Trabzon'daki Ayasofya Kilise Müzesi cami oldu, tamam. Peki camiye ne oldu?

TARİH

Trabzon’daki Ayasofya’nın Zor Zamanları

Trabzon’un Fatih Mahallesi’ndeki Ayasofya Müzesi 13. yüzyılda kent surlarının yaklaşık iki kilometre dışına yapılıyor. Zamanında bir manastır olarak inşa edilen yapının sadece ana kilisesi ve çan kulesi bize ulaşmış. Tarihçi Antony Eastmond,  Trabzon İmparatoru I.Manuel Komnenos’un (1218-1263) bu kilise ve manastırı, 4. Haçlı seferlerinde Konstantinopolis’in düşmesi sonrası inşa ettirdiğini yazıyor. Hem mimari özellikleri hem de içindeki heykel ve rölyefleri bakımından diğer Bizans yapılarından ayrılan bu eserin farklılığı Eastmond’a göre, Trabzon’un barındırdığı Selçuklu, Gürcü ve Ermeni etkilerinden kaynaklanıyor.

 

Ayasofya ilk ne zaman camiye dönüştürülüyor? II. Mehmed’in Trabzon’u ele geçirmesinin hemen ardından mı, yoksa daha sonra, 1580’lerde Kürd Ali Bey tarafından bir minber ve müezzin mahfili eklenmesi marifetiyle mi? Bu konuda kesin bir bilgi bulamadım. Uzun bir süre yapı onarılmadığı için boş ve ibadete kapalı kalmış. Nihayet 19. yüzyılda elden geçirilip tekrar ibadete açıldıysa da, I. Dünya Savaşı sırasında Ruslar tarafından depo ve askeri hastane olarak kullanılmış. Müze olması ise 1964 senesini buluyor. En son, 2013’te yeniden camiye dönüştürülüyor. O sırada dönen tartışmaları hatırlarsınız belki.

 

Cami halinden bahsetmeden önce binanın yerleşimine, coğrafyasına dair bir iki laf etmek gerek. Ayasofya, esasen Karadeniz’in hemen kenarına bir tepenin üstüne inşa edilmiş. Yani hem suyla göz göze, hem de civardaki herşeyden daha yüksek bir konumda. Şimdilerde ise etrafını apartmanlar çevrelemiş, denizle arasına da bir otoban girmiş durumda.

 

1910'dan bir kartpostal

1910’dan bir kartpostal

 

Ali Saim Ülgen Arşivi

 

Helen Melliar-Smith (1963) Doğu yönünden çekilmiş bu fotoğrafın gösterdiği gibi çevresini tütün tarlaları çevreliyor.

Helen Melliar-Smith (1963) Doğu yönünden çekilmiş bu fotoğrafın gösterdiği gibi Ayasofya’yı tütün tarlaları çevreliyor.

 

Ayasofya

2010’lar

 

ayasofyada-tarihi-donusum

2010’lar

 

Birazdan yazacaklarımla ilgili öncelikli derdim Ayasofya müze mi kalsın, cami mi olsun değil. Ayasofya’nın cami halini gezdikten sonra aklımdaki esas soru şu: Madem cami yaptınız, neden kepaze ettiniz? Aşağıdaki fotoğrafları 2015 yazında telefonla çekmiştim, kıvranarak toparladım ama bir türlü yayınlamaya elim gitmedi. Bu arada duvar fresklerinin kazındığına dair haberler çıktı, mecliste soru önergesi verildi. Şu an ne durumda bilmiyorum. 2 sene evvel şöyleydi:

 

Giriş

Giriş

 

 

 

 

Şimdi üstü kırmızı halılarla kaplanmış zeminin orijinalinden bir kesit:

 

Kırmızı halılarla döşenen zeminin orijinalinden bir kesit 

 

Müzeden dönme olduğu için, atıl bırakıp üstüne ‘papaz yok cami ye gitti’ yazmadınız. Ümmete armağan edeceğim diye Ayasofya’nın ana duvarını formika panelle kapattınız, sonra baktınız malzeme kalmış, o artan formikadan minber diktiniz, mihraba led yeşil ışık döşediniz, iki yana yemekhane klimalarını dayayıp üstlerine yapma çiçek kondurdunuz, neon kırmızısı bir saati Mekke-Medine yönünde işletip, kolonlara ucuz metalden Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer yazılı plakalar çaktınız. Son dokunuş olarak beyaz plastik tabureyi en ortaya koymayı ihmal etmediniz. Başkalarına da beyaz plastik tabure lazım olursa diye yaptığınız stoğu, batı taraftaki kapının iç tarafına, elektrik süpürgesiyle beraber depoladınız. Herşey çok pratik ve tortop oldu. Tebrikler.

