Kendini Siyah, Lezbiyen, Anne, Savaşçı ve Şair olarak adlandıran Audre Lorde’un 1978 tarihli “The Uses of the Erotic” metninin çevirisidir.
Çeşit çeşit güçten bahsedebiliriz; kullanılan ve kullanılmayan, görünür ya da değil. Erotik bir kaynaktır. Her birimizin içinde dişil ve ruhsal düzlemde, ifade edilmemiş ya da kabul görmemiş duygularımızın derinlerinde kök salmıştır. Kendini idame ettirmek isteyen her iktidar ezilenin dünyasında değişime yol açabilecek çeşitli güç kaynaklarını kirletir ya da bozar. Biz kadınlar için bu, hayatımızdaki ciddi bir güç ve bilgi kaynağının yani erotik olanın bastırılması anlamına gelir.
Batı toplumlarında kötülenen, istismar edilen ve değersizleştirilen bu kaynaktan şüphelenmeyi öğrendik. Bir yanda yüzeysel erotizm kadın basitliğinin bir alameti olarak şişirilirken öte yanda kadınlar erotiğin meziyetlerine şüpheyle yaklaşmaya hatta ondan iğrenmeye itildiler, eziyet çektiler. Hal böyleyken, kadınların gerçekten güçlü olmanın ancak hayatlarında ve bilinçlerindeki erotiği bastırarak mümkün olduğuna inanması işten bile değil. Ama böyle bir güç, eril tahakküm içinde şekillenir ve tam da bu yüzden yanıltıcıdır.
Kadınlar olarak, en derin ve sezgisel bilgi kaynağımızdan gelen bu güce güvenmemeyi öğrendik. Eril dünya bu güce karşı bizi hep tetikte tuttu. Ki aynı dünya, bu duygu derinliğine kadınlar erkeklerin hizmetinde olduğu müddetçe değer verdi ama aynı derinliğin olanaklarına kadınların kendi içlerinde bakmalarından ölesiye korktu. Bu yüzden tıpkı karıncaların efendilerine hayat veren maddeyi sağlamak için yaprakbiti kolonilerini tuttukları gibi kadınlar da ruhen sağılmak üzere belli bir mesafede ve aşağı bir konumda tutuldular.
Ama erotik olan, onu göstermekten korkmayan ve azıyla yetinmeyen kadın için kışkırtıcı ve yenileyici bir güçtür.
Erotik, erkekler tarafından çoğunlukla yanlış adlandırıldı ve kadınların aleyhine kullanıldı. Karman çorman, sıradan, psikotik ve plastik bir hisse dönüştürüldü. Bu nedenle, erotiği bir güçlenme ve bilgilenme kaynağı olarak görüp aramaktan geri duruyor, onu, zıttı olan pornografi ile karıştırıyoruz. Halbuki pornografi erotiğin gücünün doğrudan reddidir, hakiki duygulanışın bastırılmasıdır. Pornografi duygudan yoksun bir duyumsamadır.
Erotik, benlik algımızın başlangıcı ve en güçlü duygularımızın kaosu arasında bir ölçüdür. Bir kere deneyimleyince peşine düşeceğimizi bildiğimiz içsel bir tatmin hissidir. Bu duygu derinliğini bütünüyle huşu içinde deneyimleyip gücünü anladığımızda bir daha kendimizden daha azını bekleyemeyiz.
İşimizde, hayatımızda, kendimizde en iyiyi talep etmek hiçbir zaman kolay değil. Mükemmelliği teşvik etmek toplumsal vasatlığın ötesine geçmek demek. Gelin görün ki, kapasitemize yaraşan bir işte çalışmak ve hissetmekten korkarız. Bu korkuya teslim olmak ise ancak farkında olmayanların, isteksizlerin sahip olabileceği bir lüks. Kendi kaderlerine yön vermek istemeyenlerin…
Erotik olandan gelen bu mükemmele yönelme ihtiyacı kendimizden ya da diğerlerinden imkansızı istemek olarak yanlış yorumlanmamalı. Böylesi bir istek bir süre sonra herkesi zayıf düşürür. Erotik, sadece ne yaptığımız meselesi değil, eylerken ne kadar canlı ve bütün hissettiğimiz meselesidir. Böylesi bir bütünlük ve tatmin hissine nereye kadar muktedir olduğumuzu bir kere bildiğimizde, bu hisse bizi en çok yaklaştıracak yaşamsal uğraşların neler olduğunu araştırabiliriz.
