Aylardır beklenen ve uğruna nice mekanların güzel gözükmediği gerekçesiyle dümdüz edildiği UNESCO 40. oturumu İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda yapılmaya başlandı ve 20 Temmuz’a kadar da devam edecek. Tartışmaları şuradan izleyebiliyorsunuz.
UNESCO, yani Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, hükümetler tarafından yönetilen ve finanse edilen bir kurum. Amacı dünyanın kültürel ve doğal miraslarına sahip çıkmak, ülkeler ötesi bir politika ile onları korumak ve geleceğe taşımak. Peki, UNESCO’nun bu amaçla düzenlediği toplantılarda neler yapılıyor, neler konuşuluyor? Bir önceki senenin Dünya Mirası Komitesi raporu ile başlayan toplantılar, Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı varlıkların korunup korunmadığını tartışıyor, risk altında olanlar için öneriler ve koruma stratejileri belirliyor, Liste’ye eklenmesi önerilen yeni varlıklar için geçici listeler hazırlıyor ve Dünya Kültür ve Doğal Mirası Listesi’ni güncelliyor.
Bu sene İstanbul’da gerçekleşen oturumda Süleymaniye, Sulukule, Ayvansaray, Yedikule gibi, İstanbul’u İstanbul yapan mahallelerde inşaat ve turizm adına sürdürülen yıkımlar konuşuluyor mu? Hayır. Çılgın mega projeler, yok edilen ormanlar ve su kaynaklarının bahsi geçiyor mu? Hayır. Daha geçen sene Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin Dünya Miras Listesi’ne alınmasının sevincini yaşamıştık. Akabinde ise bu mekanların mukimleriyle beraber adım adım ve sistemli şekilde yokedilişini izledik. İnsan hakları avukatı Tahir Elçi’nin, Sur içinde bulunan 500 senelik Dört Ayaklı Minare’nin haysiyetinin ayaklar altına alınmasına tepki göstermek üzere verdiği konuşması esnasında, minarenin ayakları dibinde katledilişine şahit olduk. Daha yıkım sürerken, devletin Sur için planlamış olduğu ve hızla yaydığı boy boy kentsel dönüşüm harita ve reklamlarına baştan aşağı utanç içinde bakakaldık. Peki UNESCO kendi miras listesindeki Sur’u konuşuyor mu? İnsanlara ve onların ürettiği değerlere bütüncül bir yaklaşımı savunan, eşsiz bir mirasa sahip çıkmaya çalışırken katledilmiş Tahir Elçi’nin adını anıyor mu? Elbette hayır. Binlerce yıllık yerleşim ve arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf’in bir baraj uğruna sular altına gömüleceğini, Yeşil Yol adlı gudubet turizm planı uğruna, dünyada biyolojik çeşitliliği ile küresel düzeyde korunması öncelikli 200 ekolojik bölgeden birisi olan Kaçkarların yıkımını ve onlarca başka örneği konuşuyor mu? Hepsine mıh gibi bir HAYIR.
Doğal ve kültürel miraslar bizzat yıkımın müsebbibiyle korunamaz. Bu nedenle, UNESCO 40. oturumunun güvenirliğini, geçerliğini ve yükümlülüklerini sorgulamak ve bundan sonra nasıl devam edileceğini konuşmak üzere 64 sivil toplum kuruluşunun ortaklaşa planladığı bir Karşı Forum düzenleniyor. Çağrı metninde şöyle yazıyor:
UNESCO’nun, kültür ve doğal varlıklara ilişkin “ortak miras”, “tarafsızlık” ve “koruma” söylemlerine güvenmiyoruz. Bizler yaşadığımız alanlardaki kültürel dokuları hükümetler ve onların oluşturduğu kurumlarla değil; bizzat yerinde, halklarla birlikte korunabileceğini, böylece miras olarak gelecek nesillere taşınabileceğini düşünüyoruz. Yaşamı, tarihi ve kültürel belleği korumak isteyen herkesi, tüm kurumları; savaşlara, sermaye saldırılarına, bunları yürüten hükümetlere ve onları aklayan UNESCO benzeri oluşumlara karşı koyacak dayanışmayı örmeye, soyut söylemler yerine doğal, tarihi ve kültür varlıkları nasıl koruyacağımızı birlikte tartışmaya davet ediyoruz.
Prof. Dr. Beyza Üstün’ün sözleri önemli: “Forum’da ‘korunamıyor’ tespitinden öte bir şey yapmak istiyoruz. Hükümetlerle yol alan UNESCO’nun bu işi yapmak istemeyeceğini bildiğimiz için biz halklar olarak kültürel yapıları hangi dayanışma ağlarıyla koruyabiliriz, bunu tartışacağız.”
16 Temmuz, yani yarın gerçekleşecek olan “UNESCO neyi koruyor?!” forumu TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşecek. Ayrıntılı bilgi ve program için: www.karsiforum.org
“Korunamayanlar”: