Ghadeer Ahmed’in 18 Ağustos 2018’de Mada Masr’da yayımlanan “Someone Sleeping in Your Bed: On Feminism and Marriage in Egypt” başlıklı makalesinin çevirisidir.
Bir arkadaşım Kahire’de yalnız yaşıyordu. Eve çıktığında yalnızdı ama sonra bir ilişkisi oldu ve erkek arkadaşı da onunla yaşamaya başladı. 2012’de bir gün, komşular arkadaşımı, sevgilisini ve yanlarında biri kadın diğeri erkek iki arkadaşlarını eve girerken görmüşler. Hepsi eve girdikten sonra komşular kapıyı yumruklamaya başlamış, arkadaşıma fahişe demişler ve polisi arayıp onları fuhuştan tutuklatacaklarını söyleyerek tehdit etmişler. Komşulardan yaşlı bir adam araya girmiş ve diğerlerini sakinleştirmeye çalışmış. Arkadaşım sevgilisiyle imam nikahlı olduklarını, misafirlerinin de sadece arkadaş olduklarını söylemiş. Birkaç gün içinde apartmandan taşınacağına söz verene kadar ortalık yatışmamış.
Çoğu kadın özgürlüklerini ve cinselliklerini kısıtlayan aile ortamlarında yetiştiriliyorlar. Bize ‘namuslu’ davranmayı, itibarımızı korumayı, insan içine yalnızca kısa süreyle ve kesin bir amaçla çıkmayı ve tabii bir de evlenmeden seks yapmamamız gerektiğini öğretiyorlar. Bu tip kısıtlamalar yüzünden bir çoğumuz hayatımızı istediğimiz gibi yaşama arzusuyla aile evinden ayrılıyoruz. Ailesinin ya da kocasının evinde yaşamayan ve her geçen gün sayısı artan mustaqellat, yani müstakiller oluyoruz.
Ailemizin yanından ayrılarak namus bekçiliğinden kaçabileceğimizi düşünsek de çok geçmeden işlerin böyle yürümediğini görüyoruz. Yalnız yaşayan kadınlar “yersiz”dir. Onların yeri evlerinin ve ailelerinin özel alanıdır. Kadının kimliğini ve toplumsal değerini tesis eden ailemizle yaşamadığımız için garipseniriz. Toplumsal ilişkilerin geleneksel sınırları dışında yaşayan kadın, özgürlüğü ve cinselliğini koruyabilmek için durmadan yeni yollar arar. Sürekli gözetlenir; üzerindeki otorite ailesi ve komşularıyken artık yeni komşularında cisim bulmuş toplum olmuştur.
Zevk mi, güvenlik mi?
Söz konusu cinsellik olduğunda işler daha da karışıyor. Kadın ailesinin evinden ayrıldığında, yaşayacak güvenli bir yer bulmaktan iş bulmaya kadar birçok şeyi ayarlamalıdır. Ailesine bağımlı kalmak zorunda olmadan ekonomik açıdan tek başına yaşayabilmesi için bunlar gereklidir. “Müstakiller”in çoğu alt-orta sınıf ailelerden geliyor. Yani kirayı ödediğin sürece kimsenin evde ne yaptığınla ilgilenmediği lüks mahallelerdeki dairelerde oturmayı karışılayamayız.
İşçi sınıfının yaşadığı bölgelerde, genellikle başka kadınlarla birlikte eve çıkarız. “Müstakiller”in çoğu ev sahiplerinin, kapıcıların ve komşuların ahlak bekçiliğiyle karşı karşıya kalır. Bağımsız bir kadın, evinden dışarıda attığı her adımda, güvende olmayı hak edecek kadar namuslu olduğunu kanıtlamanın ne anlama geldiğini gayet iyi bilir. Komşularımız davranışlarımıza, kıyafetlerimize, beraber yaşadığımız kişiye, evde kimi misafir ettiğimize, evde erkek misafir edip etmediğimize, eve ne kadar geç geldiğimize ve neden ailemizden ayrı yaşadığımıza bakarak ne kadar namuslu olduğumuza karar verirler.
