Kanal D'nin yeni dizisi, en profesyonel kürtaj karşıtı kampanyayı aratmayacak korkunçlukta seyrediyor.

MEYDAN

Bir “Evlenmeden Olmaz” ve “Kürtaja Hayır” Hikayesi: Hayat Mucizelere Gebe

6 Aralık akşamı Kanal D’de yeni bir dizi başladı, ismi Hayat Mucizelere Gebe. Dizinin televizyonda dönen ilk tanıtımında başrol oyuncularından Hande Ataizi ve Işıl Yücesoy’u “bu devirde kızların adının çıkması çok kolay” diye konuşurken görünce merak edip izledim ilk bölümü.

 

İzlemeyenler için kısaca diziyi ve karakterleri anlatayım. Dizi, liseler arası şarkı yarışmasında dereceye girip şarkıcı olma hayaliyle evden çıkan ve hamile kalınca eve dönen annesi Süheyla (Hande Ataizi) ve kızına zamanında “sahip çıkamamanın” vicdan azabını taşıyan anneannesi (Işıl Yücesoy) ile yaşayan 23 yaşında, öğretmen olmak isteyen fakat ataması yapılmadığı için garsonluk yapan ve hayatı boyunca özellikle anneannesi tarafından “örnek ve namuslu” olması gerektiği söylenerek büyütülmüş genç bir kadın olan İnci’nin (Damla Colbay) başına gelen “talihsiz” bir olay üzerine kurulu.

 

Daha ilk sahnede, mahalledeki genç kadınların erkeklerle olan arkadaşlıklarının dedikodusunu yapan kadınlarla, bahçede şarkı söyleyen 10 yaşlarındaki torununa “bir tane lafla insanın adı kötüye çıkar. benim yavrum öğretmen olacak, ağırbaşlı olacak. ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz” diyen bir anneanneyle, aşık olduğu erkek ile evlenmeden birlikte olan, babasız büyüttüğü çocuğu için şarkıcılığı bırakan ve annesi tarafından sürekli “kötü örnek” olarak gösterilen bir anneyle ve sevgilisinin arabasıyla evinin olduğu sokağa girmesine “adım çıkar” korkusuyla girmesine izin vermeyen, yine sevgilisine karın ağrısı için jinekologtan randevu aldığını bile utanıp söyleyemeyen bir genç kadınla karşılaşıyoruz. Bütün dizi de aslında bu “namuslu bir kız böyle yapmaz” ve “aman elalem ne der” cümleleri ile “annem gibi olmayacağım” mücadelesi arasında geçiyor.

 

Devam eden hemen her sahnede, İnci’nin “namusu” annesi Süheyla’nın zamanında evlenmeden sevişerek yaptığı “hata” üzerinden biraz daha gözümüze sokuluyor. Örneğin, kızının odasına girip sevgilisi ile arasında evlilik konusunun hiç konuşulup konuşulmadığını öğrenmeye çalışırken bile “evlenmeden şeeaapmıyorsunuz di mi” demeye getiren Süheyla’nın sözü anında “senin o dediğin şeyi ben evlenmeden asla yapmam! o konuda senin gibi değilim” çıkışıyla kesiliyor.

 

İnci’nin bakireliğinden ve evlenmeden asla ama asla sevişmeyeceğinden seksen milyonun artık kesinlikle emin olduğu anlaşıldığında ise hikayenin daha vahim kısmı başlıyor. Burada karşımıza üç yeni karakter çıkıyor: Kanser olduktan sonra tedavi için işlerine ara veren, evli fakat evli olduğu kadını sevmeyen patron Engin, Engin’in evlilik sözleşmesinin bitmesini dört gözle bekleyen eşi Didem ve Engin’in jinekolog kız kardeşi Burcu.

 

İnci’nin karın ağrısı kontrolü için gittiği jinekolog Burcu, sevgilisinin evli olduğunu öğrendikten beş dakika sonra üzüntü ve şaşkınlığın da etkisiyle, Engin ile Didem’in yapay döllenme ile çocuk sahibi olmak için son şansları olan ve Engin’in kemoterapiden önce dondurduğu spermleri İnci’ye enjekte ediyor. Olaydan haberdar olduğu anda “benim bakire kızıma kürtaj mı yapacaksınız? rezil ettiniz bizi, kim inanır bize, elaleme ne deriz?” diye hastaneyi inleten anne, “bu utancı bir daha mı yaşayacağız” diye dövünen anneanne ve “ben her cümlemden önce yutkundum, sırf sana benzememek için ama şimdi aynı noktadayız” diye annesini suçlamaya devam eden kız görüntüsü düşüyor ekrana peşi sıra.

