"İfade özgürlüğü, eğer çok sayıda insan ifade özgürlüğünü umursuyorsa mümkün olur."

MEYDAN

George Orwell: Parkın Hürriyeti

Yirminci yüzyılın en büyük siyaset yorumcularından George Orwell’in, 7 Aralık 1945’te Tribune gazetesinde yayınlanan, basın özgürlüğü ve toplum-hukuk ilişkisini irdelediği makalesi, her iyi edebi eser gibi yazıldığı yer ve zamanın ötesinde bir evrenselliğe sahip.

 

Bundan birkaç hafta önce, Hyde Park’ın hemen dışında gazete satan beş kişi, yolu kapattıkları gerekçesiyle göz altına alındı. Hakimin karşısına çıkarıldıklarında beşi de suçlu bulundu; içlerinden dördü altı ay hapis cezasına çarptırıldı, beşinci kişi ise kırk şilin ya da bir aylık hapis cezasından biri seçmek zorunda bırakıldı ve mahkumiyeti seçti.

 

Tutuklanan bu kişilerin sattıkları gazeteler, Peace News [Barış Haber], Forward [İleri], Freedom [Özgürlük] ve benzeri yayınlardı. Peace News, Peace Pledge Union’ın, Freedom (Bu yakınlara kadar adı War Commentary idi) Anarşistlerin yayın organı. Forward‘ın siyasi duruşunu tanımlamak zor, ama her halükarda şiddetle Sol’dalar. Hakim, satılan yayınların içeriğinin hükmü etkilemediğini, sadece yolu kapatma olgusunu göz önünde bulundurduğunu, ve bu suçun teknik olarak işlenmiş olduğunu belirtti.

 

Bu durum birkaç önemli noktayı ortaya koyuyor. Öncelikle, konuyla ilgili kanun ne diyor? Benim anlayabildiğim kadarıyla, sokakta gazete satmak teknik olarak yolu kapamak anlamına geliyor, en azından polis çekilmenizi söylediğinde çekilmemeniz durumunda. Dolayısıyla herhangi bir polis memurunun, canı istediğinde herhangi bir gazete satıcısını tutuklaması kanunen mümkün. Ama tabi ki böyle bir şey olmuyor, çünkü kanunların icrası polisin takdirine bağlı.

 

Peki polisin o kişiyi değil de bu kişiyi tutuklamaya karar vermesinin sebebi nedir? Hakimin tutumu ne olursa olsun, bu örnekte siyasi görüşlerin polisleri etkilemediğine inanmakta zorlanıyorum. Zira özellikle o gazeteleri satan kişileri seçmiş olmaları biraz fazla tesadüfi.

 

Aynı zamanda Truth, ya da Tablet, ya da Spectator, ya da hatta Church Times gazetelerini satan birisini de tutuklamış olsalardı, tarafsız olduklarına inanmak daha kolay olurdu.

 

Britanya polisi bir Gestapo değil, ama geçmişte Solcu eylemlere pek de dostça olmayan şekillerde yaklaştıklarını söylemekle kendilerine iftira atmış olmayız. Polis, genelde özel mülkiyetin koruyucusu gördüklerinden yana durma eğilimi göstermiştir. Çok yakın zamana kadar, “kızıl” ve “illegal” neredeyse eş anlamlıydı ve müdahale ve taciz edilen kişiler hiçbir zaman mesela Daily Telegraph değil, her zaman Daily Worker (Emekçi) gibi gazeteleri satanlardı. Şimdi görüyoruz ki aynı durum İşçi Partisi hükümetinde de baş gösterebiliyor.

 

Bilmek istediğim bir şey var -hakkında pek az şey duyduğumuz bir konu: hükümet değiştiğinde memurların ne kadarı değişiyor? Hükümetin kendisi Sosyalistken, sosyalizmin kanun dışı bir şey olduğuna dair müphem fikirleri olan bir polis memuru işine devam mı ediyor?

 

İşçi Partisi hükümeti başa geçtiğinde, Scotland Yard Özel Büro’ya ne oluyor merak ediyorum. Ya da askeri istihbarata. Bunlar bize söylenmiyor, ama değindiğimiz bu göstergeler, pek de kapsamlı bir değişiklik yapılmadığına işaret.

