Rusya'nın ötekilerini, göçmenleri, çocuk mahkumları, seks işçilerini, yaşlıları resmeden, ülkesinin içinde bulunduğu türlü durumu çizgileriyle oracıkta belgeleyen sanatçı Victoria Lomasko ile bir sohbet.

SANAT

Empati Sanatı: Rus Çizer Victoria Lomasko ile Röportaj

1978’de Serpuhov’da doğan Rus Sanatçı Victoria Lomasko’ya, Moskova’daki duruşmalarda ve eylemlerde, günümüz Rusya’sını şekillendiren tüm kargaşayı çizimleriyle belgelerken rastlamak mümkün (Batı medyası kendisini ilk olarak Pussy Riot duruşmasından yayınladığı çizimlerle fark etmiş örneğin). Fakat Lomasko kendini ülkenin başkenti ve buranın siyasetiyle sınırlamak istemiyor; Rusya’nın uzak bölgelerine, muhtar cumhuriyetlerine, eski Sovyet ülkelerine de gidiyor ve tüm bu yerlerde farklı insanlarla konuşuyor, onların psikolojik ve ruhsal durumunu anlamaya çalışıyor. Nijni Novgorod’daki seks işçileri, gözden uzak LGBT kulüplerindeki kadınlar, uzak bir köyde bir öğretmen, çocuk mahkumlar, göçmenler Lomasko’nun incelikli ama sivri portrelerinin kahramanları arasında. Yaklaşımının merkezine empatiyi alan Lomasko, sık sık kendisine bir şeyleri sorgulatan, illa kendi gibi düşünmeyen insanlara yöneliyor. “Çizgi röportaj” dediği işlerini bir araya getirip baktığınızda, modern Rusya toplumunu tüm ötekileriyle birlikte görebiliyorsunuz. “Diğer Rusyalar” kitabı geçtiğimiz ay ABD’de yayınlanan Lomasko ile söyleşimizde kulağa Türkiye’den bahsediyormuş gibi gelen birçok an da oldu. Rossen Djagalov’la birlikte gerçekleştirdiğimiz röportajın İngilizce versiyonu LeftEast, Rusçası OpenLeft.ru işbirliğiyle yayınlandı.

 

Diğer Rusyalar kitabından: Solda, bir zamanlarların militan ateisti, şimdinin Ortodoks aktivisti Sergey: Batı güzel ve cesur Rus halkını yok etmek istiyor. / Sağda: Moskova Uluslar Arası İlişkiler Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Viktor Mizin: Ruslar olduğu gibi bok, bense 7 nesildir entelektüel bir aileden geliyorum.

 

Rossen: Sanatta popülizm üzerine bir soruyla başlamak istiyorum. Bana öyle geliyor ki, bugün Doğu Avrupa’da “sol” alana dahil olan sanat, ağırlıkla elitist. Diğer bir deyişle, bugün siyasetle angaje olan sanat, Batılı eleştirmenlerin alkışladığı kavramsal ya da performans sanatı alanlarından çıkmaya daha meyilli. Bunun sonucu olarak da bu işler yurt dışında göreceli bir başarıya erişirken, kendi ülkelerinde epey dar bir kitleye konuşarak ancak cılız bir siyasi etkinliğe erişebiliyorlar. Senin grafik röportajların ise, tıpkı Kirill Medvedev’in yaptığı müzik gibi, belirli bir siyasi mesajı sadece Moskova’nın elit çevrelerine değil, modern sanatla haşır neşir olmayabilecek daha geniş bir sınıf bazına ulaştırabilmek için bilinçli bir arayışın ürünü gibi geliyor. Tabi ki her sanatçı işlerini mümkün olduğunca fazla insanın görmesini ister, sen ulaşmaya çalıştığın toplulukla ilgili ne söylersin?

