Yeray S. Iborra’nın feminist aktivist ve yazar Brigitte Vasollo’yla yaptığı Somatens’de yayımlanan röportajının İspanyolca’dan çevirisidir.
—————————————–
Feminist aktivist ve yazar Brigitte Vasollo, akışkan toplumda maalesef insanlara meta muamelesi yapıldığını öne sürüyor.
“Bekar olup tek eşliliği boşa çıkarabileceğiniz gibi 70 aşığa sahip olup tek tek her biriyle tek eşliliği üretebilirsiniz.”
Bütün ilişkilerin temelinde bağımsızlık yer almalıdır. Leh filozof Zygmunt Bauman akışkan toplumun insani ilişkiler açısından getirdiği değişimleri tanımlamak için böyle demişti. Bauman aynı zamanda bu değerlendirmenin risklerini de ortaya koymuştu: bağımsızlık diğerleriyle teması sınırlar, köprüleri zayıflatır (Modernidad liquida, 1999). Bağımsızlık kişiler arasında camdan köprüler kurulmasına neden olur: hiçbir şeyin süregitmesine mahal vermez, en ufak bir gerilimde… çat! Ben merkezci kişi duygulanımsal çeşitliliğe giden yolları kuvvetlendirmiştir ama aynı zamanda ilişkilerde derinliği ortadan kaldırmıştır.
Zygmunt Bauman’ın dediği gibi günümüzde ilişkiler emtia halini mi aldı?
Bauman’la başlamanız hoşuma gitti çünkü bu akışkan aşk biraz içimi burkuyor doğrusu.
Neden?
Kitabında Bauman nereden konuştuğunu, sözlerinin nereden geldiğini söylemiyor, oysa akışkan aşk heteroseksüel bir erkeğin eleştirisi. Bu konu üzerine düşüncelerin sadece bir kısmını temsil ediyor, yer almasın demiyorum elbette ama layığıyla konumlanmış bilgi, uzun vadede daha tam bir deneyim toplamı kaleydeskopudur. Günümüzde aşka dair getirdiği bütün eleştiriler, hep salt meta muamelesi görmüş olan heteroseksüel kadınlar için aşkın her daim ifade ettiği şey aslında. Emtia klubü mu demeli bunu? Eee siz de hoş geldiniz o zaman klübe.
Yani Bauman’ın tanımladığı değişimler doğru ama sadece tek bir toplumsal cinsiyet için geçerli, öyle mi?
Öyle. Elbette, ilişkilerde zorunluluk ortadan kalktı, bunu da pek çok tırnak işareti içine alarak söylemek lazım da… Bu da ihtimalleriniz epey arttığını gösteriyor. Öte yandan romantik aşk dışında her şey hala çok (‘o’yu uzatıyor) tuhaf. Sürdürmesi zor. Klasik anlamda tek bir partnerle yaşama zorunluluğu olmasa da bunu gerçekleştirmek isteyenler şiddete maruz kalmaya devam ediyor.
Hayat boyu tek bir kişiyle birlikte olma hikayesi bitti.
Tek bir kişiyle birlikte olma eğilimi sona erdi. İş taahhüde gelince, işler yine değişti: cehenneme doğru gidiyoruz, aşırı tüketici bir fikri, Marina Garcés’in “başkalarının hayatına markete girer gibi girip çıkma” dediği şeyi benimsiyoruz.
Romantik aşkın yapı sökümüne uğramasının ardından, pek çok ihtimale kapı aralandı. Öte yandan kapitalizm üzerinden bu ihtimalleri bir gözden geçirdiğimizde, zayıf, manasız, istikrarsız ilişkilere yönelmek de ortak menfaatimiz için iyi değil sanki.
Ayrıca tek eşli olmayan benim gibi pek çok kişinin içine düştüğü bu ilişkilerin aslında kapitalizme daha da gömülmemize neden olduğunu düşünüyorum. Bunlar kapitalizmin sonucu, onun arzusu. Sistemi devam ettirmek için geriye kalan tek başarısı bu. Öyle sandığımız gibi devrimci değiliz genelde. Bu durumu eleştirmek gerek ama çoğu zaman bunu yapmıyoruz.
Ne demek istiyorsunuz?
Son kurbanlarız biz: romantik aşkı yıktık tamam da, hemen sonrasında tam da kapitalizme ve diğer şiddet biçimlerine karşı durmak için gereken sevgi dolu yapıları ve destek bağlarını da ortadan kaldırdık. Çift, bilhassa göçmen, preker yaşamlara yahut heteroseksüel olmayan arzulara hep sığınak olageldi. Bütün bunları yıkıyoruz ama yerine ne koyuyoruz? İş olsun diye derin ve taahhüt içeren ilişkileri yıkmadan arzuları çoğaltalım istiyorum.
