Son zamanlarda davranışları öyle tuhaf ki... Sanki bir şeyler planlıyor gibi. Deodorantların bilinen ve bilinmeyen niyetlerini Aysu Uygur'a sordum.

KÜLTÜR

Röportaj: Deodorantımız Bizi Öldürmeye Mi Çalışıyor?

Deodorantların içindeki bazı maddelerin gözenekleri tıkadığı ve lenfler tarafından emildiğini, burada bir takım zararlı işler becerdiklerini ve sonuçta göğüs kanseri oluşumuna katkıda bulunduklarını okuyup duruyorum. Bunları okuyorum ve tanıdığım en stresli kişi olduğum için her zaman elimin altında bulundurduğum sanayi tipi deodorantın içeriğini okumayı erteledikçe erteliyorum. İçeriğinden ne anlayacağımın yanında bu kullandığım ürünün etkinliğinin sağlığım için iyi olamayacak kadar kesin olduğuna dair bir hissim var; bu meret sıkıldığı bölgeyi geçici olarak robot cildine dönüştürüyor. Sanki orası artık vücudumun işleyen bir parçası değil. …Nasıl olabilir? 

 

Bir süredir her deodorant kullandığımda vücudumun gözle göremediğim bazı zararlı unsurlarla başa çıkamayıp bunları çaresizce biriktirdiğini, kapının arkasına yorgunca süpürdüğünü hayal ediyordum. Yani deodorantımın içeriği de artık stres kaynaklarımdan biri olmuştu. (Bu yazı ve röportaj geç gelen bir genel anksiyete teşhisiyle bitmiyor) Sonunda geçen hafta, var olan deodorantımın içeriğini okuyup tadımı kaçırmak yerine onu sessizce yok edip kayısılı ve doğal, alüminyum bileşeni veyahut paraben içermeyen deodorant stik kullanmaya başladım. Bu ürünün koltukaltına sprey sıkmanın verdiği hayalet avcısı “Geber inşallah kötü kokular” tatminini yaşatmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Doğal deodorant daha kibar, daha tatlı bir süreç… ve tabii ki azıcık da daha pahalı. Ancak “kibar”, “tatlı” ve “pahalı” sıfatları, otomatikman “sağlıklı” ile eşdeğer sayılmalı mı? Anladım ki deodorantın doğası ve olası etkileri üzerine yetiştirdiğim bu şüphelerin üzerine “organik” etiketi yapıştırıp yoluma devam etmeyi de başaramamıştım.

 

Bu konuda internette karşıma çıkan bilim haberi kirliliğine baktım, baktım, baktım; sonunda internet tarayıcımdaki pencere mezarlığını kapatıp bu konuda 5Harfliler’e bilimin deodorant konusunda bize ne dediğine dair objektif ve güvenilir bir açıklamada bulunabilecek bir kişiye, Bilim-Bilmiyim’in kahraman bilimcisi ve yazarı, 5Harfliler’e de kıymetli katkılarda bulunan sayın Dr. Aysu Uygur‘a ulaştım.

 

Sorularım ve Aysu’nun vakit ayırarak özenle verdiği yanıtları aşağıda:

 

Sevgili Dr. Aysu Uygur, öncelikle merhabalar… Deodorantlardaki parabenlerin, alüminyum bileşenlerinin Alzheimer ve kanser hastalığına sebep olduğu, en iyi ihtimalle de koltukaltındaki iyi bakterileri öldürdüğüne dair iddialar uzun süredir mevcut. Bahsedilen olası hastalıkların içinde kadınlara yönelik olarak lenf ve göğüs kanseri tehlikesinin adı özellikle anılıyor. Okuduğum şeyler bana çoğu antiperspirant, yani terlemeyi önleyen ürünlerin terle reaksiyona girip gözenekler için bir tıkaç görevi gördüğünü, bu özelliğe sahip olmayan deodorantların ise deri üzerinde yaşayan ve ter kokusuna sebep olan bakterileri öldürdüğünü söylüyor. Deodorant ve kanser hastalığı arasındaki nedenselliğe yönelik son çalışmalar bize ne söylüyor?