 

Vika: Sanatın ve medyanın her türünün kendine has güçlü ve zayıf noktaları var. Örneğin Rusya’da, insanların çoğunluğunun kültüre bakışı çok geleneksel, ve son derece gerçekçi çizimler ve metinler kullandığım grafik röportajları anlamak epey kolay. Fakat bu tarz gelenekselci bir kitle açısından, sanatın “sanatsal” olması da önemli; diğer bir deyişle, o işi yaratmak için gereken yetenek bariz olmalı. Sanata bakan kişi, “ben olsam bunu yapamam, bunu gerçek bir sanatçı yaratmış, dolayısıyla sıradan bir insanin üreteceği şeyden daha değerli” diyebilmeli. Diğer yandan, insanlar giderek radikal performans sanatından da haberdar olmaya başladı, sadece Moskova’da değil, Rusya’nın iç kesimlerindeki şehirlerde bile insanların Pussy Riot’tan, Voina (Savaş) grubundan ya da Pavlenski’den haberi var. Bunları duymuşlar, ama hala holiganlık olarak algılıyorlar. Tabi performans sanatına dair olumsuz faktörlerden biri, sanatçıların kendi limitlerine çok çabuk ulaşması. Mesela tutuklanmasalar bile, Pussy Riot’ın gerçekleştirebileceği eylemler nelerdi? Kurtarıcı İsa Katedrali’nin önünde dans ettikten sonra ne yapılabilir? Onun ötesindeki eylemler muhtemelen yarı-kriminal olacak ya da kendi kendini imha edecek bir karaktere bürünecekti. Örneğin Voina grubunun son performansı olan “Saray Darbesi” “devlet malına zarar verme” noktasına dayanmıştı. Dolayısıyla bu çıkışlar oldukça medya odaklı olmakla birlikte, bunları yaptıktan sonra sanatçının kendini ortamdan çekip yeni bir alan ya da kanal bulması gerekiyor.

 

Benim çizgi röportajlarım daha yumuşak bir sesle konuşuyor. Kimse bunlara bakınca şok olup koşa koşa komşusuna anlatmaya gitmeyecek: “Ne oldu biliyor musun, tır şoförleriyle öyle bir röportaj okudum ki!” filan demeyecek. Ama aynı zamanda bunlar küçük tuğlalar gibi, her biri bir öncekinin üstüne konuyor ve eğer okuyucularım varsa, onlar da benimle birlikte büyüyor. Her bir hikayeyle bir şeyi daha iyi anlıyoruz, hep beraber. Fakat tabi benim işlerim bu demin bahsettiğim performanslar kadar bilinmiyor. Bence her iki tür sanata da ihtiyacımız var, hepsinden fazla fazla olmalı. Hele günümüzün sanat çölü Rusya’sında, hangi tür sanatın daha önemli olduğu ya da daha çok işe yaradığını tartışmanın hiçbir faydası yok. İnsan ortaya konan herhangi bir işi eleştirmektense sırf o iş var olduğu için sevinmek istiyor.

 

Nigar: “Röportaj” ve “belgesel çizimi” sözcüklerini duyduğumda ben haliyle gazeteciliği düşünüyorum. Sen kendini bir sanatçı olarak tanımlıyorsun tabi ama, yaptığın işler gazetecilikle ne şekilde paralellik taşıyor, bir boşluğu dolduruyor ya da hatta gazetecilerin yapması gerekeni yapıyor mu sence?

 

Vika: Aslında şu an Rusya’da ihtiyacımız olan şey bir tür karma gazetecilik diye düşünüyorum; gazeteciliğin şu haliyle yaşadığı sorunlarla bu şekilde baş etmeye çalışabiliriz. Genel olarak Rusya’da ve özellikle Moskova’da, her gün her türlü kötü haber duyuyoruz, gerçekten korkunç ya da garip haberler, terör saldırıları, metro kazaları, sürekli yeni hukuki korkunçluklar. Haberciliğin buradaki işleyiş tarzından dolayı bu olaylar hep bir gün sonra unutuluyor, sanki hiçbir şey olmamış gibi. Örneğin, sıradan bir süpermarketten kurtarılan kadın köle röportajımı yayınladığım sefer. İlk gün, birçok haber kanalının bu olayı haber yaptığı ve hatta muhabir görevlendirdiği gün yani, bu olay birçok insanda şok etkisi yarattı: “Nasıl olabilir? Moskova’da hem de? Birçok markette senelerce dövülen ve tacize uğrayan kadın köleler çalıştırılıyormuş ve polis bunun farkında olduğu halde bu kadınları ancak aktivistler kurtarabilmiş?” Ama ertesi gün, başka haberler geliyor, korkunç bir yasa tasarısı meclisten geçmiş oluyor mesela. Dehşete düşmüş oluyoruz ama hiçbir şey yapmıyoruz. İnsanları sadece bir günlüğüne şaşırmaya değil, bir harekete katılmaya ve eyleme geçmeye nasıl itebiliriz? İşte bunun için belki de hikayeyi ve karakterleri bırakıp gitmemek, gazetecilerin ilgisi geçtikten sonra da bir süre konuyu takip etmek gerekiyor.