Bu Brigitte Vasallo’yla ikinci görüşmem. Yine de beni kollarını kocaman açarak karşıladı, öyle ki canı yanacak sandım. Kucaklaşma birkaç saniye sürdü, öyle sırtıma dokunmakla yetinmedi. Vasalla bedavaya sarılıyorum kolektifinden değil ama Facebook’da herkesin binlerce arkadaşının olduğu bir dünyada ne olsa dikkatli olmak lazım. Her şeyden önce yüz yüze ilişkilerde.
Sistemin zaferi bağları unutturmak mı?
Bir kavşaktayız, ana akım olan şey hâlâ ana akımın dinamikleri içinde yer alıyor. Öte yandan başka alternatifleri telaffuz eden başka topluluklar da var. Bunlar felsefi fanteziler değil, iyi yapıldıklarında (bağları çoğaltmak) destek ağı, şu dünyada durabileceğimiz güvenli bir mekan üretiyorlar. Bu da kapitalizmin bütün saldırılarına karşı bizleri koruyor.
Mevzu romantik aşkın yıkılmasıyla ortaya çıkan özgürlüklerin en iyilerini muhafaza etmek ama romantik aşkın da en iyi yanlarını korumak o halde?
Evet.
Mesele bizim neslimiz anne-babalarımızın dostluklarında görülen, küçücük ihtiyaç ortamlarını yıkıyor. Şimdi çok uzaktaki hanelerle kolayca yakınlaşabiliyoruz. Aynını aşk için de mi uygulamak lazım?
Evet ama, kusura bakma biraz konudan uzaklaşacağım. Beni endişelendiren bir şey var, ihtimallerimizin sonsuz olması fikri bu, bu yüzden her daim sanki daha iyi bir opsiyon ortaya çıkıverecekmiş gibi hazırlıklı olmamız gerekiyor. Daha iyi biri… sanki şimdiye kadar ne sebepten olursa olsun sana iyi gelen biri vardı da pek çok etaptan geçecek yaşam boyu süren bir taahhüdün altına girmişsin. Şu anda en iyiyi seçmeye çalışıyoruz ama bir sürü ihtimalin olduğunu, her daim daha iyi birinin ortaya çıkacağını biliyoruz. Maalesef yaşamda hep bizleri kendine hayran bırakan kişiler karşımıza çıkacaktır! Sorun şimdiye dek sahip olduğunuz bağların yerine başkalarını koymak, bu da birlikte olduğunuz kişi veya kişileri yeni tanıştıklarınızla karşılaştırmak demek. Bu, hangi markayı alsam’a çıkıyor. Bir de işin aslı çok laf ediyoruz da gerçekte her daim hayatımızda olacak bir veya birden fazla kişi olsun istiyoruz. Bunu söylemek moda değil ama bu ‘her daim’ rahatlatıcı.
Bu bazı feminizmlerin eleştirisine yönelik bir eleştiri mi? İstikrar fikrinden öylece kurtulmak? Mevzu sanki istikrar değil de bağımlılık öyle mi?
Benim ilgimi çeken bağlar vasıtasıyla karşılıklı bir şeyler oluşturma fikri. Bunu bir ev gibi düşünüyorum. ‘Bak, elde ne malzeme var bilmiyorum ama artık ne varsa onunla bir şey inşa edeceğiz… Zamanla, özenle, birlikte düşünerek…” Bunun yerine başka hiçbir şey konmaz. Arzuların çokluğu fikri hoşuma gidiyor, ilişkiler de öyle olabilir. Ancak insanlar ikame edilemez. Cepheleşme gibi mevzular pek çok düzeyde bizlere ciddi zarar verdi.
Münhasır olma gibi sözcükler şiddeti meşrulaştırıyor mu? Başkalarının bize ait olduğunu mu sanıyoruz?
Evet öyle, bu ikame edilebilme meselesi kadar sapkın bir şey yok. Çünkü bununla beraber başka bir mesele de ortaya çıkıyor: yatırım. Bankalar aklıma geliyor. Biriyle tanışıp onunla uzun süreli bir ilişkiye sahip olmayı düşündüğünüzde, bu durumda yatırım, altını çiziyorum yatırım daha da fazla. Daha çok sermaye aktarıyorsunuz. Bunun karşılığında, bir barda tek gecelik bir ilişkideyse…. ortada ne özen var, ne saygı, hiç. Yok, bankalardan veya piyasadan falan da bahsetmiyoruz! Size özen gösteren biriyle tek gece sevişmekle özenmeyen biriyle tek gece sevişmek arasında dağlar kadar fark var. Özen size kendinizi meta gibi değil insan gibi hissettirir. Ne tür seks olduğundan da bahsetmiyoruz. Fark etmez, BDSM(aşırı tabir edilen pratikler ve tercihler) de olabilir bu. Hep, herkesle, her şeyi ortaya koymak zorunda değilsiniz tabi ama başkalarını bir elden araçsallaştıran kişiler var. Bu da felakete yol açıyor.
