“Hamlet’i zaten hep bir kadın canlandırmalı.”
1899 yılındaki performansıyla Hamlet’i sinemada ilk kez oynayan kadın olan Sarah Bernhardt böyle demiş bir röportajında.
Maxine Peake’in geçen seneki Hamlet performansı İngiltere’de çok konuşuldu. “Narin ve yakıcı” olarak nitelendirilen performans için başka bir eleştirmen “pazarlama numarası değil. Hamlet’in kadınlığı karaktere yeni bir öfke ve yalnızlık katıyor ” diyor.
Hamlet’i kadınların canlandırması yeni bir şey değil ama. Tiyatroda Hamlet oynadığı bilinen ilk tanınmış aktris 18. yüzyılın sonlarına doğru Sarah Siddons imiş. Aynı zamanda Hamlet’i ilk defa erkek kılığına girmeden oynayan aktris olan Siddons kendi Hamlet’i için ne kadın ne erkek kıyafeti olarak nitelendirilebilecek bir kostüm tasarlamış bizzat.
“Bu taraflar” da kendi kadın Hamletlerini çıkarmamış değil. İstanbullu Ermeni tiyatrocu Siranuş Hanım (ya da Merope Kantarcıyan) 1901 yılında Hamlet’i oynuyor:
Aşağıda daha ayrıntılı bahsedeceğim Fatma Girik’in Hamlet’i 1976’tan.
Babasının mezarı başında, Hamlet Evren
Hamlet’i neden bir kadının ya da erkeğin oynaması gerektiğini savunmak için söylenebilecek her şey kadınlar ve erkekler hakkında çeşitli genellemelerde bulunmayı, bazı sıfatları kadınlara bazılarını erkeklere saklamayı gerektiriyor. Bunu yapamıyorum.
“Siyaseten yanlış” şeyi yazmaktan korktuğum için değil, şu basit sebepten: çoğunlukla erkeklerin ya da çoğunlukla kadınların sahip olduğuna emin olduğum hiçbir duygu ve davranış yok.
Ama mesela Sarah Bernhardt Hamlet’i bir erkek olarak hayal edemediğini söyledikten sonra şöyle ekliyor: “Dürtüleri, sözleri, eylemleri bana kadın olduğunu düşündürüyor tamamen”. Başka bir yönetmen Hamlet’in utanmadan ağlayabiliyor olmasını, duygularını ifade etmekteki rahatlığını erkekten çok kadına yakıştırıyor. Diğer biri Hamlet’in hikayede yetişkin bir erkek değil, bir ergen erkek çocuğu olduğunu ve bir kadının onu daha kolay oynayacağını düşünüyor. Konuyu açtığım bir arkadaşım “Hamlet’in kararsızlığı ve her adımının sonucunu etraflıca hesap etmesi biraz kadınsı hakikaten…” diyor. Alimler, 16.yüzyılda sahnede intikam makinesi olarak canlandırılan Hamlet’in 19.yüzyıl ortalarına gelindiğinde artık daha bir mütefekkir, düşüncelere dalmış canlandırıldığını, dolayısıyla daha edilgen ve kadınsı bir konuma geçtiğini anlatıyor. Hamlet’in hikayedeki diğer hiçbir erkeğe benzemediğine dikkat çekiyor biri, “basmakalıp erkeklik gösterileriyle yetinemiyor, hepsinden daha ince düşünüyor” diyor.
“Yetinemiyor”, “daha ince düşünüyor”.
Bütün bunlar bir yana, insanın varoluşunu sorgulayan karakterlerin belki en ünlüsünü bir kadının canlandırdığına şahit olmakta başka bir heyecan var.
Var olmak ve yok olmayı, olmak ya da olmamayı sorgulayanın kadın olması; yani insan fikrini temsil görevinin erkeğe değil kadına verilmesi hala o kadar nadir ki. Bir arzu nesnesi olarak değil, insana can veren benliksiz varlık olarak değil, “insan ama ötekisinden… hani kalçası böyle gelen ve bizim anlamadığımız bir dünyası olan” olarak değil, bildiğimiz gerçek insan, ASIL İNSAN olarak insan varoluşunu sorgulayanın bir kadın olmasından bahsediyorum.
Bu öyle nadir bir fırsat, kelimenin tam anlamıyla öyle bir rol ki konuyu araştırırken Hamlet rolünü oynayan aktrislerin aynı zamanda o yapımın prodüktörlüğünü üstlendiklerine birden çok kez rastladım. Kadınların sahip olmak için “üstüne para vermeye” razı oldukları bir rol adeta.
Kolonya Getir Lars Abin Fenalaştı’dan hatırladığımız Asta Nielsen’in Hamlet’i de kendi yapım şirketinin bir prodüksiyonu
Hamlet’i neden bir kadının oynadığına dair bazen filmin ya da oyunun kendisi bir açıklamada bulunuyor. Asta Nielsen’in Hamlet’i, Danimarkalı prensin aslında bir kadın olarak doğduğu, tahta çıkabilsin diye annesinin erkek kılığına soktuğunu anlatan halk masalına atıf yapıyor. Maxine Peake kendi Hamlet’i için: “kız olarak doğmuş ama erken yaşlardan itibaren kendisini erkek olarak tanımlıyor. Trans erkek oluşu yalnızca asilzade olduğu için hoşgörülüyor ve bu durumun sarayda konuşulamaması hikayenin arka planında hep” diyor.
Fakat bazen hiçbir açıklama ya da kılıf yok – mesela Fatma Girik’in Kadın Hamlet’inde. Metin Erksan’ın 1976 tarihli filminde Hamlet bir kadın. Çünkü… öyle. Ve size bir açıklama borçlu değil. Kadın Hamlet’i muhteşem yapan şeylerden ilki bu.
Peake, sahne performansını ekrandan yakın çekim izlemenin kendisi için travmatize edici bir deneyim olduğunu söylemiş, sahnede normal gözüken tüm hareket ve mimikler ekranda çok abartılı göründüğünden. Kendisine Fatma Girik’in performansını izletmeyi çok isterdim:
Peake’in öfkesi göğe havai fişekler yolluyorsa Girik’in bastığı yerde mantar bulutları bitiyor.
Girik’in sunduğu sadece öfke de değil ama. Hamlet’in kırlarda bir yatağın üstünde Makber, evet MAKBER dinlediği şu sahneye ne demeli:
Ya da Orhan’a, yani Ophelia’sına söylediği şu efsane replik: “Beni anlamaya ve beni sevmemeye çalış.”
Orhan kendisini zengin kızıdır, seni yakar diye uyaran abisine Hamlet’i nasıl da savunmuştu oysa: “Yeryüzündeki kızların en mükemmeli hakkında yanlış düşünüyorsun.”
Orhan’ın sonu sazlıklarda aşkından ölmek oluyor tabii ki:
* * *
Film boyunca intikama odaklanan Kadın Hamlet’in son karesi Fato’nun elinde çiftesi, üstü başı kan içinde amcasının cesedine bakarkenki hali olur heralde diye düşünürken… öyle olmuyor.
Öcünü almış, “kazanmış” ve yok etmiş olmakla yetinemeyen Kadın Hamlet, son olarak nefretinin talimlerini yaptığı atış hedeflerini teker teker parçalıyor.
Gözün gördüğü ve göremediği hayaletlerin körüklediği bu intikam hikayesine ince bir son.