 

Ama bunlar yalnızca ısınma hareketleriydi. Esas hareket mümkün olan her boşluğa stor perde çekmekti. Neden? Olur a bir haç bir İsa sakalı görünür, çarpar, sonra vebali kimin boynuna?

 

 

 

TAVAN

Vantilatör teknolojisi de mevcut

 

TAVAN 2

 

Ya şimdi bunu müzeden çevirdik ama biraz turiste de yer açalım, fethimizi müşahade etsinler, içlerinde hissetsinler. Hemen içeri girince kondurduğunuz alüminyum direklerle turistleri sol tarafa yönlendirdiniz. 5 adım attık bitti, baktık dipte bir “Bayan Mescidi” var, ona da girdik, baktık, ben diyeyim 4 kişi sığar, siz deyin sığmaz. Turiste ayırdığınız kadar alanı bile layık görmediniz. Zaten otursun evinde kılsın namazını, Ayasofya neyine? Ama siz yine plastikten bir işareti kemere çakmayı ihmal etmediniz. Bütün bunları düşündünüz. Arapça çevirisini bile yaptırdınız. Maşallah!

 

 

BAYAN mescidinin içinden görüntü şöyle a dostlar:

 

 

Kendine ibadet yeri diye bunu layık gören kafaya, kalbe, göze ne merhem sürersiniz? Peki ya kadınlara camilerde en kuytu köşelerde göstermelik yer açılmasına, açılan yerin de buna benzemesine? Her restorasyon, renovasyon, dönüştürme nasıl böyle hunharca, ölümüne özensiz, ölümüne ruhsuz, ölümüne saygısızca yapılır?

 

Anadolu ve Balkanlar’da biraz gezinmiş olanlar görmüşlerdir, bazen dağın tepesinde ufak bir yere girersiniz, içerde seccade, haç, tespih, Davut’un yıldızı yan yana durur. Yüzyıllarca farklı inançtan insanlar türlü mekanlarda ibadetlerini etmişler, ayazmalarda şifa dilemişler, türbelerde dilek tutmuşlar. Allah’ı ayırmamışlar, aynı geleneğin parçası olduğunu, ümmet denen birliğin sadece kutsal kitapta birleşmediğini bilmişler. Özellikle Hıristiyanlık ve İslam arasındaki geçişliliği, ortak mekanları görmemek Anadolu’nun tarihini bilmemek demek dersek yanılmış olmayız. Peki şimdi bu öcüleştirme neden? Eskilerin imanı bizden eksik miymiş?

 

Hem Hıristiyanlık’ta hem İslam’da veli olarak kabul edilen Aya Yorgi’nin (St. George ve Hızır da dediğimiz karakter) ortaçağda, bugün Anadolu dediğimiz coğrafyada, ejderhayı öldürme sahnesinin çok çeşitli tasvirleri var. Birkaç sene evvel tarihçi Oya Pancaroğlu’nun bu konudaki nefis bir makalesini okumuş, bayağı etkilenmiştim. Bizlerin müzeye girip, offff işte kap, işte kacak, bu da mumluk deyip 5 dakikada sıkılarak geçtiğimiz her objeyi tek tek incelemiş Pancaroğlu, üstlerindeki tasvirleri karşılaştırmış, ne anlattıklarını anlamaya çalışmış. Mumluktan rölyefe, aynadan mezar taşlarına ve mescide Hıristiyanların da, İslam’ı benimsemiş Türkmenlerin ve farklı toplulukların da çok geniş bir perspektifte bu sahneyi kullandığını tespit etmiş. İslam Anadolu’ya yayılmaya başladıktan sonra, ibadethanelerini ona göre düzenleyen topluluklar Aya Yorgi’yi silmemiş, üstüne kendi hikayelerini yazmışlar ve hayatlarına yeni imgeler, hikayeler ve anlamlar ekleyerek devam etmişler. Kısacası imanı tek boyutlu bir fetih nesnesine dönüştürmemişler.

