Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Ocak 2015’te, genel seçimlere parti olarak giren HDP’nin barajı geçme konusunda pek şansı olmadığını ifade etmek için şöyle dedi: “… bir de farklı temsil gruplarının oyunu almıştır HDP. Yani lezbiyenler, biseksüeller, translar da dahil olmak üzere, Türkiye’de ben herhangi bir partide temsil imkanı bulamıyorum diyen farklı seçmen gruplarının oylarını da almıştır.”
Üç ay sonra, yine seçimlerle ilgili bir konuda, yine HDP’yi kötülemek için lezbiyenlerin adı tekrar geçti. Bir diğer Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “HDP, seçim beyannamesinde, ‘Din dersini kaldıracağım, Diyaneti kaldıracağım, şunu kaldıracağım, bunu kaldıracağım’ diyor. Bunu CHP diyordu yıllardır. Kürtlerin CHP’si. Ermeni soykırımını tanıyacakmış. Sen, nasıl Türkiye partisi olacaksın? Türkiye toplumunun hassasiyetlerini göz ardı ederek nasıl olacaksın? 8 defa Kürt geçiyor beyannamelerinde, 9 defa da lezbiyenler falan geçiyor. Türkiye toplumu bu mudur?” dedi.
Türkiye toplumu Akdoğan’ın imlediğinden daha çeşitlilik içeren bir toplum ve HDP’nin bu söyledikleriyle Türkiye partisi olabileceğinden hiç şüphem yok, ne de olsa haklar, özgürlükler ve adalet için mücadele çizgisini benzer şekilde çizen bireyler ve toplumsal hareketler var Türkiye’de. Ama Akdoğan’ın asıl demek istediği “sen, Kürt bile olsa bizim seçmenimizden oy alamazsın, çünkü onların dünya görüşlerine ters laflar ediyorsun” veya kendi Kürt seçmenine yönelik “bak gözün HDP’yle kamaşmasın, sana ters gelecek neler neler diyorlar”.
Politikayı çoğunluğun beklentileri üzerinden çizen bu yaklaşım AKP yetkililerinin ve destekleyen entelektüellerin taraftar toplayacaklarını bilerek sık sık başvurdukları tehlikeli bir siyasi yöntem. Türklerin veya Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları başka memleketlerde parlamenterler veya toplumsal grupların benzer söylemlerine “haksızlık, adaletsizlik, zulüm” diye karşı çıkıyorlar ama benzer bir durum bizim memleket sınırları içinde tartışılmaya başlanınca çoğunluk birdenbire ölçü haline geliyor.
Kendinden menkul bir masumiyet halesi ile çevreledikleri bu çoğunluk, ne istediği varsayılıyorsa onu kabul etmemiz gereken siyasi bir nesne olarak karşımıza çıkarılıyor. Sanki çoğunluk insan hakkı ihlal etmek istese, başkasının yaşamına, canına, malına göz dikse, çoğunluk olmaları en genel geçer insan haklarını bile askıya alma yetkisi kazandırıyor onlara; sanki devletin temel kuruluş varlığı toplum içindeki çatışkıların çözümünü sağlayacak mekanizmaları yaratmak değil de, çoğunluk geri kalanı yok etmek istediğinde “e ama napalım, işte görüyorsunuz, çoğunluk yani, elden ne gelir” diyerek düşene bir tekme vurmakmış gibi.
HDP’yi toplum gözünde küçük düşürmek için LGBTİ haklarını savunuyor olmasını kullanmak zorunda hissetmeleri ya da amiyane bir deyişle HDP’ye vurmak için bizi öne sürüyor olmaları, Türkiye siyasetinde geldiğimiz aşamada LGBTİ hareketinin parlamenter siyaset üzerinde etkisi olan öznelerden biri olduğunu, kişilerin ve örgütlerin LGBTİ hakları konusundaki görüşlerinin artık siyasetin konusu haline gelip önem kazandığını gösteriyor.
