Geçen hafta 2008’de çıkan kitabın tanıtım yazısını 2012’nin son haftalarında yazmanın getirdiği utançla kendimi kültür ve sanata adamaya karar verdim, ey kari! Bu sebeple son günlerde kütüphaneden odama kucak kucak ansiklopedi taşıyıp komşumuz Sovyetler Birliği hakkında bol bol bilgilendim, beğendiğim müzik gruplarının üyelerinin burçlarını ezberledim. Kısacası övünmek gibi olmasın da 10 günde kendimi dört dörtlük bir rönesans insanı olarak yetiştirdim.
Tam da o aralar bizim okulun film kulübünün Kasım ayı boyunca Filipinli yönetmen Kidlat Tahimik’in filmlerini göstereceğini öğrenip sevinçle ‘ooo yeee, herıld yani’ filan dedim (popüler kültürü azıcık geriden takip ediyorum demiş miydim?). Gösterimlerin bedava olması da işin cabası oldu. Bedava diye son kullanma tarihi geçmiş suşi yiyen bir insanım nihayetinde. Ve işte karşımda Ekşi Sözlük’te başlığı bile olmayan bir yönetmen! İşte kanaat önderliği için bir fırsat! İşte kültürden sanattan anlamayan halkımıza tanıtacağım yeterince az bilinen bir isim! Film listesine baktım, haftasonu Turumba gösteriliyor; konu gayet ilginç, Filipinler’in küçük bir köyünde geleneksel bir kutlama için yapılan maket hayvanlar Alman bir yatırımcı tarafından keşfediliyor ve köylüler için hoşça vakit geçirmek aracı olan bu hayvanlar kısa sürede yabancılaşmış emek haline geliyor. Tanıtım yazısında inanılmaz bir neo-sömürgecilik alegorisi olarak anılan bu filmi alegori nedir sözlükten baktıktan sonra izlemek üzere ajandama kaydettim…
Yalnız yanlış kaydetmişim, filme gideyim diye takvimi tekrar açıp bakınca gördüm ki film iki gün önce gösterilmiş bile. Yılmadım, yeni bir film buldum: Video-Palaro. Tahimik’in kendi hayatını bir belgesel olarak kavramsallaştırdığı bu eserde Tahimik’i bir petrol sızıntısıyla mücadele ederken, Himalayalar’daki çeşitli manastırların onarımına yardım ederken, ihtiyar bir çiftçiyle pirinç hasat ederken ve saire görüyoruz…muşuz. Bu belgeseli de, inanmayacaksanız ama saatini karıştırdığım için kaçırdım. Saat 5’te başlayan gösterim için saat 6’da çıkıp gelip kapının önünde umursamaz bir tavırla oturan görevliyi görüp “Bu ne gevşeklik, bu ne ciddiyetsizlik, nerde bunun müdürü, yetkili birini çağırın bana” diye coşan emekli albay ruhum adamın gülerek “Film başlayalı 1 saat oluyor ama isterseniz girin” demesiyle fısss diye söndü.
Yine de Tahimik’i kimseye kaptırmam, oturur yazısını yazarım. Yarın bir gün sorarlarsa Tahimik’i Türkiye’ye ben tanıttım. Bu vesileyle sizin de haberiniz olmuş olsun, sağda solda en sevdiğiniz yönetmeni filan soran olursa alterno puanlarını toplarsınız (bunun için filmi izlemeye gerek olmadığını hepimiz biliyoruz). Siz tabii illa izlemek istiyorsanız izleyin, zararı dokunmaz (iyi bir şeyse bize de haber verin).