Modern ve post modern zamanlarda münhasır olma fikri nasıl değişti?
Eva Illouz münhasır olma konusunda çok çalıştı. İlginç bir güzergah çıkarıyor; 19. yüzyılda görülen değişimle romantik aşkın nasıl kurulduğundan, ilişkileri çevrenin, sınıf yapısının değil de kişisel tercihlerin belirlemesinden bahsediyor. Kapitalizmin bireycilik fikrini bu ortamda nasıl tesis ettiğini de açıklıyor bu ilerleme. İçinde yaşadığımız çağda, işler o noktaya vardı ki birini seçmek bir diğerini reddetmek anlamına geliyor (fırsat maliyeti). Benimle kahve içemeyeceğinizi söylediğinizde, sanki beni reddediyorsunuz, ama hayır! Bence tek eşliliği yanlış tanımlıyoruz.
Tek eşliliği mi?
Tek eşliliğin tek bir partnere sahip olmanızla hiç alakası yok, bu bir hiyerarşi sistemi. Neden? Münhasır olma belli kişilerin istediği ama sadece bazılarının sahip olabileceği şeyleri belirler. Herkes böbrek sancısı çekebilir ama kimse bunu istemez, münhasır değildir. İş arabaya, telefona veya partnere gelince, öyle değil ama. Ortada ciddi bir toplumsal veya cinsel sermaye olduğunda, size sınıf notu kazandıracak bir şeye sahip olduğunuzda bunu kaybetmek istemezsiniz: o sadece sizin olmalıdır yoksa hiyerarşi ağı kaybolur. Bu şamatada aşktan bahsetmek nafile gibi geliyor ama öyle değil çünkü tam da bu hiyerarşiyi, bu münhasır olma halini yıktığımızda, kadın cinayetleri son bulacak. Tek eşlilik, benim anladığım haliyle, sınır sorununa kadar varır. Bedenlerimizden, evlerimizden başlar ve gerisi gelir. Böylece ayrıcalıklar son bulur.
Nasıl?
Romantizmle, bu şekilde münhasır olma, cepheleşme ve hiyerarşi üzerinden ilişkilenmek, bir partnerle ilişkilenme hali ama gruplar için de geçerli. Çift olma halimizle, ulus-devlet kurma halimiz birbirinin aynı. Çift ilişkilerimiz, tek eşli tebalar kurma laboratuvarlarımız. Gerçeklik karşısında kendinizi konumlandırma biçimimiz, cinsel-duygulanımsal ilişkilerimizden geçiyor.
Bu kolektif ilişkileri nasıl daha adil hale getirebiliriz?
(Biraz düşünüyor). Audre Lorde, “efendinin aletleriyle efendinin kalesini yıkamayız” diyordu. Yo, aslında yıkılabilir. Ama farklı bir şey kurmaya yaramaz bu aletler. Sonra, sistemin aletlerini romantik sistemi yıkmak için kullanabiliriz ama bunlarla başka bir şey inşa edemeyiz. Ev örneğinde durum çok açık. Bizlerse ataerkinin veya kapitalizmin dışında bir mekanda kendimizi idame edemeyiz, bunu aynı anda inşa etmek-yıkmak durumundayız. Onun aletlerinden vazgeçmek veya bunları başkalarıyla birleştirmek zorundayız. Sistemi yeniden inşa etmek içinse yeni aletlere ihtiyacımız var.
Bunlar neler?
Toplumsal cinsiyetten geçiyor. İkili cinsel-toplumsal cinsiyet sistemi tek eşliliğe ve münhasır olmaya izin veriyor. Toplumsal cinsiyeti masaya yatırmadan cepheleşme dışında bir şey ortaya koyamayız. Toplumsal cinsiyeti yıkmak gerek, küresel ölçekte belli grupların başkalaştırılmasını sona erdirmek için aynı şekilde ırkçılığı yıkmak gerekir (ötekiler fikrini).
Romantik aşkın dışında da olsa toplumsal cinsiyetler arasında dolanmak boşa adım atmak mı oluyor?
Nüfusun büyük bir kesimi, yarısı diyelim, bu tarz ilişkiler yaşıyor çünkü çoğunluk hetero-seksüel rejim içinde yaşıyor. Erkekler sadakatsiz olacak şekilde yetişiyor, erkeklerin sadakatsizlik üzerinden erkekliği beslemesi gerekiyor. Değişen ne?
Yine, toplumsal cinsiyete mahsus bir mesele bu.