Her bir eylemimizin amacı, hayatı kendimiz ve çocuklarımız için daha zengin ve mümkün kılmaktır. Bütün uğraşlarımda, erotik olanı kutlayarak yaptıklarımı bilinçli bir karara dönüştürürüm, adeta minnet duygusu ile yattığım ve güçlenerek kalktığım,özlemini çektiğim bir yatak gibi.
Tabii ki, böylesine güçlü kadınlar tehlikelidir. Bu yüzden erotiği seks dışında bütün yaşamsal alanlardan çıkarmamız öğütlenir. Erotik kaynağa ve işimizdeki tatmine karşı ilgimizin yetersizliğini yaptıklarımızdan duygusal olarak kopuk olduğumuzda hissederiz. Mesela, işimizi en zor zamanlarda bile gerçekten sevdiğimiz kaç an vardır? İyi olanı insani ihtiyaç yerine kar üstünden tanımlayan -ya da insani ihtiyacı ruhsal ve duygusal bileşenlerinden kopararak tanımlayan- her sistemin temel kötülüğü işlerimizi erotik değer ve gücünden, hayatsal cazibesinden, doyumdan arındırmasıdır. Böyle bir sistem, işi bir gereklilikler parodisine, kendimiz ve sevdiklerimiz için ekmek kazandığımız bir göreve indirger. Ama bu, bir ressamı körleştirdikten sonra ondan sanatını geliştirmesini, resim yapmaktan keyif almasını beklemeye benzer. Sadece imkansıza yakın değil, bildiğin gaddarlık bu.
Kadınlar olarak, tamamen farklı bir dünya yaratmanın yollarını araştırmalıyız. Burada hayatlarımızı, işlerimizi ve aralarındaki hareketliliğimizi her yönüyle yeniden değerlendirme zorunluluğundan bahsediyorum.
Erotik, sevginin tüm yönleriyle cisme bürünmesi anlamına gelen Yunanca eros kelimesinden gelir. Kaostan doğan; yaratıcı güç ve uyumun cisme bürünmesi. O halde, erotik diyince, kadınların hayat gücünü ortaya koymaktan bahsediyorum; güçlenen yaratıcı enerjiden, dilimizde, tarihimizde, dansımızda, sevgimizde, işimizde ve hayatlarımızda yeniden çağırdığımız bilgiden.
Cinselliğin taban tabana zıt iki görünümü, pornografi ve erotizm sıkça birbirine eş tutulur. Böyle yaklaşımlar yüzünden ruhsal (duygusal ve psişik) olanla politik olanın çeliştiğini düşünerek onları birbirinden ayırmak moda oldu. “Şiirsel bir devrimci, meditatif bir silah kaçakçısı derken ne demek istiyorsun?” Aynı şekilde, ruhsal ve erotik olanı da birbirinden ayrı düşünür olduk; ruhsallığı düz bir hissiyat dünyasına ya da bir şey hissetmeyen bir münzevinin dünyasına indirgeyerek. Bundan daha yanlış bir şey olamaz. Çünkü münzevi pozisyonu en derin korkularımızdan biri ve en ağır hareketsizliktir. Münzevinin sert perhizi saplantılı bir kural haline gelir. Ve bu öz-disiplinden çok kendini inkardır.
Ruhsal ve politik olan arasındaki ikilik de erotik bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir yanlıştır. Onları birbirine bağlayan köprü erotik -duyusal- olduğu için, içimizdeki derinlik, güç ve zenginliğin fiziksel, duygusal ve ruhsal ifadelerini paylaşırız: en derin anlamlarıyla, aşkla dolu, tutkulu.
Yüzeysel olanın ötesinde sarf edilen “bana doğru geliyor” ifadesi, erotiğin gücünü doğru bir bilgi olarak tasdikler, bu da her tür kavrayış için birinci ve en güçlü rehberdir. Çünkü anlamak yalnızca derinden doğan bilgiye eşlik eden, o bilgiyi ortaya çıkaran bir hizmetçidir. Erotik en derin bilgeliğimizin bakıcısı, hemşiresidir.