 

Moskova’da bir süpermarkette esir olarak çalıştırılan göçmen kadınlar ve çocuklarıyla ilgili çizim ve not

 

Dolayısıyla bu kadınlar özgürleştirildikten sonra da onlarla sık sık buluşmaya, her seferinde ne yaptıklarını, gelecek planlarını, neye ihtiyaçları olduğunu öğrenmeye çalıştım. Her buluşmamızdan sonra da sosyal medyada bir çizim ve bir paragraflık yazı yayınladım. Örneğin Yeni Yıl yaklaşıyor ve bu kadınlar için bir yeni yıl ağacı ve hediyeler toplamak istiyoruz. Ya da Leyla’nın sadece babet ayakkabısı var ama kar yağmaya başladı bile. Bu hikayeler Facebook ve LiveJournal’da düzenli olarak çıktığı için de insanlar bu karakterlerle bir ilişkileri var gibi hissetmeye başladı, onları görmeye devam ettikçe başlarına ne geldiğiyle de ilgilenmeye başladılar. Ve gerçekten de birisi bir kaban hediye etti, başkası çocuklara hediyeler, öbürü yılbaşı ağacı, vesaire.

 

Ya da mesela, ücret zamlarını protesto eden tır şöförlerinin ya da parklarının içine kilise inşa edilmesini protesto eden Torfyanka Parkı eylemcilerinin durumu. Bu türden dayanışma hareketleri, farklı siyasi görüşlerden, genelde üst siyasetle hiçbir ilgisi olmayan insanların bir şey elde etmek için bir araya gelmesi Rusya’da çok ender görülür. Fakat bu eylemlerin ikisi de devam ediyor, bir şekilde henüz dağılmadı. Aralık’tan Mayıs’a kadar tırların içinde yaşayan şoförleri düşünün! Bu IKEA’da yıkanmak ve sadece toz çorbayla beslenmek anlamına geliyor, çok çok zor bir hayat. Üstüne bir de kıştı; dondurucu soğuğa rağmen montlarını giyip uyumaya, vagonlardan birinde broşür basmaya, bunları farklı tır istasyonlarında dağıtmaya, ülkenin farklı bölgelerinde toplantılar düzenlemeye devam ettiler ve hatta ülke çapında bir grev organize ettiler.

 

Tır şöförleri greve hazırlanıyor

 

Entelektüel sınıftan kim, gerçekten kim böyle bir şeyi kotarabilmenin yanından geçebilir? Bu insanların gündelik kahramanlıkları beni gerçekten şaşırtıyor. Ama gazetecilerimiz sadece civcivli ya da büyük bir olay olduğunda kalkıp geldiler. Mesela grev olduğu zaman ilk gün oradalar ama sonra bir daha hiç gelmiyorlar. Halbuki bu tarz girişimler uzun vadeli bir adanma, kararlılık ve feragat gerektiriyor.

 

Rossen: Rusya’da ya da yurt dışından sana ilham veren sanatsal gelenekler var mı?