Her halükarda, artık bunu yaşayan kişiler yelpazesi daha geniş olsa da tek eşli olmayan benim gibi kadınların maruz kaldığı şiddet daha fazla. Bu röportaj yüzünden internette beni suçlayan adamlar olacak: benim dediğimi bir erkek deseydi, herkes bunu ciddiye alırdı. Slut shaming (ortodoks olmayan cinsel davranışlar veya arzular sergilemekten bahseden kadınları suçlama edimini tanımlamak için kullanılan bir ifade) hala işler halde, kevaşe-fobi var ortada. Ayrıca, heteroseksüel rejimelerde, yaş ölümcül bir işaret. Çok aşklı gruplara bakın, adamlar hep kendilerinden daha küçük kadınlarla birlikte oluyor, kadınlardaysa durum tam tersi. Kadınların erkeklerle aynı şeyleri yapabilmesi işte buraya kadar. İşte bunun için toplumsal cinsiyeti yıkmadan hiçbir şey elde edemeyiz. Tek eşli olmayan ilişkiler vasıtasıyla dünyayı yeniden tasarlamamız gerekiyor, öyle ya bunun tek manası bir hafta sonu kaç kişiyi tüketebileceğinizi görmekse… değmez. Tek eşli olmayan ilişkilerin toplumu dönüştürme potansiyeli, kendi aramızda birbirimizle ilişkilenme biçimlerini değiştirmelerinden geçer.
Önemli olan nicelik, bu da çok sistemin işlediği bir fikir.
Tek eşliliği yıkmanın kaç kişiyle birlikte olduğunuzla hiç ilgisi yok. Sanki tek bir partnerle artık işgal evlerine giremezsiniz gibi geliyor. Oysa cinsel olarak partnerinizden başkasıyla birlikte olmamaya karar verip duygusal alanda bunu uygulamayabilirsiniz, öyle ya duygular anlaşma tanımaz (duygularınızı nasıl kontrol edebilirsiniz ki?), böylece tek eşliliği yıkabilirsiniz pekala. Bekar olup tek eşliliği yıkabilirsiniz. Öte yandan yetmiş aşığa sahip olup her biriyle tek eşliliği üretebilirsiniz. Aklımıza niceliği sokuyorlar, bu durumda dünya çapında geriye sadece duygulanımsal cesetler kalıyor.
Brigitte Vasallo sanki sandalyede değil de salıncakta oturuyor. Bir elinde kahvesi (iki kahve içti sohbetimiz esnasında; her gün beşte kalkıp Tek eşli düşünce, çok aşk terörü isimli kitabını tamamlamak için çalışıyor), sohbetteki rolüne göre ileri geri sallanıyor: bu rol gereği ya sabırlı bir dinleyici ya hevesli bir konuşmacı oluyor. İlişkilerde olduğu gibi, diyalogda da güç mevzusuna özen göstermeli. İşlerin su gibi akması için, nerede geri çekileceğini bilmek gerekir.
Tek eşliliği sona erdirmek için eşitsizliği sona erdirmek lazım, bunu anladım. İlişkilerde eşitsizlik yaratabilen durumları nasıl azaltabiliriz?
İktidar birinin sahip olduğu bir şey değil, bir mekan. Bence hep mevcut olacak. Ancak çok büyük, bir de mikro iktidar var. Bu masada, iktidar yaratan durumlar mevcut ama bunları inceleyebilir, bunlar üzerine konuşabiliriz.
Neden cinsellik sadakat fikrini belirlemeye devam ediyor? Sadakatsizlik ihmal etmek, özen göstermemek demek değil mi aslında?
İşe gittiğinizde veya arkadaşlarınızla kağıt oynamaya gittiğinizde çift yaşamınızı riske atmazsınız.
Ama neden cinsellik işin merkezinde yer almaya devam ediyor?
Çoğu insan için, cinsellikte bir ikame durumu var. İçiniz, duygulanımlarınız ikame ediliyor. Rasyonel bir şey değil bu, bedeni harekete geçiren bir şey. Bedenle ne yapacağımızı bilemediğimizden, bam! Bu sistem yüzünden gerçek veya muhtemel bir kaybın dehşetini yaşıyoruz. İçinde yaşanan ortamın üzerine titizlikle çalışıldığında, bu harekete geçen şeyler ne kadar kuvvetli olsa da sorun olmaz, yoksa rahat olamazsınız. İçiniz harekete geçtiğinde, cinsellik menteşe gibidir, çünkü bunu böyle öğrenegelmişiz.
Yani işin merkezinde yer almaması için çalışılmasından mı bahsediyorsunuz? Preker yaşam bizleri köleleştiriyor ve bizleri her şeyden çok bu durum ikame edilir kılıyor.
Makale yazmakla, cinselliğin o sevgi dolu uyuşturucusuna ulaşamıyorum (gülüyor).
Peki güzel bir sohbet?
Partnerinizi, sadece konuştuğunuz biriyle ikame etmezsiniz.
Belki ederim.