Burada kadın cinsinin son 50-60 yılda bu gezegen üzerinde yaşamış en ilham verici temsilcilerinden 10 şahsiyet bulacaksınız.

KÜLTÜR

20. Yüzyıldan 10 Devrimci Kadın

Frantz Fanon, Che Guevara’yı “Tek bir insanın taşıdığı imkânların dünyadaki sembolü” olarak görüyordu. Bana kalırsa aynı şey aşağıda listelediğim kadınların hepsi için söylenebilir. Burada kadın cinsinin son 50-60 yılda bu gezegen üzerinde yaşamış en ilham verici temsilcilerinden 10 şahsiyet bulacaksınız. Neden 10? Sırf rakam yuvarlak olsun ve –başlığımız gibi- paylaşım manyağı popüler sitelerin liste geleneğine uysun diye; yoksa çok daha uzun bir liste çıkarmak mümkün.

 

Söylemek bile fazla; listeye dahil olmalarını sağlayan şey bu kadınların tanrı vergisi fiziksel albenileri değil. Kriterimiz, hayatın içinde edindikleri başka türlü bir güzellik: Ömürlerini dünyayı güzelleştirme, daha yaşanılır ve adil bir yer kılma mücadelesine adamış olmaları.

 

Bu 8 Mart’ta, Clara Zetkin’lere Rosa Luxemburg’lara kadar geri gitmeden, Angela Davis, Ulrike Meinhof gibi meşhur ‘güzel’leri de kenarda tutarak, batı-merkezli akademi dünyasının, hatta sol kamuoyunun ve tabii anaakım medyanın pek bakmadığı coğrafyaların, çağımızın tozu dumanı içinde çoğu unutulmaya yüz tutmuş mücadelelerin kahramanlarını analım istedim.

 

Devrimci kadınlar rehberliğinde Lübnan’dan Mozambik’e, Filipinler’den Honduras’a uzanacak uzun bir yolculuğa hazırsanız, buyurun Cezayir’den başlayalım turumuza.

 

1. Djamila Bouhired
Cezayir bağımsızlık savaşında kadınların üstlendiği aktif rol iyi bilinir, lakin sonradan barış döneminde uğradıkları haksızlıktan pek söz edilmez. Konuyla ilgili bir kitabın başlığında özetlendiği gibi, ‘Savaşta eşit, barışta dışlanmış’ olan bu kadınların en bilineni Djamila Bouhired, bağımsızlıktan sonra da mücadelesini sürdürmüş, halen de sürdüren bir militan. Cezayirli bir baba ve Tunuslu bir anneden doğma, orta halli bir ailenin yedi erkek kardeş içinde tek kız çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Daha Fransız okuluna giderken, sömürgecilere diş bilemeye başlamış. Zorla okutulan “Fransa Anamız” marşını “Cezayir Anamız” diye okuduğu için sık sık ceza yemiş müdürden. Henüz 20 yaşındayken Ulusal Kurtuluş Cephesi FLN’ye katılmış. 1957 Haziran’ında bir gösteriye hazırlanırken işgalci Fransız kuvvetleri tarafından gözaltına alınmış ve göstericiler hakkında bilgi vermesi için işkenceden geçirilmiş.

 

Daha sonra bir kahvehanenin bombalanması sonucu 11 sivilin ölümünden sorumlu tutularak yargı karşısına çıkarılıyor ve bir başka Djamila (Djamila Bu Azza) ile birlikte ölüm cezasına çarptırılıyor. Ancak hem Cezayir’de hem de dışarıda oluşan kamuoyu baskısının etkisiyle infaz erteleniyor, derken cezası önce ömür boyu hapse çevriliyor, bağımsızlıktan sonra ise 1962’de salıveriliyor. Bu süreçte onu savunan avukat, daha sonra evleneceği ve meslek hayatında “Şeytanın Avukatı” olarak ünlenecek olan Jacques Vergès’ten başkası değil.

 

Youssef Chahine (T.C. kütüğüne Yusuf Şahin olarak geçirdiğimiz Mısırlı yönetmen) ta 1958’de, yani yakalanıp işkence görmesinden yalnızca bir yıl sonra onun hayatını konu alan “Djamila” adlı bir film yapacaktı. Ayrıca Gillo Pontecorvo’nun meşhur “Cezayir Savaşı” (1966) filminde hikâyesi anlatılan üç kadın militandan biriydi. (Diğer ikisi Hassiba Ben Bouali ve Zohra Drif.)