 

Sonrası ise en profesyonel kürtaj karşıtı kampanyayı aratmayacak korkunçlukta seyrediyor. Jinekologun “hala yasal olarak bir hafta süremiz var” diyerek yarım ağızla bahsettiği kürtaj seçeneğini kabul eden İnci’nin önce “hakkımı helal etmem, izin vermem. günah, çok büyük günah. Allah’ın verdiği can o. cana gelmiş bebeğe kıyılmaz.” diyen anneannesi, daha sonra çocuk sahibi olabilmesi için bunun son şansı olduğunu vurgulayan Engin, Didem ve Burcu tarafından ikna edilmeye çalışılmasını izliyoruz.

 

Tam bitiyor galiba diye sevinecekken, “annem gibi olmayacağım” inadı ile kürtaj için ameliyathaneye girerken bile “anneannem beni asla affetmeyecek” korkusu yaşayan İnci’nin ultrasonla bebeğin kalp atışlarını dinleyen yüzünü görüyoruz. Dizinin ilk bölümü burada bitiyor.

 

İkinci bölüm fragmanına göre, tahmin edileceği üzere, İnci kürtaj yaptırmaktan vazgeçiyor. Bundan sonrası nasıl gelişecek bilmiyorum ama bu kadarı bile izlediğim yerde sinirden çıldırmama yetti. Sanki bu ülkede kadınlar her gün toplum baskısı yüzünden şiddetin farklı biçimlerine maruz kalmıyormuş, sanki 2010-2015 yılları arasında en az 70 kadın namus bahanesiyle öldürülmemiş (1) gibi. Sanki, çok değil, üç yıl önce bu ülkede dönemin başbakanı “kürtaj cinayettir” dememiş, kadınlar “Benim Bedenim Benim Kararım” kampanyası örgütlemek zorunda kalmamış, gebelik testi yaptıran kadınlar bile fişlenmemiş (2), aile hekimi “tebrikler, kızınız hamile!” diye ailelere mesaj göndermemiş (3), yıllardır yasal olan kürtaj hakkı her geçen sene biraz daha yok sayılmamış gibi. Ya da belki tam da bu sebeplerle, bilerek ve isteyerek böyle bir dizi yapmışlar. Ama ben “alt tarafı dizi işte” deyip, kadına şiddetin farklı bir yüzü olan bu sorumsuzluğu görmezden gelemiyorum.

 

Bu hikayede İnci belki –değil ama- kendi rızasıyla vazgeçiyor kürtaj olmaktan. Ama eğer bu bir dizi olmasaydı ve sorun, yüklü bir tazminat gerektiren bir doktor hatasından kaynaklanmıyor olsaydı, İnci, vazgeçtiği için değil, hastaneler yasaya rağmen kürtaj yapmadığı için kürtaj olamayacaktı (4) ve belki bir pazar akşamı, ülkenin en çok izlenen kanallarından birinde yaklaşık yüz yirmi dakika boyunca, evlenmeden cinsel ilişkiye girilmesini ve kürtajı hayatta bir insanın başına gelebilecek en kötü, en korkunç, en ahlaksız şey olarak göstermek için çekilmiş bu diziyi izleyecekti.

 

1 – Ceren Ulukaya tarafından medyaya yansıyan kadın cinayeti haberleri derlenerek hazırlanan Kadın Cinayetleri Haritası’na göre, 2010 – 2015 yılları arasında namus bahanesi ile (en az) 70 kadın öldürüldü.

 

2 – Gebelik testi yaptıran kadınlar fişleniyor, Hürriyet, 18 Haziran 2012

 

3 – “Tebrikler, kızınız hamile!”, Hürriyet, 20 Haziran 2013

 

4 – Mor Çatı’nın Şubat 2015’te paylaştığı araştırmasına göre, İstanbul’daki 37 kamu hastanesi içinde sadece üç kamu hastanesi isteğe bağlı kürtaj yapmakta, 12’si hiçbir şekilde kürtaj yapmamakta ve 17’si ise sadece fetusun ölmesi ya da anneye zarar veriyor olması, bebeğin sakat olması, annede kanama olması ya da düşük olması gibi çeşitli tıbbi komplikasyonların zorunlu kıldığı durumlarda, heyet kararı ile kürtaj yapmaktadır. İsteğe bağlı kürtaj yaptığını söyleyen hastanelerden ise sadece bir tanesi yasal sınır olan 10 haftaya kadar kürtaj yaptığını diğer iki hastane ise sekiz haftaya kadar kürtaj yapabildiklerini belirtmiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

‘Soma’daki faciaya, aşırı üretim isteği davetiye çıkardı’
Gazze, Şengal, Mahmur, Rojava… Savaşın Neresindesiniz?
Depremden Sonra “Kutsal Annelik”

Pin It on Pinterest