Avustralya’da bir firma müşterilerine saç, yakılmış kişinin külleri, anne sütü, plasenta, ve göbek bağı gibi biyolojik materyallerden alışılmışın dışında mücevherat seçenekleri sunuyor. Ancak, bu firmanın Mayıs başında, -yani, tesadüftür ki, anneler gününe yakın zamanlarda- , bazı yabancı haber sitelerinde gündeme gelmesi ve bu vesileyle benim ilgimi çekmesi bambaşka bir biyolojik materyal kullanarak tasarladıkları sıradışı takı seçenekleriyle oldu. Bu firmanın sayesinde artık aileler tüp bebek tedavilerinden arta kalan embriyolarını mücevhere dönüştürüp hep yanlarında taşıyabilecekler! Firmanın kurucusu ebe Amy McGlade, 2014’ten beri 4000’in üzerinde farklı biyolojik materyal kullanarak mücevher ürettiklerini ve bunların 50’sinin embriyo kullanarak yapıldığını söylemiş. Takıların fiyatları 80-600 dolar arasında değişiyor.
Tüp bebek tedavisinde, sperm ile yumurtanın laboratuvar ortamında döllenmesiyle oluşturulan embriyolardan, kadının rahmine transfer edilenlerin dışında kalanlar olursa bunlar dondurulabilir. Bu arta kalan dondurulmuş embriyoların yarattığı/yaratabileceği hukuki, sosyal ve etik meselelerin bazılarını başka bir 5Harfliler yazımda tartışmıştım. Bu yazıda, fikri takip yapalım ve arta kalan embriyolar nasıl itinayla metalaştırılıp takı tasarım konusu haline getirilmiş onu konuşalım istedim.
“Embriyodan takı” meselesine girmeden önce, diğer biyolojik materyaller üzerinden takı tasarım konusunu biraz tartışıp ısınma turları yapalım.
Yakılmış kişinin küllerini saklamak fikri, tamamen ölüm, cenaze, gömme ve yas anlayışlarındaki ve pratiklerindeki kültürel farklılıklarla açıklanabilir. Bunun, Türkiye’de hiç tartışılmayan bir konu olduğunu iddia etmek tabi ki yanlış olur. Hatta, faal krematoryum olmayan ülkemizde, Sivas’ın yurtdışına ihracat edilen krematoryum üretiminde seri üretime geçtiği haberlerine bile rastlamak mümkün. Ama, çoğumuzun hafızalarında bu konu yabancı filmlerdeki şu trajikomik sahne ile yer etmiştir sanırım: Şöminenin üstünde aileden birinin yakılmış bedeninden arta kalan küllerinin saklı olduğu süslü kavanoz kazayla devrilir, çoğunlukla elektrikli süpürgeyle süpürülür ve yerine başka bir şey konulup olay örtbas edilmeye çalışılır. Böyle bir kültürel bağlamda, yakılan kişinin küllerinin şömine üstündeki bir kavanozda ya da bir takı içinde saklanması çok farklı gelmeyebilir. Yoksa, gelir mi? Neyse, uzatmayalım, diğerine geçelim.
Bir arkadaşımın boynunda asılı kolyesine “Ay ne güzel” dediğimde, kolyenin içinde ölen kedisinin tüyünden bir tutam olduğunu söylemişti. Şaşırmıştım itiraf edeyim. Ama çok tuhaf da gelmemişti işin doğrusu. Benzer şekilde, örneğin, çocuğunun kesilen ilk saçını (ya da ilk dişini!) bu şekilde saklayabilecek insanlar olduğunu düşünmek de çok şaşırtıcı gelmiyor. Neden mi? Cevap, Milliyet Gazetesi’nin aynı konuyla ilgili yaptığı bir haberde gizli:
“Bebeğini emzirmek, ilk saçlarından bir parça kesip saklamak, göbek bağını bir kutuda tutmak… Bunlar bir anne ve çocuğu arasındaki bağın belki de en belirgin halleri. İşte bu bağın sembolik olarak devamını sağlayan tasarımcı Kelly Howland, ortaya inanılmaz güzellikte bir çalışma koymuş. Bu fikirle artık göbek bağları ve saçlar kutuları değil, boyunları; anne sütü ise parmakları süslüyor.”
