Venezuela’da on küsur sene önce, bir yıl kalmış ve ülkenin ve insanlarının sıcaklığıyla hayatıma çok farklı bir boyut katmıştım. Oradan döndüğümden beri de orada tanıştığım arkadaşlarımla bağım kesilmedi. Son yıllarda medyadan Venezuela’da bir kriz olduğunu duyuyoruz ancak bunun derecesi nedir, insanların gündelik hayatı nasıl etkileniyor, bunu duyurabildiğim kadar duyurabilmek oradaki arkadaşlarıma ve Venezuela’ya karşı boynumun borcudur diyerek yazmaya karar verdim.
Belki önce ülkenin sosyal arka planına dair bir-iki söz söylemek gerek. Venezuela, büyük şehirleri itibariyle belki de hiçbir zaman “güvenli” bir ülke olmadı. Daha on yıl öncesinde başkent Caracas’ın adı, en tehlikeli Latin Amerika şehirleri listelerinde üçüncü sırada yer alıyordu. 12 sene önce Venezuela’nın Valencia kentine vardığımda üst sınıf ve yoksulluğa daha yakın orta sınıf arasındaki ekonomik ve sosyal güç farkı beni de epey çarpmıştı. Her şeyden öte, orta addedilen sınıfın asgarinin üzerine pek çıkabilen bir yaşam standardı yoktu. Bu insanların gün içerisinde yiyecekleri öğünleri bile hesapladığı, parası olan insanların olmayanlardan tamamen farklı bir şekilde yaşadığı, sosyalleştiği bir yapı vardı. Örneğin zenginler avam addettikleri şehir merkezinde hiç gezmiyorlar ve çok tehlikeli buldukları bu bölgeden alenen çekiniyorlardı. Parası olmayan içinse burada pazarlar, seyyar satıcılar, mütevazi lokantalar ve insan selinden oluşan canlı bir hayat hüküm sürüyordu. Dolayısıyla parası olanın ve olmayanın günlük hayat içinde yolları pek kesişmiyordu. Zengin ailelerin çocukları toplu taşıma dahi kullanmıyor, şehrin bir ucundan bir ucuna özel şöförlerle taşınıyordu. Parasının hesabını tutmak zorunda olan biri, şehrin en uç noktasında yer alan devlet üniversitesinin çok düşük ücretli veya ücretsiz akşam yemeğine ulaşabilmek için üniversitenin hiç de sık olmayan otobüslerini beklemek, üniversiteye varmak, yemek yiyip geri dönmek için hatırı sayılır birkaç saatini harcayabiliyordu. Zenginler asla site, özel güvenlikli olmayan bir yerleşkede oturmuyorlardı. Steril sitelerin hemen yanıbaşında ise renkli tek katlı gecekondular başlıyordu. Ülkenin denize kıyısı olan her yeri gösterişli Karayip sahilleriydi ancak zenginlerin kıyılardan motorla taşındıkları özel koylara ve adacıklara tabii ki yoksullar gidemiyordu.
Türkiye’deki sınıflar arası ayrımlar da son yıllarda neoliberal politikaların sertleşmesiyle daha da belirginleşti. Ama orada daha yıllar öncesinden bıçak gibi keskindi. 2006 yılında Chavez yeniden başkan olarak seçildi. Zenginler Chavez’den (neoliberal fırtınaya bir nebze tıkaç olduğu için) nefret ediyordu, zihinlerde kötü hükümet eşittir sosyalist hükümet denklemi vardı. O zamanlar (2006-2007 yıllarında) Chavez hükümetinin icraatları Türkiye’nin iç daraltıcı politik ortamının yanında bana daha halkçı gelmişti ancak seneler geçtikçe dalganın yönü değişti. Birkaç sene içerisinde, enflasyon radikal bir hızla artmaya başladı ve sosyal güvensizlik de arttı. Bu güvensizlik ortamı, 2010’a gelindiğinde şehirlerde yüksek oranda seyreden kapkaç, insan yaralama gibi vukuatlarla kendisini gösteriyor, hatta toplu taşımaya, mesela bir minibüse binen silahlı, bıçaklı çetecikler göz korkutma yoluyla yolculardan haraç toplayabiliyordu. 2013’te Maduro, Chavez’in ardından Bolivarcı Devrimin neferi olarak seçildi. Ancak daha 2014’te Maduro hükümetine yol vermek isteyen eylem dalgası tüm ülkeyi kasıp kavuruyordu. Marketten sabun, un gibi temel malzemeleri alabilmek için 5-6 saat sırada bekleyen insanların sabrı taşmıştı.
