Kadının kendisi klişeleri kırdığında bir şeyler değişebilir.

SANAT

Paylaşıldıkça Çoğalan Kadınlık Deneyimleri: Bu Oda Bir Başka

Klişelerin ve önyargıların içine hapsedilmiş kutsal anne tipolojisi Anneler Günü vesilesiyle bir kez daha üzerimize yığıldıktan bir gün sonra Ark Kültür’deydim. Kadınlık, doğurganlık, annelik ve dişil döngüleri sorgulayan Bize Ait Bir Oda sergisi hakkında küratör Arzu Yayıntaş ve konsept geliştirmeyi üstlenen Sevil Tunaboylu ile söyleştik. Kadınlık deneyimlerinden biyolojik saate, sanat dünyasında kadın sanatçının yerinden kendine ait bir odaya sahip olmanın önemine pek çok şeyi konuştuk.

 

Serginin ismiyle Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sına atıfta bulunuyorsunuz. Bu ismi neden seçtiniz?

 

Arzu Yayıntaş: Güneş Terkol’la birlikte doğurganlık ve anne olmak üzerine yaptığımız bir atölyenin ismiydi bu aslında. Çıkış noktası da benim çocuk sahibi olmam ve bir şekilde eve hapsolduğumu hissetmemdi. O güne kadar feminist olarak özgürlüğüm için mücadele etmiş, hep sokaklarda olmuş ve evde minimum zaman geçirmiş bir kadınken evcilleşmiştim. Bir de üstüne, evde eşimle birlikte çalıştığım çalışma odasından zamanla atıldığımı hissetmeye başladım. Ben salondaki masada oyuncakların yanında çalışırken güzel çalışma masamızın ona kaldığını fark ettim. Ev büyüktü ama bana ait bir oda kalmamıştı. Böylece kadının kendine ait bir odası olmasının üretim için ne kadar önemli olduğunu keşfettim. Atölyelerde hem sanatçılar hem de sanat dünyasının dışından kadınlarla bir araya gelmeye başladık ve üretimden çok, konuşma ihtiyacı ortaya çıktı.

 

Sevil Tunaboylu: Ben de biyolojik saatle ilgili soru sorarak Arzu ve Güneş’e katıldım. Çocukluğumdan beri ailemin ve toplumun, cinsel kimliğim üzerine yapıştırdığı etiketlerle büyüdüğüm için yaşım 35 olunca biyolojik saat soruları kafamda dönmeye başladı. Acaba çocuk yapacak mıyım? Yapmalı mıyım? İstiyor muyum? İstemiyor muyum? Atölyelerde kadınlık kodlamaları üzerinden ev içinde, dışında ve çalışma hayatında neler yaşadığımızı konuştuk. Sonra da bu mevzuları ana başlıklar altında topladık. Kadının kendi doğumu, regl, doğum yapmak, düşük, kürtaj, biyolojik saat, menopoz başlıklarının altında sorular paylaşarak sanatçılara açık çağrı yaptık. Ayrıca çevremizdeki kadınlara da gönderip cevapları bir araya getirmeye başladık.

 

Ay Çadırı

 

İktidarın gözünde kadın eşittir anne. Hatta kendini çocuğuna adayan anne daha da makbul. Siz bu sergiyle anneliğe dair önyargıları kırmayı hedeflediniz mi?

 

Arzu: Bizim yaklaşımımız daha çok deneyim paylaşmaya dayalı; önyargıları kırmaya ya da sorgulamaya dayalı değil. Erkeklerin klişeleriyle hiç ilgilenmiyoruz zaten. Çünkü onlar güç sahibi ve bu gücü kırmak zor. Kadının kendisi klişeleri kırdığında bir şeyler değişebilir. Sorularla yapılan deneyim paylaşımı o açıdan önemliydi. Kadınlar birbirlerinin yaşadıkları zorlukları görünce klişe yıkılıyor. Mesela, doğumdan sonraki loğusalık döneminin zorluğuyla ilgili kadınların verdiği cevaplar beni de çok düşündürdü. Bir sürü kadının tabiri ‘başka bir ben yarattım’dı. Gerçekten de öyle oluyor. Çünkü başka bir kimlik çıkartıyorsun ortaya. Ben de evde daha çok vakit geçiren, sürekli yemek düşünen, endişeli bir karakter olmak zorunda kalmıştım. Bunun yanında, bedeninde bir sürü değişiklik oluyor. Etraftan insanlar da sana devamlı fikir pazarlıyor, akıl veriyor.

 

 

 

 

Yeni doğum yapan arkadaşlarımın annelerinin, kızlarının memelerinden gelen sütün azlığı çokluğu konusunda fikir beyan edip durmaları geldi aklıma. Annelik de kadınlık gibi devamlı dışarıdan müdahaleye açık bir alan sanki.

 

Sevil: Kadınların verdiği cevaplardan birinde, toplum, sadece anne olman gerektiğini dayatmıyor, bir de nasıl anne olman gerektiğini dayatıyor yazıyordu. Gözlemlediğim kadarıyla kadınlar da birbirlerine bu kötülüğü yapabiliyorlar. Annelerimiz, teyzelerimiz, sokaktaki teyzeler… Bir arkadaşım, sokaktaki teyzeler laf ettiği için sokakta emzirmekten çekiniyor. Geçenlerde, Arzu bebeği kumaşa sarmış önünde taşırken bir taksi şoförü kolunu pencereden dışarı çıkarıp seslendi: “Abla boğacaksın çocuğu. Öyle sarılır mı o?”

