Ne Söylersen bir Eksik
“Dünyamızda yaşayan her bir kişinin vicdanına ulaşsın istiyorum, tutsaklığın bilinci, tadı kokusu, duygusu…
Ayrıca, gördüm, öğrendim ki, insanlar asıl korkuya yenik düşünce tutsak oluyor, yalnız kalıyor, mutsuz oluyor. Dışarıda olmuş içeride olmuş fark etmiyor o zaman. Fark etmiyor, çünkü kendi içinde yalnız olunca, dışarısı da zindan.
İçeride olsun, dışarıda olsun, korku insanları esir alıyor, satın alıyor. Korku, insanın, insanlığın tüm insancıl duyguların, tüm insani gücünü elinden alıyor. Bunu da herkes inanıncaya dek vurgulamak anlatmak yine anlatmak istiyorum, yeni baştan.
Çok kimse tutsaklıktan söz etmemeyi yeğliyor, belki de erdem biliyor bunu. kendinden söz etmek, çektiklerinden yakınmak gibi geliyor çoğunlukla tutsaklıktan söz etmek. Kimimizin de sanırım gururuna dokunuyor tutsak olmuş olmak da ondan suskun kalıyor.
Oysa, ben anlattıkça anlatmak istiyorum- içerisini, içeridekileri… Araya elbette ben de karışıyorum. İçeridekilerden de dışarıdakilerden de biriyim zira. Duymuşum duyurmalıyım. Görmüşüm göstermeliyim.
Yazdıkça yazasım geliyor. NE SÖYLESEM BİR EKSİK çünkü.
Düşünüyorum da binlerce tutsak tıkılmış Metris Kışlasına. Neden? Hiçbiri birini tutmuyor, kimlikleri, kişilikleri, kahırları başka, umutları, beğenileri, beklentileri başka, doğru bildikleri huyları değişik, gerçekleri düşleri ayrı… Nereden gelip, nereye giderken…
Kim derlemiş, neden derdest etmiş kadınlı erkekli insanlarımızı sanki rastgele?
Savaş hali, düşman taraflar, devleti kundaklayanlar!
Gogocu Nigar’ın, Konsomatris Feriha’nın Simitçi Veli’nin, Kapıcı Mustafa’nın, İşçi Şefika’nın, feleğin çemberinden geçmiş Işıl Stein’ın, Sekreter Aynur’un, hanım hanımcık Ferhunde’nin devletle ne alıp veremedikleri olabilir? Ne ile yıkacaklardı devleti?
Şu gençlere bakın: İpekler, Gülnihaller, Kutsiyelerin özlemleri ne ola? Varlarını yoklarını, gençliklerini geleceklerini – sonunda canlarını koymuşlar ortaya. Neden? Onurlu, kararlı, dirençli, akıllı bu körpecik insanlar nasıl olup da dökülmüş yollara, nereden kalkıp nereye giderken Metris’e düşmüş yolları?
Bediş, Saadet, Hülya, Simin, Reha, Perran, Ayşe’nin işleri ne Metris’te? Kimden yana, kime, neye karşı durmuşlar da, topla tüfekle, gazapla, azapla çullanmışlar üstlerine zindanlarda?
Neyi yitimişler tüm bu özgün insanlar? Neyi arıyorlar? Nereden gelip, nereye…
Ereğinin bilinciyle yürürken, tökezleyeni, yolda kalıp kader diyeni doğru bildiği yolda yürürken tutsak edileni var.
Asalım, keselim, öldürelim, yok edelim bunları diyor egemenliği ele geçirenler. Asmayıp da besleyecek değiliz ya!
Varsın ölsünler diyor egemenliği gasp edenler. Umurumuzda mı onlar hak etti zulmü!
Yasaları kesip biçerek egemen olanlar, adaleti katledenler, hak çiğneyerek yönetimi ele geçirenler, başkaldırana ölüm diyorlar.
Diyarbakır’da 60-70, Metris’te 4-5-6-8, Aydın’da beş kişi ölecek. Ölsün elbet, ölüm olması işlerine geliyor.
Ötekiler, berikiler neden içerideydiler?