Benim için erotik olanı canlandırmanın bir çok yolu vardır, bunlardan birincisi bir diğer insanla herhangi bir uğraşın derin paylaşımından gelen güçtür. Fiziksel, duygusal, ruhsal ya da entelektüel bir neşenin paylaşılması paylaşanlar arasında bir köprü kurar. Bu köprü, neyin paylaşılmadığını da anlamamıza yarar ve farklı olanı tehdit olmaktan çıkarır.
Erotik bağlantıyı uyandırmanın bir başka yolu da neşe kapasitemi korkusuzca ve özgürce ifade etmektir. Tıpkı müziğe cevap veren ve esneyen, en derin ritimlere kulak veren bedenimin yaptığı gibi; ister dans olsun, ister bir kitaplık yapmak, şiir yazmak ya da bir düşünceye dalmak, hislerimin her seviyesi erotik olarak tatmin edici bir deneyime açılır.
Kendimle olan bu bağlantım, hissedebileceğimi bildiğim sevincin bir göstergesidir; hissedebilme kapasitemin bir hatırlatıcısı. Sevinç kapasitemle ilgili bu derin ve yeri doldurulamaz bilgi, benden bütün hayatımı bu tatminin mümkün olduğunu bilerek yaşamamı talep eder: ve bunun adı evlilik, tanrı ya da ölümden sonra hayat olmak zorunda değildir.
Erotik olandan korkmamızın ve onu bulur bulmaz yatak odasına göndermemizin bir nedeni de bu. Hayatımızın bütün yönlerini bir kere derinden hissetmeye başlayınca, muktedir olduğumuz bu sevinci kendimizden ve yaşamsal uğraşlarımızdan talep etmeye de başlarız. Erotik bilgeliğimiz bizi güçlendirir, varlığımızı her yönü ile mercek altına alabileceğimiz bir lens işlevi görür ve bizi bu yönlerin hayatımızdaki yerini dürüstçe değerlendirmeye doğru iter. Bu, içten gelen büyük bir sorumluluk demektir. Bayağı, münasip, geleneksel ya da sadece güvenli olanla yetinmez.
İkinci Dünya Savaşı sırasında plastik paketlerde renksiz, beyaz margarin alırdık. Paketin içinde sarı yakut gibi yüzen küçücük sarı renk topağı olurdu. Margarini yumuşaması için bir süre dışarda bırakırdık, sonra paketi açmadan küçük sarı yumağı patlatır, o zengin sarılığı yumuşak ve duru margarine yayardık. Sonra onu parmaklarımızın arasında nazikçe ileri geri yoğururduk, tekrar tekrar, ta ki renk bütün margarin paketine yayılana kadar.
Erotik sanki içimde böyle bir çekirdek gibi. Bir kere yoğun ve sıkı yumağından çıktığında her yere akar ve tüm deneyimimi duyarlılaştıran, yükselten ve güçlendiren enerjisi ile hayatımı renklendirir.
En derin arzularımızdan ve evet demekten korkar halde büyüdük. Ama onları bir kere farkettiğimizde geleceğimizi zenginleştirmeyen şeyler zayıflar ve değiştirilebilirler. Arzularımıza dair korkularımız kuşkuyu besler ve onlara pervasız bir güç vakfeder, çünkü bir gerçeğin bastırılması demek onu daha da sağlamlaştırmak demektir. İçimizde barınan çarpıklıkları aşamayacağımız korkusu bizi uysal, sadık, dışa bağımlı ve uyumlu kılar. Bu da kadınlar olarak üzerimizdeki baskıyı bir çok açıdan kabullenmemize neden olur.
Kendimizden uzak, dış dünyada yaşadığımızda – ki bununla içsel ihtiyaç ve bilgimiz yerine dışarıdan gelen yönlendirmeleri kastediyorum- içimizdeki bu erotik rehberlerden bihaber yaşadığımızda, hayatlarımız dış ve yabancı formlarla kısıtlanır. Ve bırakın bireyin ihtiyaçlarını, insani ihtiyaçları gözetmeyen bir yapıya boyun eğeriz. Ama içeriden dışarıya doğru yaşamaya başladığımızda, içimizdeki erotiğin gücüyle bu gücün eylemlerimizi beslemesine izin vererek temas edersek, işte o zaman kendimize karşı derin bir sorumluluk duyarız. Çünkü en derindeki duygularımızı tanıdıkça, toplumda tek alternatif gibi görünen acıyla, değersizlik duygusuyla ve hissizlikle mecburen yetinmeyi artık bırakırız. Baskıya karşı eylemlerimiz kendimize içkin hale gelir, içerden motivasyon alır ve güçlenir.
