Evdeyim. Bu evin en çok mutfağını seviyorum, bu taşra kentinde bir şekilde kendimi rahat hissedebildiğim tek mekan mutfak. O tıkıştırılmış ve doldurulmuş, hiçbir yaşanmışlığı ve hikayesi olmayan odadan ve babamın kontrolündeki salondan asla hazzetmiyorum. Annemin mekanı, onun rahatlığı olan mutfağı seviyorum işte sadece.
Bu evde yaşananlara dair tüm ayrıntılar kafamda yer işgal ediyor, ruhumu sıkıştırıyor. İnsan tüm bunları düşünebilir ve hissedebilir mi? Yarın sabah babam, biz uyurken evden çıkacağından geceden gidip ona sarılıp iyi geceler dilemekten beni alıkoyan, bunu bu kadar zorlaştıran mesafeyi hissediyorum. Bu mesafe nereden geliyor? Bunun sebebi ne? Bir kadının, sırf kadın olduğundan babasıyla arasında gelişen ve kendi olmakta ısrar ettikçe büyüyen mesafe bu hayattaki en acımasız şeylerden biri değil mi? Babalarına aşık kız çocuklarından zaten olamamışken bir de üzerine babasından uzaklaşan genç bir kadın olma deneyimini yaşamak neden bu kadar canımı yakıyor? Beni sevdiğini biliyorum, kendince bana bir ‘özgürlük alanı’ tanıdığının da farkındayım ama neden ergenliğimin ilk yıllarından beri babamla edindiğim tecrübeler bana bir özgürlüğün sözkonusu olmadığını hissettiriyor? Neden ona bu kadar öfkeliyim, neden babamı bu öfkeden bağımsız sevemiyor ve algılayamıyorum?
Özgecan Aslan cinayetinden sonra katilleri ‘orospu çocukları’ diye ‘kınayan’ bir benim babam mı? “Bari kadınları metalaştırmadan kına” dediğimde beni ‘hadi len ordan” tavrıyla aşağılayan ve şiddetin bu türlüsünü şiddet olarak bile algılamayan bir o mu? Babalık figürüyle aynı pakette gelen iktidarı seven, kendi iktidarını tayin etmek, sarsmamak ve sağlamlaştırmak için psikolojik şiddete başvuran, hakaretamiz ifadeler kullanan? Canavarlaştırıyor muyum? Bazen öyle geliyor. Öyle korkuyorum ki bundan, öyle çok korkuyorum ki haksızlık etmekten. Haksızlığa uğradığım düşüncesi bende asla haksızlık edebileceğim düşüncesi yaratmıyor. Üstelik bir kadın olarak biliyorum ki benim de şiddete yatkınlığım var. Şiddet uyguluyor, şiddet yaratıyor ve zaman zaman kendimi şiddetle ifade ediyorum. Etrafımdakileri küçümsüyor, kendimi önemsiyor, kuralları koyan olmak istiyor ve benim bakış açıma, kurallarıma riayet edilmediğinde çirkinleşiyorum, en çok da ilişkilerimde. Peki ne yapacağım? Görgülü kuşlar gördüğünü işler deyip burada bırakacak mıyım? Farkındalık lanetim mi olacak? Issız acun ölecek mi?
Bazen öyle yoruluyorum ki… Erkek kardeşim az önce eve girdi. Saat bire yaklaşıyor. Aynısı benim için mümkün olabilir mi? Neden tüm yemekleri annemin hazırladığı sorusu bir önceki sorudan bağımsız mı sanki? Neden 4 kişinin yediği yemeği annem topluyor ve neden dört kişinin yaşadığı evi annem temizliyor ve neden dört kişinin kirlettiği giysiyi annem yıkıyor? Tüm bunlara cevap bulamadığım bir evliliği nasıl kabullenebilirim? Annemin babamla evliliğini kabullenemezken, eşit ve hakça bir ev içi paylaşıma dayanmayan, en iyi ihtimalle birazcık yaklaşan bir evliliği nasıl düşünebilirim? Bu da şiddet değil mi? Allah’ın her günü erkeklerin hizmetine koşulduğumuzu düşünmek de bir şiddet değil mi? Babam bana ve erkek kardeşime bu ikili tavrıyla bana her gün her an hakaret etmiş olmuyor mu? Kendini doyurmaktan ve temel insani ihtiyaçlarını karşılamaktan acizmiş gibi davranan bu insanların derdini taşımak zorunda mıyız? Yaşadığı mekanın düzenine ve temizliğine ilişkin inisiyatifi dahi almayı beceremeyen erkekler hayatımızın her anında bize neyi nasıl yapacağımızı söyleme hakkını kendinde nerden buluyor? Babama bu sabah bana evliliğin aslında güzel bir şey olduğunu, hiç de kişinin alanını daraltan bir şey olmadığını anlatabilme cüreti nereden geliyor? Bunun hadsizlik olduğunu söyleyebilseydim eğer saygısız olan ve bu sebeple en iyi ve maalesef küçük ihtimalle psikolojik şiddetine maruz kalacak olan yine de ben değil miyim? Hasbelkader bir evlilik yapma gafletine düşsem ‘eşim’ en iyi ihtimalle benim görevim kabul edilen işlerde bana yardımcı olmayacak mı? Ev içi emek zaten benim görevim olarak görülmeyecek mi? Çocuk sahibi olursam en çok ben bağlanmış olmayacak mıyım? Hırslı olmamam, çok da kariyerist olmamam bu yüzden beklenmiyor mu benden? Babam nasıl oluyor da bana daha ‘yumuşak’ olmamı öğütleyebiliyor? Nasıl oluyor da 24 yaşında bir genç kadını hala heykeltıraş gibi şekillendirmeye çalışabiliyor? Nasıl oluyor da hala bana nasıl bir kadın olmam gerektiğine ilişkin yol göstermesi gerektiğini düşünebiliyor, yol gösterişinde bir çeşit ‘mecburiyet’ olduğunun farkında değil mi? Kardeşim, 19 yaşındaki kardeşim nasıl oluyor da tüm işlerini annem görürken ‘gereksiz öfkemin’ kendisine yönelmesini abes bulabiliyor? Kardeşime annemin kendisine hizmet etmek için dünyaya geldiği fikri nereden peyda olmuş? Peki ben tüm bu sorularla benden beklenen normalliği nasıl göstereceğim? Onca düşünsel emek, yıllarca süren acılı süreçler ve kendini suçlamalardan, kafa karışıklıklarından geçerek cinsel özgürlüğümü kazanmış da olsam nasıl sağlıklı bir ilişki yaşayacağım? Bu sağlıklı ilişkiyi beni öyle veya böyle sömürdüğünün farkında olmayan, “asla cinsiyetçi olmayan” ama iki gün üst üste bulaşık yıkayınca söylenen erkek arkadaşımla nasıl sürdüreceğim? Hayatımı hangi erkekle paylaşabilirim? Değil hayatı, herhangi bir şeyimizi bir erkekle hakça paylaşmamız mümkün mü? Tüm bunları abarttığımı söyleyen insanlara ne söyleyeceğim? Herkesi nasıl affedeceğim? Nasıl yaşayacağım? Nasıl ben olacağım?
Bazen öyle yoruluyorum ki…
Görsel: Elsa Ers