 

Bu soruya kesin bir cevap vermeyi çok isterdim, çünkü birçok kişinin her gün kullandığı bir ürün hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istemesini anlayabiliyorum. Fakat şu ana kadar yapılan bağımsız bilimsel çalışmalarda deodorant ve antiperspirantların kansere neden olduğuna dair elle tutulur bir kanıt görülmüyor. Genelde kanser çalışmalarını çok güzel özetleyerek kamuya duyuran www.cancer.gov ve Amerika’da ulusal sağlık enstitüsü (NIH) de bu konuda ellerinde deodorantları tehlikeli bulmak için yeterli kanıt olmadığını söylüyor­­­(1). Nedensellik gösteren çalışma ise hiç yok. Elimizde ürünün zararlı olduğuna dair kanıt olmaması, tabii ki tamamen güvenli olduğu anlamına gelmez. Fakat bana sorarsanız, bugün kanser mekanizmaları hakkında bildiklerimiz ve yapılan epidemik çalışmalara dayanarak diyebiliriz ki deodorant ve antiperspirantlar için alarm çanları çalmaya gerek yok. Özetle, zararlı olduğu defalarca gösterilmiş bir çok alışkanlığımızı düzeltmek yerine henüz zararlı etkilerini gösteremediğimiz bir alana para ve zaman harcamak bana daha çok yeni bir pazarlama icadı gibi geliyor.

 

Peki biraz daha başa dönersek biz, kişiler, yani tüm insanlar, neden terliyoruz ve ter neden kötü kokar?

 

Aslında ter bezleri vücudumuzun neredeyse tamamını kaplar. Biz bunlara ekrin bezleri deriz. Bir de ergenlikte gelişen, koltukaltları ve kasıklarımızda bulunan apokrin ter bezleri vardır. Bu bezler, ekrin bezleri gibi sadece su ve tuz değil, aynı zamanda bazı yağ asitleri ve proteinler de salgılarlar. Bu bölgelerde ikamet eden bakterilerin yağ ve proteini tüketmesiyle, ortaya kötü bir vücut kokusu çıkar.

 

Bu kötü kokuyu engellemek için kullandığımız deodorant ve antiperspirant ürünlerin niteliği nedir, ispatlanmış olası diğer zararları neler?
Eğer kötü koku ter bezlerinin salgısı ve bakterilerin aktivitesi ile ortaya çıkıyorsa, kokuyu etkin bir şekilde çözmenin iki yolu var: ya ter bezi salgısına ya da bakterilere müdahale elemek. Deodorant ve antiperspirantlar tam olarak bunu yapar. Evinizdeki antiperspirantların etiketinde bulunan ‘aluminyum klorohidrat’ ya da ‘aluminyum zirkonyum triklorohidrex’ ibarelerinden de anlayabileceğiniz gibi bu ürünler aluminyum içerir. Aluminyum bileşenleri, apokrin ter bezlerini bir tıpa gibi kapatır ve terin cilt yüzeyine çıkmasını engeller. Bunun yanında, içinde aluminyum olan ya da olmayan bir çok deodorantta (doğal olan bir çok deodorant dahil) bakterileri öldüren maddeler de vardır. Piyasadaki doğallık iddiası olan ve olmayan deodorantlardaki bu maddelerin herhangi bir kronik hastalığa yol açtığına dair bir bulgu ya da fikir birliği yok, ki özellikle 2000 yılından beri birkaç farklı bağımsız araştırmacının incelediği bir konu.

 

Koltukaltımızda ikamet eden bakterilerin deodorantlar tarafından yokedilmesi konusuna gelelim. Tabii ki tıbbi bilimlerde vücuda minimum müdahale hedeflenir. Bundan 10-20 sene öncesine kadar bağarsak florasının (mikroorganizmaların) vücut için ne kadar önem taşıdığını bilmiyorduk. Koltukaltı bakterilerinin vücut için faydalı olduğunu yine de iddia edemem, fakat vücudu çamaşır suyuna batırır gibi dezenfekte etmek de tercihiniz olmayabilir. Tam da bu nedenle son yıllardaki araştırmalar, kötü kokuları gidermek için koltukaltı bakterilerine daha nokta atışı müdahale etmeye yoğunlaşıyor. Yani, ya bakterilerin kötü koku üretmesini engellemek, ya da kötü koku üreten bakteri türlerini tespit edip sadece bu türleri hedef almak gibi.

