Bu resimler 24, 25, 28 Temmuz 1950 tarihli Yeni Sabah ve Yeni İstanbul gazetelerinden. İzmir’de Behçet Uz hastanesinde, Mevlut Susuzlu isimli seyyar bir satıcının karısı Ayşe Susuzlu, dört çocuk doğurmuş 24 Temmuz günü. Çok nadir olan bu vaka gazetecilerin ilgisine fazlasıyla mazhar olmuş. Ayşe Hanım’ın bitap, dördüzlerin yanyana dizilmiş, ebelerinin de başlarında gururla göründüğü fotoğraflara bol bol yer verilmiş gazete sayfalarında.
Doğum günleri 24 Temmuz olunca, dördüzlerin isim meselesi kestirme sayılabilecek bir yolla çözülmüş. Erkek olana Hürriyet, üç kıza Adalet, Müsavat ve Uhuvvet isimleri verilmiş. Adalet ve hürriyeti biliyorsunuz, uhuvvet kardeşlik, müsavat ise eşitlik demek. Bunlar Fransız İhtilalinin yolundan yürüyen İttihatçıların sloganları. 24 Temmuz ise Meşrutiyet’in ilan edildiği gün. Yani, 107 sene evvel bugün, payitaht İstanbul’da çok önemli şeyler oluyordu. İdeallerin kendisi gibi, olayın kendisi de uzak bir anı artık.
Bunu merak ederdim hep. Meşrutiyet, toplumun hafızasında nereye, hangi tarihe kadar saygıdeğer bir anı olarak var olmuş? Devlet törenlerinden bahsetmiyorum, insanların günlük hayatlarında yer alan, anılmayı hak eden bir olay olarak? Bu gazete haberi sayesinde en azından 1950’lere gelinceye değin, bir ruhun insanlar arasında dolandığını bilebiliyoruz.
Peki ya insanlık tarihinin bir noktasında beliriveren adalet, hürriyet, eşitlik, kardeşlik ideallerinin, ülkemiz tarihinde göründükleri gibi kaybolmuş hayali yaratıklar olduğunu söyleyebilir miyiz? Dördünün birden değil yanyana gelmesi, bazen birine bile ulaşmak, bir kadının dört çocuğu bir batında doğurması ihtimalinden bile az!
Bebeklerden ikisi, 2 kilonun altında. Adalet, Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet yaşıyorlar mı acaba hala?