilir kaç katı. Mücadelemizi kendimiz seçemediğimiz zamanlarda çıkıp gitme hakkını saklı tutuyor Ahmed çünkü bazen aralıksız mücadele etmek, bunu yapabiliyor olmak bile ‘hem maddi kaynaklar, hem de bir istenç eylemi gerektirir.’ Ve bazen bir şey yapmak istemeyiz, hâlimiz yoktur, hastayızdır, yorgunuzdur, başka bir şey yapmak istiyoruzdur. Her şeyin üzerimize geldiği anlarda çıkıp gidebiliriz, tatile çıkabiliriz, evde yatabiliriz: ‘isteksiz oluşumuzda inatçı olmalıyız’.
7- Diğer oyunbozanlar
Dünyanın bu halinden mutsuz olan, mutsuz ‘kılınmış’, bir şeylerin ters gittiğini fark eden, önünüze sürülen şartları, varsayımları gören, erkekliğin ‘oyunbozan’ olarak mimlediği diğer kişilerle yan yana durmak, Ahmed için kitin en önemli parçalarından biri. Özellikle birbirinin deneyimlerini dinlemek, bu şekilde kendimizi nasıl daha fazla sorgulayacağımızı öğrenebilmek için diğer oyunbozanlar elzemdir. Başka oyunbozanlar sayesinde bu dünyanın nasıl her ‘uyumsuz’ (ırksal, cinsel yönelimsel, bedensel, dinsel uyumsuzlar) için hazırladığı farklı bir planı olduğunu fark ederiz, bu bizi temkinli ve açık olmaya sevk eder; karşısında durduğumuz dünyanın zalimliğine katkıda bulunma ihtimalimize karşı açık ve tetikte oluruz. Dinlemeyi öğreniriz.
8- Mizah
Elbette bir oyunbozanın mizahı da oyunbozan bir nitelik taşır. Cinsiyetçi esprilere gülmemek, Sara Ahmed için hayati bir duruş. Cinsiyetçi esprileri olumlamayarak oyunbozanlığımızı biraz daha belirginleştiririz ancak bu kahkaha atmadığımız anlamına gelmez; tam tersi, feminist kahkaha bir oyunbozanın yükünü hafifleten en önemli eylemlerdendir; zira gülünecek o kadar çok şey vardır ki: “Çoğunlukla bu dünyanın paylaşılan absürtlüğünün fark edilmesine veya sadece bu dünyanın fark edilmesine güleriz. Beyaz erkeklerin, ‘beyaz erkek olmayarak’ yaptığımız her şeyi kimlik politikasına indirgeyerek nasıl toplaştıklarına gülebiliriz.” Hem de nasıl güleriz.
9- Hisler
Kadınlığın ‘aşırı duygusal’ olmakla eşleştirildiği, olaylar karşısında mesafemizi koruyamadığımız, rasyonel tepkiler vermediğimiz şeklindeki miti omuzlarında taşıyanlar olarak, bu dünyanın hislerimizle aramızdaki ilişkiyi bile paranoyaya dönüştürme becerisini iyi biliriz. Bunu bilerek hislerimize sahip çıkarız. Ahmed’e göre ‘Hislerimiz bir isyan alanı olabilir’; hissettiğimiz için ayrımcılığa uğradığımız bir dünyada, hislerimiz bize bir şeyler söyler. Adrienne Rich’in ‘medeniyete sadakatsiz olmak’ şeklindeki davetini örnek gösteren Ahmed, şu anki hâliyle medeniyetten anladığımız şey eğer rasyonalizm, mesafe ve sadakat buyruğuysa, bu buyruğu reddettiğimiz takdirde duygularımızın önünün açılacağını söyler.
10- Bedenler
‘Feminizm bir diyet olarak düşünülebilir. Feminist bir diyet feminizmle nasıl beslendiğimizdir.’ Bu cümleyi hem literal hem mecazi olarak okuyorum. Ne yediğimiz ya da yemediğimiz feminist bir tavır olabilir, bedenimizle ilişkimiz feminist bir duruş olabilir. Her ne olursa olsun diyor Ahmed, bedenlerimizi dinlememiz gerekir. ‘Bağırırsa, durun. İnlerse, yavaşlayın.’ Mücadele bizi her ne kadar müthiş hislerle donatsa bize ilerleme gücü verse de, yorucu olabilir. O yüzden bedenimizi dinlemek önemlidir: ‘Feminist kulaklarla’.
*****
Ahmed’in oyunbozan feministin hayatta kalma kitinde bunlar var. Benim hiçbir itirazımın olmadığı bu listeye olsa olsa bir ilavem olabilir: Feminist mekanlar. İçindeyken uyum sağlamak adına kendimizi ezip büzmemize, bir yerlerimizi çekiştirmemize gerek kalmayan, hâlihazırda normatif bedenlerin şeklini almamış mekanlar. Kamusal alanların heteronormatif bedenleri rahat ettirecek şekilde tasarlanmış olduğu gerçeğini düşünürsek, feminist bir kamusal mekan hayâl etmek elbette zor. Yine de kısa süreli işgaller (yürüyüşler, partiler, konuşmalar vesilesiyle yapılan işgaller) bunu başarabilir. Onun dışında evlerimiz, odalarımız, toplaşarak kendimize mal ettiğimiz parklar gibi düzenli örgütlenme mekanları da feminist mekanlar olabilir rahatlıkla.
Peki sizin feminist imdadınıza yetişen şeyler neler? Yorumlarda buluşalım, bir feminist ecza havuzu oluşturalım.
*Sara Ahmed, cinsiyetçiliği gördüğümüz yerde buna işaret edip bir tartışma açmaya çalıştığımız zamanlar ortamın ‘huzurlu’ havasını bozmakla, bir nevi muhabbetin içine etmekle itham edildiğimiz anlarda bize takılan ‘oyunbozan’ sıfatını üstlenmemiz, kendimize mal etmemiz gerektiğini söyler; ve bunu yaparak gururlu birer ‘oyunbozan feminist’ oluruz.
Kaynaklar:
Ahmed, S. (2017). Feminist Bir Yaşam Sürmek. (B.S. Aydaş, Çev.). İstanbul: Sel, 394 sayfa, ISBN: 9789755709185
“The Master’s Tools Will Never Dismantle The Master’s House | Audre Lorde (1979) .” Historyisaweapon.com. N. p., 2018. Web. 20 Sept. 2018.
Görsel: Andrea Joyce Heimers.