Bir yol bulmak mümkün ancak imkanlar kısıtlı. Kadın örneğin, kapıcıya rüşvet verebilir ya da gizlice ev sahibinin koyduğu kuralları çiğneyebilir. Ancak her seferinde yakalanmaktan korkar. Eğer gidecek başka yeri yoksa evden atılmamak için dikkatli olmak zorundadır. Cinselliğimiz daha önemli bir şey adına, güvenliğimiz adına kontrol altında tutulur. Çünkü bizim için lüks sayılan seksle, önceliğimiz olan güvenliğimiz arasında bir seçim yapmamız gerekir.
Araştırmacı Shilpa Phadke’ye göre, Bombay’da ahlak bekçiliğine ve tacize maruz kalan kadınların büyük çoğunluğu ailesinden ayrı yaşayan kadınlar (2007). Phadke tacizi, komşuların kadının kamusal alanlara ulaşımını ve güvenliğini tehlikeye atması olarak tanımlıyor, kadını gizlice takip etmek gibi. Namussuz bir genç kadın olarak görülmenin güvenliğimi ve sağlığımı nasıl tehlikeye attığını unutmadım. Komşular ailenizden ayrı yaşadığınızı veya evinize sadece kadınları almadığınızı fark ettiğinde, size ne isterlerse yapmaya hakları olduğunu düşünürler.
2016 yılında Eski Kahire’de oturduğum daireden taşınmam için bana baskı yapılıyordu. Başıma gelecekleri daha eve ilk taşındığım gün anlamıştım. Erkek bir arkadaşım eşyalarımı taşımama yardım ediyordu. Bir grup genç adam bizi durdurdu. Bu apartmana yalnızca kadınların girebildiğini (shaqqet banat) ve arkadaşımın binaya girmesinin uygun olmayacağını söyledi.
Bu şekilde uslu durmayan ve başında ailesi olmayan kadınlara kurallar dayatarak o kırılgan erkekliklerini kanıtlamaya çalıştıklarını biliyordum. Mahalledeki kadınlar evlerine erkek alırlarsa, kendilerini “gerçek erkekler” gibi hissetmeyeceklerdi. Çünkü o zaman kadınlar, onların erkekliklerine saygı göstermeyerek, başka adamlarla özgürce seks yapabilecekti.
Eğer cinsiyet toplum tarafından inşa edilen bir olguysa ve erkeklik kadınlıktan üstün görülüyorsa; erkek gibi hissetmek için erkeklere boyun eğen kadınlar gerekiyor. Erkekliğin inşası devlet aygıtlarından ayrı yürümüyor. Devletin menkul kıymetleştirme süreçleriyle işçi kesimden erkekleri hedef aldığını göz önüne alırsanız, erkekliklerinin nasıl ellerinden alındığını görürsünüz. Kadın itaat etmiyorsa, mesela müstakil apartmanlarda evine erkek alıyorsa, bu durum işçi sınıfı mahallelerindeki erkeklerin, erkekliklerini kanıtlama ihtiyacının bedelini yalnız yaşayan kadınlara ödetmelerine neden oluyor.
Evime taşındıktan birkaç ay sonra, başka bir grup genç adam binanın girişinde toplanıp beni ve ev arkadaşlarımı apartmana her girip çıktığımızda taciz etmeye başladılar. Bir TV programına konuk olduğumda kadınların kızlık zarlarını yırtıp yırtmamalarının onların seçimi olduğunu savunduğum zaman, bu tacizler daha sistematik hale geldi. Adımı Google’da aratıp kadın cinselliği üzerine makaleler ve dans ettiğim videolar gibi bana karşı koz olarak kullanabilecekleri şeyler buldular. Sosyal medyada peşimi bırakmadılar. Bize “yollu” diyerek tacizlerini mazeretlendiriyorlardı. Onların uygun gördüğü şekilde hizaya getirilmeliydik: cinsel tacizle, etiketleyerek, sürekli ve tam ne olduğunu anlayamadığımız bir hareketlilikle bize hemen kapının dışında saldırgan erkekler olduğunu belli ederek.
