Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın geçtiğimiz Mayıs ayı sonlarında vakıfta gerçekleştirdiği atölyelerinden birinde hepimizden renkli birer kâğıt seçmemiz ve feminizmin bizler için ne anlama geldiğini bu kâğıtlara vereceğimiz biçimlerle ifade etmemiz istendi. Etrafıma baktığımda hemen hemen her kadının kuş ya da uçak yaptığını gördüm. Bu tercihlerin sebebinin feminizmin bizler için özgürleştirici bir uçma, geleneksel olandan tamamen kendi isteğimizle ayrılma ve herkesin “edepli yürü” dediği bir yerde kanatlarımızı takıp gökyüzünden kahkahalar atma halini ifade ettiğini düşünüyorum. Erkek iktidarını yaratan ve sürdüren egemene karşı koyuştu bu uçma isteği.(1) Benzer şekiller bambaşka bir özgünlük arzusunun ortaklaşmasından başka bir şey değildi.
Bu uçma hali, var olan toplumsal düzen içinde huzur bozucudur. Öncelikle belli bir mesafeden kurulu olana bakmak, sistemin tümünün nasıl işlediğini ve kimin istekleri doğrultusunda şekillendiğini görmeye yarar. Sınırlar ve sınırları koyanlara bağımlılığınızı yaratan ve pekiştiren iktidar ilişkileri yüzeye çıkar. Bunun yanında, sizin yanınızda uçmak istemeyenler, bu ortaklaşmayı kuramaz ve size erişip sizi durduramaz. Onların istedikleri gibi görünmez olmaktansa, kısıtlamalarından yaratıcı üretkenlikler oluşturabildiğinizi, egemen olanın karşısında durmanın tek yolunun onun istediği yoldan yürümek olmadığını ve karşınızda ellerinin kollarının bağlı olduğunu gösterirsiniz.
Yaklaşık bir ay önce Women on Waves (Dalgalar Üstündeki Kadınlar), tam da bu bahsettiklerimi fiiliyata döken bir eylem yaptı. Kimdir Dalgalar Üstündeki Kadınlar? Hollandalı Doktor Rebecca Gomperts tarafından 1999’da kurulmuş, kürtajın kısıtlı ya da yasak olduğu ülkelerde güvensiz kürtaj yöntemleri ve yetersiz üreme hakları yüzünden had safhaya çıkan kadın ölümlerinin karşısında durmak üzere yola çıkmış bir örgüt.
27 Haziran Cumartesi günü Dalgalar Üstündeki Kadınlar, isteğe bağlı kürtajın 1993’ten beri hukuken yasak olduğu Polonya’ya, bir insansız hava aracıyla Almanya üzerinden tıbbî kürtaj hapları uçurdu. Daha önce, cerrahi kürtaj yöntemlerine oranla daha güvenli ve ulaşılabilir bir alternatif olan tıbbî kürtaj haplarını, kürtajın kısıtlı ya da yasak olduğu ülkelere gemilerle gidip, kadınlara uluslararası deniz hukukundan faydalanarak vermişti Dalgalar Üstündeki Kadınlar. Bu defa da bulutlar üzerine çıktı ve oradan kadınların karşısında duran tüm kısıtlamalara, sınırlara ve yasaklara el salladı.
Uluslararası hukuk, genel olarak erkek deneyimlerini ve çıkarlarını önceleyen devletleri muhatap alması bakımından sorunlu ve kadınların eleştirel yaklaşımlarından azade olmayan bir alan. Biraz da bu yüzden böyle bir alanın, kadınlar tarafından araçsallaştırılmasının eylemi daha da önemli kıldığını düşünüyorum. Sonuç olarak Almanya polisinin daha sonra, Polonya’ya inip kadınlara hapları ulaştıran insansız hava aracının kontrol edildiği cihazlara el koyması ve örgüt üyeleri hakkında soruşturma başlatmasının hiçbir önemi yoktu artık. Zira kadınlar, erkek yasaların imkânsızlıklarından kendi karşıt-güçlerini oluşturmuşlardı bile.(2)
Düzenin kurulduğu ve sürdürüldüğü “politika”nın boşluklarından, düzeni rahatsız eden “politik olan”ı yaratmışlardı.(3) Dalgalar Üstündeki Kadınlar’ın güvenli kürtaj hizmetini, kürtajın hükümetlerce kısıtlandığı veya yasaklandığı ülkelerde maddi olanakları yetersiz kadınlara ücretsiz olarak da sağlaması dolayısıyla bu “politik olan,” egemen olanı ve sınıfsal ayrımları tanımaması yönüyle çok önemli. Çünkü bu yaklaşım yalnızca beden politikalarına değil, eşitlik ve yeniden dağıtım sorunlarına da karşı çıkıyor. Kadınları çeşitli ülkelerdeki yasaların ele aldığı gibi erkek şiddetinden dolayı acı çeken tarih dışı bedenler olarak değil, “söz ve karar hakkı sahibi eyleyenler” olarak ele alıyor. Daha önce Hazal Atay’ın da bir yazısında belirttiği gibi biz kadınlar “…kürtaj olmak istediğimizde kürtaj olmak istiyoruzdur”. Bu isteği, sınıfsal eşitsizlikler ve egemen olanın koyduğu koşullar ne görmezden gelebilir, ne de onun gerçekleşmesini engelleyebilir.
Acil olanın ataerkil hükümet ideolojilerinden, yasalardan, dinden ve gelenekten her koşulda öncelikli olduğunu ve uçmanın sembolik önemini vurgulamanın ötesinde, bu eylem biz kadınların sınır tanımayan dayanışmasını gösteriyordu. İnsansız hava aracının iki ucunda da kadınlar duruyor ve uçma halinin özgürleştiriciliğini farklı bir yoldan deneyimliyorlardı. Bu sadece dünyada her yıl 47.000 kadının ölümüyle sonuçlanan, illegal yöntemlerle yapılan güvensiz kürtajları sonlandırıp kadınların hayatını sürdürmekle değil, yaşanan hayatları kadın dayanışması ve özgürleşmesiyle güzelleştirmekle de ilgili bir çabaydı. Bu eylem şunun bir göstergesiydi: “Fıtrat”ı kısıtlı ve “kader”i şiddet ve ölüm olarak belirlenmiş biz kadınlar, kendi belirlediğimiz geleceklere doğru yürümeye, yürümemizi engelleyenlere karşı çıkmaya ve başka yollar yaratmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Her adımımızda hukukun, tarihin ve muhatap alınanların kapsadığı alanı genişleterek…
Notlar:
(1) Burada, “egemen” sözcüğünü yönetilen-yöneten karşıtlığından yola çıkarak değil, üstü örtülü olanı da kapsayan bir yerden, tüm baskılayıcıları ifade eden bir bağlamda kullanıyorum.
(2) Güç, gücün üretkenliği ve oluşturduğu direniş konularına, Foucault , The History of Sexuality: An Introduction (1978) kitabında (s. 95) ve “The Subject and Power” (1982) adlı makalesinde değinir (s. 780).
(3) “Politika” ile “politik olan” arasındaki bu ayrımı, Miriam Ticktin, “The Gendered Human of Humanitarianism: Medicalising and Politicising Sexual Violence” (2011) adlı makalesinde yapar. (s. 251).
Görsel: Fred Daniels, Margaret Morris Dancing, “Reflections” (1920s)