 

Bunun dışında değinebileceğim başka bir yan etki, ürünlerin içerisindeki alkol nedeniyle cildinizin tahriş olabilecek olması, ki bu da cildinizin ne kadar hassas olduğuna göre önemli ya da önemsiz olabilecek bir durum.

 

 

Bir de bu yukarıda saydığım, hakikaten de terleme hissini durduran ürünlere karşıt, “organik” veyahut “non-toxic” iddiasında ürünler görüyoruz piyasada. Bu ürünlerin genelgeçer deodorant ürünlerden ne şekillerde farklı çalıştığını 5Harfliler’le paylaşabilir misin?

 

Alternatif ‘doğal’ ürünlerin daha sağlıklı olduğunu gösteren bir çalışma olmadığı için bu konuda her iki yönde de katı bir fikir sahibi olmak yanlış bir tutum. Deodorantınızın üzerinde ‘alüminyum’ ibaresi görmek sizi rahatsız ediyorsa, psikolojik bir rahatlama için elbette ‘doğal’ olduğunu iddia eden ürünler kullanabilirsiniz. Fakat dünyadaki her şey kimyasallardan oluşurken, herhangi bir ürünün daha doğal olduğunu iddia ettiği için daha az şüphe uyandırması bana mantıklı gelmiyor. Bu ürünlerin de deodorantlar ve antiperspiranlar kadar regüle edilmesi ve mercek altına yatırılması lazım. Örneğin daha doğal olduğu için ve kokuyu yok ettiği için koltukaltınıza her sabah zehirli sarmaşık sürerseniz, cildinizde yarattığı tahribattan ötürü bir süre sonra iltihaplı koltukaltlarıyla çok daha büyük bir problemi bir yaprak ile başınıza sarmış olabilirsiniz. Bir çok doğal ürün de aluminyum barındırmasa da bakterileri yok eder, ya da kokuyu maskelemek için farklı maddeler kullanır. Hangi maddelerin bu bağlamda daha güvenli olduğu, henüz iyi araştırılmış değil. Toksikoloji bir maddenin ne kadar zararlı olduğunu hem dozajına, hem de uygulanışına bakarak tayin eder.

 

Peki, son olarak, insan aslında sağlıklı kalmak için terlemek zorunda mı? Modern uygarlık göstergesi olarak terlemeyi engelleme fikri, sorunlaştırmamız gereken bir durum sayılabilir mi? Yani aslında tüm bu verdiğin kıymetli bilgilerden ötede, sorun ürünlerden ziyade, terlemeyi öcüleştirmemiz olabilir mi dersin?

 

Bu soruya hem son 200 seneye, hem de son 2 milyon seneye bakarak cevap vereyim. Son 200 senede terlemenin etrafımıza yaydığı koku değişmese de, bu kokunun yarattığı etki çok değişti. Sebebi de hayat tarzımızdaki değişiklikler: Artık insan nüfusunun çok daha büyük bir kısmı her gün kapalı alanlarda tanıdığı ve tanımadığı birçok kişi ile yakın temas halinde. Çiftliğinizde çapa sallayıp, yalakta şöyle bir su dökünüp açık havada oturmuyorsunuz. Büyük olasılıkla bütün gün diğer insanlarla kapalı bir alanda çalışıp, metrobüs denen daha da kapalı bir tımarhanede evinize seyahat edip balkonsuz salonunuzda günü sonlandırabiliyorsunuz. Bakterilerin vücutta yarattığı kokuya hassas canlılarız, böyle evrimleştik. Koltukaltı terinin ve oradaki bakterilerin bize bir zararı olmasa da, vücut kokusu evrimsel tarihimizde çoğu zaman birşeylerin doğru gitmediğini de gösteriyordu diye tahmin ediyoruz. Modern yaşamın bizi sıkıştırdığı alanlarda doğal olarak daha yoğun hissedilen bu kokuya hassasslaşmak bence kabul edilebilir.