 

En son Haziran 2016 ‘da Trabzon’daki Ayasofya’nın duvarlarındaki fresklerin kazındığına dair çıkan haberlere istinaden Milletvekili Garo Paylan, Başbakan Binali Yıldırım’a bir soru önergesi vermiş ve şunları sormuş:

 

1) Hazırlanan proje bir restorasyon projesi midir yoksa Ayasofya Kilisesi kalıcı olarak camiye dönüştürülmek üzere yeniden mi tasarlanmaktadır?

2) Ayasofya tarihi eser olarak korunmak yerine, etrafında üç cami olmasına rağmen neden camiye dönüştürülmüştür?

3) Ayasofya’nın duvarlarından kazınan fresklerin tarihi eser niteliği nedir?

4) Ayasofya kilisesinin geri dönülemez bir şekilde tahrip edilmesi konusunda herhangi bir soruşturma açılmış mıdır?

5) Bir kilisenin, önce müzeye ardından camiye çevrilmesi, AKP hükümetinin azınlık mülklerini iade etme söylemiyle çelişmemekte midir?

 

Yazıyı bugüne dair bir formül serisiyle, Paylan’ın 5 sorusuna da cevap olacağı ümidiyle bitirmek istiyorum. Bunun için, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği Başkanı Nurettin Özgenç’in Ayasofya’yı camiye dönüştürme tartışmaları sürerken Bülent Arınç’tan esinlenerek sarfettiği laflarına başvuracağım (imla kendisine ve habere ait):

“Zira ibadethaneler kar amaçlı kullanılamaz. Tarihi binayı üç-beş kişi gezecek diye müze olarak tutupta binayı çürütmenin bir anlamı yok. Ayrıca etrafında bulunan kafe ve çay ocaklarında üç beş tane çay fazla satılacak veya birkaç tane turistik eşya satılıyor diye ecdadın vakfettiği yapı müze olarak kullanılmamalı. Ayasofya’nın bir oldu bittiyle müze haline getirildiğini biliyoruz. Bu durumu savunmak ve bu haksız duruma sahiplik etmenin Şehri feth eden Osmanlı padişahına karşı yapılmış ve yapılacak olan en büyük yanlıştır. Hatta bu durum ihanet ile eş değerde sayılabilir…Ecdat yadigarı tarihi eserleri aslına uygun olarak restore edip tekrar hayat bulmalarını sağlayan hükümetin gayretli çalışmalarına köstek değil destek olunmalı.”

 

  1. Müze = Kâr, çürüme (bu en büyük yanlış)
  2. Müze = 3-5 tane fazladan çay ve turistik eşya satışı
  3. Ayasofya’nın duvarları ≠ Ecdat yadigarı
  4. Ecdad yadigarı ≠ Komnenos, Bizans, hain köstek
  5. Müze = ihanet = Komnenos ≠ ecdat ♥ cami

 

Bunları iyice bellediyseniz Ayasofya’yı ziyarete hazırsınız.

 

Ana Görsel: Ayasofya’nın narteks kısmında bulunan kıyamet tasviri.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YHer Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak
Her Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak

Bu 25 Kasım’da hatıramıza, buluşmalarımızın ve hür bir geleceğin hayaline sarılıyorum.

TARİH

YJames Baldwin’le Tanıştığım O Gün
James Baldwin’le Tanıştığım O Gün

Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.

MEYDAN

YEvet, Polisi Lağvedelim
Evet, Polisi Lağvedelim

Çünkü reformlar işe yaramayacak.

MEYDAN

YBiraz Sakinleşebilir Miyiz?
Biraz Sakinleşebilir Miyiz?

İnsanlar genelde beni felaket tellalı gibi görüyor, bana kızıyorlar. Felaket tellalı değilim ben. Eğer bakmazsan, değiştiremezsin. Gözünün içine bakacaksın.

Bir de bunlar var

Arşivin Sınırlarında Transatlantik Mobilitenin İzini Sürmek: Terk-i Tabiiyet Eden Kadınların Arşiv’deki Yeri
Dior Modelleri, 1959’un Moskovası
Karanlıkta Hasat

Pin It on Pinterest