Yakın zamanda hayata veda eden feminist sanatçı Miriam Schapiro’nun Judy Chicago ile birlikte tasarladığı Kadınevi (Womanhouse) projesi, aklımıza daha yakın dönemde yapılan ve Türkiye’den Mor Çatı’nın da katıldığı Kadınlar Evi (Women’s House) – diğer adıyla Güneş Gözlükleri (Sunglasses) (1998) olan başka bir feminist sanat projesini getirdi. Kadınevi’nden farklı olarak Kadınlar Evi yeni bir ev yaratmaktan ziyade, hali hazırda kurulmuş olan ve şiddet gören kadınlara hizmet veren sığınma evlerini merkeze alıyor. Hırvat sanatçı Sanja Ivekovic’e ait olan bu projede Avrupa’nın değişik kentlerindeki sığınma evlerinde yaşayan kadınlarla görüşmeler yapılarak, onlarla birlikte kadına yönelik şiddet sorununu görünür kılmayı amaçlayan görseller hazırlanmış.
Ivekovic, 1990’ların başında henüz bu projeyi oluşturma aşamasındayken Hırvatistan’da ve diğer Doğu Avrupa şehirlerinde kadına yönelik ev içi şiddet sorununun üzeri örtülmüş bir mesele olduğunu söylüyor. Yugoslavya’nın dağılmasıyla başlayan süreçte 1991-95 arasında devam eden Sırp-Hırvat savaşı ve devamında bozulan ekonomiyle artan yoksulluk, alkol ve madde bağımlılığı Hırvatistan’da aile içi şiddetin büyük oranda artmasına neden olmuş ve bu durum 2000’lerde de aynı şekilde devam etmiş. Zagreb’de Centre for Women’s Studies (Kadın Çalışmaları Merkezi) bünyesinde verdiği dersler esnasında kentte açılan ilk kadın sığınma evinde – Autonomous Women’s House (Otonom Kadınlar Evi) – çalışan aktivist kadınlarla tanışan Ivekovic, sığınma evini ziyaret etmiş ve bu konuda bir çalışma hazırlamaya karar vermiş.
Güneş Gözlükleri’nde Ivekovic, farklı güneş gözlüğü markalarına ait reklam görsellerini alıp üzerlerine sığınma evlerinde yaşayan kadınların isimlerini ve hayat hikâyelerini iliştiriyor. Ortaya çıkan görüntü ilk başta bizi şaşırtmayacak, gündelik hayatımızda sık sık karşılaştığımız reklam görsellerini çağrıştırıyor. Muhtemelen tanıdığımız bildiğimiz, “çekici” ve “güzel” olduğunu hali hazırda kabul ettiğimiz bir modeli görüyoruz bu görüntülerde. Ancak daha dikkatli bakınca fotoğrafın altına eklenmiş isim ve kısa metin dikkati çekiyor. Ivekovic’in amacı bu kısa metinleri okuyan izleyicinin bu görüntüde bir “gariplik” olduğunu sezmesi ve okuduğuna, gördüğüne anlam verememe hali. Ivekovic bu şaşırma anını görselin seyirciyle iletişime geçmeye başladığı an olarak niteliyor ve projesinin gücünü buradan aldığını düşünüyor. Burada altı çizilmesi gereken bir nokta da, bu işin galerilerin yanı sıra ana akım medyada da sergilenmiş olması. Herhangi bir güneş gözlüğü reklamı nerelerde yayınlanıyorsa – dergiler, gazeteler, açık hava reklam panoları – Güneş Gözlükleri de aynı mecralarda yayınlanıyor. Sanatçı bu seçimin özellikle altını çiziyor; sanat ve aktivizmi birbirinden ayırmadığını ve niyetinin seyircinin dikkatinin, gündelik hayatında aşina olduğu reklam ilanları yoluyla kendi yaptığı görsellere çekerek, bu konuyu görünür kılmak olduğunu söylüyor.
Ivekovic yerelde birbirinden farklı yönleri olsa da kadına şiddetin evrensel bir sorun olduğunu vurguluyor. Bu nedenle projeyi başka kentlere de yaymaya karar vermiş. Lüksemburg, Bangkok, Peje, Belgrad, Cenova ve İstanbul’da ve Polonya’nın farklı kentlerinde var olan kadın sığınma evleri ve aktivist kadınlarla iletişime geçmiş. 2009’da Türkiye’den Mor Çatı ile ortaklaşa yürüttükleri projenin ürünleri Elele ve İstanbul Life dergilerinde ilan olarak yayınlanmış ve poster olarak kentin değişik yerlerinde sergilenmiş.
Ivekovic tarafından 11. İstanbul Bienali kapsamında Türkiye Raporu 09 (Turkish Report 09) adı altında gerçekleştirilen başka bir proje daha var. O dönemde Türkiye’de kadın hakları alanında çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinin hazırladığı bir raporda öne çıkan başlıklar kırmızı renkli kâğıtlara basılmış ve buruşturulmuş biçimde bienal mekânının yerlerine atılmış. Burada sanatçı bu önemli maddelere çöp muamelesi yaparak bu tip raporlara adım atması gereken kişiler ve kurumlar tarafından benzer bir muamele yapıldığını vurgulamak istiyor.