 

Son 100 seneye değil de son birkaç milyon seneye bakarak cevap verecek olursam, terlemenin insan evriminde çok kritik bir yeri olduğu konusunda bir çok bilim insanı hemfikir. Ter bezlerimiz (ekrin bezleri) bütün vücudumuzu kaplar ve vücut ısısını kontrol etmemizde hayati bir rol oynar. Fakat rahatsız olduğumuz ter kokusu, termoregülasyon (vücut ısı kontrolü) için kritik olan ekrin ter bezlerinin değil, sadece koltukaltımızda ve kasıklarımızda bulunan ve ergenlikle gelişen apokrin ter bezlerinin, yani ikinci grup bir ter bezinin aktivitesi sonucu ortaya çıkar. Henüz apokrin bezleri gelişmemiş çocukların ter kokmayışının sebebi de budur. İşin ilginç yanı, apokrin bezlerinin diğer birçok memelide vücut yüzeyinin çoğunu kaplamasıdır. İnsanlar, evrimsel süreçlerin bir noktasında apokrin bezlerini sadece koltukaltı ve kasık bölgesine sınırlandırdılar. Peki kötü kokuya sebep olan bu apokrin bezlerinin ergenlikle birlikte tekrar gelişmesinin biyolojimize sağladığı bir avantaj var mı? Şu anda ne desek spekülatif olur, ama feromonlardan ve cinsel çekimden tutun da avı ya da avcıyı korkutmaya kadar bir çok hipotez mevcut.

 

Bir çok memeli hayvan, ısı kontrollerini bizim gibi kokusuz eksin bezleriyle değil vücut yüzeyine yayılmış apokrin bezleriyle yaparlar. Kokmak hayvanlar aleminde ne kadar yaygınsa da, bazen bizim dışımızdaki hayvanlar da fizyolojilerine müdahale edebilirler. Kediler, muhtemelen varlıklarını avlarına belli etmemek için gün boyu yalanır ve vücut kokularını azaltır. Biz de yeni yaşam alanımız olan şehirlerde, fizyolojimizi yeni ortamımıza uygun hale getirmek için yeni icatlar buluyoruz, bence ter meselesinin özeti bu. Yeni bulgular ve teoriler geldikçe, ter meselesini tartışmak daha da ilginç olacak. O zamana kadar bu konuda kati beyanatlar vermek yerine, elimizde insan ve terleme fizyolojisine dair bildiklerimizi tartmak ve tartışmak daha doğru olur.

 

(1) https://www.cancer.gov/about-cancer/causes-prevention/risk/myths/antiperspirants-fact-sheet

 

 

İşte böyle. Antiperspirant ürün kullanmaya dair biriktirdiğim şüphe ve suçluluğu, veyahut yerine aldığım, biraz daha ciks doğal ürünün bende uyandırdığı “işte tüm şeylerin farkında ve dolayısıyla otomatikman sağlıklıyım” memnuniyetini dengeye oturtabildiğim için saf bir mutlulukla ayrıldım bu röportajdan. Hakim hissim cüzdanla oy verme yanılgısından azade, şüphe tarafından manipüle edilmemiş bir kişisel bakım tercihine kavuştuğumdu. Düşününce bugünlerde ne lüks, ne zor elde edilen, ne goop vergisiz bir Hint kumaşı, ne kadar ender bir duygu bu, değil mi?

 

 

Yazı görseli: Arman’dan 1960 tarihli bir biriktirme (accumulation) eser, nefessiz kalmış gaz maskeleriyle dolu bir vitrin. Adı Home Sweet Home.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ECİNNİLİK

YKız Patron Mitingi’ne Davetlisiniz
Kız Patron Mitingi’ne Davetlisiniz

Kız Patron Mitingi'nde olmayı ve almayı istediğiniz her şey var ancak orada ne bok yediğinize dair tek bir ipucu yok

SANAT

YFilmci Cadılara Çağrı: Uçan Süpürge Film Festivali’ne Başvurular Başlıyor!
Filmci Cadılara Çağrı: Uçan Süpürge Film Festivali’ne Başvurular Başlıyor!

18. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’ne başvurular başladı!

Bir de bunlar var

Ertuğrul Özkök ve Vicdan Viagrası
Gardiyan
Et, Süt, Yumurta, Tecavüz ve Feminizm

Pin It on Pinterest