 

Vika: Nelerin iç içe geçtiği, neyin önce neyin sonra geldiği, geleneklerin nasıl ve neden değiştiği her zaman inanılmaz ilgimi çekmiştir. Başkentin dışındaki hayatı resmetmeye çalışan ve Dağıstan ya da Kırgızistan’a seyahat etmiş biri olarak, 19. Yüzyıl Rus ressamı Vasili Vereşagin figürü bana çok cazip geliyor. Sömürgeci savaşlara katılımı, siyasi görüşleri sebebiyle kendisiyle kendimi özdeşleştirmem elbette mümkün değil, ama toplumsal detaylara gösterdiği olağanüstü ilgi takdiri hakediyor. Aynı zamanda tarihi albümlere de çok ilgi duyuyorum: askeri, devrimci albümler, Leningrad kuşatması, toplama kampları…  

 

Rossen: En azından ABD’de, siyasi çizgi roman diye bir alt tür var, en çok bilinen temsilcisi de herhalde Joe Sacco’dur. Senin bu formatla ilişkin nasıl?

 

Vika: Bu tür özellikle Fransa’da çok kuvvetli. Benim işlerim Liberacion ve Charlie Hebdo’da yayınlandı, fakat bu yayınlarla işbirliğimi sürdürebilmem için “yaptığını yapmaya devam etsen ama bizim okuyucularımızın hepsini tüketebilmesi için alışkın oldukları formatta çizsen nasıl olur” dendi. Nizami çerçeveler içinde çizim yapmak benim için epey güç olur çünkü her şeyi hemen orada çiziyorum. Doğaçlama -çizimlerimde korumaya çalıştığım bir şey- her şeyi kare kare çizmek ve dolayısıyla önceden planlamak zorundaysanız çok zorlaşıyor. Çizim orada ve o an yapıldığında elde edebildiğim o hissiyatı kaybetmiş olurum.

 

1905-1917 arasındaki Devrimci Rus çizimlerinden kişisel bir arşiv oluşturdum. Mesela bu arşivde, Aurora’daki (Ekim Devrimi’nin fitilini ateşleyen ayaklanmalardan birinin başladığı savaş gemisi; bugün St. Petersburg’da müze olarak kullanılıyor) ilk silah atıldığında oradan geçmekte olduğu için buna tanık olan bir sanatçının çizimi var. O kadar hızlı çizilmiş ki neler olduğunu aslında anlayamıyorsunuz bile, ama çizginin ritminde bir şey var… Her ne olduysa öneminin ne kadar büyük olduğunu anlayabiliyorsunuz.

 

Lomasko’nun devrim dönemindeki çizimleri topladığı kişisel arşivinden…

 

Nigar: Canlı yayın yapmak gibi.

 

Vika: Evet. İlgimi çeken bir başka sanatçı Ivan Vladimirov; birkaç savaşa katılmış profesyonel bir savaş muhabiri aslına. Daha sonra 1905 ve 1917 devrimlerini de çizmiş. Hatta olayların nabzını tutabilmek için Halk Polisi’ne bile katılmış. Veya 1905’ten söz açılmışken, o senenin en kuvvetli işi herhalde Valentin Serov’un Kanlı Pazar olayı hakkında çizdiği “Askerlerimiz, Küçük Kahramanlarımız, Nerede Kahramanlığınız?” Akademi’deki (Rusya Emperyal Sanat Akademisi) stüdyosunun penceresinden askerlerin silahsız insanlara ateş açtığını görüyor, ve bu trajediyi hem somut bir olay olarak hem de herhangi bir devletin kendi halkını katletmesi anlamında sembolik olarak resmediyor.

 

Rossen: Başka sanatçıların senin işlerini ve buradaki açık siyasi mesajları nasıl algıladığını merak ediyorum. Sana karşı tutumda zaman içinde hiç değişiklik fark ettin mi?

