Bu fotoğrafı gösterdiğim annem, size Rus edebiyatının en depresif şairlerinden Nikolay Nekrasov’un bir şiirini çevirmiş (serbest çağrışımda anne tarafına çektim neyse ki). İmal ettiğiniz şeylerin değer görmesi dileklerimizle:
Güz sonları. Yoklar artık kargalar.
Orman çıplak artık, tekin kaldı tarlalar.
Sadece bir sıra biçilmemiş, duruyor…
Hüzünlü düşünceleri anımsatıyor.
Fısıldar gibiler sanki başaklar:
“Usandık biz rüzgarı dinlemekten,
Taneleri toz toprakla yıkayıp,
Boynu büküp, toprağa dek eğilmekten!
Açgözlü kuşlar talan ediyor bizi,
Her gece, her türlüsü, göçerken.
Tavşan bizi eziyor, fırtına da çırpıyor.
Sabancımız nerde? Neyi bekliyor?
Diğerleri gibi olmadık mı ki?
Onlar kadar dolup taşmadık mı ki?
Güz rüzgarları savursun diye,
Sürüp ekmedi her halde bizi?”
Rüzgar getiriyor hemen yanıtını:
“Sizin sabancıda kalmamış takat.
Niçin sürüp ektiğini biliyordu fakat,
Abartmış gücünü, bilememiş sonunu.
Hali kötü garibanın – yemiyor, içmiyor,
Hasta kalbini kurtlar kemiriyor,
Toprağı işleyen elleri çıra gibi kurumuş,
Kolları ip gibi iki yanda,
Gözlerinin feri sönmüş, ve düşüncelere gömülmüş
Yanık nağmeler tutturan sesi de gaip.
22 – 25 Kasım 1854
Fotoğraf: @kaplanfat