Çok uzak değil, daha 2006’da “eşcinsellerin siyaseti mi olurmuş” diyen ana muhalefet başkanı Deniz Baykal bile artık böyle cümleler kurmuyor mesela. O nedenle, sadece örgütlü LGBTİ aktivistlerinin değil, tüm LGBTİ’lerin geri dönülmez bir eşiğin geçildiğinin bilincinde olmaları, bugüne kadar verilen mücadele sayesinde geldiğimiz noktayı iyi okuyup yeni siyasetler, yeni mücadele yöntemleri geliştirmemiz gerektiğini görmesi, fark etmesi gerekiyor.
Kendi kendime bu fark edişi yaşarken, son demeçlerden bir konu aklıma takıldı. LGBTİ hareketi tüm metinlerinde, söylemlerinde, adı üstünde LGBTİ diyorken, lezbiyen kelimesini öne çıkarmaları nasıl gelişti acaba? Öyle az buz değil, hükümetin iki başbakan yardımcısı, siyaseten araçsallaştırmak için de olsa bizim hakkımızda konuştular ve bunu yaparken lezbiyen kelimesini cümle içinde kullandılar. LGBTİ hareketi bile farklı kimliklerin farklı deneyimlerini öne çıkarmakta aynı performansı göstermiyorken, doğal olarak kafamda bu soru işareti oluştu.
Hükümet yetkililerinin son 10 yılda verdikleri demeçlerde hep “eşcinseller”, “eşcinsellik” kavramları geçerken, birden bire ne oldu da konu lezbiyenlere geldi?
Hayal etmeye çalıştım, bu durum nasıl gelişti acaba. Hani Bülent Arınç sadece lezbiyenler demedi, LGBTİ kimliklerden üçünü aynı cümlede kullandı. Onunki pekala şöyle olmuş olabilir. “Ya şimdi ben LGBTİ desem kimse anlamaz, iyisi mi anlaşılması için lezbiyen, biseksüel, trans diyeyim”. E ne diyeyim, haklı yani. LGBTİ ifadesi, ana akım medyada yer bulmaya başlamış olsa da, çok yaygın bilinen bir kavram değil; “Bütün LGBTİ’ler bu ifadeyi bilir” bile diyemeyiz.
Hadi Arınç’ın söylemi bu şekilde gelişmiş olsun. Peki Akdoğan, içinde hiç lezbiyen kelimesi geçmeyen HDP seçim bildirgesi hakkında neden böyle konuştu acaba? LGBTİ dese yaygın olarak anlaşılmaz diye düşünmüş bile olsa, neden 5 kelimeden “lezbiyen”i seçti?
İlk akla gelen, kısaltmadaki ilk harf olması. Eğer gerçekten böyle olduysa, LGBTİ hareketinin kendisiyle gurur duyması gerekir. Çünkü çok değil 15 yıl önce dünyada yaygın kullanım GLBT iken, kadınlara pozitif ayrım uygulama ihtiyacı duyduğumuz için, kavramın LGBT halini tercih edenlerdendik.
Eşcinsel dendiğinde akla erkekler gelip, “bunun kadını da var mı ki” sorusunu, bırakın konudan uzak kişileri, direk eşcinsel erkeklerden bile duyduğumuz için, lezbiyen kelimesinin altını çizme ihtiyacı duymuştuk. Demek ki bu tartışmalar, bu çabalar boşa gitmemiş, siyaseten eleştirmek için bile olsa, LGBTİ deyince lezbiyen kelimesinin öne çıkmasına, eşcinseller arasında kadınların da olduğunun ifade edilmesine sebep vermişiz.
Ama bu açıklama ile yetinemiyorum. Çünkü Akdoğan yıllardır demeçlerinde kullanageldikleri eşcinsel kelimesini de tercih edebilirdi. Nasılsa HDP seçim bildirgesinde geçen bir kelime kullanma kaygısı yok, anlaşılsın istiyor, o zaman “metinde 9 kere eşcinsel geçiyor” da diyebilirdi. Ama bunun yerine “lezbiyen”i tercih etti.
Amacı HDP’yi seçmenlerinin gözünde seçilemez bir parti haline getirmek olduğuna göre, lezbiyen kelimesinin eşcinsel kelimesinden daha cazip gelmesinin başka bir gerekçesi olabilir mi acaba?
