Arjantin kadın cinayetleri konusunda, tıpkı Türkiye gibi, berbat bir ülke. Durum resmi otoriteler tarafından ciddiye alınmadığından rakamlar tam bilinmiyor. Ülkenin saygın sivil toplum kuruluşlarından bazılarının toparladığı bilgilere göre tahminen her 30 saatte bir kadının hayatı sona eriyor. Ölenlerin katilleri kocalar, erkek arkadaşlar, eski kocalar, babalar…
İstatistiklere yansımayan vakalar, başka bir deyişle örtbas edilen cinayet sayısı hakkında da devam eden bir tartışma, rakamın çok daha yüksek olabileceğine dair tahminler de var. Aile içi şiddetten mağdur kadınlar polise başvurduklarında destek almıyorlar. Aynı bizdeki gibi cinayetler göz göre göre geliyor. Davalar yeterince aydınlatılmıyor, katiller ağır cezalar almıyor. Kadınların pul kadar değeri yok, aynı Türkiye’deki gibi.
Arjantin hakkında okuyup duruyorum, çünkü bir kitabı tanıtmak istiyorum size. Türkiye’de, Verita Kitap tarafından henüz yayınlandı, adı Ölü Kızlar, yazarı Selva Almada. 1980’lerde Arjantin’in kıyı köşe kasabalarında işlenmiş ve çözülememiş üç cinayeti anlatıyor kitap. Kızlardan biri kendi yatağında, hatta uykusunda kalbinden bıçaklanıyor, bir diğerinin bedeni bir gölette bulunuyor, sonuncusu öldü mü, kaldı mı belli bile değil.
Yazar kızların ölümlerine dair tutulan polis dosyalarından, mahkeme kayıtlarından yararlanarak olayların izini sürüyor, ama derdi cinayetleri aydınlatmak değil, zaten bu pek mümkün de değil.
Almada’nın anlatısında, kendi deneyimleri, ömrü boyunca duyduğu ve tek ortak noktası kadını değersizleştirmek olan hikâyeler de var. Üç cinayet, öldürülen başka başka kadınların hikâyeleri, yazarın görüştüğü aile yakınları, cinayet mahalleri derken kitabın kurmaya, göstermeye çalıştığı şey, sonu bir cinayetle gelen ilişkilerin, zihniyetin içine işlemiş hastalıklı inanışlar. Poliste örtbas edilmeye çalışılan dosyalar, yerine gelmeyeceği çok önceden belli olan adalet, ölenlerin ölümü bir biçimde hak etmiş olabileceklerine, başlarına gelenin ancak bir ceza olduğuna dair kanaatler, ailelerin çaresizliği, derken kitap derli toplu bir şekilde tek bir temayı işliyor ve aslında yazarın somut önerisi de bu. Almada’nın kendi sözleriyle: Sanırım başarmamız gereken şey dünyanın onlara bakışını yeniden inşa etmek.
Geçtiğimiz Mayıs ayında işlenen bir cinayet Arjantinlileri sokağa dökmüştü. 14 yaşında erkek arkadaşı tarafından öldürülüp, bahçeye gömülen bir kızın ölüm haberi karşısında bir gazeteci Twitter’da şunu sordu: “Bizi öldürüyorlar. Hiçbir şey yapmayacak mıyız?”
Vakti, saati geldiğinden olacak, bu bazen oluyor. Birinin tek, yalın, temel bir sorusu insanları bir araya getirmeye yetiyor. Bu soruyla örgütlenen bir grup gazeteciyi 350.000 kişi takip etti. Buenos Aires’te yapılan yürüyüşte kadınlar “bir kadını daha kaybedemeyiz” diyorlardı. Yürüyüşler yılın diğer yarısında da devam etti. 12 Ekim’de, 25 Kasım’da yapılan yürüyüşlere de binler mertebesinden insan katıldı. Kadınlar cinayetlerin engellenmesi için adli makamlardan, siyasetçilerden çözüm getirebilecek işler yapmalarını beklerken, özellikle medyadan da kadınları değersizleştiren dili değiştirmelerini istiyor. Arjantin’de de öldürülen kadınlar medyaya göre, “zaten yanlış seçimlerinin kurbanları, zaten bak feysbuka da nasıl bir fotoğraf koymuşlar, zaten de nasıl giyinmişler!”
Bize benzeyen ülkelere bakmamız, başka ülkelerde kadın cinayetlerini engelleyebilmek amacıyla çalışan insanlarla dayanışmamız lazım. Selva Almada’nın kitabının Türkçe’ye çevrilmiş olması bu anlamda çok önemli. Türkçe’de ve ulaşabildiğim diğer dillerde yayınlanan malzemeyi buraya yeri geldikçe alacağım. Destek olurum diyenler yazsın bize.
Selva Almada’nın kitabını da okuyun mutlaka.
Selva Almada, Ölü Kızlar. Çeviri: idil Dündar, Editör Ezgi Kardelen, Verita Kitap, Kasım 2015.
Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5.
Yazının ana görüntüsü: Martin Zabala/Xinhua Press/Corbis. Ni Una Menos, (“bir kadını bile” kaybedemeyiz)