 

Arzu: Onda bile erkek sana neyi nasıl yapman gerektiğini anlatıyor, öğretiyor işte. İlk reglide tokat atılması da kadına ilk müdahale aslında. Nasıl bir kadın olman gerektiği öğretiliyor o tokatla. Mülayim, usturuplu, iffetli…

 

 

 

Sergiyi gezerken erkeklerin nasıl bir baba olduğu hiç konuşulmazken, kadınların nasıl bir anne olduğu üzerine çok konuşulduğunu düşündüm. Erkeklerin tüm bu konuşmalardan muaf olmaları ve kadınların daima etraflarında konuşma balonlarıyla geziyor olmaları neden?

 

Arzu: Eşim, erkeklerin kendi aralarında da çocuk bakımı üzerine konuşmadıklarını söylüyor. Sanırım biz anlamayız diye takılıyorlar. Öyle olunca da bir baba bebeğin altını değiştirince vefakar bir imaj yaratıyor. Çocuğun özellikle ilk iki yılı iş yükü çok fazla olduğu için bunun babayla paylaşılması gerekiyor. Babaların tüm bakımı kadına bırakmaları saçma sapan bir şey bence. Çocuğa yeterince değer vermemek anlamına geliyor. Ev temizliği, yemek gibi bunu da kadınsal iş olarak görüyorlar. Güç onlarda olduğu için pis ve vasıfsız işleri kadına yaptırmak gerektiğini düşünüyorlar işte.

 

Sergide 23 sanatçının işi var. Yaptığınız açık çağrı mı onları bu işleri üretmeye itti?

 

Sevil: Bazıları daha önce ürettikleri ama sergilerde yer bulamayan işlerini gönderdiler. Mesela Nancy Atakan’ın videoları 2004 ve 2005’ten. 40’lı yaşlarında hamile kalan arkadaşı Myrna’nın anneliğin ötesinde, rahmin gücüyle ilgili söyledikleri beni ağlattı. “Erkekler şiddet ve ölüm içeren savaş hikayelerini tercih ederken, kadınlar birbirlerine doğum deneyimlerini anlatmaktan keyif alıyor. Belki ikisi de bir nevi travma ama biri yaşam ve ümit, öbürü ise ölüm ve şiddet ile ilgili.”

 

Arzu: Bu sergiyle yeni doğum yapmış sanatçıları sanat dünyasına geri çekmeye de çalıştık.

 

Sezgi Abalı

 

Sanat dünyası doğuran kadını dışlıyor mu?

 

Arzu: Aslında kadınlar daha aktif ama sergilerde hep erkek sanatçıların sayısı daha fazla oluyor. Erkeklerin işleri daha pahalıya satılıyor. Doğum yapan kadına da “Üretmen çok zor, artık evine çekilirsin” denebiliyor. Bu erkek egemen durumu sorguluyor ve eleştiriyoruz. Sergiyi de daha feminist bir yöntemle kurgulamaya çalıştık. Klasik sergi küratörlüğü anlayışını bir kenara koyup tamamen eşitlikçi bir tutumla sergi mekanını düzenledik. İşleri yerleştirirken de tek tek sanatçılarla konuşarak kararları birlikte aldık.

 

Fatos Irwen – Göç Çiçekleri

 

Yaratıcılık ve üretkenliğin bir çeşit doğum olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa doğum, sadece gerçekten doğurmak ve anne olmakla tadılabilecek bir şey mi?

 

Arzu: İkisi arasındaki zevkler ve tatlar bambaşka. Bence aynı değiller ve aynı olmalarına da gerek yok. Çocuk yapmak ömrün boyunca sana gelecek sorumluluk ve vicdan azabı demek. Sanat yapmaksa öyle bir şey değil.

 

Sevil: Epey bencil bir şey sanat yapmak. O anlamda doğum yapmakla üretmek arasında fark var.

 

Bize Ait Bir Oda sergisi 4 Haziran’a kadar Ark Kültür’de. Sergi kapsamında düzenlenen etkinlikleri Bize Ait Bir Oda’nın Facebook sayfasından takip edebilirsiniz. [Ana görsel: Arzu Yayıntaş, Annenin Takım Çantası]

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YKorona Günlerinde Dört Duvar Arasında
Korona Günlerinde Dört Duvar Arasında

Koronavirüsten korunmak için evden çalışma imkânı olanlar hanelerine çekilince halihazırdaki toplumsal cinsiyet eşitsizliklerin daha da derinleşmesi kaçınılmaz hale geldi.

KÜLTÜR

YBir garip güzellik ritüelinin düşündürdükleri
Bir garip güzellik ritüelinin düşündürdükleri

2017’de estetik cerrahlara başvuran hastalardan %55’i selfie’lerde daha iyi görünme talebiyle operasyon istedi.

KÜLTÜR

Y“Bizim buralarda bekâr olmaz, buralar hep aile yeri”
“Bizim buralarda bekâr olmaz, buralar hep aile yeri”

KONDA anketinde bekâr olarak ilişkide olmak %85 oranında günah, %90 oranında ayıp!

Bir de bunlar var

Perdesiz: Bir Resmin Hikayesi
Malvina Hoffman ve İnsanlık Heykelleri
Temassız Hayat Noktası

Pin It on Pinterest