 

Vika: Bu da ilginç bir soru: günümüzde bir sanatçı nasıl ünleniyor? Rusya’da bu sürecin diğer Avrupa ülkelerine göre farklı yaşandığını fark ediyorum. Bu da muhtemelen Avrupa’da daha “sağlıklı” diyeceğim bir sanatçı rekabeti olduğundandır. Rusya’da ise temel değerlendirme mekanizmaları işlemiyor: öncelikle yurt dışında isim yapmanız gerekiyor ki sonra Rusyalı eleştirmenlerimiz Batılı meslektaşlarının izinden gitsinler. Gazeteciler burada daha önemli: Birçok sanatçı gazeteciler sayesinde isim olmuştur. En azından bana öyle oldu, 2012’deki eylemler sırasında birçok çizimim yayınlandı. Pussy Riot’ın ünü de gazetecilerin sayesinde; sanat eleştirmenlerimiz o sırada konyaklarını yudumlarken pankçı ibadet taşkınlık mıdır sanat mıdırı tartışıyorlardı. Yine aynısı Pavlensky ya da Monstration’ın (absürd sloganları olan senelik bir eylem) organizatörü Artem Loskutov için de geçerli. Eleştirmenlerimizin tamamen görmezden geldiği birçok başka ilginç iş var, mesela Darya Serenko’nun “Sessiz Eylem”i. Serenko Moskova metrosunu her kullandığında yeni, görsel olarak çok basit bir pankart taşıyor. Konu Ukrayna’daki savaş, LGBT’lere baskı, ev içi şiddet, yeni bir kanun ya da mahkemelerin siyasileşmesi olabilir. Bu pankartlarla, herkesin başını aşağı eğip dikkat çekmemeye çalıştığı metroya biniyor. Bizim metroyu düşünün, her şeyin siyah, gri ya da kahverengi olduğu, neredeyse hiçbir işaretin, sloganın olmadığı yerde birden bire üzerinde Ukrayna savaşıyla ya da ev içi şiddetle ilgili bir şey yazan büyük bir pankart taşıyan bir kız. İnsanlar diyaloğa giriyorlar, bütün vagon tartışmaya giriyor. Fakat Serenko hakkında yazanlar sadece gazeteciler.

 

Rossen: 2012 yılındaki eylemlerin senin çizgi röportajların için mihenk taşı olması çok ilginç. Bir anlamda yaptığın iş toplumsal hareketlerin yükselişiyle bağlantılı?

 

Vika: Bugün Rusya’da, incelemek istediğiniz olgu ne olursa olsun, temel toplumsal sorunlardan kaçmak mümkün değil. Fakat bu sorunları belgelemeye kalktığınızda da kaçınılmaz şekilde sansürle karşılaşıyorsunuz. Örneğin, Moskova’dan dört saat uzaktaki bir köyde yaşayan bir arkadaşım var, orada küçük bir müzenin müdürü. Sürekli karamsar şeyler çizdiğim için beni eleştiriyordu, “söyleyecek hiç mi iyi şeyin yok” diye. Ben, “sen bir konu önersene” deyince, “bizim köye gel, annemle babam köy okulunda öğretmenlik yapıyor, köyde her şey çok güzel, yazacak bir şey bulursun” dedi. Gittim. Bahardı, köyü sel bastığı için okula kayıkla gitmek gerekiyordu ve zaten tüm köy ölmekte olduğu için iki üç öğrenci vardı. İş yok, ebeveynler alkolik, çocukların çoktan psikolojik problemleri baş göstermiş ve okul kapanmak üzere.

 

– Moskova özel isim mi, cins isim mi? – Sokak ismi.

 

Bunları hemen orada yazdım çizdim, arkadaşımla ailesine gösterince “ee?” dediler, “bunun neresi ilginç? Bu normal hayat işte, başka türlü oluyor mu ki zaten? Çok sıkıcı bir hikaye çizmişsin.” Daha sonra bu hikayeyi yayınladım, Moskovalılar okuyunca “Böyle bir şey burada, Rusya’da olabilir mi?” filan dediler. Sadovaye Halkası’nın (Moskova’nın merkezini şehrin kenarından ayıran dairesel yol) dışına çıkmıyorlar, Avrupa’ya gidecekleri zaman hariç.  

 

Nigar: Çizimlerini, işlerini çizdiğin insanlara gösteriyor musun? Tepkileri ne oluyor?

 

Vika: Genellikle olumlu. İnsanlar genelde kendilerini aniden bir çizimin karakterleri olarak görmekten hoşlanıyorlar. Birçok insan çizimin fotoğrafını çekmek istiyor ya da taranmış versiyonunu. Çok ender agresif tepki aldığım oldu, neredeyse hiç hatırlamıyorum diyebilirim.  

