Sovyet rejimi altında film yapmaya çalışan, onca sansür ve engellemeye rağmen geriye Narın Rengi, Unutulmuş Ataların Gölgesinde, Aşık Garip gibi başyapıtlar bırakan Sergey Parajanov, hükümlü olduğu 1973-78 yılları boyunca pek çok dostuyla mektuplaşıyor. Bunlardan biri hapse girmeden kısa zaman önce tanıştığı ve sıkı bir dostluk kurduğu yönetmen Tarkovski. İlk yazıda sözünü ettiğim Mirror and Pomegranate adlı kitapta, Tarkovski’nin Parajanov’a yazdığı dört mektup var. Parajanov’un cevapları olmadığından, edindiğimiz bilgiler daha çok Tarkovski’ye ait. Yine de, ikisinin de dünyanın derdine rağmen ve tam da ondan ötürü hayatı yüceltmek için gösterdikleri inadın ve çabanın izleri önce birbirlerine sonra da biz fânîlere yol oluyor.
Bu inadın çekirdeğinde kırılganlıklarına yüzünü dönmeyen, duvarlara tırmanan bir merak ve kendilik kurma çabası var. 18 Şubat 1976 tarihli (#4) mektupta Tarkovski şöyle yazıyor:
Angelique hikâyen beni çok güldürdü. İşte yeniden sadece tek bir formun varlığını kanıtlıyor, o da sanat. ‘İlkel’ diyemem ama aslî, tıpkı günlük ekmek gibi. Bu sebeple de zamansız. Yine, ekmek gibi. Ekmeğin yokluğunda insan tükenir. Sanatın yokluğunda insan tükenir.
Aradaki fark şudur; insan ekmeksiz kaldığında açlıktan öleceğini bilir. Fakat, sanatsız kaldığında açlıktan öleceğini bilmez. Bu sadece birkaçımıza malumdur.
Açlık… Düşünün ki, insanlar neye aç olduklarını bilmiyorlar. Ama daha fenası var: İnsanlar aç olduklarının dahi farkında değiller. Zil karnımda mı çalıyor? Kalbimde mi? Ruhum mu bu ötüp duran? Ne istiyor? Bu hasretlik neden? Dünyanın uğultusunda kaybolup gitmeden açlığının sesini duymak, kendini nasıl doyuracağını aramak en esaslı yolculuk olsa gerek.
Kavramanın kıyılarından fersah fersah uzakta, vasatlığın her yanımızdan içeri akarak bizi erittiği bugüne bir ateş yakarak başlayalım. Artık sönmek üzere olan, fakat değdiğinde gözlerimizden başlayarak içerde bir yerleri saran, harlayan mektup ateşini. İki ahbap dertleşsin, belki uğultu biraz olsun diner.
#1
18.10.1974
Sevgili Seriozha,
Haklısın. Vasya’nın (Vasily Shukshin) ölümü bizi bir arada tutan müşterek zincirimizin bir halkası. Hepimiz seni çok seviyor, özlüyor ve dönüşünü iple çekiyoruz.
Sağlığın nasıl? İstediğin kitaplara ulaşabiliyor musun?
…
Moskova’da herşey aynı. Ayna filmini onaylamaları yarım yıldan fazla vakit aldı… Tüm bu manasız bürokrasiden o kadar sıkıldım ki! Tüm kışı Oka’da taşrada geçirmeyi planlıyorum.
Herhalde senin haberlerinin Moskova’da nasıl bir şok etkisi yarattığının farkındasın. Birbirimizi sevmek ve değer bilmek için böyle olağandışı felaketleri, onların verdiği icazeti bekliyor oluşumuz ne tuhaf! …
Bana umut veren tek şey seni kurtaracak olan cesaretin. Sen inanılmaz yetenekleri olan bir adamsın (bu tabir az bile kalır). Ve yetenekli insanlar çoğunlukla güçlüdür.
Ruhundaki en iyi şeyler seni güçlendirsin ve yardımcın olsun.
Sarılıyorum,
Dostun,
Andrey Tarkovski
#2
Moskova
26.3.1975
Sevgili Seriozha,
… Yine işsizim. Dostoyevski’nin Budala’sı için bir başvuruda bulundum. Birkaç ay oldu ama ses seda yok. Tek bildikleri, ‘hayır’ veya ‘bilmiyorum’. Ayna’nın çok az sayıda kopyası yapıldı ve muhtemelen doğru düzgün gösterimi olmayacak. Umarım Hamlet’i tiyatro sahnesine taşıyabilirim. İçimde kuvvetli bir dürtü gibi.
Bir ay kadar evvel, Ayna‘nın gösterimi için Tiflis’e gittim. Pek çok arkadaşımız oradaydı. Elbette bolca kulaklarını çınlattık. Bir de karımla Leningrad’a gittik. Sasha Antipenko’yla* tanıştık. Ne müthiş biri! Çok iyi arkadaş olduk, oradaki tüm zamanımızı beraber geçirdik diyebilirim.
Şu sıra zaman çok ağır akıyor. İşlere dönmeyi iple çekiyorum.