 

Fairuz’un Djamila Bouhired’e adadığı şarkıyı dinlemek isterseniz, burada.

 

1_DjamilaBouhired

 

2. Soha Bechara

1967’de Beyrut’ta doğdu. Babası Komünist Parti üyesiydi. Beyrut’un İsrail tarafından işgal edildiği 1982 yılında kendisi de partiye katıldı. İsrail’in kuklası Güney Lübnan Ordusu’nun komutanı olan General Antoine Lahad’e suikast düzenleme görevini üstlendi. Kendisini aerobik hocası olarak tanıtıp generalin evde canı sıkılan karısına ders vermeye başladı. 17 Kasım 1988 günü Lahad eve gelene kadar oyalandı ve giderayak üzerine iki el ateş etti.

 

General suikasttan yaralı kurtuldu, Bechara ise yakalanıp şöhreti bir hayli kötü olan Khiam zindanına atıldı. Yargı önüne dahi çıkarılmadan orada tam 10 sene tutuldu, bunun 6 senesi mutlak tecritte geçti. Lübnan’da ve Avrupa’da yürütülen yoğun bir kampanyanın ardından 1998’de salıverildi.

 

Bechara, yaşadıklarını “Resistance: My Life for Lebanon” adlı bir kitapta toplayacak (Türkçe’de “Direnişçi” adıyla yayınlandı), ayrıca Türkiye’de “İçimdeki Yangın” adıyla gösterilen Kanada filmi “Incendies”in (2010) ana karakterine de kısmen ilham kaynağı olacaktı.

 

Soha Bechara’nın bir sohbetini dinlemek isterseniz, burada.

 

2_SohaBechara

 

 

3. Shadia Abu Ghazaleh

20 yıllık kısa yaşamını Filistin ve Arap halklarının kurtuluş mücadelesine adamış bir özgürlük savaşçısı. Tam da Nakba sırasında 1948’de Nablus’ta doğmuş, Kahire’de üniversiteye gitmiş, ardından 1967’de Batı Şeria’nın işgali üzerine yurda dönüp orada psikoloji ve sosyal bilimler okumaya başlamış, aynı yılın sonunda Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne katılmıştı.

 

Shadia Abu Ghazaleh, İsrail işgaline karşı silahlı direnişin ilk kadın militanlarından biri olarak kadınlardan mürekkep silahlı guplara komutanlık etmişti. 1968’in sonlarında bir operasyon hazırlığı içindeyken bomba patlaması sonucu şehit düştü. İşgalci güçlerin gözünde bir teröristti, Arap ve Filistin halkları içinse bir kahraman.

 

3_Shadia Abu Ghazaleh

 

4. Josina Machel

Yine bu dünyada sadece 25 yıl takılmış, fakat kısacık yaşamına koca bir tarih sığdırmış güzel mi güzel bir insan. Portekizli sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık savaşında Mozambik Kurtuluş Cephesi’nin (kısa adıyla Frelimo) saflarında savaşmış, hem kadınların hem de ülkesinin kurtuluşu için, erken yakalandığı kanser hastalığına rağmen son nefesine kadar mücadele etmiş, 1971’de yoğun bir toplantı ve yürüyüş mesaisinin ardından Tanzanya’da sürgünde ölmüş ve orada gömülmüştür.

 

Portekiz’deki Karanfil Devrimi’nin ardından 1975 Haziran’ında Mozambik de bağımsızlığına kavuşacak, ama yazık ki Josina bunu göremeyecekti. (Bu arada bütün amel ve hünerlerine rağmen, kısa biyografisini yazanlar daha ilk paragrafta onu ‘ülkenin ilk devlet başkanının  karısı’ olarak takdim etmekten hicap duymuyor. Öte yandan, başkan Samora Machel’yi mesela ‘Josina Machel’in de kocası’ diye tanıtmak kimsenin aklına gelmiyor elbet.)

 

Josina Marcel’in anısı bugün ülkenin her yerinde yaşıyor. Mozambik’te Kadınlar Günü, her sene 7 Nisan’da kutlanıyor; yani Josina’nın ölüm yıldönümünde.