Türkiye’de de anne sütünü mücevhere dönüştüren girişimci/tasarımcı kadınlar varmış. Anneler, anne adayları! Siz de çocuğunuzla aranızdaki bağı çeşit çeşit tasarım takılarla daha da kutsallaştırmak istemez misiniz? Peki, bu haberleri okuyup “Tüh, bizimkinin göbek bağını Boğaziçi X Mühendislik Fakültesi’nin önüne, hatta globalleşen şu fani dünyada Harvard Tıp girişine, – evet, itiraf ediyorum, arkadaşlarım için bunu birkaç kez yaptım-, gömeceğimize şık bir kolye mi yaptırsaydık diye üzüldünüz mü? Üzülmeyin, eğitim de şart! Ama, hala emziriyorsanız geç kalmış sayılmasınız, anne sütünü taşa çevirip yüzük yapıyorlar baksanıza! Ya da çocuğunuzun ilk kesilen saçlarıyla sizin ve hatta beyinizin (evet, baba ve çocuk arasındaki bağ da çok kutsal) saçlarından biraz karıştırıp hoş bir (tabi heteronormatif) çekirdek aile buketi yapıp size kolye, beyinize anahtarlık yaptırmaya ne dersiniz?
Gelelim, zurnanın zırt dediği yere, yani embriyolardan takı yapmak meselesine!
Tüp bebek tedavisinden artan dondurulmuş embriyolarla ne yapılabilir?
1) Tedavi sonuç vermezse diye bu embriyolar sonra kullanılmak üzere saklanır. Eğer tedavi sonuç vermişse ve çocuk sahibi olunmuşsa, bu durumda saklama işi süre açısından belirsiz ve bir o kadar da maliyetli olabilir.
2) Embriyolar ya bilimsel araştırmalarda kullanılmak üzere ya da başka kişilerin çocuk sahibi olmasında kullanılmak üzere “bağışlanabilir.”
3) Embriyolar imha edilebilir.
Diyelim ki, tedavi sonrasında çocuğunuz olmuş ve dondurduğunuz ekstra embriyolarınız var. Saklamak maliyetli, başkasına vermek istemiyorsunuz ve imha etmek fikri hoşunuza gitmiyor. Embriyolarınızla kolye yaparak boynunuzda saklamak mı, neden olmasın? Bu haberi ilk duyduğumda, vay be dondurulmuş embriyolardan kolye mi yapıyorlar, yani dondurma teknolojileri gündelik hayata böyle böyle transfer oluyor diye olayın teknik boyutu karşısında şaşıp kalmıştım. Ama yazıyı dikkatlice okuyunca, olayın embriyo imha etmenin takı tasarım eklenmiş hali olduğunu anlamış oldum. Embriyolar yakılıyor; bir nevi yakılma işlemiyle sembolik olarak laboratuvardaki dondurulmuş ve araftaki statüsünden kurtulmuş oluyor. Sonuç; külleri kutsallaştırılmış hatıra olarak takılarda kullanılıyor. Yani, benim ilk başta yanlış anladığım gibi dondurulmuş embriyolar öylece takılarda kullanılmıyor. Ama teknoloji buna imkân verir ve bu da olursa hiç şaşırmam, te şuraya da yazıyorum!