Ama bunlar öyle kişisel birkaç not sadece.
Esas sen nasılsın? Haberler var mı? Sağlığın nasıl?
Dayan ve sağlam dur. Hepimizin sana çok, çok ihtiyacı var.
…
Geçende televizyonda bir belgesel izledim, tıp ve zihin üzerineydi. Bir adam durmadan, kollarında hal kalmayana kadar ağırlık kaldırıyordu. Sonra adamı hipnotize ediyor ve kaldırdığı ağırlığın yarısı kadar olduğunu söylüyorlardı. Yeniden kaldırmaya başlıyordu, tükeninceye kadar. Sonra onu yeniden hipnotize ediyorlar ve ağırlığın aslında çok hafif olduğunu söylüyorlardı. Tekrar kaldırmaya başlıyordu.
Bu zihnimizin kullanmadığımız ne çok yanı olduğunu söylemek için.
Sana kuvvet ve sağlık diliyorum, en nihayetinde, herşey çok güzel olacak.
Sarılıyorum.
Sevgiyle,
Andrey T.
Not: Hayatımda yeni bir şey olur olmaz yazacağım.
#3
22.1.1976
Moskova
Sevgili Seriozha,
Sana uzun zamandır yazmadığım için çok özür dilerim, biliyorum bunun affı yok. 6 aydan fazladır Larisa ve Andruşka’yla taşradayız. Lenkom Tiyatrosu’nda gösterilecek olan Hamlet prodüksiyonuyla meşguldüm. Bir de Talinn için bir Hoffman senaryosu yazıyordum. (Bu günlerde kimse Hoffman’ı nasıl sahneleyeceğini, hatta onun anlamını dahi bilmiyor.) Kimse onu Sergey Parajanov’dan daha iyi sahneye koyamazdı!
Taşrada vaktimi bir ahır inşa etmekle geçirdim. Harika bir ahır yaptım; 40m2 çatı arduvazı ve tentesi bile var. Maalesef sana gönderebileceğim bir resmi henüz yok.
Harika vakit geçirdik; öyle hissettim ki, sanki, allahın cezası, çoktan unutulmuş gitmiş sinema sanatı olmadan da yaşayabilirim. Hayat boyu böyle yaşasam, bir nehrin kenarında, bitmek bilmeyecek bir kitap yazsam, ben öldükten sonra oğlumun devralacağı ve ondan sonra da onun oğlunun devralacağı ve böylece devam edecek olan… Kendi işimizle yaşasak. 1500 m2 büyüklüğünde bir bostanımız var, bir de küçük bir bahçemiz.
Buraya daha fazla katlanamıyorum. İnsanlara sinema sanatının ne denli önemli olduğunu anlatmak boşa kürek çekmek aslında. Sanırım bu fikre gittikçe alışıyorum. Beni bundan alıkoyan tek şey unutulmuş yeteneğimin pişmanlığı ve bir de kibir: İki his de kıymetsiz ve saçma.
Strugatsy Kardeşler benim için bir senaryo yazıyorlar. 77 ilkbaharında prodüksiyonunu bitirmeyi planlıyorum. Bu sadece kendimce yaptığım bir plan tabii. O kadar çok gerçekleşmeyen planım var ki…
Aralık ortası gibi taşradan döndüm. Ne Moskova’yı gördüğüme sevindim ne de Moskovalıları.
Her neyse, çok fazla işim var (paranın aksine). Tüm bu baskıya zor dayanıyorum. Mayıs’ta tiyatro prodüksiyonumu sahnelemeliyim ki sonbaharda çekimlere başlayabileyim. Ama…bunlar planlar…
Bu ara sık sık Sasha Antipenko’yu görüyorum. Benim yaşadığım binada, Mosfilm otelinde kalıyor.
Sen nasılsın? Sağlığın nasıl? Postayla almanın yasak olmadığı ne gönderebiliriz sana? Eğer mektup limitini aşmadıysan lütfen birine yazdığın bir mektupla mesaj yolla.
Sana sevgilerimi yolluyorum. Sabır, cesaret ve destek diliyorum. Larisa sana yolladığım tüm temennilere ve selamlara katıldığını söylemek için arkadan bağırıyor.
Sevgiyle,
Andrey Tarkovsky.
#4
18.2.76
Moskova
Mektubunu aldım. Çok teşekkürler – hem benden hem de Larisa’dan.
Dün Hamlet‘in provasında Archil Gomiashvili** ile bol bol senden bahsettik – Claudius’u canlandırıyor. Bu aralar çok çalışıyor ve yorgun düşüyorum. İş olsun diye iş aslında, çünkü sefil bir maaşı var. Ayrıca kendimi pek iyi hissetmiyorum. Gözlerim pek iyi görmüyor, gözlük almam lazım.
İşlerimin hiçbir getirisi yok, adeta görünmezler. Ve işten keyif almak – en yaratıcısından bile – benlik bir şey değil (senin aksine). Ne tadını çıkarabiliyorum ne de başarısından mutlu oluyorum.