 

Onun izinden yürüyen bir grup Mozambikli kadını konu alan bir belgesel, burada.

 

4_josina_machel

 

4b_josina_marching

 

5. Maita Gomez

1967’de Filipinler’de güzellik kraliçesi ilan edilip ‘kâinat güzelliği’ yarışmasında ülkesini temsil etmiş, sonradan hayatını devrime adamış, yani kelimenin her anlamıyla güzel bir kadın. (Tıpkı vatandaşı ve yoldaşı Nelia Sancho gibi.) Ama öyle, hayattaki konforundan taviz vermeden muhaliflik taslayan bir tatlı su devrimcisi değil; bu uğurda hapisler yatmış, hapisten kaçmış, üç yıl dağlarda saklanmış, sonradan aktif siyasete katılmış gerçek bir devrimci, Maita Gomez.

 

İlk savaşını babasına, ardından kocasına karşı vermiş, ardından halkının kanını emen Marcos diktatörlüğünü devirmek amacıyla yeraltına geçmiş, kadınları örgütleyen GABRIELA’nın kurucuları arasında yer almış, WOMB gibi harika bir isme sahip (açılımı: Women for the Ouster of Marcos and Boycott/Marcos’u Defetme ve Boykot İçin Kadınlar) başka bir örgütün kuruluşunda bulunmuş, siyasi mahkûmların özgürlüğü için de mücadele etmiş, kısaca 2012’deki ölümüne kadar aktivistliği elden bırakmamış bir militan.

 

Laf Filipinlerden ve güzellikten açılmışken, biraz daha gerilere gidip Maita’nın yoldaşı ‘Kumander Liwayway’ kod adıyla maruf (Filipinlerin Jeanne d’Arc’ı klişesiyle de anılan) Remedios Gomez-Paraiso’yu da analım bir parantezle. Kumander Liwayway, 1940’larda Japon işgaline karşı savaşmış bir kumandandı. Derler ki, her muharebe öncesinde dudaklarına rujunu sürer, saçını yapar, tırnaklarını törpülermiş. İki sebeple: Birincisi maiyetindeki silah arkadaşlarına sükunet ve cesaret aşılamak için, ikincisi şu cümlesinde ifadesini bulan irade için: “Ben burada kendim olmak için savaşıyorum.”

 

Nitekim hep kendisi gibi yaşadı ve 2014’te 95 yaşında öldü.

 

5_MaitaGomez-KumanderLiwayway

 

 

6. Lucía Topolansky

Uruguay’ın, geçenlerde ülkemizi de ziyaret eden sempatik eski başkanı José Mujica’nın yanında, kimsenin röportaj yapmayı düşünmediği, hatta sol medyada çoğu kez adı bile anılmadan kısaca ‘karısı’ olarak tanıtılan bir kadın vardı hani. İşte o kadın, en az Mujica kadar bedel ödemiş, hayatının 14 yılını zindanlarda geçirmiş, işkence tezgâhlarından geçmiş bir Tupamaros gerillasıydı. Adı Lucía Topolansky’ydi ve 1971 Eylül’ünde Punta Carretas Cezaevi’nden 100 yoldaşının kaçışını sağlayacak tarihin en büyük hapishane firarını örgütleyenlerden biriydi.

 

Lucía’yı yakından tanımak isteyenleri şöyle alalım.

 

6_Luc°aTopolansky

 

7. Viyan Peyman

İslami faşizmin devletleşmiş hali DAESH’e karşı silah kuşanmış ve bu uğurda henüz 27 yaşında canını vermiş bir özgürlük savaşçısı. İran Kürdistan’ından yoksul bir aileden geliyordu, gerçek ismi Gülîstan Talî Cinganlo idi. Savaşa katılmadan önce öğretmenlik yapıyordu.

 

Aynı zamanda dengbêj ve şairdi. Cephede savaşırken beste yapıp şarkı söylemeye de vakit ayırıyordu. Kobane işgalcilerden temizlendikten sonra, bu sefer Serekaniye’ye savaşmaya gitti ve geçen Nisan 2015 başlarında orada şehit düştü.