Tabi embriyolar bu şekilde takıya dönüştürülünce, bu uygulama bazı pro-life‘cı grupların tepkilerine maruz kalıyor ve lanetleniyor. Kısaca kürtaj-karşıtı diyebileceğimiz, yaşamın döllenme anından itibaren başladığına inanıp kutsallığını savunan bu gruplar sadece anne karnındaki fetüsün durumuyla değil, tüp bebek işlemlerinde döllenen embriyoların akıbetiyle de yakından ilgileniyorlar. Hatta, sorunun kaynağının, Katolik Kilisesi’nin anti-tüp bebek duruşunu benimseyerek, tüp bebek işleminin kendisi olduğunu düşünenler de var. Konuyla ilgili websitelerinde açıklama yapan ve uygulamayı kınayan İngiltere merkezli “Doğmamış Çocukları Koruma Derneği,” açıklamalarında şu rakamlara yer veriyor: “Tüp bebek işlemleriyle meydan getirilen embriyoların sadece yirmi beşte biri doğuyor. 1978-2002 yılları arasında 68,000 tüp bebek doğdu, ancak bu süreç içerisinde meydana getirilen 1,2 milyon embriyo ise ya donduruldu, ya imha edildi ya da araştırmalarda kullanıldı.”
2015 tarihli bir New York Times haberine göre ise, ABD’de 2002’de 400 bin, 2011’de 612 bin dondurulmuş embriyo olduğu söylenirken, bu rakamın günümüzde yaklaşık 1 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Aynı haberde, dondurulmuş embriyoları yıllık saklama fiyatları 300-1,200 dolar arasında değiştiği yazıyor.
Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, dondurulmuş embriyolarla ne yapmalı konusunda arabulucu çareler üretiliyor, ABD’de embriyo evlatlık verme/edinme kurumları oluşturuluyor. Hatta, 2005’te meydana gelen Katrina Kasırgası’nda ölüm kalım meselesi (felaketin vurduğu yerler açısından ırksal, sınıfsal vs gibi toplumsal eşitsizlikler gözardı edilerek) dondurulmuş embriyoları “kurtarma” operasyonlarını içerecek boyutlara ulaşıyor. Kasırgadan etkilenen ABD’nin New Orleans eyaletindeki bir klinikte binden fazla dondurulmuş embriyonun kurtarılması ve felaketten yıllar sonra bu kurtarılmış embriyolardan doğan çocukların hikayeleri haber kanallarında yerini alıyor.
Anneler günü yaklaşırken dolaşıma giren bu sıradışı mücevher haberleri üzerine insan sormadan edemiyor: Sevgi neydi? Sevgi emekti! Peki, emek nasıl ödenir? Hediyesi olmaz mı? Tabi ki olur! Vizyonunuza ve bütçenize göre, teflon tencere seti, akıllı turbo fırın yada şık bir pırlanta yüzük, belki de android telefon. Bu hediyelerle anne-çocuk arasındaki kutsal bağlar her yılın Mayıs ayında düğüm düğüm olurken, anneler de artık çocuklarının saçından, göbek bağından, plasentasından, anne sütünden vs. yapılan sevgi ile kutsanmış, şık tasarlanmış, bütçelerine göre ayarlanmış çeşit çeşit takılarla bu bağın kutsallığına kutsallık katabilirler. Görünen o ki, anne sütü ile Türkiye’de de bu pazar yavaş yavaş oluşuyor. O yüzden, yakın zamanda arkadaşınızın yüzüğüne bakıp “Ay ne güzel!” dediğinizde, “Anne sütü canım ya” derse hazırlıklı olun, hiç şaşırmayın.
Türkiye’de henüz embriyodan takı yapma konusunda bir girişim yok. Hukuken, kullanılmayan embriyolar ücretleri ödenip saklanmayacaksa itinayla imha ediliyor. Ancak gün gelir de çiftler imha edilmiş embriyolarının kalıntılarını kliniklerden isterse ve takı yapmak için kullanırsa yasal olarak engellenebilirler mi emin değilim. Hatta, acaba kalan embriyolarımız başka çiftlerde kullanılıyor mu gibi paranoyaları olan çiftler bu uygulamayı meşrulaştırabilir bile. Bu senaryoların ötesinde, ülkemizde 2012’den beri süre giden kürtaj karşıtlığı tartışmaları bazı açılardan ABD’deki muadil söylemleri hatırlatsa da, tüp bebek alanı ve embriyolar hala bu tartışmaların dışında. Yine de dilimizi ısıralım biz!