 

Ancak burada ana mesele, gazete ve broşür satanlara hiçbir durumda müdahale edilmemesi gerektiği. Hangi azınlığın mevzu bahis olduğu -ister Pasifistler, Komünistler, Anarşistler, isterse daha yeni Hitler’i İsa Mesih ilan eden Yehova’nın Şahitleri Hristiyan Devrimciler Birliği olsun- ikincil mesele. Bu kişilerin tam olarak o noktada tutuklanmış olmaları semptomatik öneme sahip. Hyde Park’ın içinde herhangi bir yayın satmak yasak, ancak gazete satıcıları senelerdir parkın girişini mesken tutup birkaç yüz metre ötedeki açık hava toplantılarıyla alakalı yayınları satar. Bugüne kadar orada her tür yayın hiçbir müdahale olmadan satılmıştır.

 

Bu ülkedeki basın özgürlüğünün derecesi genelde abartılıyor. Teknik olarak büyük bir özgürlük var belki, ama medyanın büyük kısmının bir avuç insanın elinde olması, pratikte devlet sansürüyle aynı anlama geliyor. Öte yandan, ifade özgürlüğü gerçekten var. Herhangi bir platformda, ya da Hyde Park gibi bu iş için ayrılmış açık hava alanlarında neredeyse her şeyi söyleyebilirsiniz; belki daha da önemlisi, kimse bar ya da toplu taşıma gibi yerlerde gerçek fikirlerini dile getirmekten korkmuyor.

 

Mesele şu ki, keyfini sürdüğümüz göreceli özgürlük, topluma bağlı. Kanunlar bizi korumuyor. Hükümetler kanunlar yapıyorlar, ama bu kanunların uygulanıp uygulanmadığı, ve polisin davranışı, ülkedeki genel ruh haline bağlı. İfade özgürlüğü, eğer çok sayıda insan ifade özgürlüğünü umursuyorsa mümkün olur, kanunun onu yasakladığı durumlarda bile. Eğer toplum tembel ve cansızsa, çoğunluğun işine gelmeyen azınlıklar, onları koruyan kanunların varlığına rağmen zulme uğrar. Bireysel özgürlüklere duyulan arzudaki düşüş, altı sene evvel savaş başladığında öngördüğüm kadar keskin olmadı, ama yine de bir düşüş var. Bir takım görüşlerin güvenli şekilde dile getirilemeyeceği kavramı giderek büyüyor. Demokratik muhalefet ile bariz bir ayaklanmayı birbirinden ayırmayarak konuyu bulandıran entelektüeller bu kavrama geçerlilik kazandırıyor. Yurtdışındaki zulüm ve haksızlığa gösterdiğimiz kayıtsızlık da aynı mefhumun parçası. Kendini kanaat özgürlüğünden yana ilan edenler bile, kendi düşmanları kanun karşısına çıkarıldığında bu iddialarından vazgeçiyorlar.

 

Beş kişinin zararsız gazeteler sattıkları için tutuklanmasının büyük bir felaket olduğunu öne sürmüyorum. Bugün dünyada olanlara baktığınız zaman, bu denli minik bir olaydan ötürü cırlamaya değmez gibi geliyor. Yine de, savaş bitmişken böyle olayların oluyor olması iyiye işaret değil. Bu ve öncesinde meydana gelen benzer olaylar, azınlık medyasının köşelerinde cılız çırpınmalar değil, hakiki bir toplumsal yaygara koparmaya kadir olmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YOrhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz
Orhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz

Orhan Pamuk, sırf yurtdışında başarılı diye eleştirilmekten (hâlâ) şikayetçi: “Romanın başarısını kendisine karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”

KÜLTÜR

YKazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı

Edebiyat nobelinin yeni sahibi Kazuo İshiguro ile hayat hikayesi, ilham kaynakları, çalışma rutini üzerine yapılmış en kapsamlı röportajlardan biri.

ENGLISH

YIn Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses
In Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses

The common request shared by every woman I spoke to for this article was that they would be properly listened to.

Bir de bunlar var

Türkiye’nin İlk Açık Lezbiyen Belediye Meclis Üyesi Sedef Çakmak’ın Balkon Konuşması
Çocuksuzluk Tercihi
Günün Hayırı

Pin It on Pinterest