Yukarıda 2016 yılından bir market sırası görüyorsunuz. Bu noktadan sonra da hayat şartları giderek ağırlaşmaya, enflasyon giderek artmaya, (2015 sonunda verilen enflasyon oranı %141’di, 2017’den 2018’e kadar %46.305 kadar arttı ve sıkı durun 2018 bitene kadar enflasyonun %700.000’i görmesi bekleniyor) çalışanlara ödenen ücretler hayat pahalılığını karşılayamamaya başladı. Venezuela’da son 4 yıldır Chavez’in halefi Maduro başkanlığında giderek tırmanan bir kriz var. Bu kriz ekonomik olarak başladıysa da bir noktadan sonra hayatın her alanına yayılarak yaşamsal bir kriz haline geldi. Bu kriz döneminde neler oluyor?
• Bankalar nakit parayı çok kısıtlı bir şekilde veriyor ve bankamatiklerde nakit para kalmaması nedeniyle, yapılabilen tüm işlemler dijital bankacılıkla/kredi kartlarıyla halledilmeye çalışılıyor. Nakit olmadan halledilemeyecek satın alımlar için karaborsada nakit para satılıyor: dijital olarak karaborsacınızın hesabına almak istediğiniz nakit miktarının beş katı kadar para gönderiyorsunuz. Örneğin 1000 Bolivar’ı nakit olarak almak için internet üzerinden 5.000 Bolivar veriyorsunuz. Çünkü nakit paraya talep çok yüksek ve eğer nakit ile öderseniz bazı şeyleri daha ucuza alabiliyorsunuz.
• Enflasyon sebebiyle maaşlar artık komik meblağlara döndü. Örneğin, bir müzede tam zamanlı olarak çalışan arkadaşım Leo, aldığı 6 Milyon Bolivar tutarındaki maaşı ile bir kilo peynir bile alamayacağını, peynir, süt ve yumurta fiyatlarının uçtuğunu söylüyor.
• Temel besin gıdalarına erişimin çok, çok zorlaştı (Marketlerde pirinç, un gibi gıdalar bulunuyor ancak fahiş fiyatlara). Dolayısıyla, önceden böyle bir pratiği olmadığı halde çok fazla insan çöpte yiyecek arar hale geliyor.
• Yukarıdaki iki maddenin birleşimiyle, ulaşım için para bulamayan veya yemek yiyemediği için aç olan çocuklar okullarına, eğitimlerine devam edemiyor Aynı şekilde üniversitelerin de boşalıyor.
• İlaçlara erişimin azaldı ve kimi hastalıklar için (kanser, böbrek hastalıkları, HIV) tedaviler sürdürülemez hale geldi, ülkenin uluslarası “prestiji”nin azalmasından korkulduğu için Maduro Hükümeti’nin dış yardımı kabul etmemesi ve ülkenin kriz döneminde olduğunu dahi inkar ediyor. İlaç ihtiyacı olanlardan şanslı olanlara, başka ülkelere gidip dönebilen yakınları-arkadaşları ilaç taşıyor.
• Kaçabilen herkes Kolombiya, Ekvador, Peru ve Şili gibi ülkelere göç ediyor ve ülkede bir şekilde kalmaya devam edenlerin çok, çok umutsuz durumdalar. Önceden Latin Amerika’da Venezuela vatandaşlığı bulunan birinin kıtanın diğer ülkelerine göç etmesi için kimlik yeterliyken, ülkeden çıkan göç akını karşısında diğer ülkeler de kabul kriterlerini sıkılaştırmaya başladı. Bazı ülkeler tek bir gün içerisinde 6000 kadar göçmen kabul ettiklerini açıklıyor.Üniversitede Uluslararası İlişkiler okumuş, veya dört yıllık Güzel Sanatlar Fakültesi bitiren arkadaşlarım ne ülkede kendi işlerini yapabiliyorlardı, ne de göç ettikleri Ekvator, Kolombiya, Şili gibi ülkelerde kendi işlerini yapabiliyorlar; hizmet ve temizlik sektöründe ucuz iş gücü olarak hayatlarına devam ediyorlar.