 

Nigar: Burada gazetecilikle önemli bir tezat var; birçok insan fotoğrafının çekilmesine itiraz edebilir.

 

Vika: Evet, ve Rusya’da fotoğraf ya da video ile tehlikeye atabileceğiniz insanların sayısı günden güne artıyor. Diğer Rusyalar kitabımın ilk kısmının başlığı bu yüzden “Görünmezler.” Gerçekten de görünmezler; tehlikeli olduğu için yüzlerini göstermek istemiyorlar. Benim için yapması zor röportajlardan biri, ailelerine bile açılamamış HIV pozitif kişilerle oldu. Açılırlarsa her şeyi kaybedebilirler çünkü, ailelerini, işlerini, tedavi olma fırsatını. Bu işi Oxfam istemişti ve en başta fotoğraf ve video kaydı talep ettiler ama konuştuğum her bir insan bunu reddetti. Tek birisi bile çizilmeyi reddetmedi ama. Aynı şey seks işçileri ve göçmenler için de geçerli. İnsanlar onları çizmemi istiyor, bunu görebiliyorum. Taleplerinin, seslerinin, şikayetlerinin kamusal alanda duyulmasını istiyorlar, ama durumlarını kötüleştirmek pahasına değil.

 

Nigar: Özellikle ziyaret ettiğin ve çizimler yaptığın Ermenistan, Gürcistan, Orta Asya’da kadın hakları konusuyla ilgili gözlemin ne oldu? Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana nasıl bir değişim var sence?

 

Vika: Toplumun giderek muhafazakarlaştığını görüyorum, bu da tabi ki kadınların gördüğü muameleyi çok etkiliyor. Örneğin Kırgızistan’da, daha liberal, maddi durumu iyi bir aileden bir kız -Bişkek veya en azından Oş’ta yaşayan birisinden söz ediyorum- yabancı bir dil öğrenebilir veya okumaya yurt dışına gidebilir. Ama daha muhafazakar ailelerden gelen birçok yaşıtı çoktan başını örtmüş, uzun elbiseler giymiş, daha erken yaşta evlendirilmiş olacak.

 

 

Nigar: Geçmişle aradaki fark da giderek açılıyor herhalde?

 

Vika: Evet, açılıyor. Tüm o inanılmaz sorunlarına rağmen, Sovyet devleti en azından çok eşlilikle mücadelede hep kararlılık göstermiş, 13 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesi, kız kaçırma, ağır ev içi şiddet, bunları cezalandırmış. Şimdi ise hem bu rolü üstlenecek bir şey yok, hem de toplum daha muhafazakar ve genelde zalimin yanında durmaya daha hazır.

 

Nigar: Bu dine dönüşün temelinde Sovyet rejimine bir tepki mi var, sosyalistliğin ve dinsizliğin zorunlu kılınmasına yani.

 

Vika: Birçok eski Sovyet cumhuriyeti ya da bölgesinde, mesela Kuzey Kafkasya, Özbekistan ya da Tacikistan, Sovyet devleti, kadınların okumasına ve çalışmasına izin vermeleri için erkeklerin üzerinde müthiş bir baskı kurmuştu. Geç sosyalizm döneminde namus cinayetleri geçmişe ait efsaneler gibi olmuştu artık. Bugün Çeçenistan’da eşler, kızlar, yeğenler sürekli öldürülüyor. Cinayeti işleyen erkek ailenin içinden olduğu sürece soruşturma bile açılmıyor.  

 

Nigar: Gürcistan ve Ermenistan’da da benzer bir durum var mı yoksa bu Müslüman ülkelerde daha mı çok görülüyor?

