Toplumumuzun bazı yapı taşları.

KÜLTÜR

Gündelik Sorunlar 101: Komşularımızla Nasıl Huzurlu İlişkiler Kurabiliriz?

Averaj olarak her genç ve bekar insanın farklı seviyelerde yaşadığı bir meseleden söz etmek istiyorum: komşularla gürültü ya da gelen giden kaynaklı yaşanan gerilimler. Kimisinde gerçekten sapıtmış oluyoruz ve haklı oluyorlar ama kimi zaman da insan hakkını savunmak için ter ter tepiniyor değil mi? Başıma taptaze gelmiş bir gerilim üzerinden yaşadığım çözümsüzlüğü ve kafa karışıklığını anlatmaya çalışacağım bu yazıda. Ama önce biraz yaşam koşullarımı belirleyen bazı etmenlerden, kendimden bahsetmem gerekiyor.

 

Bekar, 2 ev arkadaşı ve bir kedisi olan, biseksüel bir kadınım. Yani epey gelenimiz gidenimiz oluyor. Ne yapıyorsam evden yapıyorum: yazmak, okumak, çalışmak. Dolayısıyla beyaz-mavi yaka saatleriyle yaşamıyorum. Evet bunun ne kadar şahane bir lüks olduğunun farkındayım. En üst katta oturuyorum, dolayısıyla benim üstümde birileri olması duygusunu son 4 yıldır pek bilmiyorum. Komşularımla genel olarak sakin bir ilişkimiz var gürültü patırtı meselesi olmadığında. Bazen küsüyorlar bazen barışıyorlar benimle ve evdekilerle. Küsüp barışmak derken de gerçekten aynı merdivende yan yana geçerken selam dahi vermemekten bahsediyorum.

 

Geçenlerde mutfakta bir şeyleri temizliyor, bir şeyleri kaldırıyordum. Evdeki herkes de mutfak civarında ve koridorda takılıyordu. Saate bakmamıştım, muhabbet ediyorduk. Kapı çaldı. Tüm suratsızlığıyla alt kat komşum gözlerini bize dikmişti. “Saat kaç?” diye sordu. Dalga geçiyorum sanmıştı ama “bilmiyorum” dedim. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Aile olmalarından girdi, çocuklarının sabah 6‘da kalkmasından çıktı. Bu konu artık 5. kere konuşulduğundan bir noktada tatlı, pasif-agresif biri olup “tabii, kusura bakmayın, iyi geceler” demekten vazgeçtim sanırım. 26 yaşındaydım ve artık gürültü konulu tartışmalarda azarlanmak istemedim. Bu da bir diğer yanlış karardı. “Aile” vurgusunun genel olarak tavan yaptığı bir kısır döngüydü bütün konuşma. Çünkü “aile olmadığım için” asla ve kat’a onun gözünde haklı çıkamayacağımı bildiğim bir ağız dalaşındaydık. Sonra göz ucuyla saate baktım, 11’di. Gece 11. O noktadan sonra haklılığıma emindim. Taarruza geçtim.

 

Saatin erken olduğunu, onlarla aynı saatte yatalım istemesinin biraz tuhaf kaçtığını açıklamaya çalıştım. Üstelik böyle anlarda sırf taarruz gücümü artırmak için kullanabileceğim ama dilimin varmadığı bir başka argüman da var: “sizin çocuklar da sabahın bir köründe koşturuyorlar ama ben gözümde çapaklarla kapınıza dayanmıyorum.” Neden onların yaptığı her gürültü, kahveye gelen her misafir meşruydu da benimkiler değildi? Evli değilim diye mi? Gelenin gidenin bolluğundan da laf açacak oldu, lafı tıkıverdim ağzına: “bu sizi ilgilendirmez!”. Tekrar aileye geldi konu: “hayır 8’de de yapamazsınız bu gürültüyü. Polisle de gelebilirdim buraya.” Bir anda iki koca blok önüme yığıldı: güvenlik gücü ve aile. Toplumumuzun temel bazı yapı taşları. Daha önce de polis tehdidi içeren bir not bırakılmıştı kapıya. Alt kata tüm sukûnetimle inip “neden beni tehdit ediyorsunuz?” “biz komşu değil miyiz” minvalinde konuşmalar yapmıştım. Çünkü gerçekten polis tehdidini anlayamıyorum. Ya çağırırsın, ya çağırmazsın. Kafamın üstünde bu tehdidin sallanmasından hoşlanmıyorum.

