13. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü’nün gerçekleştirileceği ve katılacak olanların neşeyle hazırlandığı 28 Haziran Pazar günü, polisin saldırılarıyla hayal kırıklığına, çaresizlik hissine ve bazıları içinse fiziksel yaralara dönüşerek sona erdi. Birtakım kesimler içinse bu durum “oh oldu, iyi oldu.”
Aradan birkaç gün geçti ve takvimler 2 Temmuz’u gösterdiğinde, LGBTİ örgütleri, Onur Yürüyüşü’ne yönelik uygulanan polis şiddeti dolayısıyla devlet yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunmak için İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde toplandı. Adliye’nin önünde okunan basın açıklamasının bir bölümünde şöyle deniyordu:
Devlet yetkilileri din alimi gibi hangi yürüyüşün Ramazan’da yapılıp yapılamayacağına karar veremezler. Toplumun bundan rahatsız olacağına karar verme hakları da yoktur. LGBTİ’lerin arasında da farklı dinlerden inançlı kişiler de mevcuttur. Hukuk, laik bir devlette devlet yetkililerinin din alimi gibi karar almasını himaye etmez (1).
Aynı günün akşamı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaşananları siyasi çıkar gözlüğüyle yorumladı ve Onur Yürüyüşü için şöyle konuştu:
Özellikle hanım kardeşlerimizin bulunduğu bir yerde ben söylemekten haya ediyorum ama birileri bunu onur haline getiriyorlar. Yani farklı cinsel yönelimler içerisinde olan insanlar ki bizim inancımızda da, geleneklerimizde de, örf ve adetlerimizde, toplum yapımızda da hoşlanılan işler değildir. Sadece bu kadar söyleyeyim… Ama bunların güpegündüz çırılçıplak hale gelip İstanbul’un göbeğinde meydan okumaları, eğlenmeleri ve ne yazık ki CHP’li ve HDP’li milletvekillerinin bunlara destek olması fevkalade üzüntü vericidir. O yürüyüşe katılanları ve onları destekleyenleri, içlerinde kadınlı-erkekli milletvekillerinin, CHP’den de 5-10 milletvekilinin bulunduğunu biliyorum, bunlar hakkındaki takdirleri milletimize sunuyorum. Milletimiz bunları beğeniyor, alkışlıyorsa arkalarından gitmeye devam etsinler. Milletimiz bunları yanlış buluyorsa, eleştiriyorsa, eleştirinin ötesinde de ağzına geleni söylüyorsa (bıyık altından gülücük) sandıkta gereğini yapsınlar (2).
Yine dini referanslar, geleneklere göndermeler, toplumu belli bir tanımlamanın içine hapsetme eğilimi sarmalında şekillenen bu açıklamanın sonrasında, bir sorular yumağının içinde buldum kendimi. Bu soruların cevaplarını arayabileceğimiz sayfalarca uzunlukta bir literatür elbette var; ama cevaplar, başka –ve çok uzun olması muhtemel- bir yazının konusu.
SORU 1: Niye “farklı cinsel yönelimler içerisinde olan insanlar” demek özellikle “hanım kardeşlerimizin bulunduğu bir yerde” utanılası bir mesele haline geliyor? Bizzat yönelimlerini ve kimliklerini “onur haline” getiren lezbiyenler, biseksüel kadınlar ve trans kadınlar ne yapsın o zaman, yok mu ki bunlar acaba?
SORU 2: (Bu soru özellikle önemli; belki gündeme getirdiği için sayın siyasiye ayrıca teşekkür etmeliyiz.) Farklı cinsel yönelimler, neden bazı kişilerce “onur haline getiriliyor”?
SORU 3: “Güpegündüz” vurgusu bize ne anlatıyor? Biz, kadınlar olarak “geceleri talep etmek” durumunda kalırken, bir de gündüzleri mi düşüneceğiz? Günün farklı saatlerinde, kimin şehri kullanma ve deneyimleme hakkı olup olmadığı da mı resmi düzenlemeye tabi?
SORU 4: LGBTİ’ler “eğlenemeyecek” mi? Nasıl yani ve niye?
SORU 5: (Bu soru, belki de en önemli soru!) “Millet” kim? Kimleri kapsıyor? Bu kapsamı kim belirliyor? Yürüyüşe katılanlar ve onları destekleyenler bir millet, “takdiri” beklenen başka bir millet mi? Konuşmanın gidişatından görülebileceği üzere, millet aynı zamanda seçmen. Seçmen, yani yurttaş. E peki bu yürüyüşün katılımcıları yurttaş değil mi? Bu, Başbakan Yardımcısı’nın ağzından çıkıyorsa, kim fiili bir eşit yurttaşlıktan bahsedebilir?