Erotik olanla bağlantıdayken, güçsüzlüğü kabul etmeye gönlüm razı olmaz; pişmanlık, umutsuzluk, kendini değersiz kılma, depresyon ya da kendini inkar gibi bana yabancı diğer halleri de kolay kolay kabullenemem.
Evet, burada bir hiyerarşi var. Arka bahçenin çitini boyamakla şiir yazmak arasında fark var, ama sadece nicelik olarak. Benim için, iyi bir şiir yazmakla sevdiğim bir kadına yaslanıp güneşlenmek arasında fark yok.
Buradan erotikle ilgili son değerlendirmeye geliyorum. Birbirimizin duygularının gücünü paylaşmak birbirimizin duygularını peçete kullanır gibi kullanmaktan farklıdır. Erotik ya da değil, kendi deneyimimizden uzaklaşırsak bizimle aynı deneyimin içinde olan diğerlerinin duygularını paylaşmak yerine kullanmış oluruz. Ve kullanılanın rızası olmadan kullanım istismardır.
Erotik duygularımızın kullanılmaları için önce tanınmaları gerekir. Derin bir hissi paylaşmak insani bir ihtiyaçtır. Ama Avrupa-Amerikan geleneğinde, bu ihtiyaç yasaklanmış erotik buluşmalarla tatmin edilir. Bu durumlara eş zamanlı bir kaçınma eşlik eder, onlara başka bir isim bulunur hemen: bir din, bir şiddet ya da hatta doktorculuk oynamak gibi. İhtiyacın ve eylemin bu şekilde yanlış adlandırılması, pornografi ve aşırılıkla sonuçlanan bir çarpıklığa yol açar– hislerin istismarı.
Gücümüzün gelişmesinde ve korunmasında erotiğin önemini azımsarsak ya da erotik ihtiyaçlarımızı diğerleri ile tatmin edip kendimizden uzaklaşırsak, birbirimizi tatmin nesneleri olarak kullanmış oluruz. Tatmin sevincini paylaşmak ya da benzer ve farklı yanlarımızla bağlantıda kalmak yerine. Belli bir zamanda ne hissettiğimizin farkında olmayı reddetmek, her ne kadar kolay yol bu olsa da, deneyimin büyük kısmını reddetmek ve kendimizi pornografik, kullanılmış ve saçma olana indirgemek demek.
Erotik ikinci el yaşanamaz. Siyahi lezbiyen bir feminist olarak, birlikte deliler gibi dans ettiğim, oynadığım ve hatta kavga ettiğim kızkardeşlerim için belirli bir hissim, bilgim ve anlayışım var. Bu derin paylaşım ortaklaşa eylemlere daha önce olmadığı şekilde öncülük etmiştir.
Ama, münhasıran Avrupa-Amerikan eril geleneği sürdürmeye devam eden kadınlarca bu erotik enerji kolay kolay paylaşılmaz. Bunu kendimden biliyorum. Bilincimi bu yaşam tarzı ve algıya uydurmaya çalıştığımda zorlanmıştım.
Ancak şimdi şimdi, kendini kadın olarak tanımlayan gittikçe daha fazla kadının erotiğin elektrik sorumluluğunu -bu etkileşimin müthiş güçlü ve yaratıcı doğasını saptırmadan- paylaşma riskini alacak kadar cesur olduğunu görüyorum. Yaşamlarımızdaki erotiğin gücünü tanımak aynı yılgın hikayede karakter değişimlerine razı olmak yerine dünyamızda samimi bir değişimi sürdürmek için bize enerji verebilir.
Sadece en derin yaratıcı kaynağımıza dokunduğumuz için değil, bu dişil ve kendini olumlayan eylemliliği erotizmi aşağılayan ataerkil ve ırkçı bir dünyaya karşı yaptığımız için.
Ana görsel: Asad Faulwell