Geçenlerde araştırmacı olarak çalıştığım Fermilab’da ünlü parçacık fizikçisi Mary K. Gaillard tarafından verilen bir konuşmaya katıldım. Uzun yıllardır Berkeley’de çalışmış olan Gaillard bildiğim kadarıyla (o zamanlar daha keşfedilmemiş) bir parçacığın kütlesini ilk ve tek doğru olarak hesaplayan kişi. Ayrıca Higgs bozonu ve genel olarak parçacık hızlandırıcıları üzerine yaptığı çalışmalar paha biçilemez.
Yaptığı sayısız ilginç ve önemli çalışmalara rağmen Gaillard’ın konuşması sadece fiziğe olan katkıları üzerine değildi. Konuşmasının ana konusu, geçen sene yayınladığı A Singularly Unfeminine Profession: One Woman’s Journey in Physics (“Hiç Feminen Olmayan Bir Meslek: Bir Kadının Fizik Yolculuğu”) adlı kitabında olduğu gibi, bir kadın olarak akademik hayatında yaşadığı zorluklardı. Kitabın adı Mary K. Gaillard’ın bir lise hatırasından geliyor: Bir (erkek) sınıf arkadaşı üniversitede ne çalışmak istediğini sorunca Gaillard fizik çalışmak istediğini söylüyor. Arkadaşının tepkisi “Fizik mi? Ne kadar da kadınsı olmayan bir meslek!” oluyor. Gaillard çok sorun yapmıyor bu yorumu. Ailesinin ve özellikle üniversitedeki bir hocasının desteği ile parçacık fiziği alanında çalışmaya başlıyor 60’ların sonunda.
Mary K. Gaillard’ın kariyeri boyunca karşı karşıya kaldığı üstü kapalı ya da aleni cinsiyetçi yorumların haddi hesabı yok. Ama kitabından ve konuşmalarından anlaşıldığı kadarıyla en çok dokunan CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) olmuş. Gaillard, CERN’de 70’ler ve 80’lerde yıllarca ziyaretçi olarak çalışmış, “elbette bir gün tam zamanlı çalışan yaparlar” diye. Gerçekten çalışmış bu arada Gaillard: her önemli konferansta adı geçiyor, fikri soruluyor, sunum yapması isteniyor. CERN ise Gaillard’a finansal katkıda bile bulunmuyor konferanslara katılması için. (Not olarak geçelim: CERN bünyesindeki ilk tam zamanlı kadın fizikçi olan Fabiola Gianotti 1995’te bu pozisyona gelmiş. Gianotti bu sene CERN’in yöneticisi oldu ama CERN teori grubunun hala tam zamanlı kadın üyesi yok.)
O sıralar Avrupa parçacık fiziğinin beşiği. Mary K. Gaillard CERN’de kalmayı istiyor ama kendisinden daha az yeterliliği olan insanların daha değerli görüldüğüne şahit oluyor. Şöyle bir yorum bile duyuyor hatta: “Sana tam zamanlı bir pozisyon teklif etsek ne olacak? Çocukların olduğunda ayrılmak isteyeceksin.” Son noktayı koyan biraz da, Amerika’daki çok prestijli yerlerden iş teklifi almasına rağmen CERN’in hiç oralı olmaması oluyor. Hani Amerika da az cinsiyetçi değil ama en azından profesörlük pozisyonu olacak. Gaillard sonunda Berkeley’e geliyor. (Aslında CERN’in ABD’deki muadili olan Fermilab’dan da teklif almış ama Kaliforniya daha cazip gelmiş olacak.)
Gaillard’ın konuşmasının benim için en çarpıcı noktası üniversitelerdeki cinsel istismar olaylarına dair yaptığı yorumlar oldu. Son aylarda haberlerde duymuşsunuzdur belki, özellikle Berkeley’de çok çirkin olaylar gün yüzüne çıktı. Nobel ödülü alacağı düşünülen bir astrofizikçi, Geoff Marcy, lisans ve doktora öğrencilerini cinsel tacize maruz bıraktığı için emekli olmak zorunda kaldı. (Kovulmak yerine niye emekli edildiği hala tartışılan bir konu.) Mary K. Gaillard’ın söylediğine göre bizim daha duymadığımız neler neler oluyor. Ve yine onun dediği gibi şu çarpıcı noktayı unutmamak gerekiyor: “Bunlar hep oluyordu ve biz ‘bunlar mesleğin getirdiği, katlanmamız gereken şeyler’ diye düşünüyorduk. Şimdi en azından adı konuldu.”
Gaillard’ın alanına adım attığı 70’lerle karşılaştırınca bilimde cinsiyetçilikle baş etmek konusunda çok yol alındı. Ama çok yavaş oldu/oluyor bu ilerlemeler. Yine Mary K. Gaillard’ın sözlerine kulak verelim: “Grubumuzun bir kadın üyesi, (Berkeley’deki cinsel taciz olaylarında) adı geçen bir öğrenciye böyle şeyleri görmezden gelmesini ve olabileceği en iyi fizikçi olmasını öğütlemiş. Ona göre etrafta yeterince kadın fizikçi olunca böyle sorunlar ortadan kalkacak. Duyunca öleceğim sandım! Şimdiye dek yeterli sayıya gelmiş oluruz diye düşünmüştüm hep!” Bakalım biz daha ne kadar bekleyeceğiz…
Özet kısmındaki alıntının kaynağı