Bir arkadaşım aracılığıyla adamları polise şikayet ettiğimde, arkadaşımla birlikte karakoldan birkaç polis geldi. Tacizcilerime gerektiğinde ciddi adımlar atabileceğime dair mesaj vermek istemiştim sadece. Resmi bir şikayette bulunmamama rağmen polisle uğraşmak zorunda kalan ben oldum. Neden polis çağırdığıma aldırmadılar. Onun yerine benimle ilgili bilgi almaya başladılar. Kimliğime, pasaportuma, kira sözleşmeme, öğrenci kimliğime ve daha bir sürü şeye baktılar. Başıma gelenlerin yollu bir kadın olmamdan kaynaklandığını söylediler ve beni kontrol etmek için apartmana gelmeye devam ettiler. Her gün.
Artık kendi evimde güvensiz hissetmeme sebep olan bu olay beni derinden sarstı. Ben de mahalleyi terk edip kendime yeni, güvenli bir yer aramaya başladım, bulduğumda havalara uçacağımı sandığım ama muhtemelen önceki kadar tekinsiz çıkacak bir yer.
Tek başına yaşayan bekar bir kadının güvenli seks yapmaya çalışması kabusa dönüşebilir. Ortada iki sorun var: cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları önleyen korunma sorunu (tabii partneriniz karşı çıkmazsa) ve cinsel şiddet korkusu. Korunma konusunda sıkıntı yoksa ve güvendiğiniz biriyle beraberseniz, seks yapmak için mümkün olan en az riskli yerleri bulmayı başarsanız bile; mahallede adınızın çıkmasından ve fuhuştan sizi tutuklamalarından hep korkarsınız. Bu şartlarda seks kadınlar için uğraşmak istemedikleri bir bela haline gelir. Hele bir de bu kadınlar birçok farklı cephede savaşmaktan bunaldıysa: iş, aile, taciz ve bazen de arkadaşlarla.
Eğer bu anlattıklarım başınıza gelmediyse, “fuhuş” ya da “ahlaksızlık” nedeniyle tutuklanmaktan korkarak, sevdiğiniz ve sizi seven insanlara gelebilecek zarardan endişelenerek, sonunda sevişebilmenin ne demek olduğunu anlayamazsınız. Mısır Ceza Kanunu’na göre evli olmayan çiftlerin beraber yaşaması suç sayılmasa da sizin durumunuzda kanunlara sadık kalınacağını kim garanti edebilir? Giorgio Agamben’in dediği gibi, olağanüstü hal yaşıyoruz, istisna halinin sürekli kılındığı hayatlar.
Senin bir istisna olmayacağın ne malum? Sebepsiz yere tutuklanan insanlar çoğaldıkça senin kararlılığın azalır. Arkadaşların tutuklanıp aylarca ortadan kaybolduğunda ya da gözaltındayken öldüğünde nasıl bütün hayatını birileriyle yatmak için tehlikeye atmaya cüret edebilirsin? Aklında böyle bir gelecek varken ve birilerinin seni kayda aldığından korkarken orgazm olman gecikir ya da hiç olamazsın. Zevkten mahrum bırakılırsın. Hatta bedenin kontrol edilemez titremelerin ve panik atakların esiri olabilir.
Evlilik ve şüpheli feminizm
Artık dayanamıyordum. Ailesinden sosyal ve ekonomik bağlarını koparmak için mücadele etmiş bir kadının bu açmazdan çıkabilmek için çare olarak evliliği düşünmesi kolay değildir. Mısır’da kanunlara göre evlilik adaletsizdir. Aile içi şiddetin cezası yoktur, erkek karısıyla istediği zaman ilişkiye girebilir, boşanma da erkeğe bağlıdır. Tereddüt ediyordum. Yıllardır kazanmak için savaştığım özgürlüğümü kaybetmekten korkuyordum.
Evimin diğer odalarını başka genç kadınlara kiralayarak para durumumu idare ediyordum aslında ama kendimi yabancılarla birlikte yaşamaya zorlamaktan yorulmuştum. Tanımadığım insanlarla evimi paylaşmaktan. Kendimi yalnız hissediyordum. Hayatımı ve yaşam alanımı paylaşacağım birine ihtiyacım vardı, beni kollayacak birine.