• Çok sık ve uzun süreler (haftaları, bazı bölgelerde ayları bulabilen) elektrik, su ve internet kesintisi yaşanıyor, bu durum da gündelik hayatı sekteye uğratıyor. Sıcak tropikal iklim sebebiyle Venezuelalıların normalde, zengin, fakir hiç fark etmeden ve hiç aksatmadan günde iki kez duş aldığını da belirtmek gerek.
Bu krize sebep olan şeyler arasında yargı gücünün yasamanın özerkliğini ihlal etmesi ve demokratik alana darbe vurması, başkan eliyle yüksek yargı mahkemelerine hakim atamalarının yapılması, 2014’ten itibaren ülkenin ekonomi motorunu döndüren petrol ihracatından gelen gelirin azalması (2013-2014’te bir varil ham petrolün ederi 100 dolarken 2016’da 28 dolara düşmüş), Trump’ın Venezuela’ya getirdiği petrol ve diğer ürünlerin ihracatına ilişkin kısıtlamalar, ülkenin para birimi Bolivar’ın değer kaybetmesi, ülkede sadece iki siyasi parti olması ve halkın değil elitlerin menfaatini düşünen politikacıların göreve getirilip daha bağımsız düşüncede olanların engellenmesi, altyapı geliştirilmeden körü körüne fazla para basılması ve bunun enflasyonu körüklemesi, yiyecek azlığında mahalle çetelerinin palazlanıp daha çok şiddete başvurur hale gelmesi gösteriliyor.
Eylemler sırasında yaşanan ölümler de işin bir başka yüzü. Sadece 2016’da, 28.479 kişi şiddet sebebiyle ölmüş; sebepleri belirlenebilenler arasından bunun 18.230’unun sebebi cinayet, 5.281’inin sebebi ise “kolluk kuvvetlerine karşı gelmek” olarak belirtiliyor. Muhaliflerin hiç de şeffaf ve adil bulmadığı 2018 seçimlerini yeniden kazanan Maduro ise süregiden protestoların işaret ettiği sorunlara bakmak yerine protestocuları “darbeciler” olarak yaftalıyor, diyaloga veya krizi hafifletecek önlemler almaya yanaşmıyor. (Tanıdık geliyor mu?).
Durum bu kadar vahimken, ülke tek bir ekleme yapmaya gerek kalmadan doğalında bir distopyaya dönmüşken, Türkiye’deki sol yayın ve medyanın Maduro seçildiğinden ve ikinci kez seçildiğinden bu yana (Son bir iki gündür enflasyon odakları haberler artmaya başladıysa da) olayları “Maduro, ABD yanlısı muhalefet karşısında yine zafer kazandı. Zafer devrimin!” sığlığında yansıtması gerçekten ağlanası bir durum. Ne ironiktir ki ülkede sosyalizm hükümet politikasını sözde tanımlayan bir sıfat olmaktan ileri gidemezken ve ortada sosyalist bir icraat kalmamışken, canından bezen halk da bütün kötülüğü Maduro’nun yanısıra sosyalizmden biliyor.
Olanaksızlığın çepeçevre olduğu bu durumda Venezuela’dakiler protestolardan bir sonuç alabilir mi, hayatı ortasından vuran medikal malzeme ve gıda kıtlığından bir çıkış olabilir mi? Durum çok karanlık ancak umarım yönetimsel beceriksizliklerin ve iktidar hırsının her zaman olduğu gibi insanların canına kast etmesi tez zamanda sona erer.
Tüm olumsuzluklara rağmen insanların direncini duyumsatan bir Venezuela şarkısı ve ondan bir bölümle bitirelim:
Bir harita önümüzde
Herhangi bir noktayı evimiz eyleriz
Ama gezegenin harikaları arasında
Bir yer var kalbimde yansıyan
Kan kaynar, duygular coşar
Bir kalp çarpması, zihnim taşar
Senin ayaklarına düşüyorum, müthiş topraklar
Milyonlarcayız, kime vurursa iyisi veya kötüsü
Seçersin yolunu
Kendi mücadeleni verirsin kaderle
Nasıl biteceğini bilemezsin, kazanmak mı yenilgi mi
Eğer düşersen kalkarsın, nereye gidersen git sen doğduğun yersin
Senin değerlerinin bir parçası, insanların renklerin
Latin Amerikalı bir kart daha oynarsın
Ama en derinde herkes farkında hakikatin
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7
Ana görsel: EFE ajansı. Yiyecek kuyruğunda elinde mısır unu paketi ile bir kadın.