Pieter Pietersz’in 1560-1570 arası yaptığı düşünülen bu yağlı tablonun resmî adı “Çıkrık Başında Bir Kadın ve Bir Adam”.* Açıklamasına bakınca şöyle yazıyor: “Yüz hatları böyle belirgin olmasına rağmen, bu hoş giyimli çiftin tablosu bir portre niyetine mi yapılmış kestirmesi güç. Yine de sahnenin mesajı açık. Elinde maşrapa olan adam, bize doğru bakan genç kadını baştan çıkartmaya çalışıyor. Genç kadın çıkrıkla içki dolu maşrapa arasında, yani fazilet ve ahlaksızlık arasında bir seçim yapmak zorundadır.”
Bu açıklamayı okuyunca ağzım açık kaldı. Benim için net bir taciz sahnesiydi bu: İşinde gücünde bir kadın ve ensesinde ona yılışan adamın alkollü nefesi. Açıklamayı okuyunca dönüp tekrar baktım resme çıkrık başında bir adam ve bir kadın görmek için. Olmadı. Faziletle ahlaksızlık arasında seçim yapmaya çalışan bir kadının bakışlarını aradım. Yok. Bakıyorum bakıyorum; adamın yılışıklığına karşı sakin, başına iş açmadan nasıl tepki vereceğini hesap eden bir kadın var karşımda. Kadının iç sesi yükseliyor: “Allahım yine geldi bu yılışık. Ağzı da leş gibi kokuyo…yandık! Nasıl kurtulacam şimdi ben bundan.”
Kadının iç sesi bir şey söylerken sanat tarihi bambaşka bir şey söylüyor. Kadın iffetli mi olacak, yoksa iyi giyimli çakır keyif adamın kollarına mı atılacak? Ateşli bir ‘arkası yarın’ sahnesi mi bekliyor biz seyircileri? Dönemin rönesans tablolarında kadınların resmediliş biçimini düşündükçe daha da saçma geldi bu açıklama bana. Bir takım adamların dünyayı nasıl da fethettiklerinin göstergesi olarak resmedilen sessiz, pasifleştirilmiş bir nesne olarak kurgulanan kadınlar dudakları kapalı olsa dahi dimdik bize bakarak işaret ediyorlar halbuki. Bazen ressamlarının bile anlamadığı ve farketmeden aracı olduğu bir dille tacizi başka zamanların kadınlarına anlatıyorlar.
*Daha fazla örnek için Batı Sanatında Darlanan Kadınlar derlemesine veya Tacizin Resimli Delili‘ne buyrun.