O bana destek oldu ve benimle beraber kalmayı kabul etti. Onunlayken rahattım, o da benimle öyleydi, o zaman neden bir süre beraber yaşamayalım diye düşündüm. Ancak daha önce eve erkek aldığımda başıma gelenleri düşündüm. Evli olmadığım biriyle beraber yaşadığım için tehdit edilmek istemiyordum. İlişkimizi evlilikle yasallaştırmayı düşündüm, ona evlenme teklifi ettim, o da kabul etti. Evimi ikimize göre ayarlamaya başladık. Ev arkadaşları olarak değil de karı koca olarak.
Facebook’ta ilişki durumumu değiştirince insanlar çok şaşırdı. Bazı arkadaşlarım da dahil, çoğu insan inanamadı. Bazıları nedenini sordu ama çoğu kendime feminist ve “müstakil” derken nasıl evlenebildiğimi açık açık sordu. İlişki durumum, altında “En azılı erkek düşmanı evlendi. Siz de üzgün bekar kadınlar olarak kaldınız!” ve “Zengin koca gelene kadar güçlü bağımsız kadınmış!” gibi yorumlarla yüzden fazla kez paylaşıldı.
Feministlerin erkek düşmanı ve evlilik karşıtı görülmeleri yeni bir şey değil. Evet, erkeklerden nefret ediyoruz. Bizi taciz eden erkeklerden, bizi kısıtlayan erkeklerden, özgüvenimizi manipüle eden erkeklerden, bizi özgürlük ya da din adı altında objeleştiren erkeklerden, bedenimiz üzerinde hakkı olduğunu düşünen erkeklerden, sebepsizce kaçan erkeklerden, zayıflıklarımızın üstüne gittiğimizde bizi kınayan erkeklerden, bizi görmezden gelen erkeklerden, bize saygı duymayan, siyasi öncelikleri bizden daha önemli görenlerden. Biz bu erkeklerden nefret ediyoruz, liste daha uzar gider. Evet, biz evliliğe karşıyız. Kocamızın eline güç veren evliliklere, ev işlerini ve çocuk bakımını kadının görevi olarak gören evliliklere, bedenimizi tüketen evliliklere karşıyız. Biz bu tür evliliklerden ne kadar nefret ediyorsak o evlilikler de bizden o kadar nefret ediyor.
Kendimizi feminist olarak tanımladığımızda güçlü, bireyci, isyankar, erkek karşıtı ve sistem karşıtı olarak görülüyor, tektipleştiriliyoruz. En kötü tarafı da bu genellemelere uymadığımız için kınanmak. Bir feminist yardım istediğinde muhtaç ya da talepkar görüldüğü için kınanıyor. Duygularını ifade ettiğinde, fazla duygusal olduğu için, bir feminist kadar güçlü olamadığı için kınanıyor.
Bu tektipleştirmenin iki tarafı var: sıradan kadın ve feminist. Yani bir kadın kendini feminist olarak tanımlıyorsa bu onu sıradan kadınlardan üstün yapar, eğer feminist olmanın gereklerini yerine getiremezse sıradan kadın kategorisine düşer.
Kendimizi feminist olarak etiketlediğimizde yalnızca ataerkil sistem bizi kontrol etmiyor, insanlar da ediyor. Bize en çok destek olan arkadaşlarımız bile bizi kontrol ediyor. Size kaç defa feminist olduğunuz için güçlü olduğunuz ve zayıf hissetmemeniz gerektiği söylendi? Bağımsız ve feminist yaşam tarzınıza dayanarak insanların ne diyeceğini düşünüp kaç defa yardım istemekten çekindiniz? İnsanlar bu sözde cesaretlendirici kelimelerin iyilikten çok kötülük yaptığını bilmeli. Bizi anlayan insanlara ihtiyacımız var. Destek alabileceğimiz, kırılganlığımızı ifade edebileceğimiz sosyal ağlara ihtiyacımız var. Savaşmak yorucu. Kendi safınızdaki insanlarla savaşmak daha da yorucu.