Bu arada aklıma ne geldi, Horatius’tan bir alıntı:
Uzun çamı çoğu kez rüzgâr sallar
ve yüksek bir kuledir gümbürtüyle
yıkılan, oysaki şimşekler
dağ zirvelerine çakar.
Transfer başvuruna gelince, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum, beni aşan bir konu. Çok ciddi bir konu bu, ne olursa olsun bir karar vermeden evvel her türlü olası sonucunu düşünmelisin, ve ilkesel olarak veya değişimden korktuğun için reddetmemelisin.
Angelique*** hikâyen beni çok güldürdü. İşte yeniden sadece tek bir formun varlığını kanıtlıyor, o da sanat. ‘İlkel’ diyemem ama aslî, tıpkı günlük ekmek gibi. Bu sebeple de zamansız. Yine, ekmek gibi. Ekmeğin yokluğunda insan tükenir. Sanatın yokluğunda insan tükenir.
Aradaki fark şudur; insan ekmeksiz kaldığında açlıktan öleceğini bilir. Fakat, sanatsız kaldığında açlıktan öleceğini bilmez. Bu sadece birkaçımıza malûmdur.
(Sana Rublev‘den birkaç kare yolluyorum. Tamamlanmamış bir geniş ekran test kopyasından. Andrey’in Daniil’den ayrıldığı kısım.)
[Lilya] Brik’in mektubuna gelince – Larisa saklayacak senin için. Benim ihtiyacım yok. Seninle ilgili fikrim sabittir ve inan çok daha derin. İki sebepten: 1) biz seninle aynı nesilden sayılırız 2) ikimiz de aynı tüyün kuşlarıyız, sanatçıyız. Bir de üçüncü var: Ben hep doğruyu söylerim. Sen sandıklarından çok daha yeteneklisin. Tabii yanılabilirim. Ne olursa olsun çok nazik birisin. Benim aksime. Ya da şöyle diyeyim, ben insanların neyi neden yaptığı, altında yatan sebeplere kayıtsız kalamıyorum. Sense hiç kulak asmıyorsun, bunlarla uğraşmazsın.
Sarılıyorum; sağlıklı ve cesur ol.
Andrey T.
Larisa sevgilerini yolluyor.
Ne kadarı yalan ne kadarı gerçek bilemeyiz ama, son durağımız Janusz Gazda’nın bu yazının ana görselinin çekildiği günü anlattığı hikâyesi olsun.
Parajanov evinde insanları ağırlamaktan çok hoşlanırmış. Her davet için özel bir tasarım ve masa düzenlemesi yaparmış. Zaten çok seyrek görüşebildiği Tarkovski bir gün, Parajanov Tiflis’teki evini boyattığı sırada, şehirde olduğunu ve onu ziyarete geleceğini söylemiş. Evde badana boya olduğundan hiç eşya yokmuş. Parajanov kara kara evini nasıl süsleyeceğini düşünürken, sokağın karşısındaki sirkten tanıdığı hayvan terbiyecisine gitmiş ve ondan BİRKAÇ ÇUVAL TALAŞ VE BİR MİDİLLİ getirmesini rica etmiş. Salonun yerlerini talaşla kaplamış, midilliyi de radyatöre bağlamış. Masif meşeden masaya Fransız Chantilly işi bir dantel örtü sermiş. Tam, Polonya aristokrasisinden meşhur Potocki ailesine ait gümüş bir kadehe Gürcü şarabı doldurmaya başlamış ki Tarkovski içeri girmiş. Parajanov şarabı doldurmaya devam ederken, bakışmışlar. Şarap kadehten taşmaya ve Chantilly danteli kırmızıya kesmeye başladığında Tarkovski heyecanla bağırmış: ‘Sergey Yosifoviç ne yapıyorsun? Örtüyü mahvettin!’ Parajanov şöyle cevap vermiş: ‘Biliyorum; ama Chantilly danteli senden kıymetli mi?’
İşte o gün masada otururken bir fotoğraf çektirmişler. Seneler sonra (Tarkovski’nin ölümünden önce mi yoksa sonra mı olduğu bilinmiyor)Parajanov bu fotoğraftan kapakta gördüğünüz kolajı yapmış ve ölene dek Tiflis’teki evinin duvarında asılı durmuş.
(Danteli kaldırıp yeni örtü mü sermişler?)
* Alexander Antipenko (d.1938), Parajanov’un Kiev Freskoları filminde kameraman olarak çalışmış.
**Archil Gomiashvili, Gürcü aktör. Parajanov’un Kiev Freskoları filminde oyuncu. Fakat daha çekim sırasında filmin yasaklanması dolayısıyla geriye yalnızca 10 dakikalık bir görüntü kalmış.
*** Angelique ve Kral, Fransa 1966 yapımı tarihi bir romantik macera filmi. SSCB’de 1960-70’lerde çok popüler olmuş. (İngilizce çevirisini yapan Alexander Kan’ın notu)
Kaynaklar:
Mirror and Pomegranate, Anya Stonelake/White Space Gallery, Londra
Lilya Brik’le çekilen fotoğraf ve mektup #1.
Janusz Gazda’nın açımladığım yazısı.