Ötekilerin, berikilerin ölümü kimlerin işlerine geliyor?
Evet, ne söylesem bir eksik.”
***
Bu okuduğunuz, bir kitabın giriş yazısıydı. Benim Reha İsvan hakkında yazacağım üç yazının da başlangıcı oldu.
Kitabın adı Ne Söylersen bir Eksik. Bilgi Yayınevi tarafından 1989’da basılmış. İsvan, Metris Cezaevi’nde geçirdiği toplam 37 ayda koğuşlarda beraber yaşadığı insanları anlatıyor bu kitapta. İpek, Gülnihal, Kutsiye ve diğerleri hep gerçekte yaşamış kişiler yani ve herkesin yolu Metris’te kesişmiş.
İsvan’ın cezaevi günlerini anlattığı ilk kitap da değil bu aslında. Bundan evvel, Zeynep Oral‘ın söyleşilerinden derleyerek hazırladığı Bir Ses kitabı var. Metis Yayınevi 2013’te yeniden bastı bu kitabı, Direniş ve Umut: Reha İsvan adıyla. Reha Hanım’ın ölümünün hemen ardından.
Kimdi Reha İsvan?
12 Eylül’ün ardından en çok ses getiren davalardan birinin tek kadın sanığıydı. Barış Derneği yöneticisi olduğu için, derneğin diğer üyeleriyle beraber 10 seneye yakın yargılandılar. Barış Derneği 1977’de kurulmuştu, darbeyle beraber diğerleri gibi kapatıldı. 1982’de 44 kişi dava kapsamında tutuklandı, Reha İsvan tutuklananlardan biriydi. TCK’nın 141 ve 142. maddelerinden yargılandı. Dava, pek çok uluslararası kuruluş tarafından da yakından takip edilmişti.
Reha İsvan Metris’te aralıklar toplam 37 ay geçirdi ve burada çarpıcı bir direniş başlattı. O dönem hapishanede olanların sesini duyurmak sorumluluğunu üstlendi. Koşullardan, gasp edilen haklardan, işkenceden, açlık grevlerinden bahsetti kitaplarında. Ne Söylersen bir Eksik tüm bunların anlatıldığı okuması çok güç, ama okuyanın hayatını değiştirecek güçte bir kitap.
Reha İsvan yurtiçinden ve yurtdışından da desteklenen biri oldu her zaman. Ziraat mühendisiydi, ABD’de, İngiltere’de ve Türkiye’de kadın örgütlerinde görev almıştı, eli kalem tutuyordu, yabancı dil biliyordu. Tanıyan herkes ona çok saygı duyuyordu. Reha İsvan’ın eşi de 1973-77 arasında İstanbul’un belediye başkanlığını yapmıştı. Reha Hanım’ın Metris’te olduğu yıllar, Ahmet İsvan da Davutpaşa cezaevindeydi. 1977 yılının kanlı 1 Mayıs günüyle ilişkili DİSK davasının sanıklarındandı.
Her ikisi de yıllar süren yargılanmalarının ardından beraat ettiler.
Reha İsvan’ın kitaplarında ısrarla vurguladığı, derinden inandığı tekrar eden bir tema var. Korkunun insanı ele geçirmesi, tüm özgürlüğünü insanın elinden almasıyla ilgili. Bunu türlü şekillerde, örneklere defalarca işliyor kitaplarında. Tam da bu yüzden onunla, yazdıklarıyla ilgili yazmak istiyorum ben de. 12 Eylül sonrası yaratılan koşullarda işlemez hale gelmiş yargı sisteminin geçen zaman içinde sadece kötüye gitmiş olması, bu konuda yazan, süreçlerden bizzat geçen insanların tanıklıklarını görünür kılmak gerekliliği gibi sebepler de var tabi.
Giriş niteliğindeki bu ilk yazının ardından, baskısı çoktan tükenmiş Ne Söylersen bir Eksik‘i tanıtan bir yazı var. Son olarak da Reha İsvan’ın diğer kitaplarından, kadın mücadelesindeki yerinden bahseden bir yazı. Ama tabi Reha İsvan hakkında ben ne yazarsam yazayım, hep eksik kalacak.