Bu yaklaşım insanların kendi şartlarına göre davranma hakkını reddediyor. Bu insanı insan yapan özelliklerinden koparan bir süreç. Hisleri ifade etmek insan olmanın bir parçası ve bu hakkımız reddediliyor.
Görünen o ki çoğu insan feministliği bireycilikle bir tutuyor. Özgür olabilmek amacıyla evden ayrılmaya çalışmakla, sanki bu süreçte bütün toplumsal bağlardan kopacağımızı beyan etmişiz gibi. Biz özgür olmayı istedik, toplumdan soyutlanmayı değil.
Kocam ev işlerini benimle paylaşıyor: boşanma davası açma hakkım var, evimiz cinsiyet rolleri bakımından anne babamızın evinden bayağı farklı. Ben feminist olduğum için, Mısır’da evliliğin dayandırıldığı bu adaletsiz sistemi değiştirme amacıyla ya da bunu ataerkilliği yıkmak için kullanma amacıyla evlendiğimi iddia etmiyorum. Yapabileceklerimin sınırlı olduğunu gördüm. Tek istediğim işlerin olaysız şekilde yürümesi.
Cinsel fantezi olarak evlilik
Ailem seks yaptığımı, seksin hayatımda önemli bir yeri olduğunu artık kabul ediyor. Annem bana iç çamaşırı alıyor, kız kardeşim de öyle. Babam eşimle ailemi ziyarete gittiğimizde bize özel alan tanıyor. O kapının ardında, o an seks yapıyor olabileceğimizi de biliyor. Artık bitti. Hukuk cinsel hayatımı yasallaştırdı, ailemin de rızası var.
Bu yasallaştırma da cinsel bir fantezi haline gelir. Aile evinizde yıllarca gözetim altında tutularak yaşamış olabilirsiniz. Kapıyı kapatmak istemenizin “gerçek” sebebi soruşturulmadan kapıların kapanmasına izin verilmez. Duştayken bile işinizin neden bu kadar uzun sürdüğünü sorarlar. Bedeninizle yalnız kalmak yasak gibidir. Yani, bedeniniz size ait değildir. Tek başına seks, mastürbasyon yasaklar listesindedir. Nasıl oluyor da bir insan, bir kadın, bedeniyle her ilişki kurmaya çalıştığında gözetleniyor ve sansürleniyorken sadece bedeniyle ilişkilendirilebilir? Mastürbasyon genelde gizlice yapılır. Örtünün altında, dikkatli el hareketleriyle, birisi gelirse görebilmek ve önlem almak için gözler açık bir şekilde, yavaş ve kısık nefeslerle, sessiz inlemelerle. Endişe, gizlilik ve önlem sürekli refakatçiniz olur ancak bedeniniz asla.
Evlilik gizlilikten mahremiyete bir dönüm noktası olabilir; dikkatli davranmaktan, açıkça “ben bu adamla sevişiyorum,” demeye. Bu demek değil ki evlilik bunlardan kurtulmak için tek yol. Ancak bu, kadınların seks yapmasını yasallaştırma yolu olarak görülen evlilikle birlikte algının da nasıl değiştiğini gösteriyor. Michel Foucault, aile içinde cinselliğin kısıtlanmasının onu bastırmaktan çok ortaya çıkarmaya neden olduğunu savunuyor. Foucault’a göre, cinsellik gözetim ve kontrol altında tutulduğunda, aynı zamanda insanın kendi bedeniyle ve kendi bedenine karşı duyduğu arzuyu arttırıyor.”* O zaman ailenin kapı ardındaki varlığının baştan çıkarıcı, cinsel bir fantezi olmasına şaşırmamak lazım. Bu bedenlerimiz üzerindeki haklarımızın nihai ifadesi. Burada, bu odada, uzun zamandır bize yapmamamızı söylediğiniz şeyi yapıyoruz. Evet, yatağımda uyuyan biri var.
*Michel Foucault, Power/Knowledge, (1980), p.56-7
Ana görsel: Alice Neel, Elenka.