“Kanal 40’ın sizlere en taze ‘kan ve şiddet’ haberlerini sunma politikası gereğince bir başka ilke daha canlı canlı şahit olacaksınız – intihara teşebbüs.” Masasının altında tuttuğu kukla çantasından .38 kalibre bir tabancayı çıkarır, sağ kulağının arkasına dayar ve izleyenlerin gözü önünde tetiğe basar.
Ocak ayında gerçekleştirilen 2016 Sundance Film Festivali’nde bu kadın hakkında iki film birden gösterildi: Robert Greene’in yönettiği Kate Plays Christine adlı belgesel ve Antonio Campos’un yönettiği Christine. Farklı türlerde çekilen ve bir anlamda birbirini tamamlayan bu iki filmin hayatını irdelediği kadın Christine Chubbuck. 15 Temmuz 1974’de Florida’daki yerel bir televizyon kanalı olan Kanal 40’ta her sabah dokuzda yayınlanan programı Suncoast Digest esnasında intihar eden ve sonraki kırk yıl boyunca unutulan Christine Chubbuck.
“İşini ciddiye alan bir haberciydi. Televizyonda gösterilen şiddet olaylarından bıkmış usanmıştı ve akla gelebilecek en kanlı olayı gercekleştiren de o oldu” diyor yönetmen Greene Sundance’de verdiği bir röportajda. Kırk yıl öncesinin değil de sanki günümüz medyasının üzerine inşa edildiği şiddet ve kan kültürüne daha çok yakışan bir ölüm Christine’inki. Ölümünü canlı yayında yüzlerce kişiye sunmak da yine günümüz televizyonculuğu ve sosyal medyasına korkusuz bir atıf gibi.
Aynı yıllarda televizyon endüstrisini hicveden bir film çıkıyor piyasaya, Network. Paddy Chayefsky’nin bu filmine kısmen esin kaynağı olarak Christine’in canlı yayındaki intiharı gösteriliyor. Filmde, giderek düşen reytingleri yüzünden işine son verilecek bir haber spikeri olan Howarde Beale canlı yayında intihar edeceğini açıklar ve sonrasında kariyerinin seyri değişir. Kate Lyn Sheil, Christine’i canlandıracağı film için onun yaşadığı ve öldüğü Sarasota, Florida’ya gider. Christine’in hayatı ve intiharına dair ipuçları toplamaya çalışır. Kate Plays Christine tam da işte bu süreci izleyiciye adım adım gösteren bir belgesel. Ancak ‘Christine’in yaptığı şeyi neden yaptığını hiçbir zaman bilemeyeceğim’ diyor Sheil. Christine’i canlandırdığı film için oyuncu Rebecca Hall, “Kapkaranlık bir hikayeyi fetişleştiren bir film değil bu; aksine hayatta kalmak için mücadele eden bir insanı içtenlikle ele alan bir film” diyor. “Toplumun dayattığı standartlara uymayan, sürekli yaşadığı duygusal gelgitlerle baş edemeyen ve hayatla mücadelesinde yol yordam bil(e)meyen biri Christine.”
Haberci Kendi İntiharına Nasıl Hazırlanır?
Christine’in hazırlayıp sunduğu sabah programı bölge halkını ve orada yürütülen faaliyetleri gündeme taşıyordu. Alkolikler, madde bağımlıları ve toplumun diğer ‘kayıp’ addedilen kesimlerine dikkat çekiyordu. Christine, intiharına hazırlanmak için tam bir araştırmacı gazeteci gibi hareket etmiş. Ölümünden üç hafta önce intihar üzerine bir program yapmak için kanalın yayın yönetmeninden izin almış. Ne de olsa sunduğu program toplumun ‘kayıp’ addedilen kişilerini gündeme taşıyordu, izin alması zor olmamıştır kuvvetle muhtemel. İntihar konulu program için bölge şerifini ziyaret ediyor ve intihar yöntemleri üzerine bilgi alıyor. Yaptığı söyleşide bir polis memuru Christine’e .38 kalibrelik bir tabanca kullanmanın ve şakak yerine kafanın arkasından kendini vurmanın intihar ederken en etkili yollardan biri olduğunu anlatıyor. Christine işini ne kadar ciddiye aldığını burada da ispatlıyor. Hatta işini o kadar ciddiye alıyor ki, elinde tuttuğu kağıtlarda, intiharının ardından kendisinin yerine geçecek kişi okusun diye üçüncü tekil kişiyle yazılmış kendi intihar haberinin metnini buluyorlar. Daha da ilginci bu intihar haberinde Christine’in sağlık durumundan ‘kritik’ olarak bahsedilmesi.
“TV 40 haber spikeri Christine Chubbuck bu sabah Kanal 40’ta yayınlanan bir sohbet programında canlı yayında kendini vurdu. Sarasota Memorial Hastanesi’ne kaldırılan Chubbuck’un kritik durumu devam ediyor.”