SORU 6: “Milletvekili”nin kelime anlamı ne, yeterince açık değil mi? Milletin herhangi bir kesimini temsil etmek üzere seçilen bu vekillerin hepsi aynı mı olmalı, hepsi birden aynı şeyi mi savunmalı? Bu durumda, yukarıda da bahsi geçen “millet” homojen bir yapı mı? Eğer değilse, milletin farklı kesimlerini temsil edecek vekillerin varlığı çok anlaşılır ve mantıklı değil mi?
SORU 7: “Kadınlı-erkekli milletvekilleri” de ne demek?! Farkındayız, mecliste kadın temsili yüksek değil; ama bu yaşanan durum iyiye işaret ki, meclisin %20’sinden azına denk gelen kadın vekillerden bazıları, toplumsal olaylarda söz söyleyebiliyor. Zaten milletvekilinin yapması gereken bu değil mi?
SORU 8: “Milletvekillerinin arkasından gitmek” nasıl bir şey? Bahsi geçenler fiziksel olarak mecliste olmayanlar adına orada konuşmak görevini omuzlanan vekiller mi yoksa moda ikonu mu, popstar mı, dini lider mi?
SON BİR SORU: Bir siyasi lider rahatça “Milletimiz bunları beğeniyor, alkışlıyorsa arkalarından gitmeye devam etsinler. Milletimiz bunları yanlış buluyorsa, eleştiriyorsa, eleştirinin ötesinde de ağzına geleni söylüyorsa sandıkta gereğini yapsınlar.” diyebilirken, Tophane’de yürüyüş katılımcılarına saldıranlara (3), sosyal medyada nefret dolu yorumlar yazanlara ne denebilir ki?
Nitekim, Arınç’ın açıklamasının ve benim kafamda bu soruların belirmesinin üzerinden kısacık bir zaman geçti ve 4 Temmuz’da Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, “10 büyük günahtan 2’nci sırada yer alan fuhuş”, feminist hareket ve LGBTİ bireyleri harmanladığı bir yazı kaleme alarak şöyle dedi:
… Ramazan ayında İstanbul’da batının himayesinde LGBT’nin Onur Yürüyüşü yapıldı. […]uyuşturucunun ve fuhuşun nasıl desteklendiğini gördük. Bu pisliği birileri Müslümanlara bulaştırmak için adeta seferber oldular.. İçerden bazı sol, laik grublar, politik olarak CHP ve HDP bu işe destek veriyor. Zaten HDP böyle birini seçimlere sokarak bu işi meşrulaştırmaya çalışıyor. Hedeflerinde eşcinsel evlilik, eşcinsel cami de var ve tabii eşcinsel imam. Gay, lezbiyen, biseksüel, transseksüellerle kalmayacak bu iş; ensest ilişkilere kadar uzayacak. Artık, fuhuş, porno sıradan bir olay haline gelecek. Bu tehdit aileyi, gençleri tehdit eden bir durumdur.. […] Bu konuda birileri Türkiye’yi pilot ülke olarak seçmiş olabilir.. […] Müslüman halkın dinden kopartılarak laikleştirilmesi, seküler hale getirilmesi için, fuhuş, alkol ve uyuşturucu en etkili araç olarak görülüyor. […] Fuhuş bu anlamda yeni bir savaş ve silah olarak öne çıkmaktadır. Bu savaşta ilk hedef gençler ve hanımlardır (4).
Bu yazının hemen ardından da bir gelişme daha yaşandı ve Genç İslami Müdafaa isimli bir örgüt, Ankara sokaklarına, “Lut kavminin çirkin işini yapanı görürseniz faili de mef’ulü de öldürünüz!” diyen ve gökkuşağı bayrakları taşıyan bir kalabalığın görselini içeren posterler astı (5).
Bu haberleri de okumamın ardından yeni ve çok tatsız bir soru gelip takıldı kafama: Bakalım ilerleyen günlerde neler olacak?!
(1) “LGBTİ’lerden Bakan, Vali, Emniyet Müdürü hakkında suç duyurusu.” imc, 2 Temmuz 2015. (Erişim Tarihi: 3 Temmuz 2015)
(2) Deşifre edilen video için: “Bülent Arınç: Güpegündüz çırılçıplak hale gelip…” CNNTürk, 2 Temmuz 2015. (Erişim Tarihi: 3 Temmuz 2015)
(3) “Onur Yürüyüşü’nün Ardından Tophane’de Saldırı” bianet, 29 Haziran 2015. (Erişim Tarihi: 3 Temmuz 2015)
(4) Abdurrahman Dilipak. “Biz Ankara’ya odaklanmışken.” Yeni Akit 4 Temmuz 2015. (Erişim Tarihi: 7 Temmuz 2015)
(5) “Gerici örgütten eşcinsel katliamı çağrısı!”, Sol, 6 Temmuz 2015. (Erişim Tarihi: 7 Temmuz 2015)
Görsel: Reuters