Yani ülkecek kaçırdığım bir toplantı yapıp karar alıp bu konuda bir değişikliğe gitmediyseniz, lezbiyen kelimesi gey ya da eşcinsel kadar yaygın kullanılan bir kelime değil. Acaba, toplumun “çoğunluğunun” gözünde lezbiyenlik eşcinsellikten daha zor kabul edilebilir bir şey gibi mi geldi Akdoğan’a, ondan mı tercih etti? Henüz kimse bu konuda bir araştırma yapmadığı için, napayım, siyasilerin demeçlerindeki tercihlerden anlam çıkarmaya çalışıyorum!
Bugüne kadar LGBTİ camia içinde ve dışında karşılaştığım yaygın görüş: “lezbiyenlerin hayatı geylerinkinden daha kolay, çünkü toplum lezbiyenleri daha kolay kabul ediyor”. Benim için bu görüş bir önyargı, çünkü gerçek değil. Ama maalesef sadece Türkiye’de değil, dünyada bile çok yaygın bir görüş.
Geçenlerde Lambdaistanbul’da “LGBTİ şehir efsaneleri” çalışması için önyargılarla ilgili araştırma yapıyorduk. 40 küsür önyargı çıkarmış ve bunları internette tarıyorduk, bakalım insanlar bu konularda neler söylemişler diye. Ne zamanki google’da İngilizce olarak “lezbiyenler geylerden daha az acı çekiyor” cümlesini arattık, o dönem tek bir içeriğe denk geldik, lezbiyen bir kadın hayatının geylerden daha kolay olduğunu anlatıyordu. Sizin için üşenmedim, şimdi de google’ladım. Yine tek içerik, ama bu sefer başka bir kadının videosu, ve evet aynı şeyi söylüyor: “geylerin hayatı bizimkinden daha zor”.
Özgürlük mücadeleleri içinde bulunduğum şunca yıldır hiçbir zaman herhangi bir kimliğin acısını başka bir kimliğin acısıyla karşılaştırmadım; çünkü acı acıdır ve ateş düştü mü bir kez, orayı kavurur. Bana göre mücadelelerin amacı acıları bir hiyerarşi içerisine koyup oradan çözmeye çalışmak değil, tüm acıları anlamak, analiz etmek, anlatmak ve çözüm üretmektir.
Ama gel gör ki, eşcinsel kadınlar dahil, yaşamlarımızdaki sorunları çözülmeye değer görmüyoruz ki, acılarımız politikanın gündemi olmaya bile değmiyor, ne de olsa “geyler bizden daha çok acı çekiyor”. Bu beton gibi üzerimize çöküp bizi dört bir yanımızdan yere mıhlamış, her tür görüşün bulunduğu internette bile karşı argümanını göremediğimiz önyargı, lezbiyen ve biseksüel kadınlar olarak kendimiz için politika ve eylem üretmemizin önünde aşılması hayal edilemez bir set olarak duruyor. Hani madem o kadar acı çekmiyoruz, madem hayatlarımız kolay, daha zor olanlar var, o zaman neyin şikayetini yapacağız, neyin politikasını üreteceğiz, değil mi?
Lezbiyenlerin pek bir sorun yaşamadığı önyargısının temelinde ne var peki? Nedir geylerin yaşamının lezbiyenlerden daha zor olduğunun düşünülmesine neden olan?
Bana çok paradoksal gelse de, bu önyargının nedeni cinsiyetçilik. Cinsiyetçi dünyamızda, kadın olmak erkek olmaktan daha aşağı olduğu için ve erkek eşcinseller bir nevi kadınlaşmış olarak algılandığı için “geylerin hayatı daha zor” deniyor. Yani düşünsene erkek olması sayesinde dünya kadınlarla kıyaslayınca hasbelkader görece daha fazla ayakları altına serilmişken, gey olduğunu söylüyor, toplum gözünde kadınlaşıyor ve bu tepki çekiyor.