Öyle de oluyor. On dört saat sonra Christine ölüyor ve Christine’in ölüm haberi onun yazdığı metin kullanılarak diğer haber kanallarına geçiliyor. Cenaze töreninde yaptığı konuşmada rahip Beason şöyle diyor Christine için: “… onun (hayatı) reddedişi karşısında suçluyuz, onun yalnızlığı seçişi bizleri derinden yaraladı ve bizlere verdiği mesajla şaşkınız.”
Arızalı Genç Bir Kadın: Uydurma Kelimeler, Kuklalar ve Bipolar Bozukluk
Christine’in intiharından sonra yazılı ve görsel medyada herkesin onunla ilgili birçok beyanı olmuş. Erkek kardeşi konuşmuş, iş arkadaşları konuşmuş, yayın yönetmeni konuşmuş, intihar ettiği gün Christine’in programına konuk olarak katılacakken karısı doğum yaptığı için katılamayan orman korucusu bile konuşmuş. Ancak kimsenin Christine’i intihara sürükleyen sürece dair kesin bir bilgisi yok.
Nükteci ve biraz da sivri dilli bir kadın. Haber yayın yönetmeni onun ‘garip’ taraflarını hatırlarken “tuhaf bir mizah anlayışı vardı” diyor. “Yirmi dokuz yaşındaydı ve bakire olduğunu açıkça söylemekten çekinmezdi. Öğleden sonra bir gün test yayını yapıyorduk. Yirmi dokuz yaşında hala bakire olmaktan hiçbir rahatsızlık duymadığı için haberleri okumaya şöyle başladı. “Merhaba. Ben El Değmemiş Kalçalar. İşte haberler.”
Söylenen onca şey arasında tekrar eden tek tema olarak Christine’in evde kalmışlığı, otuz yaşına gelip de hala bakire oluşu ya da kimseyle uzun soluklu romantik bir ilişki kuramaması Christine’i garip kılan, depresyonunu ve nihayetinde intiharını tetikleyen unsurlar olarak görülmüş. “İntihar etti çünkü özel hayatı ona yetmiyordu” diye özet bile geçmiş annesi bir keresinde.
Asla yaptığı işte iyi olduğunu düşünmez, her daim kendisinden şüphe duyarmış Christine. İş yerinde sürekli kendini ve yaptıklarını eleştirir, her konuda aşırı alçakgönüllü davranır, kendisine edilen iltifatları kabul etmezmiş. Hiçbir zaman hiçbir şeye uyum sağlayamadığını düşünürmüş.
Oysa ki Christine’in kendini vurduğu güne dek bipolar bozukluk ile mücadele ettiği biliniyor. Depresyon ve intihar eğilimi yüzünden ölümünden birkaç hafta öncesine kadar psikiyatrik tedavi gören Christine’in ilk intihara teşebbüs edişi de değil bu aslında. 1970’de aşırı doz almayı denemiş ama hayatta kalmış. Ailesi ‘Chrissie huzur bulsun’ diye depresyon tedavilerine yirmi yıl boyunca yaklaşık bir milyon dolar harcamış. Ancak Christine kısa süreli düzelmeler dışında bipolar olarak yola devam etmiş. Erkek kardeşi Greg, People dergisine verdiği özel röportajda, “İlginç biriydi Christine, yetenekliydi, duygusal açıdan arızalıydı. Küçük bir kızken bile” diyor. İnsan Christine’i onu çok seven aile bireylerinin gözünde bile ‘arızalı’ yapan şeyleri merak ediyor.
Christine 13-14 yaşlarındayken İngilizce’de karşılığı olmayan durumlar ve nesneler için kelimeler uydurur. Daha 16 yaşındayken kukla tiyatrosuna ve oyunculuğa olan özel yeteneği sayesinde Kuzey Carolina Üniversite’sinin düzenlediği bir oyunda başrolü kapar. İşin ilginç tarafı bir daha hiçbir oyunda rol almaz. Bunda Christine’in bir alanda bir kere başarılı olabildiğini gösterdikten sonra o alana olan ilgi alakasını yitirmesi ve başka bir alana geçmesi etkili olmuş olabilir elbette. Ancak kuklalara olan ilgisi öldüğü güne kadar devam etmiş. Kendini vurmadan bir gün önce oturmuş yeğeni ile kukla oyunları oynamış. Christine canlı yayında kendini vurduktan sonra, iş arkadaşları silahı sakladığı çantanın içinde el yapımı iki kukla bulmuşlar.
Christine Chubbuck’un televizyon dünyasının kan ve şiddeti ilke edinen yayın politikalarına yine kan ve şiddet ile cevap verişinin ardında yaklaşık yirmi yıllık bir bipolar bozukluk sürecinin olduğu söylenebilir. Amerikan sansasyonel haberciliği için bu ikisinin birleşimi tam da bulunmaz hint kumaşı oluveriyor ister istemez. Canlı yayın, televizyon, kadın, hem de ‘arızalı’ bir kadın, silah, kan ve ölüm. Aradan geçen kırk yılın ardından Christine hakkında çekilen Kate Plays Christine ve Christine adlı filmler onun ‘arıza’larını daha iyi anlamaya yönelik atılmış iki güzel adım.