 

Kendine, aksiyonlarına ters düşmeden nasıl savunabilir insan kendini böyle anlarda? Delirmeden, özgüvenle ve sukûnetle? Ben konuşmaya, iletişim kanallarımız el verdiğince kendimi açıklamaya çabalıyorum. İletişimi kesmek, gerilimli bakışmalar, huzurlu olmak istediğim ev ortamına pek uymuyor zira.

 

Ortalık yatıştığında garip bir şekilde herkes mahçup mahçup gülümsüyor birbirine. Abarttığımızın farkına varıyoruz. Sonra onlar bir paskalya çöreği yolluyor, biz bir kap dut götürüyoruz. Hayattan laflıyoruz, mahallenin değişiminden, akan terastan, kavga eden kedilerden, ardı arkası kesilmeyen seçimlerden, yükselen dolar kurundan… Aslında ortak çok noktamız olduğunu biliyoruz ve bir noktadan sonra silinip gidiyor diğer gerilimler.

 

Siz gürültü patırtı konulu gerilimlerle nasıl baş ediyorsunuz? Bekarlık hep bir çeşit karşı koz olarak kullanılıyor mu? Komşularınızı nasıl bilirsiniz? Ya onlar sizi?

 
 
 
Görsel Rear Window filminden, 1954.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YKenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks
Kenarda Köşede Kalmış Bir Kadınlar Arası Dostluk Dizisi: Hacks

3 sezon boyunca aşk ve nefretle sarmalanmış bu anlatı, iki kadın karakterin birbiriyle etkileşime girdiği, iletişim kurduğu her an dönüşüyor ve değişiyor. Dostluğun ve yakınlığın gücü de buradan gelmiyor mu?

KÜLTÜR

YAşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi
Aşk, Yalanlar ve Kan: Kristen Stwewart’ın Hollywood’a Açılma Filmi

Kristen Stewart ve yapımcı partneri Dylan Meyer’ın lezbiyen film camiasını yerinden oynattıkları Love, Lies, Bleeding (2024) filmi sonunda vizyona girdi! Tabii ki, ülkemiz hariç pek çok yerde… Tanıtım turundan, verilen röportajlara kadar “ıslak ve kışkırtıcı” bir lezbiyen yapımı olduğundan emin olduğumuz filmin basit bir anlatısı ve kara komik detaylarla bezenmiş bir tarzı var.

KÜLTÜR

YGeçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)
Geçişin, Yolda Olmanın, Öğrenmenin ve Dayanışmalar Kurmanın Filmi: Crossing (2023)

Film kapanırken Lia, Tekla ile sokakta karşılaştığını ve onun sevgilisiyle yaşadığı bol çiçekli, bitkili evine gittiğini hayal ediyor. Yeğeniyle trans bir kadın olarak açıldığı için kurmadığı, toplumsal baskıya yenik düşen ilişkilerini toparladığını hayal ediyor ve aramaya devam ediyor. Yolda olmanın, denemenin, öğrenmenin asıl mesele olduğunun altı çizilmiş oluyor böylece. İstanbul, o yakadan bu yakaya geçilen, beş benzemez insanın karşılaşıp bir araya geldiği, kaosun hüküm sürdüğü böyle bir şehir ne de olsa...

KÜLTÜR

YAtarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*
Atarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*

İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor.

Bir de bunlar var

Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda Romanında Anadil
Seren Serengil Afrika’da
Ne Yersen, Onun Yediğisin!

Pin It on Pinterest