Peki kadın eşcinseller nasıl algılanıyor? Bu önyargının alt metinlerinde ifade edildiğine göre lezbiyenler şiirsel ve estetik olarak algılanıyorlar, erkek egosuna zarar vermiyorlar, çünkü zaten erkeğe sunulan seyirlik nesneler olarak görülüyorlar. Dolayısıyla lezbiyenler açısından sorun yok, zaten kimsenin aklına gerçek hayatta bir lezbiyen olacağı gelmeyeceği için gizlenip saklasa, kimsenin ruhu duymaz!
Şu son yazdığım cümleyi varoluşuma bir hakaret olarak okuyorum ama aynen böyle. Maalesef konu lezbiyenlik olunca kimse derinlemesine sorgulamaya girme ihtiyacı duymuyor ve “gerçek hayatta zaten akla gelmiyorsunuz/gelmiyoruz” diyerek, aslında o “erkek egoların” zihninde bulunduğumuz yeri açık ediyorlar ve bu yere razı oluyorlar. Şu ana kadar hala anlamadıysanız söyleyeyim, kastettikleri porno sektörü.
“Porno sektöründe lezbiyen ilişki var ve erkekler bundan çok zevk alıyorlar, hiç lezbiyenlere karşı bir duruşları yok yani”, bakış açısı bu. Burada amacım porno sektörünü tartışmak değil, derdim varoluşumuzun heteroseksüel erkeklere sunulmuş bir zevk aracı olarak algılanması ve kimsenin bunda bir beis görmemesi; üzerine bir de “zaten gerçek hayatta bir lezbiyenin lezbiyen olabileceği kimsenin aklına gelmiyor” sosunun atılması.
Şok şok haber olacak belki ama söyleyeyim, gerçek hayatta lezbiyenler varlar, varoluşlarını erkeklere sunmak için yaşamıyorlar, aksine erkeklerin olmadığı kendi dünyalarını kuruyorlar, ister bunu gizlemek istesinler ister gizlemek istemesinler, her koşulda bir dolu sorun yaşıyorlar ve onların/bizim yaşamımızda bu ciddi bir gerçek. Cinsel yönelimi nedeniyle işini kaybedenler, oturduğu evden olanlar, fiziksel/cinsel şiddet görenler, tüm bunlara maruz kalmamak için yaşamı boyu dört bin takla atanlar arasında lezbiyenler de var, sadece geyler yok. Bu gerçekleri, bırakın dünyanın geri kalanına, LGBTİ camiaya bile anlatmak zorunda kalmak ne kadar acı bilemezsiniz. Kendimizi ispata zorlanıyoruz: “Evet, biz acı çekiyoruz, evet, bizim yaşamlarımız da kolay değil!”
Buradan konuyu Akdoğan’a geri bağlayayım. Acaba Akdoğan eşcinsel yerine lezbiyen kelimesini HDP seçmenleri arasında daha fazla infiale neden olacağını düşündüğü için mi seçti? Bilinçli veya otomatik olarak, fark etmez. Hakikaten eşcinsel de diyebilecekken, lezbiyen derse daha aşağı, politikada varlığı asla kabul edilemeyecek bir tanım olduğunu mu düşündü? Mevcut durumda tercih nedeni bu ise bana hiç şaşırtıcı gelmiyor. Ataerkil toplum nezdinde kadın ve erkek cinselliğinin ne anlamana geldiğini özet olarak hatırlatmama izin verin: erkeğin elinin kiri, kadının namusu.
Acaba bu standart denklem geyler ve lezbiyenler için de geçerli mi?
Eşcinsellerin insan hakları dendiğinde, bu talep geyler açısından anlaşılabilir olma potansiyeli taşıyorken, bir porno unsuru olarak görülen lezbiyenlik için aynı anlayış geçerli olmayabilir mi?
Lezbiyen bir kadın, topluma “Affedersiniz benim cinselliğim var ve sizin onayladığınız yönde değil” demiş olduğundan, tüm kadınlar için ölçü olan namus zırhını delme cüretinde bulunan bir kadın olarak algılanıyor olabilir mi? Bana kalırsa öyle ve bunu sizlerle tartışmak istiyorum.
Bu yazı daha önce Kaos GL’de yayınlanmıştır.