Rachel Krantz’ın, Carol J. Adams’la yaptığı söyleyişiye dayanan 6 ways the meat industry objectifies women başlıklı makalesinin çevirisidir.
Hiç ‘et parçası olarak görülmek’ ifadesi hakkında düşündünüz mü?
Birçok anlamda hayvanları ve kadınları aynı şekilde nesneleştiriyoruz. Kadınları ve hayvanları sadece beden parçalarına indirgemekten, ‘aranıyor’ olma fikrinden tutun da hayvanları ve kadınları sömüren reklamların çokluğuna kadar. Kadınları ve hayvanları kontrol altına almak her zaman iç içe olmuştur -gelinle takas edilen inekler ve “sütü bedavaya alabiliyorken neden ineği satın alasın” ifadesi iyi bilinen örnekler.
Hayvanlara ve kadınlara uygulanan zulmün örtüştüğü fikri yeni değil. Feminist kuramcı ve vegan aktivist Carol J. Adams, çığır açan kitabı Etin Cinsel Politikası’nda bu konuyu bir makalenin yapabileceğinden çok daha derin bir şekilde ve ustalıkla açımlar. Adams, bazı fikirlerinin özünü açıklamak amacıyla benimle konuşmayı ve reklamlarda hayvanlar ve kadınların nasıl nesneleştirildiğini detaylandırmayı kabul etti.
Vücut kısımlarına indirgenirler
Kadınları kullanarak ürün satan reklamlar onları çoğunlukla göğüslerine, kalçalarına ve dudaklarına indirger. Kadınlar birer insan olarak değil de basitçe erkeklerin ilgisini çeken vücut kısımlarının bir bütünü olarak görülürler. Benzer şekilde, bir tavuk da bir hayvan değil de ağız sulandırıcı bir göğüs eti, bir domuz ise sadece kaburga eti olarak görülür. Kimlikleri ellerinden alınır ve tüketilecek parçalara dönüştürülürler.
“Parçalarına ayrılmış bir beden içsel değere sahip olmayan, kullanılacak bir şey hâline gelir” diyor Adams.
“Yani, bir hayvan öldürüldüğü ve tüketim için parçalandığında, o hayvana mahsus olan her şey kaybolur, aynı şekilde bir kadın parça parça veya bir et parçası olarak gösterildiğinde yetkisiz kılınmış olur.” İki durumda da kadınları ve hayvanları kısımlarına indirgemek sömürülmelerinin devamına ve normalleştirilmesine izin verir.
Bunu “istiyorlarmış gibi” görünmeleri sağlanır
Hayvanlar yeniyor ve sütleri için kullanılıyorlarsa bunu istiyorlardır, değil mi? Bu fikir “intihar yemeği” olarak bilinir. Böyle reklamlarda, hayvanlar kendi sömürüleri ve ölümleri için gönüllü katılımcılar olarak tasvir edilirler. Bu reklamlar çarpıcı bir şekilde kadınların cinselleştirilmeyi veya nesneleştirilmeyi istediklerini yansıtan reklamlara benzer.
“Bazı insanlar hayvanları yediklerini düşününce rahatsız oluyorlar” diyor Adams.”Bu hayvan nasıl bir hayat yaşadı?” diye düşünmeye başlayabilirler. Bu yüzden de bu güçlüğü ortadan kaldıracak, konforlu ve dominant bakış açısına göre esprili bir yaklaşım benimsiyorlar. “Ah evet, bunu onlar istedi’‘Etin olmak istiyorum!” “Senin için ölü olmak istiyorum!’
Onları sadece genç ve çekici olduklarında görürüz
Çok nadir şekilde yaşlı kadınları reklamlarda görürüz, bu reklamlar yaşlanmayı geciktirici kremler veya ilaçlar için olmadığı sürece. Yaşlı kadınların cinsel çekiciliğinin süresinin dolduğuna kanaat getirilir ve popüler medyadan silinirler. Tıpkı yaşlı kadınlar gibi yaşlı hayvanlar da gençlikleri bitmiş kabul edilir.
“İnekleri her yıl zorla hamile bırakırız” diyor Adams. “Zaman içinde onların daha çok süt üretebilmelerini sağladık, bu nedenle memeleri çok daha ağırlaşıyor ve arka bacakları buna dayanamaz hâle geliyor. Bu da sonunda onları sakat bırakıyor.”