Güneş Gözlükleri Ivekovic’in kadına şiddet konusunu ve reklam formatını ilk kez kullandığı işi değil. 70’lerde başlayan sanat kariyerinin başından itibaren kapitalizmin kadın bedeni üzerinde kurduğu tahakküm ve şiddet konularında değişik çalışmalar yapmış. Bu anlamda Güneş Gözlükleri’ne en çok benzeyen işi 1997-2001 arasında hazırlayıp yürüttüğü Gen XX isimli çalışması. Bu projede de Ivekovic yine reklam ilanlarını hatırlatan kadın modellerin görselleri üzerine isim-soyisim ve bir cümlelik bir metin yerleştiriyor. Gen XX’de, dağılmadan önce Yugoslavya’nın bir parçası olan Hırvatistan’ın İkinci Dünya Savaşı esnasında yürüttüğü anti-faşist direnişin ve bu mücadelede ölen kadın savaşçıların rolünün altı çiziliyor. Ivekovic hazırladığı görsellerde, Yugoslavya tarihi boyunca hatırlanan fakat ülkenin dağılmasıyla Hırvatistan resmi tarihinden silinen bu kadın kahramanların isimlerini ve üzücü hayat hikayelerini genç jenerasyonlara hatırlatmayı amaçlıyor.
Güneş Gözlükleri ile benzer biçimde Gen XX’de de Ivekovic’in amacı izleyiciyi kadın modellerin fotoğraflarıyla hazırladığı ilanlara doğru çektikten sonra, görsele iliştirdiği kadın direnişçilerin trajik hikayeleriyle onda yine benzer bir şaşırma ve rahatsızlık hissi yaratabilmek. Yine benzer olarak Gen XX’i galerilerden önce Hırvatistan’ın ana akım dergi ve gazetelerinde sergileyerek izleyicisine ulaştırıyor.
Bu görsellerden hepsi yayınlandıkları dönem içinde Hırvatistan’da bilinen ve tanınan modellere ait. Fakat yalnızca biri, üzerinde Nera Safaric yazan posterdeki kişi Safaric’in kendisi ve bu kadın aynı zamanda Ivekovic’in annesi. Posterden öğrendiğimiz kadarıyla Safaric 1942’de, 23 yaşındayken tutuklanıp Auschwitz kampına gönderiliyor ve şanslı ki 1945’te kamptan sağ olarak kurtarılıyor. Diğer posterlerdeki soğuk ve mesafeli manken imgelerinden farklı olarak burada Safaric’i yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bacaklarının arasından bize doğru bakarken görüyoruz. Ivekovic bir gün kendi kızının ders kitaplarında bu tarihi mücadeleye, kadın direnişçilere ve annesine dair hiçbir bilgi olmadığını farkettiğinde Gen XX’i hazırlamaya karar verdiğini söylüyor.
Ivekovic Doğu Avrupa sanat tarihinde kendisini feminist sanatçı olarak tanımlayan ilk kadın sanatçılardan biri. Sanat kariyeri 1970’lerde, Yugoslavya’da hakim olan sosyalist Tito rejimine muhalif olarak gelişen New Art Practice (Yeni Sanat Pratikleri) akımıyla başlıyor. Bu akımın takipçileri çalışmalarında dönemin yeni medya tekniklerini kullanıyor ve sanatın toplumsal değişim yaratabilme gücüne vurgu yapıyor. Fakat bu eleştirel sanat grubu da az sayıda kadından ve bol bol erkek sanatçıdan oluşuyor. Bu erkek sanatçılar ısrarla feminizm kelimesini kullanmaktan kaçınıyorlar, zira Soğuk Savaş bağlamı içerisinde Sovyetler’den bağımsız bir sosyalist düzen kuran Yugoslavya’da bu kavram batının dayatması olarak görülüyor. Cinsiyet ve kadın konularının görmezden gelindiği böyle bir süreçte ilk defa Ivekovic bu konuda projeler üretiyor. Ve özellikle sanat ve aktivizmi birleştirdiği işleriyle galeri ve müze mekânına kısıtlı kalmayan ve kamusal alana taşan bir feminist sanat anlayışı öneriyor.
***
Kaynaklar:
Art and Gender in Eastern Europe since the 1960s, ed. Bojana Pejic (Cologne: Walther König, 2011), s. 109.
Ivekovic’in 11. İstanbul Bienali’ndeki işine dair bir haber.
Artmargins’de Ivekovic ile yapılan röportaj.
New York Times’da retrospektif sergisiyle ilgili çıkan haber.
İKSV’nin 11. İstanbul Bienali ve Ivekovic ile ilgili sayfası
Hırvatistan’da aile içi şiddet konusunda buraya bakılabilir.
Fotoğrafların bir kısmı ise burdan.