 

Bugün, bütün Kürtlerin gözünde ulusal kahraman olan Viyan Peyman hakkında ekşisözlük’te  yazılanlara bir göz atmanızı önereceğim, mideniz kaldırabilirse. Ortalama beyaz Türklerin faşizan, nefret saçan, Kürt ve kadın düşmanı kimlikleriyle yeniden tanışın. Viyan Peyman bu açıdan da yüzümüze ayna tutan bir figür, bir anlamda.

 

Muhteşem sesini dinlemek isterseniz, burada.

 

7_ViyanPeyman

 

 

8. Fusako Shigenobu 

Japon Kızıl Ordusu’nun (JRA) kurucusu. 1960’larda üniversitedeyken öğrenci hareketine katıldı ve liderliğe kadar yükseldi. 1971’de JRA’yı kurduktan sonra bir yoldaşıyla birlikte Lübnan’a gitti. Sonradan örgütle yollarını ayırıp kendi grubuyla Beyrut’ta kalmaya ve mücadelesini orada sürdürmeye karar verdi. 30 yıl boyunca burada Filistinli direnişçilerle içiçe yaşadı. 2000 yılı ortalarında Japonya’ya döndü, dört ay sonra yakalandı. Hakkında yeterli delil bulunamayınca sahte pasaport düzenlemekten 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

 

Karar açıklanmadan önce avukatları, düzenledikleri basın toplantısında Fusako’nun yazdığı şu haiku’yu okudu: “Hüküm bir son değil. Sadece bir başlangıç. Güçlü irade yayılmaya devam edecek.”

 

Halen, hastanesinde kanser tedavisi gördüğü Hachioji Cezaevi’nde tutuluyor.

 

8_FusakoShigenobu

 

9. Suzette Jordan (1974 – 13 March 2015)

Suzette’in önce bir tecavüz kurbanına, ardından tecavüzle savaşan bir aktiviste dönüşmesinin hikâyesini geçen sene şurada paylaşmıştım:

 

Bu arada Suzette’in ömrü görmeye yetmedi ama, bir kaç ay önce hukuk savaşını kazandı. Tecavüzcülerinin suçu (ikisi hala kayıp olsa da) mahkeme tarafından sabit görüldü.

 

Hindistan’a uğramışken ve konu tecavüzcülerden açılmışken, onların hem kurbanı hem de en büyük düşmanı iki kadının daha ismini kenara yazmamak olmaz: Soni Sori ve Phoolan Devi. Hindistan, her açıdan olduğu gibi kadın kahramanlar açısından da bir derya; o yüzden bu liste sonsuzca uzar gider. Ama burada ‘demir kadın’ Irom Sharmila’yı, Gulabi Gang’ın kurucusu Sampat Pal Devi’yi de anmadan geçmeyelim.

 

9_SuzetteJordan

 

10. Berta Cáceres

Honduraslı çevre aktivisti ve Lenca yerlilerinin lideri. Geçen hafta tam da doğum günü arifesinde evine giren silahlı katiller tarafından öldürüldü. Henüz 45 yaşındaydı; gözünü kan ve dolar bürümüş vahşi kapitalizmin ne ilk ne de son kurbanıydı.

 

Yerli halklarının nehirlerini, ormanlarını, dağlarını korumaya çalışmanın bedelini hayatıyla ödedi. Üstelik bunu öngörmüş gibiydi; 2013’te  Al Jazeera’ya verdiği bir söyleşide muhtemel katillerine de işaret eden şu sözleri söylemişti: “Ordunun elinde insan hakları aktivisti 18 kişinin ölüm listesi var, en başta da benim ismim. Yaşamak istiyorum, bu dünyada yapmak istediğim daha pek çok şey var, ama doğal çevremiz için, onurlu bir yaşam için savaşmayı bırakmak bir kez bile aklımdan geçmedi; çünkü bizimki meşru bir savaş. Bir dizi tedbir alıyorum, fakat mutlak bir cezasızlığın hüküm sürdüğü bu ülkede son derece korumasızım… Beni öldürmek istediklerinde öldürecekler.”

 

10_BertaCaceres

 

3 Mart sabahı Berta’yı öldürdüler. Ve çoğumuz adını böyle öğrendik, maalesef. Ama o meşhur pankartın dediği gibi: Hepimizi öldüremezler ya!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Sizınla Değilim
‘Her mektup bir aşk mektubudur’: I love Dick ve kadın arzusu üzerine
24 Kadın, İki Kupa ve 7 Milyon Dolar

Pin It on Pinterest