 

Vika: Müslüman toplumlarda çok daha fazla baskı var, ama mesela Ermenistan veya Gürcistan’da, benim yaşıtlarım, yani 30’unu geçmiş kadınlar bile ebeveynlerin, akrabaların hatta komşuların cinselliklerini denetim altında tutmaya çalıştıklarını anlatıyorlar. Kadınları evlendirmeye, hiç olmazsa komşuların hatrına evliymiş gibi yapmaya mecbur ediyorlar, çünkü evlilik dışı cinsellik hala büyük bir olay. Bir keresinde Tiflis’teki en “modern” mekanda son derece hip insanlarla oturuyordum. Oranın en havalı yerlerinden biri: herkesin şakakları traşlı, herkesin dövmesi ve piercingleri var. Orada Gürcü arkadaşlarım benle bir sır paylaşmaya karar verdi: burada gördüğün insanların büyük çoğunluğu ya bakir/e, ya da gizli bir ilişkileri var.

 

“Evli misin?”

 

Rossen: Son olarak, siyasi sanatla ilgili öngörüleri sormak istiyorum. Şu anda Rusya’da, ve sadece Rusya’da da değil, toplumsal hareketler konusunda belli bir durağanlık var. Belki de siyaseten bir şey söyleyen sanatın karşısında daha acil sorunlar vardır, solcu sanatçılar için ağ, alan, format, izleyici eksikliği gibi. Gelecekte seni ve diğer siyaseten angaje sanatçıları ne bekliyor?

 

Vika: Bana göre şu an kültürel üretimi her şeyden fazla şekillendiren şey sansür ya da baskı değil, ekonomik sorunlar. Gerçekten de birçok sanatçının, toplumsal meseleler üzerine kaliteli işler yapmaya imkanı yok. Bir kaynak sıkıntısı var. Gelecek konusunda ise… Bir seçenek, tabi yurt dışında çalışmaya odaklanmak, Chto Delat’? (Ne Yapmalı) grubunun yaptığı gibi mesela. Korkarım bu benim de karşı karşıya olduğum bir seçim. Rusya’da, eleştirmenler ve okurlar işlerimi görmüyor, tepki göstermiyor, yayınlamıyor ve sergilemiyor. Şu sıralarda farklı örgütlenmelere ücretsiz verdiğim işler, sosyal medyada yayınladığım şeyler bile fazla bir tepki almıyor. Korku, hayal kırıklığı ve yorgunluk hissi var. Bana öyle geliyor ki bizim zamanemiz, 1905 olaylarını takip eden, iyi sanatçıların depresyonda geçirdiği ve bugün hatırlamadığımız işler ürettiği döneme benziyor. Gerçi o dönemde solun ürettiği en ilginç eserler de röportaj-çizimler aslında, çünkü en azından fazla bir kuvvet gerektirmiyor ve yapması masrafsız.

 

Rossen: O zaman belki daha çok egzotikliğe ihtiyaç var! (New York Üniversitesi’ndeki) konuşmanda bahsettiğin gibi, böyle şeylere hep büyük talep var.  

 

Vika: Doğru, paralı Rus sanatseverler her zaman devasa yağlı boya resimlerden hoşlanmıştır. Böyle büyük parlak tuvaller boyayabilirim aslında, mesela Bişkek’in tek gey kulübündeki genç Kırgız transları resmederim değil mi? Ama muhtemelen mesleğimi değiştirmek bile benim için bundan kolay olur.

 

Rossen: O kadar da değil Vika, sana ihtiyacımız var!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YOrhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz
Orhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz

Orhan Pamuk, sırf yurtdışında başarılı diye eleştirilmekten (hâlâ) şikayetçi: “Romanın başarısını kendisine karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”

KÜLTÜR

YKazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı

Edebiyat nobelinin yeni sahibi Kazuo İshiguro ile hayat hikayesi, ilham kaynakları, çalışma rutini üzerine yapılmış en kapsamlı röportajlardan biri.

ENGLISH

YIn Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses
In Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses

The common request shared by every woman I spoke to for this article was that they would be properly listened to.

Bir de bunlar var

Gladys Reed: II. Dünya Savaşında Bir İngiliz ‘Çalıkuşu’
Sadece Kelimelerle Vedalaştık
Camdaki Yansımana Bakmak, Hayat Üzerine İki Çift Söz Söyleyebilmek ya da Bir Şiir

Pin It on Pinterest