Kimse sütü için sömürülmüş, “kullanılmış” bir inek görmek istemez, bu nedenle yaşlı inek iş yükü ve sıkıntısı azaltılarak elimine edilir ve yeni, daha genç bir inekle değiştirilir.
‘Daha saf zamanların’ simgesi olarak kullanılırlar
Süt kutularına baktığınızda ineklerin geniş ve yeşil alanlarda yetiştirildiği günlere dönük nostaljiyi göreceksiniz. Fakat aslında bugün, sütün yüzde 99’u fabrika çiftliklerinden, çoğu ineğin dışarıya çıkmasına izin verilmediği, hatta hareket dahi edemeyecekleri küçücük bir alana sıkıştırıldıkları yerlerden gelir.
Buna benzer olarak, kadınların evde kalıp hak ve özgürlüklerinin kısıtlı olduğu zamanlara ait görseller de kadınları nesneleştiren reklamları istila eder.
“İnsanlar 1950’lerden nostaljik bir şekilde bahsettiğinde, bu benim için onların feminizme karşı olduklarının bir işareti oluyor ve kadınların rolünün evde kalmak, bakıp beslemek olduğunu düşündüklerinin.. ” diyor Adams. “Tekrar edip duran ‘çayırdaki inek’ görseli -hatta ineğin yavrusunu emzirdiğini gösteren görseller- geriye yönelik politik imgelerdir, biz bunun böyle olduğunu fark etmeyiz bile.” Fabrika çiftliklerinde genelde, bir buzağı kesilmeden önce annesinin sütünü içme şansı bile bulmamıştır.
Vücutları ‘gerçek adamlığı’ pekiştirmek için kullanılır
‘Adamlık’ fikri çoğunlukla kadınların ve hayvanların vücutlarının nesneleştirilmesiyle vurgulanır. ‘Gerçek bir adam’ et yer — tofu veya salata değil. ‘Adam gibi adam’ onun zenginliği, kuvveti ve bağımsızlığına ilgi duyan kadınlar tarafından tanımlanır. Adams’a göre, “kadınlar ve hayvanlar nesneleştirilmiştir, çoğu zaman hayvana bir kadın, kadına ise bir hayvan olarak davranılır; kadın ve hayvanların nesne statüsü erkeklerin statüsünü yükseltmeye yarar.”
Mağduriyetleri, ürün satmak için kullanılır
Kadınlara yapıldığı gibi hayvanlara da “kurbanı suçlama” stratejisi uygulanır: Tavuk huysuzdur, domuz kirlidir, inek her şeye kanar ve aptaldır. Besin için kullanılan hayvanlar çoğu zaman onları sömürmemizi meşrulaştıracak sözlerle alçaltılırlar. Daha da kötüsü, onların mağduriyetini sevimsiz şakalar haline getiririz.
“Onların mağduriyeti onları neden hiçe saymamız gerektiğinin bir kanıtı olarak görülür” der Adams. “Bu, bir nevi çıkarı olanı, suistimalciyi, kullananı korur, onun niyet ve eylemlerini sorgulamasını engeller. Bu onların kötü davranışlarına bir mazeret olarak görülür. Bu mazeret, o şeyin [hayvan ve kadınların] hiçbir değeri olmadığıdır, üstelik bu değersizleştirmeyi gerçekleştiren suistimalcinin ta kendisi olduğu hâlde.” Kurbanı suçlamayı ister kadınlara ister hayvanlara yapıyor olalım, bu sadece sorumluluğu ortadan kaldırmak ve eldeki gücü sürdürmekle ilgilidir.
Feministler olarak, herhangi bir bedenin çıkar veya zevk için kullanılması fikrini yok etmediğimiz sürece asla ataerkilliği tam olarak ortadan kaldırmış olmayacağız. Kadınları ve hayvanları nesneleştiren markalara destek vermeyi bırakmak zorundayız. Vegan olun, etik alışveriş yapın ve gördüğünüz yerde yalanı ifşa edin.
Hep birlikte kimsenin “bir et parçası gibi” görülmediği bir kültür oluşturabiliriz.
Görsel: Sue Coe, Red Slaughterhouse, 1988.